• geçmiş.
  • arabayı bir manzaraya çekip, müzik ve bira eşliğinde ruhu dinlendirmek. o kadar özledim ki... istanbul'un aşağı yukarı (manzarası olan) her semtinde bir köşem vardır bunu düzenli olarak yaptığım. ancak gerek işler gerek aile sebebiyle 3 aydır yapamadım ve çok özlüyorum sözlük.
  • kar tatili nedeniyle oluşan sevinç...
    (bkz: öğrenci olmak)
  • çocukluk.

    doyasıya şımarabildiğiniz ve her şeyin önünüze geldiği yıllar.
  • özlemek.

    şu sıralar deli gibi özlüyorum özlemeyi. özlemek istiyorum. özlemekten kudurana, geberene kadar özlemek istiyorum. hatta özleyeceğim obje, insan, çiçek, böcek şu bu olmasın ve ben sadece özleyeyim. tepeden tırnağa güzel bir şey çünkü özlemek.. kesinlikle sadece bir acıdan ibaret değil.. ve kulağa çok yakışıklı geliyor ''özlem'' kelimesi.

    bir kere dili, dini, ırkı, etnik kökeni, cinsiyeti, vatanı, siyaseti, bilmemneyi olmayandır özlemek. her dilde aynı duyguyu çağrıştırır. yani özlemenin dünyacası özlemektir arkadaşım. başka tarif yok. farklı ruhlarda, farklı bedenlerde, farklı topraklarda, farklı şekillerde, farklı şehirlerde ete kemiğe bürünmüştür.. denk gelip de tanışmamış, unutsa bile ''hüznü'' bir yerlerden tanıdık gelmeyen insanoğlu yoktur bu duyguyla.

    zaten özlemek, bir şeyin yokluğunu değil varlığını açığa çıkarır. senin içinde, senin dünyanda, senin hayatındaki ''var olanı''.. senin için ne demek olduğunu öğretir sana. özlediğin kadar var edersin. özlediğin kadar vardır ve dibine kadar ''var olur'' sende ''yokluğu''.. özlersin..

    bekleyiştir özlemek.. güzel bir ihtimal ve o ihtimalin gerçekleşebilme ihtimalinin güzelliği. oyyş! içim bir tuhaf oldu. beklemenin güzelliği.. o özlemin biteceği günün güzelliği.. veya o özlemin hiç dinmeyecek olmasına rağmen kendini mışıl mışıl uyutup kandırmanın güzelliği. dirayeti ve umudu da çağrıştırıyor. kendini bilinçli bir şekilde kandırma mekanizması çalışıyor bir süre sonra ve onun adına da ''umut'' deniyor. nasıl katlanılabilir ki başka? bu dünyada aşktan daha güçlü özlemler ve bekleyişler var. hepsinin önünde eğilip bükülerek selama durarım ve kıçımın kıytırık yitirilen aşklarıyla eşitlemem, gerçek bir özlemi. bu saflığı.

    sabırdır özlemek. çünkü hiddetin sularında ayılıp bayılır.

    seni güçlendirenin de, seni dindirecek olanın da ''o'' olmasıdır.. bir o kadar da huzur bulmaktır. aman diyeyim umuda bir zarar gelmesin diyedir yakarışlarınız, dualarınız, telkinleriniz. siz; bir özlem edinmişsiniz, bir hikaye..

    ''ölüm'' gibi benzetmelere gerek duymaz da, ölümün ta kendisi oluverir.

    kısa bir süre öncesine kadar ayrılık acısı çeken bir arkadaşımı gerek fiziki, gerekse binbir türlü iletişim araçlarından teselli etmekle geçiyordu günlerim. artık telefonlarını açmak istemiyordum ve bazen sabahtan akşama kadar kapalı tuttuğum bile oluyordu telefonumu. mütemadiyen aynı cümleleri kuruyordu:

    +ölecek kadar özlüyorum! anladın mı?

    anlamamıştım. yani anlayamıyordum. sadece onu yedekte sakladığım ve sürekli beni apar topar rahatsız ettiğinde kafamda söylemeyi tasarladığım birkaç boş laf ile teselli etmeye ve geçiştirmeye çalışıyordum. empati yapmak konusunda sıkıntılı olduğumu bilirdi ama o ara ona iyi gelecek bir şeye o kadar ihtiyacı vardı ki, bunu aklına getiremiyordu veya geçiştirmelerimi anlamıyordu. en son dayanamayıp ona şöyle demiştim:

    -öl o zaman!

    evet, diğer sahte laflarıma nazaran, bu ona daha iyi gelmişti: götün yiyorsa öl o zaman!

    velhasıl acıtır özlemek..

    nahoş bir acı lakin. tatlı mı, yoksa yakıyor mu karar veremiyorsun. kemiklerin lime lime kırılırken bedenin gıdıklanması gibi bir şey. bir yandan güçlendirir de.. iradene uygulanan zorunlu bir eğitim sistemi olur bir süre veya sonsuz bir süre. birtakım yokluklar, bazı şeyleri açığa kavuşturur.

    anlık zevklerin kucağında dudaklardan sahtelikler dökülürken, kalbin dönüp dolaşıp lafı gizlice ona getirmesidir özlemek. ilaç gibidir de, zehir gibidir de, çok özel bir teselli iksiridir de.. ve o iksiri almayı reddeder bünye, kavuşunca bitmesin diye..

    özlemle çoğalan insanlar, olgunlaşmak için yıllara ihtiyaç duymayan körpeler gibidir.

    zaman azalırken; çoğalırlar.

    lanet bir şeydir özlemek. bırakılan yerde mi, yoksa kendini bıraktığın noktada mı kaldığına karar verememek..

    veya her ikisi..
  • hamak, çekirdek kokusu, bol naneli limonata, asfalt kokan akşamüstleri, yaz gecesi bahçede işsiz güçsüz sabahlamalar, mutfakta deneysel takılmak, günden kalan pastalar, bol yeşillikli gece yarısı kahvaltıları, sıcak, deli gibi sıcak, kan gibi sıcak.
  • annemin kokusunu,
    babaannemin ellerini,
    anneannemin öpücükleri,
    kardeşimin ben film izlerken gelip üstüme atlamasını,
    babamın horultusunu,
    dedelerimin sanki ben kırılacak değerli bir kristalmişim de beni kırmamak için özen gösteriyorlarmış gibi sarılmalarını,
    yurttaki yatağımı,
    çiğ köfteyi, lahmacunu,
    arkadaşlarımla oturup dertleşmeyi,
    dolmuşta şoföre para uzatmayı,
    her gün söylenerek üstünden geçtiğim kaldırım taşlarını,
    ince belli çay bardağını,
    geceri evimizin balkonuna çıkıp yıldızları seyretmeyi,
    tunalı d&r'da akşama kadar vakit geçirmeyi...
    sadece özledim.
  • her gece 22.00'de annemin ici sut bardagi dolu tepsisiyle odaya girip süt bardaklarini kardesimin eline ve benim elime tutusturmasi ve iki saniye icinde sutu icmem. sutu iki saniye icmemin nedeni annemin gozlerindeki mutlulugu gormek ve ona kocaman sarilmak opmekti. sanki sutumu hemen icince ona hediye vermis gibi oluyordum ve mutlu oluyordum. babamin her aksam eve gelirken kardesime ve bana aldigi cikolatalari afiyetle yemeyi ozledim. kucuk gibi gozuken aslinda beni mutlu kilan buyuk hic kimsenin hicbir seyin veremicegi anlari ozledim. babaannemin kokusunu ozledim. babaannem bize geldiginde apartmana kokusu sinerdi okuldan geldigim zaman bu kokudan anlardim o anlari ozledim. neyim varsa verirdim bu gunlerin geri gelmesi icin, keske ben 12 yasindayken hayat dursaydi hayatin gercekleriyle yuzlesmeseydim keske hep kucuk kalsaydim , insanlarin sahteligi, yasama sevincimi aldi yaziklar olsun boyle duzene,dunyaya yaziklar.
hesabın var mı? giriş yap