• türkiye özelinde bahsediliyorsa çok doğru bir tespittir. hatta gelmesi falan değil direkt geldi zaten sosyalizm türkiye'ye. aa haberiniz yok mu?

    işçi ve köylü sınıfının öncü partisi, tek parti sistemiyle ülkeyi yönetiyor. orta ve üst sınıfların anasını sikip, onlardan gasp ettikleri parayı yoksullara dağıtıyorlar. eğitim bedava, kitap bedava, sağlık bedava, ısınma bedava, gıda bedava, çok yakında çay ve kek de geliyor!

    burjuvazinin elinden alınıp kamulaştırılan şirketler, politburoya yakın yeni elitlerin ellerine dağıtılıp mis gibi bir oligarşi yaratıldı. işçi ve köylü sınıfının muhafazakar değerleri herkese zorla dayatılırken, kültür, sanat ve felsefe gibi kokuşmuş burjuva değerleri her yerden dışlandı.

    şimdi bir de üçüncü dünya soslu anti-amerikancılığı ve bununla içli dışlı giden abuk sabuk radikal ekonomik teorilerini de ekledik üstüne, al sana miss gibi komünist türkiye.

    yakında insanlar sokaklara döküldüğünde orduya ateş açtırır, kaçanları tanklara da ezdiririz. gönlünüz olsun.

    arkadaşlar sizin istediğiniz bu değil miydi? kırk senedir sayıklayıp duruyordunuz aha siz konuşurken adamlar yaptı bile. niye sevinmiyorsunuz şimdi?

    nedenini ben söyleyeyim. bu benim fikrim değil, bizatihi marx'ın fikri. marx der ki küçük burjuva, yani siz, biz, devrim fikrinden hoşlanırlar çünkü burjuvaziden nefret ederler. bu yönleriyle proleter sınıfla bir ortak nokta barındırırlar fakat asla devrimci değildirler, öyle görünmeye çalışsalar bile yalancıktandır bu çünkü proleterden de nefret ederler.

    proleter bu arada hani sabah akşam çomar diye aşağıladığınız, sahip oldukları her değerden nefret ettiğinizi gururlana gururlana dile getirdiğiniz adamlar var ya, aha onlar. sovyetlerin propaganda posterlerine baka baka aklınızda fantastik bir figür uyanmış olabilir, ne bileyim kavruk tenli, dev cüsseli, sürekli taş parçalayan kaslı bıyıklı dayılar falan... yok arkadaşlar, sovyet mujikleri de öyle tipler değildi; şeyh uçamayınca mürit uçururmuş.

    şimdi yumurta kapıya dayanınca yavaş yavaş karşı-devrimciliğin saflarına gelmeye başladınız. devrimin pek de öyle matah bir şey olmadığını, statükonun daha iyi olduğunu savunur oldunuz.

    gerisi de ne yapalım da adını koymayalım hesapları. gerçek sosyalizm bu değil ki? zaten gerçek sosyalizm hangisiydi ki?

    olur öyle.
  • (bkz: la casa de papel) izleyip gaza gelen bir yazar beyanı...
  • nasyonal sosyalizm mi yoksa?

    edit:imla
  • 1 haftadır başörtüsü tartışılan ülkede ortaya atılan iddiadır.

    sakızın orucu bozup bozmadığını öğrendikten sonraki ilk işimiz olacaktır kesin.
  • turkiye'nin icinde oldugu durumun sosyalizm oldugunu iddia eden sigirlar; hasta bakicinin 1500tl ucret alip doktorum 30000 ucret almasi gerektigi sosyalizmin neresinde yaziyor bi gostersinler bakalim?
    turkiye; gelir adaletsizligiyle, 50 saatlik haftalik calisma ortalamasiyla, vergi sistemiyle, egitim ve saglik sistemiyle kapatalist sistemin dibini yasamaktadir.
    gelip burda kicinizdan element uydurmayin
  • dünyada ne (bkz: serbest piyasa ekonomisi) işliyor ne(bkz: sosyalist ekonomi). işleyen tek şey (bkz: sosyal piyasa ekonomisi)
  • gülmemeye çalışsam da kendimi tutamayıp kahkahayı patlattığım söylem
  • merak etmeyin. küresel patronlar yine keynes meynes bir şey bulur. sonra ezmeye devam.
  • farklı bir sosyalizm gelebilir. deneyimlenmiş olandan daha farklı bir biçimde. eski tip proletarya diktatörlüğü şeklinde olacaksa çok fazla dayanmaz çünkü proletarya kavramı 50 yılda çok başkalaştı. özellikle üst yapının düşünüldüğü gibi etkisiz bir eleman olmadığı ortaya çıktı. gerçi marks da bunu daha önce kabul etmişti ama günümüzdeki yapıyı öngörememesine rağmen zaten bilim olma özelliği olduğunu iddia ettiği için diyalektik materyalizmin eleştirilerle gelişmesi ve değişmesi gerekiyordu. ortodoks marksistler yüzünden 2000li yılların başına kadar bu değişim lafını ağzına alanların revizyonist veya oportünist denerek ağzına sıçılıyordu. son on yıldır ise ortodoks marksizmin söyleyecek bir şeyi kalmadığı gibi öncü olabilecek yetenekte de kadroları yok. bu bağlamda ortaya çıkacak şey bizim tecrübe ettiğimiz sosyalizm olmayacaktır. daha farklı bir versiyonunu görebiliriz.

    edit: imlâ
  • çoluk çocuk goygoyundan okunamayan başlık.

    ben korumacı ekonomik modellere geri dönüleceği kanaatindeyim. abd, ingiltere bu konuda ilk sinyali veren ülkeler oldu. abd'nin trump yönetimi gibi açık bir korumacı ekonomik model güdeceğini iddia eden başkanı*, ingiltere'nin brexitsüreci,neo liberalizme olan inancın yavaş da olsa koptuğuna birkaç işaret olabilir. ama bunun karşılığının sosyalizmden ziyade artan milliyetçilik ve serbest ticaret korumacılığıyla olacağını düşünüyorum. en azından bu iki kopuş neoliberalizmin sorgulanmaya başlandığının kanıtıdır.

    bu kopuşlardan en büyüğü de liberalizmin iddia ettiği, kooperasyonların barış ve refah düzeyi getireceği* düşüncesinin avrupa birliği'yle yerle yeksan olmasıdır. kuzey avrupa ülkelerinin büyük polemiği haline gelen, güney ülkelerinin istihdam yaratamaması ve borç/ekonomik kriz içinde yüzmesinin kendilerini de gerisin geri çektiğini ısrarla söylüyorlar. yani evet, kooperasyon modelleri çatırdıyor, içe dönüş özlemi var.
    ama sosyalizm emareleri olduğunu söylemek bence hatalı. ha ingiltere'de jeremy corbyn çıkışı kimileri için bu anlamda bir umuttu sanırım.

    ben dünya ekonomisini 1. dünya savaşı öncesi gömülü liberalizm* ve 1. dünya savaşı sonrası başlayan liberalizmden kopuş ve izole politikalar dönemine benzetiyorum. büyük buhran'la yaşanan ağır işsizlik ve sefalet dönemiyle ülkeler tekrar kendi içlerine gömülü, korumacı bir ekonomik modele geri dönüyorlar. özellikle abd, hem ekonomik hem politik anlamda roosevelt dönemine kadar izole bir politika çiziyor.

    günümüz amerika'sının artan işsizlik, yoğun göçmen nüfusu, azalan refah düzeyi, başlıca rakip olan çin, üretim tesislerinin ucuz maliyet nedeniyle sermayenin abd dışına kaçışı konularında korumacı bir politika çizmesinin paralelliğini buradan kuruyorum. tamamiyle şahsi gözlemim, çürütmek isteyeni memnuniyetle karşılarım.

    dahası, neoliberal ekonominin başarısızlıkları sanılanın aksine sosyalizmle sonuçlanmıyor. daha ziyade, kriz ve işsizlikle savaşan halk, sağ radikal kanada kayıyor.
    bunun en büyük nedeni de manipüle edici iktidarlardır. trump'ın oy aldığı bölgelere dikkat edin. yoğun işsiz nüfus olan, istihdam edilemeyen kitleler. neden sanders yerine trump? cevap trump'ın bu kitleleri manipüle ederek, esas hedefi latin amerikalı göçmenler gibi göstermesinden kaynaklı.

    halbuki esas savaşılması gereken büyük şirketlerin ucuza iş gücü çalıştırmasıdır. sermayenin yurtdışına kaçarak ucuza maliyet kovalamasıdır. trump bunlarla savaşmıyor. zira kendisi de o %1 içinde de ondan. ama ne hikmetse seçmeni işsizlikten kan ağlayan tayfa.

    keza almanya'daki afd'nin çoğunluk olarak nereden seçildiğine bakın; ağırlık doğu almanya bölgesi. tesadüf değil elbette. refah seviyesi ne denli düşüyorsa, sağa meyil o denli artıyor. türkiye'de de benzer şey var. akp'nin milliyetçi tutumu tesadüf değil. ekonomik krizler sosyalizme kayışa değil sağ/milliyetçi kanada kaymaya neden oluyor. türkiye'de suriyeliler geldi, ekonominin ağzına sıçtılar, ucuz iş gücü rererö diyerek esas mesele örtbas ediliyor ve toplumların gazı alınıyor.

    konudan sapmayalım, liberalizmin başarısızlıkları maalesef milliyetçilikle son buluyor.
hesabın var mı? giriş yap