51 entry daha
  • nohutun yanına soğan kırıp yerim. aslında kırmayı beceremediğim için kibar kibar kesiyorum. o daha bir varoş olmalı, ne köylü kalabilmiş ne şehirli olabilmiş. yani ben burdaki varoş kullanımının öyle bir anlamı olduğunu tahmin ediyorum.

    varoş'un türkçedeki anlamı o, değil mi? bir dakika, varoş türkçe mi? değil tabi, küçük ünlü uyumuna uymadığından belli. macarca kale ve kasaba anlamlarına geliyormuş. eskiden sadece surların dışındaki mahalleler için kullanılırmış. macarcadan aldığımız birkaç kelimenin içersinde varoşun da olması ilginç. macarlara rastlayana kadar hiç dış mahalle görmemiş miyiz?

    bağlantı verdiğim kaynağa göre 1994 yılında fakir mahallesi anlamı kazanmış. acaba neye dayanarak 1994'te bu anlamı kazandı demişler de, mesela 1992 dememişler? neyse, türkiye'de büyükşehirlerin fakir dış mahalleleri şehre yeni göçenlerin oturduğu yerler olduğuna göre bu köy - şehir arada kalmışlığı bu başlıkta istenilen anlam olmalı. en banliyö özelliklerden bahseden bir başlık da olmadığına göre varoşla çağrıştırılan o.

    varoş demişken, gazimagosa'nın bizim maraş dediğimiz güney kısmına rumlar varoşa diyor. o da türkçe varoş kelimesinden geliyormuş. neredeyse 50 yıldır dikenli tellerle çevrili. türk tarafının nasıl olsa pazarlık yapıp geri vereceğiz diyerek yerleşime kapalı tuttuğu bir yer. malum o pazarlık işi yılan hikayesi olduğundan hayalet olmuş çürüyor orası. hatta terk edilmiş şehirler dendiğinde batıda çernobil nükleer santralinin olduğu pripyat kasabası ile birlikte en çok akla gelen yer. neden başka yeri değil de maraş veya rumlara göre varoş'u böyle bir pazarlık için ayırmışız? tam emin değilim ama, sanırım orası zamanında rum ve çok uluslu turizm şirketlerinin en çok yatırım yaptığı, en lüks otellerin olduğu yer olduğu için. bu kadar zenginliği kolay kolay bırakmazlar demişiz herhalde. demek ki varoş zenginlik ve lüks anlamına da gelebiliyormuş.

    soğan hakkında da biraz temkinli olmak lazım. 7000 yıldır ekiliyormuş. anavatanının iran veya ortaasya olduğu tahmin ediliyor ama kesin olarak bilinmiyor. demek ki kişisel olarak atalarımın bir kısmı soğanı ilk keşfedenlerden olmalı. ayrıca birleşmiş milletler'e göre soğan 175 ülke ile dünyada en çok ekilen sebzeymiş. buğday bile bu kadar çok yerde ekilmediğine göre soğan insanlığa mal olmuş diyebiliriz belki.

    gerçi öyle dedim ama soğan kullanımı her zaman o kadar da yaygın değil. italyan bir arkadaşım farazi bir soğan - patates çizgisinden bahsetmişti. çizgi tam nerelerden geçiyor emin değilim ama çizginin öbür tarafı, almanya gibi, mutfağın patates üzerine kurulu olduğu ülkeleri kapsıyor. bu taraf, yani italya ve diğer ağız tadı denen şeyden haberdar olan ülkeler ise mutfaklarında soğana çok daha fazla yer veriyorlar. italya'nın soğan sevgisinin eskiliği hakkında kaynaklar da mevcut. roma imparatoru vespasianus'un arkadaşı, yazar, biliminsanı, komutan, on parmağında on marifet, yaşlı plinius soğanın faydaları üzerine de yazmış.

    ben de uyanığım, varoşluğumdan bahseder gibi yaparken varoşluğu zenginlik ve lüks anlamına taşıdım. nohut ve soğan dedim, soğanı tuttum roma imparatorlarıyla ilişkilendirdim.

    peki ya nohut? nohutu da köylülükten kopartacak bir babayiğit olamaz... olmamalı... yoksa? evet var. o babayiğit ise latin dilinin en büyük ustası, 19. yüzyıla kadar batı edebiyatında nesir tarzını belirlemiş çiçero'dan başkası değil. adamın (soy)adı latince nohut demek. tarihçilere göre böyle bir elit üssü elit bir kimsenin ataları nohut yetiştiriciliği ile kalkınmış kimseler.

    kahretsin sözlük! en varoş halim çiçero kadar elit!
  • çok güzel kıymalı gözleme yapıyorum, yanına da ayran:)
    üstüne gerçek brownie yapıp bi anda şehirli konsepte geri dönüyoruz
2 entry daha
hesabın var mı? giriş yap