• çok şarkı mırıldanırım ben, aklımda devamlı döner bişi şarkılar, müzikler. çocuğum, bi kız arkadaşla sahilde yürüyoruz yazlıkta, ama the cranberries'ın the cranberries olduğu yıllar. zombieh eeh eeh with their tanks'n'their bombs yıkılıyor ortalık. sahilde gitar çalan denyolar bile akdeniz akşamları'nı değil, zombie'yi çalıyor. her yer cranberies. ben de efsane albümden hollywood şarkısını mırıldanıyormuşum o an, farkında bile değilim. sözleri, "ı've got a picture in my head, in! my! head! it's me and you, we are in bed, we! are! in! bed!" şeklinde. farkettiğimde çok utanmıştım, ama kız çok büyütmedi sağolsun. başka şekilde ağzıma sıçtı 2 sene sonra.
  • sağlıklı yaşamaya karar verdiğim bir dönem günde 4 litre su içip çiğ sebzelerin içinde boğuluyordum. evden çıkıp fenerbahçe parkına yürüyüşe gittik arkadaşlarla. elmadır yoğurttur tatsız ve lezzetsiz ne varsa aldık banklara oturduk. ben de kaptırıp orda biraz fazla su içmişim. neyse kalkarken fenerbahçe parkı içindeki tuvalete gittim afedersiniz. baktım, dedim mümkün değil çok pis ben eve kadar tutarım. neyse bindim taksiye. tam evime 50 metre kala ilerdeki pazar yüzünden trafik tıkandı. dedim olmayacak ben inip yürüyeyim. yürüyorum, trafik kilit. saat de 7 falan gayet günlük güneşlik. tam caddenin yanında 3 katlı devasal bir nargileci var. onun önünde bi ıslaklık hissettim. sonra bi baktım etrafımda devasal bir çember oluşmuş. ama yeminle ben salmadım kendi gitti. sağımda zilyon tane trafikte sıkışmış araba, solumda nargile kafe. şov yapıyorum anlayacağınız. utançtan ben bu sefer hüngür hüngür ağlıyorum. gözümdeki eyeliner yere falan akıyor. koşarak eve gittim ve bir ay boyunca evden ana caddeye gitmek için yolumu 12 kat uzatarak arkadan dolandım. o güneş gözlüğünü ve neon (işiyorum beni izleyin demek için giydim heralde?) yağmurluğu bir daha giymedim. tuvaletiniz gelince ne olursa olsun gidin, sevgiler.
  • bundan 4 sene önce denizbank'ta işe alınmıştım. eğitim için istanbul'a gittim. maslak civarlarında olması lazım yanlış hatırlamıyorsam, dedeman otelde kalıyoruz. bir gün önceden gidiliyor ertesi sabah eğitim başlıycak.

    neyse akşam üstüne doğru yerleştim otele yemeğe ineyim dedim. yemekte de ne kadar enerji veren şey varsa yedim 1-2 saat sonra fitness salonuna inerim diye. boğa gibi at gibi bişey oldum kulaklarımdan ateş çıkıyor adeta..

    -1 den bindim asansöre. tam kapı kapanacakken bi kol uzandı durdurdu kapıyı. kıkır kıkır gülerek 3 tane afet daldı asansöre. kapandı kapı çıkıyoruz. ben 8 e bastım bunlar 7 ye bastı.

    anasını satayım hayatta en dayanamadığım şey yeni duş almış kadın kokusu. söylerken bile bi garip oluyorum. asansörün kapısı kapandıktan sonra içeriyi böyle bebeksi şampuan kokuları parfüm kokuları bastı mı. up uzun fönlü saçlar bide ne hikmetse hepsi afet anasını satayım. kısa şortlar bilmemneler.

    kokuyu ilk algıladığımda şöyle deriiin bi çektim içime ama tamamen istem dışı. sonra "hassktir" diyip sağa sola baktım çaktılar mı diye. aynadan görüyorum kulaklar kıpkırmızı olmuş. asansörün sol üst köşesine diktim gözleri konsantre oluyorum. 5 kat falan kaldı dayanmaya çalışıyorum.

    çok afedersiniz öküzüm biliyorum ama bi tanesinin yemin ederim kavun gibi göğüsleri vardı. nasıl tarif edilir bilmiyorum resmen kavun ya işte.

    nefesimi tuttum. 2 kat kaldı. donmuş gibi mal gibi duruyom öyle köşeye bakarak. ama arada gözüm kayıyor kızın memelerine. infilak edecem 4-5 kat daha olsa kesin.

    neyse 7. kata geldik çok şükür. iniyorlardı tam inerken kızın oda kartı mı havlu kartı mı neyse o düştü arka cebinden.

    hemen aldım yerden tam doğrulurken kıza seslendim : "pardon memeniz düşş.."

    nefesimi tutmuş olmaktan dolayı bide mal gibi hızlı nefes alıp veriyorum. düşünsenize tipi. kıpkırmızı kulaklar, durduk yere nefes nefese kalmış bi mal "meme" diyor bide amına kodumun. işte o benim.

    hiç düzeltmedim. kartı uzattım. aldı "teşekkürler" dedi. kapı kapandı. bunlar bi bastı kahkahayı. heh dedim amk oldu olanlar. geberiyom utancımdan ama nasıl.

    o akşam kederden gitmedim fitness a falan yattım uyudum hemen unutayım diye.

    ertesi sabah dersin verileceği binaya gittim kahvemi aldım. tam o esnada tanıdık bi koku geldi burnuma. ondan sonra tanıdık bi gülüşme. dudaklarımı ısırdım arkamı döndüm. başımı yerden kaldırmadan kahvemi alıp sınıfa geçtim.

    hiç aklıma gelmediydi lan bunların da eğitime gelmiş olabileceği. neyse sonra çok iyi arkadaş olduk hepsiyle tabi 2 hafta sonra bu asansör muhabbetini geyik haline getirmiştik. ama allah biliyor ya hayatımda böyle rezillik yaşamadımdı o ana kadar.
  • sohbet esnasında...

    a: arkadaş *
    b: ben

    a, bir kitaptaki olaydan bahseder. ben de ilgiyle dinlemekteyimdir.

    b: hangi kitap bu ya?
    a: (bir kitap adı söyler)
    b: (şaşkın) ama ben okumuştum, anlattıklarını hatırlamıyorum ya...
    a: okuduğuna emin misin? kitap bu olayın üzerine.
    b: e tabii üç sene önce okuyunca unutuluyor.
    a: ben on sene önce okudum.
    b: ...

    utancımdan bir yerlere saklanasım geldi.

    (bkz: geçmişte okunan kitapların içeriklerini unutmak)
  • çok da önemli olmayan, ıvır zıvır işler için kullandığım gmail hesabımı annem pinterest kullansın diye ona yönlendirmiştim. bugün ders esnasında slaytta sorun çıkınca mail hesabımdan yedeklemeye çalıştım ve iş yeri maili açılana kadar pinterestten "güncel yatak örtüleri", "tığ işi el çantaları" reklamları bir anda tüm öğrencilerin göreceği şekilde ekrana yansıdı.
    sanki bir daha ciddiye alınamayacakmışım gibi hissettim 10 sn boyunca, ama sonra geçti. güzel toparlasam da kariyerime bu olayı da eklediğim için hafiften utanç duyuyorum.
  • geçen asistanımızın zeka geriliği olan kardeşine boyama kitabı ve keçeli kalem hediye ettim, bana teşekkür için bir video çekmişler, izlerken çok utandım ya keşke hiç çekmeselerdi o videoyu.
  • üniversiteye başladığım yıl, daha çocuk sayılırım yani. teyzemle de 2-3 yaş farkımız var, yaşlarımız da yakın olduğu için iyi anlaşıyoruz tabi. teyzemin yaşadığı şehre gittim o sene, üç kız beraber yaşıyorlar. sağlık çalışanı oldukları için kızlardan birisi nöbette olduğundan onu görmemiştim henüz ama kızın arkasından dedikodular dönüyor. kelimeyi tam hatırlamıyorum ama 'yollu' diyelim; yollu x diye bahsediyorlar kendisinden. neyse bir akşam yemeğe çıktık, saat ilerledikçe bize katılanlar oldu iyice kalabalıklaştı masa. konu oraya nasıl geldiyse ben 'yollu x gelmeyecek mi?' diye sormuş bulundum. bir anda çatal bıçak sesleri kesildi, atılan kahkahalar dudaklarda dondu. bir sessizlik oluştu ki sormayın. sanki senelerce sürdü o sessizlik. teyzem kaş göz yapıyor ama iş işten geçti, tam karşımda oturan 'yollu x' kurtardı beni düştüğüm kuyudan. güzel gönlü olan birisiydi, tüm patavatsızlığıma rağmen beni mahçup etmemeye çalıştı ama o anlar hayatımdaki en utanç duyduğum dakikalardı. bir de seneler sonra teyzemin düğününde, teyzemin arkadaşlarını sadece ben tanıdığım için, mihmandarlık yaptım o arkadaş grubuna. sağolsunlar orada da yad ettiler benim utanç anlarımı
  • 10 sene kadar önce bi gün, çok yakın bi erkek arkadaşım iş dünyasının önemli bir ailesinin kızı ile evleneceğini ve beni tuttukları eve götürmek istediklerini söyledi. güzel bir muhitte güzel eşyalar ile döşenmiş geniş bir apartman dairesiydi ev, hoş tabii böyle olacaktı oğlan çulsuzsa da kızın ailesi karun kadar zenginlerdi. restoranlarının önünden geçmek bile para, öyle söyleyeyim.
    düğünlerine de bir iki ay kadar vardı yoktu. beraber sıklıkla bu güzel evde kalıyorlar, bu detay önemli çünkü ablamızın saat kısıtı vs yok eve dönüş için. burayı aklımızda tutalım.
    gelin olacak kız bize tatlılar börekler kahveler hazırlamış, güzel sohbet akıyor, dediler ki sevgilin de gelsin. tamam dedim ama bi yandan da evime gitmek istiyorum, adam en yakın arkadaşlarımdan biri ama içimden ne işim var burada benim hissini atamıyorum. huzursuz bir kaç saat geçirdim. ev, yanlışlıkla kırsak yedi ceddimin ödeyemeyeceği pahalılıkta objelerle dolu çünkü,sevmiyorum beni kasan yerleri.
    sevgilim geldi sonra eve, sohbet muhabbet laf lafı açtı derken saat gece yarısına yakın “biz artık kalkalım” dedim, “ya oturun ben de karşıya geçeceğim zaten biraz sonra kalkarız” dedi hanımkız, arkadaş kişisi de sağolsun “biz yengenle sizi bırakalım oradan da eve geçer ben de buraya döneceğim” dedi.
    dedik ki “eve bırakmanıza gerek yok buraya ters, falanca avmnin oraya bırakın bizim otobüsümüz var gideriz,yenge hanım zaten avr yakasına geçecek bu saatte, zor olmasın” .
    falanca avmye yaklaştığımızda yengenin telefonu çaldı. telefon handsfreede araba hoparlörüne bağlıymış. otomatik açıldı gibi zannederim. zannederim diyorum ben anlamam bu işlerden, kızcağız anasının aradıgını görünce açtı, açar açmaz bir carlama karşı taraftan, “ y'nin (yakın arkadaşımın) menfaatçi arkadaşları mı lazım şimdi nerdesiniz, çok içli dışlı olmana gerek yok kimseyi alıştırma” tarzında bir konuşma. kız alı al moru mor “anne tamam sus seni ararım” dedi kapadı, arkadaşım keza şok içinde. biz avmnin önüne geldik nasılsa diye indik o konuşmayı hiç duymamışçasına vedalaştık, arkadaşım da arabadan inip “kusura bakmayın benim mahalleden arkadaşlarım yüzünden daha yeni tartıştık onlar sandı sanırım” falan dediyse de çok tatmin olmadım. o gün arkadaşımla zihnen de vedalaştığımı hissettim. sonra çift olarak görüştükse de asla eski tadı yakalayamadım birebir ilişkimizde. kız yüzünden değil ama kızın annesinin o geceki tavrı yüzünden. onların da evliliği kısa ömürlü oldu zaten.
    utandığım milyon anlardan en unutamadığımdır, insan başkasının adına utanınca unutması daha zor oluyor.
hesabın var mı? giriş yap