• sosyal bilimcilerin sik kullandiklari bir yontemdir. o kadar ki, bazilarinin gunluk yasamina da fazlasiyla yansir. bankamatiktan para cekmeye calisan, sosyal bilimlerin bir alaninda ögretim uyesi bir arkasimin yanina bir selpakci cocuk gelir;

    çoçuk: abi selpak abi
    arkadas: param yok güzelim
    çoçuk: iyi de abi para çekiyorsun simdi
    arkadas: nasil bir soyutlama bu ?

    arkadasimiza saskin saskin bakan selpakci çoçuga "batman batman olali boyle zulum gormedi" duygusunu yasatmamak için, hemen biraz para verip uzaklastirdik. arkadas daha bir garip, "ama arkadaslar yanlis soyluyorsam düzeltin, soyutlama ornegi sizce de abuk subuk degil miydi ?" demesi neredeyse bizimde kaçmamiza sebep olacakti ama doktora tezi yogunluguna verdik bu durumu.
  • soymak, elbiselerini çıkarmak, kabuklarından arındırmak. bir adım ilerisi sıfatlarını da ortadan kaldırmak ta ki her şeyin som hâli kalıncaya kadar. buna zât denir. hiçbir şeyin kendisinden soyutlanamadığı kendilik.
  • benzer nitelikteki ortak ögeyi bulup çıkarmak.
  • bir kimseyi icinde bulundugu gercekten bagimsiz hale getirip, nesnesini dis dunyaya hapsederken oznesini beynine gommek.

    amac, o bir kimseden kurtulmakken, sonuc, o kimseye hapsolmak olur.
  • okul veya akademinin yapmaya çalıştığı

    test ve dersaneler onu biraz somutlaştırmaya çalışır.

    tanrı mı para mı büyük soyutlamaydı hatırlayamadım.
  • "demek oluyor ki soyutlayabilmeliyiz, her meseleyi ona ait olan zamanda düşünmeli, yerine getirmeli, tadını çıkarmalı, ona katlanmalı, diğer her şeyle ilgili olarak endişelenmeyi bir yana bırakmalıyız - adeta düşüncelerimizin çekmeceleri olmalıdır ki birini açtığımızda diğerlerini kapayalım." arthur schopenhauer - die kunst glücklich zu sein
  • objektif/subjektif ayrımını hiç de homojen değerle ile değerlendirmeden, dışa-vurumsuz yok sayma sanatıdır.
hesabın var mı? giriş yap