yanıtlar 126
1 yanıt daha
  • bir eğitimci olarak yorumum

    üniversite sayısıyla eğitim niteliğinin arasında öncelikle pozitif bir bağ yok. eğitimimizin neden kötü olduğuna gelirsek de programlar üzerinden konuşacak olursak gerçekten çağa uygun programlarımız var lakin bu programlar türkiye'de her şeyin kağıt üstünde olduğu düşüncesi hakim olduğundan birebir uygulanmıyor. tabii bir de programın insana uygunluğu da önemli bir faktör. öğretmenler bu programları uygulasa bile öğrencinin evde gördüğüyle bir olmadığı için yararlı olmuyor. yani program bizim insanımız için biraz fazla çağdaş diyebiliriz. elit ailelerin çocuklarına verilen eğitimin amaçlarına ulaşmasındaki en önemli faktör aslında bu. kolej eğitiminin devlet eğitiminin çok üzerinde olması bu kadar büyük bir fark yaratmaz. önemli olan burada çocuğun okulda öğrendiğinin evde bir karşılığı olması, desteklenmesi, pekiştirilmesi.
  • üniversitelerimiz, saygınlık kazanmalarını sağlayacak akademik makale ve yayın üretiminden yoksun. geçenlerde vardı bir haber, 80 küsür üniversite rektörünün 60 küsürünün bir tane bile yayınlanmış makalesi yok diye. herifler prof ünvanını alıp götü yaymış yani. balık baştan kokar, rektörü böyle olan üniversitenin ne saygınlığı olur, ne de verdiği eğitimden bir beklentimiz olabilir.
  • cevap soruda gizli olabilir mi
  • gerçek eğitmenler yok,
    üniversitelerin ticarethane olması
  • nicelik değil nitelik önemli olan
  • egitim sistemimiz universitede de ogretme degil cezalandirma/mukafatlandirma mantigi uzerine devam ettigi icin. hataya pay birakmayan bir sistemimiz var. oysa ki bilim ve teknolojide hata yapmak ve hatalardan dersler cikartmak cok onemlidir.

    turkiye'de onlisans bitirip yurtdisina gittim. yurtdisinda gordugum ilk fark, elektronik sistem uzerinden tamamlanan odevlerde sistemin ayni soruyu her seferinde farkli bicimlerle getirip dogru yapana kadar tekrarlamana izin veriyor olmasiydi.

    yani odevden %100 almamak icin ya gercekten ogrenmek istemiyor olmak ya da mal olmak gerek. istersen 50 kere tekrar et ayni soruyu, notun kirilmiyor.

    bu tabii giris seviyesindeki bir dersti. 4 sene boyunca boyle gitmiyor hikaye. fakat genelde bir seyi yanlis yapsa dahi duzeltmek icin caba harcayan ogrenciyi yuz ustu birakmayan bir anlayis daha hakim.

    ozetle, ilk seferde yapamayani hemen cezalandiran bir sistemde ogrenme gerceklesemez.
  • soruyu yanlış bulduğumu belirterek başlamak istiyorum.

    öncelikle tanım yaparak başlamakta yarar var.

    eğitim; en genel tanımıyla davranış biçimlendirmesi demektir ve eğitimin içinde öğrenme süreçleriyle birlikte çeşitli bilgilerin, deneyimlerin, becerilerin, değerlerin ve alışkanlıkların kazandırılması da bulunur.

    üniversiteler, genel kanının tersine, eğitimi iyileştirme kurumları olarak işlemezler. ilköğretim ve lise öğrenimlerini tamamlamış öğrencilerden bazılarının çeşitli alanlarda bilgi, beceri ve deneyim kazanıp uzmanlaştıkları eğitim kurumları olmalarının yanı sıra bilginin ve teknolojinin üretildikleri bilimsel kurumlardır.

    bir ülkenin nitelikli insan yetiştirmesini yalnızca üniversitelerin sorumluluğu olarak görmek, üstelik bunu üniversitelerin sayısına indirgemek yapılabilecek en büyük hatalardan biridir; çünkü çocuklara üniversite çağına gelene kadar, yani ilköğretim ve lise dönemi boyunca (hatta okul öncesi eğitimi de katmalıyız) çeşitli bilgi, beceri, deneyim, görgü ve alışkanlıkların kazandırılarak eğitilmiş olmaları gerekmektedir. iyi bir eğitim sistemi içinde bir öğrencinin nerede nasıl davranması gerektiği gibi davranışsal edimlerden tutun da nasıl araştırması, soruları nasıl sorması, nasıl düşünmesi gibi bilişsel becerilerden, sanat, kültür, edebiyat ya da türkiye ve dünyaya ilişkin bilgileri içeren genel kültüre kadar pek çok kazanımı üniveristeye gelene kadar edinmiş olması gerekir. üniversiteye başladığında ise bunların üzerine koyarak ilerler ve bir alanda uzmanlaşmaya başlar. kısacası; üniversitelerin sorumlulukları arasında öğrencileri doğrudan eğitmekten çok, zaten eğitilmiş bireylerin çeşitli alanlarda uzmanlaşmasını sağlayarak nitelikli insan yetiştirmek ve bu insanlardan bazılarını bilim ve teknoloji üretmeye teşvik edip onlara kaynak ve olanaklar sağlayıp bilimsel ve teknolojik üretimlerde bulunmalarının önünü açmaktır.

    üniversite çağına gelene kadarki süreci içeren eğitim döneminin öğrenciye veremediği bilgi, beceri, deneyim, görgü ve alışkanlıklar üniversitede kazanılmak için geçtir ve öncesinde de belirttiğim gibi, bunları kazandırmak üniversitenin sorumluluğunda değildir.

    eğitimde geri olmamız üniversite sayısıyla doğrudan ilgili değildir. okul öncesi dönemden itibaren eğitim laik ve çağdaş ölçütlere ve toplumun gereksinimlerine göre planlanmadığı, ders içerikleri akılla ve mantıkla temellendirilmediği, sanat ve spor derslerine gerekli önem verilmediği, öğretim verilen kurumlara yatırım yapılmadığı ve bu kurumlar altyapı olarak geliştirilmediği ve sayıları artırılmadığı, öğretmenlerin eğitimlerine gerekli önem gösterilmediği ve sokakta lokma dağıtır gibi herkese formasyon verilip öğretmen niteliği düşürüldüğü için eğitimde geriyiz.

    bu ülkede kimin iyi bir eğitim alacağı içine doğduğu ailenin sosyoekonomik koşullarına bağlı. ailelerinin olanakları ölçüsünde iyi bir eğitim alabiliyorlar çocuklar. oysa bir toplumun gelişebilmesi, devletin öncelikle eğitime yaptığı yatırımlar ve iyileştirmelerle mümkün olabilir. şans eseri iyi bir eğitim almış bireyin toplumun gelişimine yaptığı katkı ihmal edilebilir boyuttadır. toplumsal gelişim, bireysel bir olgu değildir. eğitimine özenilmiş bireylerin toplamı, gelişmiş toplum demektir.

    kısacası, soru yanlış sorulmuştur. eğitimde geri olmamızın üniversitelerin sayısıyla ilgisi yoktur. üniversitelerin niteliğini de içinde barındırdığı insanların belirlediğini düşünecek olursak, bireyler iyi eğitilmemiş olduktan sonra yüzlerce üniversite de açılsa bu üniversitelerin herhangi bir gelişmeye öncülük etmelerini beklemenin gerçekçi olmadığı rahatlıkla görülebilir.

    ilgili olarak: (bkz: türkiye'deki eğitim sisteminin ana sorunu/@tamarix smyrnensis)
  • eğitilmemiş eğitmenlerin, çocuklarımızı ve bizi eğitmesini bekliyoruz. gerçek eğitmenlerden mi eğitim alıyoruz? her öneri her öğüt doğru mu ?

    kimi sakallı görürsek hoca sanıyoruz var ya, işte o türkiye'de her yaşını başını almışı akılla sanmak olarak artık damarlarımıza işlenmiş durumda. her yerde ciddi anlamda yaşlı eğitmenler var. gerçek manada iki kelimeyi bir araya getiremeyen, dil bilmeyen yeni makaleleri okuyamayan, gelişimden, teknolojiden, psikolojiden, biyolojiden her şeyden öte insandan ve insanlıktan bihaber eğitmenlerimiz var. eğitim bilincinden yoksun insanlar bunlar. sosyolojiden, antropolojiden yoksun, din, dil ırk, cinsiyet, yaş ayıran eğitmenlere hocam diyoruz biz. yeniliklere kapalı, yöneltilen her öneriye ''biz burada öyle yapmıyoruz ama'' cevabını aldığımız insanlarla aynı havayı soluyoruz.

    yıllardır her bir devlet büyüğü, her bir öğretmen, bir anne konuştuğunda dikkatimi çekiyor. sürekli beylik ve klişeleşmiş 60 yaş üstü söylemlere maruz bırakılmaktan, en iyisini büyükler bilir kolaya kaçışından, anne olunca anlarsından, zamanla alışırsından, bizim yaşımıza gelince anlarsından bıkmadık mı mesela. bunlar size de artık bayat geçiştirmeler gibi gelmiyor mu.hangi devlet büyüğü fizikten kimyadan bahsediyor, hangisi bir filozoftan alıntı yapıyor, hangi anne çocuğumun söyle bir önerisi oldu bir de bu bakış açısıyla bakalım diyor. biz gençlerin ve çocukların dilinden anlayıp bu dilden konuşulmadığı sürece aramızda bir eğitim köprüsü olmayacak. sadece yenilikçi umutlarımıza ket vurulacak.

    üniversiteler şöyle dursun, biz eğitim anlamında kolaya ve büyüklerimizin bildiklerine kaçmaktan, araştırmamaktan, öğrenmemekten, yenilik getirmeye çalışmamaktan, yeniliklerin önünü kesmekten, dil bilmemekten, yeni araştırmaları okumamaktan geriyiz. bu üniversite sorunu kalksa da toplumun kökten farkındalık edinmesiyle düzelecek bir şey. en başta ise bizi 35 yaşına kadar adam yerine koymayan, sözlerimizi dikkate almayan yöneticilerimiz ve eğitmenlerimiz tarafından düzeltilmesi gereken bir şey.

    üniversite kısmına gelirsek;

    özel üniversitede tam burslu okumuş birisi olarak söylüyorum. ilk başta 3 saatlik sınavla mı değerlendireceğiz insanları derken üniversiteye geldiğimde eğitime olan bütün inancım yıkıldı. insanların nasıl parayla diploma aldıklarını gördüm. onca üniversite var evet ama hangisinde dersini hakkıyla anlatan gerçekten mükemmel eğitmenler var? onlarca psikoloji mezunu var mesela en önemli çalışmaların ve makalelerin ingilizce yayınladığı bir bölümden nasıl 2 ingilizce kelimeyi bir araya getiremeden mezun olunabilir mantıklı mı bu ? bazı derslerin zorunlu ingilizce alınması gerekirken çocuğum anlamıyor türkçe anlatın lütfen diye şikayet geldiğini ve hocanın dersi türkçe anlattığını gördüm. düşünebiliyor musunuz ''üniversiteyi'' veli arıyor. bu başka hangi gelişmiş bir ülkede kabul edilebilir bir şeydir. ben kendi üniversitemde dersi geçemediği için hocayı işinden eden sınıf arkadaşları da gördüm mesela. bu size de parayla diploma almak gibi görünmüyor mu ?(gibisi fazla)

    şimdi size o meşhur klişe dersten kaytarma motivasyonumuzu sarfetmek istiyorum ''her türlü mezun olacaksın o diplomayı alacaksın eline.'' hepimiz bu motivasyonla ektik dersleri ve hepimiz geçtik evet. birçok düşük puanlı sözel bölümler için bunu kabul edilebilir görüyoruz. bir öğrenciye senden bu meslek olmaz sen başka bir şey düşün demiyoruz. o da anlamıyor bırakmıyor zaten tuhaf (bıraktıracak yeterlilikte bir eğitmen de zor bulunuyor) ama neyse bunu normalleştirdik. peki tıp için ne ara normalleşti bu ? hukuk için, psikoloji , hemşirelik, mühendislik için ? ne ara bunlarda herkesin o diplomayı almaya hakkı olduğunu düşünür olduk. sizce bir fakülteye 100 tane tıp öğrencisi geldiğinde 100ü de gerçek bir doktor olarak çıkar mı ?? tanıştığım bir gastrointestinoloji profesörünün bana söylediklerini ekliyorum. ''ben ünlü önemli bir araştırma üniversitesinde gastrointestinoloji profesörüyüm, öğrencilerime her zaman benim dersimi beceremiyosanız kalırsınız derim, diğer derslerde de böyle olmalı ama elbet bir çoğu mezun olacak. onlara derim ki; mezun olduğunuzda hepiniz sevinmesin. 60ınız beyaz pelerinli meleklerken 40ınız beyaz pelerinli azrailler olacaksınız.'' yine iyi bir özel üniversiteye dereceyle tam burslu giren ve 2.likle bitiren bir arkadaşımı sözünü eklemek istiyorum. ''kaçıncılıkla geldiğinin ve kaçıncılıkla bitirdiğimin bir önemi olmadığını okulu bitirdiğimizde babasının parası olanların kazandığını görünce anladım''

    toparlamak gerekirse, ne biz biliyoruz gerçekten ne yapacağımızı ne ailemizin gönlünden geçene dur diyebiliyoruz, ne istediğimiz adam gibi eğitimi görüyoruz, ne yeterli stajlarımız var, ne hakkıyla mezun oluyoruz ne de diğer faso fiso görülen ama önemli olan diğer şeyler.

    öyle bir eğitim düşünün ki hiçbir işverenin güvenmediği, en az 1 yıldan başlayan deneyim istediği ve bir yere girdiğinizde de asıl eğitim sürecinin resmi olarak o zaman başladığı...
  • nitelik > nicelik
  • genelde buradan yazılan çoğu özeti şu olucak
    *kalitesiz ve eğitimsiz akademisyenler
    *idalist olmayan hocalara(cebime giren paraya bide beni öven adama bakarım öğrencileri durumu beni ilgilendirmez)
    *bu eğitimsizlik sonucundan kaynaklanan isteksiz öğrenciler(bunun sebebi olarak abi okusak ne olucak özel sektör bizi ezecek, en iyisi memur olmak diyen umutsuz gençler)
    *ülkenin içersin de olduğu durumdan dolayı her iki tarafında umutsuz olması.
    para,mülk,gelecek .
    *ben şöyle birşey bulucam diyen öğrenciye veya fikir sahibi hadi lan sen kim bunu yapmak kim denmesi,açık fikirli düşüncelere kapalı olmak.
    *dünyadan bir haber olmak ki bence biz hepimiz aslında dünya vatandaşıyız ve bunu bilerek yaşamalıyız
7 yanıt daha