• düşüncesini sırtlayamayan hayalet bir kalem gibi
    izini sürdüğüm en sabırlı şiirin hamlet'iyim
    zamanın uyuttuğu en ölümlü yüzümle
    dünyalı bütün savaş sahnelerinden çıkıyorum
    simsiyah notunu düşürürken sesimin
    fısıltılı korkuluklar gibi
    olmayı hiç mi bilmiyorum?

    yokluğum adından bir yabancı gibi
    kaç kere aynadan seslediysem kendimi
    suya değiyorum, deli harfler boğazımda
    inandığım ne varsa
    düğüm düğüm, yemyeşil
    izini sürdüğüm en bezgin şiirin ophelia'sıyım.
  • gece güzel fakat bir kusuru var
    yalnızca ikimizin bildiği ağır uykusuzluklara değiyor bir ucu
    söylenmedik ne kaldı
    çok konuşmanın ağızda bıraktığı o kötü tat
    bunca sözü kolayca tüketmenin laneti sanki
    bırak şimdi çekip gitsin nereye gidecekse
    ardından bile bakma mutlak hüznümüzün
    bir tutam saçın ılık bir rüzgarda yanması gibi
    kokusundan başka ne kalacak geriye
    oysa sen buradasın bak
    ben de öyle
    sıyrılıp içimizdeki karınca kalabalığından
    durup dinlesek bir anlığına
    aynı çaresizlik değil mi derinine gömüldüğümüz
    eğilip, bükülüp sonunda kırılan
    bizi yalın ayak yollara düşüren
    aynı terk edilmişliğe de götürmüyor mu
    en kolayı
    çok sıradan bir akşamüstünde
    masadaki iki tabağa tutunan iki kişi
    itmek öteye her şeyi
    itmek kendi mavisine
    belki de ne varsa ondan sonra
  • kum sessizliği var bu saatlerde
    ışık vurmaz ki tane üstüne
    dökülürse senin avuçlarından dökülür
    bir kale böyle olur inşa kalbim üstüne

    bu can arş'a mı çıksın istersin
    bedeni süs eyleyip topraktan döşeğe
    çiçekler bırak penceremde boy versin
    ay altında soluk taştan zemin yerine

    ayaklarım gitmez ki ruhum kalsın beride
    aşk der aşk, geçmez senden öteye
    bi rüzgar eser ki beni benden ayırır
    doğsa ya nehar bu kalbin üstüne.
  • ki

    buraya ait hissetmiyordu "ki"
    zaten hiçbir yere ait hissetmiyordu ki
    bağlaçtı ama bağlanmayı sevmiyordu "ki"
    bu onun hayatı, ne denebilirdi ki

    bir gün birisini çok sevdi bizim "ki"
    ödün verdi kendinden, onun oldu bizimki
    günler geçti, sonunda anladı ki
    olduğu gibi kabullenilmek; ki bu en güzeli
  • fahri hemşehrilik beratı

    nasıl unutur insan eteğindeki taşları.
    işleyen bir saati sürekli azarlayan,
    suçlar yaratan adamotlarından
    yaratan ve geceyi bekleyen

    ben birisini bilirim kütahyalıdır
    çıkınında sarsak bir horgörü
    kanserlidir, tren yolcusudur

    birisini daha bilirim adanalı
    ihtilalden beri düğmesini yanlış ilikler
    kamburdur
    rokaları ve kedileri sever

    insan nasıl hatırlamaz akşamüstlerini
    hayvanların ve bebeklerin layklandığı
    ama fazla yaşamadıkları akşamüstlerini

    nasıl unutur
    bisepsleri şakayıklarla zorlanan zabıt katibini
    stabilize mektuplar yazan
    reşit olmamış orman çıvgınlarına
    genelge, yönetmelik yerine
    evli genç kadınların kibrinden
    ağrı kesicilerden uzakta

    onların aşkı bir pazar akşamıdır
    bütün şarkıların birlikte söylendiği
    laternalar turunçlar arasında
    evyelerden ırmaklara taş taşınan,
    silkeleyip duran hünerle küpeşteden
    gevşemiş belleğimi
    pontius pilatus'tan bu yana.
  • gündüz düşü
    zaman akıyor göz kapaklarımın arkasında ileriye geriye
    kumarhanede bir makinenin başındaymış gibi çekiyorum kolu,
    duruyor sıralı resimler

    sen ve ben kız kulesinde
    sen ve ben galatada
    sen ve ben heybelide

    tekrar çevir biraz ileriye git bu sefer
    çek kolu! işte resimler!

    ben ve yalnız ben
    ben ve yalnız ben
    ben ve yalnız ben
  • gün ışığı

    gel gün ışığı gir içeri,
    pencere aralı,
    gözüm sende,
    gel aramam artık aşkı,
    dilenci gibi kapı kapı.

    gel bitirelim hasreti,
    çayım daha taze,
    muhabbet demli,
    aşkı sorma benden,
    dilim lâl,
    kalbim seferde şimdi.

    gel gün ışığı tamam olalım,
    hazırsam aşkların en divanesine,
    çıra ol hem ışıt hem yak beni.

    umut
hesabın var mı? giriş yap