• hep sonradan gelir aklım başıma... sonradan sonradan...

    https://youtu.be/ayzorqudjhw

    ...der a.kaya ve sonradan gelen akıl, bir gerçeklikle yüzleştirir insanı. o yüzleşme kişinin aydınlanma dönemi olarak da adlandırılabilir. aydınlanma; yapacak pek bi’şey kalmadığında gelmişse ve hangi yaşamsal alanla ilgiliyse o alanda karanlığa hapsolmak gibi bir etki ile devam edecektir.
  • (bkz: devrecilik)
  • ki bu durum çoğunlukla üzer. ahh ahh
  • okumayi söktükten sonra babam ve bir arkadaşıyla arabada seyir halindeyken her tabelayı okuyordum hem de sesli olarak. babamın arkadaşı 'ne güzel, gördüğü her yazıyı okuyor' minvalinde bir şey söylemişti de çok gururlanmıştım. arkadaşlarımın çocukları olduktan sonra farkettim ki adam aslında sürekli konuşmama sinir olmuş. bir nevi laf sokmuş * okumayı yeni öğrenip herşeyi ama herşeyi sürekli sesli okuyan bir çocuk gerçekten sinir bozucu.
  • atla gel şaban filminde kemal sunal'ın adının filmde şaban değil niyazi olması. yani aslında atla gel niyazi olması gerektiği, bir yerdeki konuşmada duymasaydım hala fark etmemiş olacağım bir gerçektir.
  • zamanın nekadar değerli olduğu.
  • öğrenci evimin önündeki ağacın kesilmesi.

    bir gün yine geldim eve omzumda çanta. o zamanlar süklüm püklüm değil hoplaya zıplaya gidiyorum her yere tabi. yürüyüşüm sinirli değil, ağzımın içinden binmeyeceği metrobüsün önünde bekleyenlere sövmüyorum.

    bi an evin önünde durdum. 'lan' dedim. 'burası niye boş görünüyor?' sağıma soluma baktım, 2 yıldır aynı olan mekan. benden 30 sene önce mahallenin en genç apartmanı yapıldıktan sonra da çok değişmemiş zaten. sonra eve döndüm, bi de camdan baktım. güneş falan giriyor eve bi garipsedim giriş katındaki küçük dairemi. vay amınakoyim dedim. kafamı yere eğip yürürken ya da karı kız keserken falan kocaman ağacı es geçmişim 2 senedir. varlığını kanıksayınca yokluğunu zor fark edebildim.

    bugün evime gelirken aklıma geldi o ağaç. şöyle bi bakayım etrafa dedim; rahmetli bob ross ölünce mikailin yanına vermişler sanki, vurmuş paletin gözüne. kafayı kaldırdım, ağaçların tepelerine, yapraklarına çiçeklerine falan ilk defa dikkat ettim. orman olsa 2 3 tane farklı ağaç görürsün, burada bir sokağa 20 tane farklı ağaç dikmişler. yeşilin her tonu var.

    sonradan farkına vardım. ağaç olsam bile biri beni fark ederdi. etmediler. belki birden yok olsam 'lan' derler: 'burda bi eleman vardı sanki, bu masada çalışıyordu, bu otobüse biniyordu, bu ceketi giyiyordu.'
  • sabah uyanınca sesli harfleri bulamadığımı fark ettim. ya da sabahları kayboluyorlar. ben de sessiz harflere sarılıyorum, onlar da çok anlamlı olmuyor ama sabahın sessizliğiyle bir ahenkte diziliyorlar. duruyorlar öylece teldeki mandal gibi...
  • türkiye den bir bok olmayacağı . gerçi bunu çok öncelerden farketmiştim ama .
  • her şeyi doğru yaparak doğruya ulaşılamıyor ne yazık ki. özellikle de bu ülkede.
hesabın var mı? giriş yap