• az önce klibini izlediğim şarkı. klibin sonunda yönetmen yazmıyor ama woody allen falan olabilir. çok acayip, çok çarpık olaylar dönüyor.

    öncelikle merve tipli, bilemedin kübra tipli bir kız var. parlak bir oğlanla çıkıyor. öyle tiplerden nefret ederim, ayırt edilecek tek bir özellikleri yok, sadece parlaklar. insanın suratına alık alık bakıyorlar, yavşak yavşak tişörtler giyiyorlar, mizah anlayışları olmuyor, kültür desen yerlerde sürünüyor, ekseriyetle apolitik oluyorlar. oturup ne konuşursun böyle bir adamla anlamıyorum.

    neyse bunlar kafede oturuyorlar. kız bir şey konuşuyor, oğlan ağzını ayıra ayıra gülüyor. çünkü konuşacak bir şey gelmiyor aklına. tipim düzgün, konuşursam batarım, o halde yalnızca gülümseyim bari diyor. derken telefon çalıyor ve her güzel değil ama şirin kızın arkadaşı olan o taş hatun geliyor masaya. su içerken etrafa seksi seksi bakıyor, oğlan gözlerini kaçırıyor, kız bayağı bayağı sinir oluyor.

    sonra bizim oğlan elleri ceplerinde mal mal yürürken mesaj geliyor, aşkım işim uzadı ben geç gelecem diyor. oğlan buna da ağzını ayıra ayıra gülüyor. diyalogun ikinci tarafı olmamaya o kadar alışmış.

    evde gergin gergin otururken zil çalıyor ve o taş hatun geliyor. ha ben gidem o zaman ayağına yatıyor. oğlan yok gel içerde bekle diyor. ne ayaksa hemen bilgisayarın başına geçiyorlar. pes oynayacaklar herhalde. derken önce göz göze, sonra dudak dudağa geliyorlar ve ardından birbirlerinin oluyorlar (pompa bildiğin).

    (bu sırada aslı güngör, şarkıyı sabit bir "vay ibne" bakışıyla söylemeye devam ediyor. arada saç modeli değişiyor)

    ardından bunlar suçlu suçlu birbirlerine bakarken, kübra görünümlü merve eve geliyor ve kızı görüyor. içeri girerken ayakkabılarını çıkarmadığını, halıya o şekilde bastığını fark edip yüzü buruşuyor. ya da belki yüzünün düşmesinin nedeni kıskançlıktır, orayı tam ayırt edemedim.

    gergin gergin otururlarken, taş hatun saati gösteriyor, işitme engellilerin dilinde birkaç hareket yapıyor ve gitmesi gerektiğini belirtiyor. bu sefer merve de ağzını ayıra ayıra gülüyor. bu kitlenin savunma mekanizması gülmek.

    sonraki sahnede bizim dangalak gazeteyi çevirmiş, magazin sayfasını okuyor. ilk 10 sayfayı aklı almaz zaten. spordan bile anlamaz. kapçık ağızlı. derken kız kalkıyor ve oğlanın telefonu karıştırıyor. derya diye birinden mesaj gelmiş. bizim mal oğlan 50 yaş grubu gibi, kızın ismini büyük harflerle kaydetmiş, o da gözlerden kaçmayan bir detay. neyse, kız telefondaki mesajı görüp ufak bir anksiyete yaşıyor.

    oğlanı terk etmeye karar veriyor. ertesi gün oğlan sırıtarak uyurken (kesin rüyasında biriyle diyaloga girmesi gerekmiştir) öpüyor, a3 kağıda yazılmış "hoşçakal" mesajını bırakıyor ve evden çıkıyor.

    (bu sırada aslı güngör'ün gözleri ryan gosling gibi kısılmış sahne ışığından. stadyum gibi dayamışlar ışığı arkadan, son derece normal)

    sonraki sahnede görüyoruz ki, taş hatunun arabaya biniyor. burada iki ihtimal var.

    birinci ihtimal, bizim parlak oğlan hayatının 27 yılındaki tek zeka belirtisi içeren hareketi yapıp, kızı farklı bir isimle kaydetti, bizim merve de durumdan habersiz kızın yanına gitti.

    ikinci ihtimal, bizim merve taş arkadaşla anlaştı ve bizim oğlan ne kadar sadık görelim dedi. hani bir hikaye vardır; adamın baldızı düğün günü seks yapmak ister. oğlan prezervatif almaya arabaya gider. dışarda pusuya yatanlar da "biz seni deniyoduk, koçum benim" deyip bağırlarına basarlar. işte bu klipteki dangoz prezervatif almayı aklına getirmediğinden yakayı ele veriyor. ama böyle bir adalet anlayışı olmaz kardeş. yani bir insanı suça teşvik edip, tuzak kurup, yakalayıp yargılayamazsın. hafifletici sepetler girer devreye.

    ama ben ilk ihtimal daha mantıklı diyorum. çünkü kız planladı desek, eve geldiği zaman o şekilde rahatsız olmazdı. hani belki ayakkabı meselesine kafayı taktıysa bir ihtimal. ayrıca kızla oğlanın yaptıklarını telefondan değil, direk kızdan öğrenir.

    neyse arabada bakışıyorlar birbirlerine. taş hatun "değmezmiş bu irkek milletine" bakışı atıyor. bunlar çok büyük ihtimalle aynı evde yaşamaya, bir süre sonra lezbiyenliği denemeye çalışırlar. kosinski'nin şeytan ağacı kitabındaki karen ve susan gibi bir şey olurlar.

    son sahnede bizim oğlan kıza ulaşmaya çalışıyor. sonra kahroluyor ve ağlıyor. ama adam sadece sağ gözünden ağlıyor. tasarruf amaçlı olarak beynin sol tarafını çalıştırmadığından olabilir bu. ayrıca bayağı kötü bir ağlama efekti vermişler. hani zamanında jilet vurmuş olduğundan bazı insanların yanağındaki ana sakal topluluğunun dışında 2-3 tane özerk sakal çıkar ya. orda kıbrıs kıbrıs takılırlar. adam bayağı yanağından ağlamış. allaan tipsizi.
  • klibini bir turlu anlayamadigim asli gungor sarkisi.

    iki kiz suphelenip cocugumu denemek istiyorlar, yoksa gercektenmi aldatildi kiz anlayamadim. eger cocugu deniyolarsa aldatilan kiz neden mesaji gordukten sonra cocugu terkediyor. yok eger gercekten aldatildiysa niye salak gibi gidip kizin arabasina biniyor anlayamadım.

    acaba bendemi sorun diye kardesime sordugumda bana attigi ve beni kopartan mesajida soyleydi:

    ne biliyim ya. o zaman onlarin da meshebi genis baska aciklamasi yok :). ya da madem sevgilimi aldi, beni de eve kadar biraksin demistir. otobuse binecek hali yok ya, amac kizi kullanmak. ne koparsan kardir:). keske fevri davranmayip cocugun evinden de bi kac parca bisey alsaymis salak:).
  • yalnız adam ne yapar?

    a) gezer
    b) uyur
    c) yalnızlığına son vermeye çalışır
    ç) bulaşık yıkar

    doğru cevap elbette bulaşık yıkar, yalnız adamın geleni gideni bitmez, gelen giden olunca da "içme" eylemi bitmek bilmez. yalnız adamın misafiri yüzsüz olur, çay üstüne bira içer, bira bitince kahve ister, ayrı bardaktan su içer. yalnız adam da can dostları henüz gelmeden bir önceki toplantının bulaşıklarını yıkar.

    yine haftasonu toplantısı öncesi bir cuma gecesiydi (böyle günlük tutar gibi entry girmeyi de çok seviyorum, hele aynen bu şekil soru cevaplı, yalnızlıklı falan yazınca kendimi haşbet babaoğlu sanıyorum, hepten gaza geliyorum). lig başlamış, sezon startı ibb-bjk maçıyla verilmişti, maçı bir süre bjk tv'den dinledikten sonra bulaşık yıkamam gerektiğini farkettim. mutfağa doğru seyirtirken bir yandan da evi topluyordum, bulaşık öncesi bardak toplama merasimi sona ermiş bulaşıkları yıkamaya başlamıştım ki televizyonun sesinin gelmediğini farkettim, uydu alıcısının "rd/tv" tuşuyla radyo yayınına geçtim ama 3200 adet radyo içerisinden maçı veren lig radyoyu bulmanın imkanı yoktu. şöyle bir gezerken ilhan irem'in sesini duydum ve orda kaldım, ilginçtir konuşamıyorum veya anlasana'da çalmıyordu. ilhan irem o muhteşem yorumuyla "olaki günün birinde, gemiler döner geriye, yolcular aynı yolcular ve biz aynı sahilde" diyordu. televizyonun sesini biraz daha açarak bulaşıkların başına döndüm, şanslıydım daha şarkının ilk bölümüydü. tuhaf olan bütün albümleri mp3 olarak bilgisayarda bulunan birinin şarkısını radyoda duyunca çok sevinmem.

    şarkı bitti ve bir kadın konuşmaya başladı, ses yeterince açık olmasına rağmen bim'den alınmış çakma pril, çakma "sıkoçbırayt" la birleşince aşırı "vıjıv vjıjv vıjıv" sesi çıkardığından fazla anlayamıyordum. derken bir kız yayına bağlandı, anladım ki program dinleyicilerinin hayatlarının en önemli şarkılarını çalıyor, öncesinde de önemini anlatıyordu.

    sesinden çıtır olmadığı anlaşılan bir kız konuşmaya başladı;

    "beş senelik birlikteliğimiz vardı, aslında her şey normal gidiyordu, yani bana karşı hiç soğuk davrandığını görmedim, sonra bir gün bir yerde otururken lavaboya gitti, o an bir mesaj geldi, daha önce telefonunu elime hiç almamıştım ama içimden bir şey beni o telefonu almaya itti, mesajı okudum, onu ne kadar çok sevdiğinden bahseden bir mesajtı, o an da her şey bitti, ilginçtir ona veda ederken son bakışımda bu şarkı çalıyordu ve 'bu sana veda ederken son bakış' diyordu."

    sonra dj bayağı üzüldü, teselli verdi ve akabinde şarkı başladı da benim kafama bi'şiy takıldı. canlı yayına bağlanan kızın anlattıklarında garip bir şey vardı. kız kendi başına gelmiş bir olayı değil resmen şarkının klibini anlatmıştı, demek ki o da benim gibi büyük bir aşk bulamamış, hayaller kurarak teselli bulmaya çalışıyordu. içimden gel lan seni alayım, büyük aşk yaşayalım boy boy çocuklarımız olsun demek istedim, diyemedim, durulamaya geçtim.
  • nedendir anlayamadığım birşekilde canımı acıtan, çok acıtan aslı güngör şarkısı.
  • insanı orta yerinden yırtan bir öpücüktür kimi zaman. yer türkiye'nin en büyük pediatrik onkoloji servislerinden biri, zaman şimdilerde bir zaman, 8 yaşında küçücük bir kız çocuğu beyin tümörüyle savaşan, aylar süren kemoterapiler, nötropeniler sonrası yorgunluk ve olmayasıca tümörün de asıl etkisiyle solunumu durmuş, entübe edilmiş vaziyette savaşıyor, bir kez görelim diyen anne ve babayı içeri alıyorsunuz, damla damla gözyaşı yerine annesi eğilip küçücük ayaklarına son bir öpücük konduruyor... sonrası mı?... sonrası yok aslında hiç olmadı ki...
  • bir şarkı ancak bu kadar ayrılık kokabilir. insan ayrılalı kaç ay, kaç sene olsa da; bu şarkıyı her dinlediğinde bir kez daha ayrılıyor. kafa rahatken dinlenmeli.
  • ben bu şarkıyı duyunca sesini açar, dinler, kendi çapımda duygulanırdım. bir iki defa kendim açıp kilpsiz dinlemişliğim de var. benzer bişey yaşadığımdan değil de (ne had!), orta 1'de delikanlım dinleyip duygulanmak gibi işte. sadece acı çekip hüzünlenip zevk almak amaçlı.

    dün takside çalıp yarım kalınca çoktandır duymadığım için bi dinleyesim geldi, gittim açtım, klibini izleyerek dinledim bu defa. klibe tabii ki anlam veremeyip 2-3 defa izledim, sonra açıp burdaki yorumları okudum bende mi gariplik diye. şu an şarkı şahan gökbakar tarafından coverlanmış gibi benim için. insan niye şarkısına böyle bir klip çekip sütü seven kamyoncu etkisi yaratır anlamadım. klibi izleyip burdaki yorumları okuduktan sonra bir daha ciddiyetle dinlemem mümkün değil.

    klibi oturtabileceğimiz en mantıklı zemin ise şu:

    kızların arasında yorumlarda yazıldığı gibi sevgiliyi deneme amaçlı manyakça bir anlaşma yok (kızın aldatmayı telefondaki mesajla idrak etmesi de bunun kesin delili). zaten çok kalabalık ve komplike bir açıklama oluyor kızın arkadaşına "sen biraz kuyruk salla bakalım ne yapacak" demesi. (bkz: occam's razor)

    ancak kültür üniversiteli çocuğun gözü hep dışarıda ve bursalı veya eskişehirli olması muhtemel sevgilisi de bu nedenle sürekli bir diken üstünde. kaşlarını jiletle inceltmiş malatya tipi kız kafede yanlarına geldiğinde de eskişehirli sevgili o yüzden huzursuz huzursuz bakıyor. yine eve geldiğinde bunların ikisini çay içerken görünce bozulması da ondan, yoksa malatyalıyla kültür üniversitelinin öpüşmesini görmedi ki, o geldiğinde bayağı mesafeli oturuyorlardı. buna bozulmuş olamaz. kafasındaki "acaba"dan dolayı suratı hep öyle.

    gel zaman git zaman, eskişehirli kız çocuğun telefonundaki mesajı görünce aldatıldığını anlıyor ama arkadaşıyla aldattığını düşünmüyor yine. klibin sonunda arabaya binip arkadaşına "şüphelerim doğru çıktı" mesajını verince malatyalı kız da hiç kendini ele vermeyip gamsız gamsız klibin sonundaki erkek değil mi hepsi aynı bakışını atıyor. yani kız hala arkadaşıyla kütür üniversitelinin öpüşme olayından haberdar değil. bozulduğu konu çocuğun aldatması, arkadaşıyla ilgili bir sorunu yok. klip bittiğinde ortada açığan çıkan ve çıkmayan olmak üzere iki aldatma var.

    bu senaryo şarkının sözleriyle de uyumlu. kızın arkadaşından yediği kazık tamamen kafa karıştırıcı gereksiz bir ikinci aldatma katmanı olmuş.
  • anlamlandıramadığım klibe sahip güzel şarkı.klibini de ud çalan arkadaş için izliyorum*
  • sonunu yetiştirememişlerde "öyle kalsın madem" demişler gibi bi izlenim uyandırıyor klip. o esmer kıza da bi hoşçakal diyeydi bari...
  • diş macununu son defa sıkmak gibidir. gerçekten son olduğundan asla emin olmazsın.
hesabın var mı? giriş yap