• aslında doğaüstü başlığına yazasım geldi de burası daha makul. neyse efenim şimdi evden çıkılmış usulca yürünürken arkamdan (stv'de overdose dehşet içeren dizilerde oynayan adama acccayip benzemektedir) 40-45 yaşlarında gayet normal eli yüzü düzgün bir adam koşturup;

    -çok pardon, ben kısa film çekiyorum. kılıbık bir adamı oynuyorum, eşinin çevresi ve kayınvalidesi tarafından dayak yiyeceğim bir sahne var. ayakları altında beni eziyorlar ben de susuyorum, mağdur ve ezilmiş damadı oynuyorum. bu tip kısa film çok çektim, sizin de ayakkabılarınız çok uygun bu rol için. rica etsem beni ezer misiniz?
    +iç ses: (nası yanii?!) dış ses: aaannlamaadımm?
    -yok çok basit, ben yere yatıcam siz de beni ezeceksiniz daha önce hiç birini ezdiniz mi?
    +yok yahu ne diye ezeyim?
    -sırt çiğner gibi. lütfen çok rica ediyorum sadece ayaklarınız çıkacak.
    +iç ses (zaten depresyondayım değişiklik olur, bunun karşıma çıkmasının bi manası olmalı) dış ses: ee iyi bari siz istediniz ne diyeyim sadece ayak çıkacaksa sorun yok.

    denir ve demez olaydım.

    bir evin bahçesine gidilir. adam gayet bahçede yere yatar. kamerasını yere koyar ve üstüme çıkın der.

    içimden öeh gibi söylenirken +acımayacak mı? -yok ben 70 kiloluk kadına da yaptırdım hatta çantanız da kalsın daha ağır olur gerçekçi olur. +ee iyi madem.

    dedim ve çıktım. 6 dakika kadar bildiğin adamı ezdim, nası bi bünye anlamadım, boynuma bas, yok ben kalkmaya çalışacağım ayağınızla alnımdan ittirin vs vs.

    6 dakika boyunca hayatı bir kez daha sorguladım. güneş tepede, kuş cıvıltıları...

    neyse olay biter çok şükür, içimden "lan ben ne bok yedim ya" diye düşünürken;

    -son olarak ayağınızı öpmem lazım
    +iç ses (bir boku yedik bari tamamlayayım) diyerek tamam denir.
    sonuç;
    kameradan adam izletti oldukça boktan bir şey 30 saniye anca tahammül edebildim.

    -zaman kavramı ne kadar garip değil mi 6 dakika sürmüş ama bana hiç öyle gelmedi.
    +ee doğru size 6 saat gibi gelmiştir.
    -yok sizin gibi, asil, narin, zarif ve güzel bir kadın tarafından bu sahnenin çekilmesi.... bana 1 dakika gibi bile gelmedi... çok memnun oldum. ayrıca ayakkabılarınız çok güzel.

    der ve tokalaşmak için uzatılan eli öper gider...

    şimdi efendiler, salaklık edip kanalı bile sormayı unutmamı geçtim, muhtemelen keklendim her zamanki gibi. ya cidden bir kısa filmde çıkacak, ayaklarımdan kendimi tanıyacağım ya da 40 yaşlarında elin ayak fetişinin birinin gününü kurtardım.

    allah belamı?
  • sabaha karşı beyoğlu'ndan dönülen bir günde karşılaştığım sarhoş güruhun içinde bulunan bir elemanın söyledikleri ile başlayan ve sonrasındaki günlerde de başıma gelen tuhaf olaylardır. müzik dinleyerek ilerlerken, malum şahıslardan birisi kolumu tuttu. herhalde kavga edeceğiz diye düşünürken, adam bir anda "ben trabzonluyum." dedi ve bunu birkaç kez tekrarlayarak güldü. o sırada kolumu çektim falan. aynı cümleyi bir kez daha yineledi: "ben trabzonluyum". "iyi amk, ben de antalyalıyım da olay nedir?" diye sorunca, papağandan hallice söylediği cümleyi yine söyledi ve yanındaki diğer kişilerle birlikte uzaklaştı. bu tayfaya dahil olanlardan birisi, "sarhoş o, siktir et." dedi. neyse, sonra yürümeye devam ettim; fakat birkaç dakika boyunca bu olayı düşünüp, neden bana trabzonlu olduğunu söylemekte ısrar ettiğini çakamadım. bundan üç gün sonra, bir arkadaşı beklerken gelen bir ayakkabı boyacısının "afiyet olsun." deyip, oradan uzaklaşması gibi bir olay yaşadım. o sırada bir şey de yemiyordum. aynı günün akşamında eve dönerken gördüğüm yaşlı bir amcanın bana bakıp, "anne ve babasız olmuyor." diye bağırmasına şahit oldum. benimle organize bir şekilde dalga geçiliyor olsa gerek, başka bir açıklamasını bulamadım.
  • benim ev arkadaşım tiyatrocu, adam 5 senedir okulda oyun yazıyordu, çıkıyor oynuyordu falan bu sene de kıbrıs türk devlet tiyatroları'na girdi konuk oyuncu olarak. ilk oyunu oynanacak, dedim gideyim adama moral olur. duyarlıyım. davetiyemi verdim, içeri girdim. en arkaya bi yere oturdum. tekim ama benle beraber kimse yok benim sırada, daha erken, çıkardım uykusuz okuyorum. derken teyzenin biri geldi, alpay erdem teyzesi, tam teşekküllü teyze. "yanınız boş mu evladım" dedi. montum, çantam falan fıstık vardı, kaldırdım onları. dedim, boş, buyrun. sonra döndüm tekrar uykusuz'a. tekrar kafamı kaldırdım, teyze yok. sonra baktım başka yere oturuyor.

    ihtimal 1: yanımın boş olup olmadığını merak etti, o kadar.
    ihtimal 2: ses tonumu beğenmedi.
    ihtimal 3: tipimi beğenmedi.
    ihtimal 4: ikisini birden beğenmedi.
    ihtimal 5: diğer bulduğu yerde daha rahat ederim diye düşündü.
    ihtimal 6: teyze sosyopat.
  • işim gereği sık sık belli bir rotayı kullanmam gerekiyor. altımda araba, sürekli aynı yerlerde geziyorum yani anlayacağın. geçen hafta bir caddeden geçerken, yan sokaktan caddeye bir top fırladı. top umrumda değildi de bu topun peşinden kesin bir velet fırlar diye hemen frene asıldım. tahmin ettiğim gibi de veledin biri topun peşinden caddeye fırladı ve ben çocuğa çarpmaktan son anda kurtardım. fakat top sizlere ömür tabii.

    bizim velet arabanın arkasından çıkan patlak topu aldıktan sonra yanıma çağırdım. baktım o da tırsmış. benim gibi götünden nefes alıyor. rengi benzi atmış garibanın. bizimkini "lan oğlum, öyle caddeye fırlanır mı? çarpıyordum az daha" diye ikaz ettim. baktım boynunu eğdi "tamam abi" diyip gidiyor elinde patlak topla. "gel lan bakayım" diye tekrar çağırdım yanıma. boynu önde geldi yine.

    - var mı başka topunuz?
    - yok abi.
    - ee ne yapacaksınız?
    - patlak topla oynarız abi.

    çıkardım bi 20 lira verdim.

    - yeter mi lan bu?

    yüzü aydınlandı seninkinin.

    - ohoo bununla iki tane top alınır abi.
    - iyi hadi git al ama bak bir daha top caddeye fırlarsa sakın peşinden koşmayın. topa bi şey olursa olsun olum. ya size bi şey olsa? topunuz patlarsa yalandan iki ağlarsınız "abi o topa 20 lira vermiştik ya. daha yeni almıştık ya" diye, acır verirler zaten size 20 lira.
    - tamam abi.
    - koşmayacaksınız di mi bi daha topun peşinden?
    - koşmıcaz abi.
    - hadi bakalım.

    bizim velet 20 lirayı kaptığı gibi gözden kayboldu hemen. ta ki geçen güne kadar. geçen gün yine aynı caddeden geçerken, sokağın başındaki çöp konteynerinin arkasında bizim veledi gördüm. yanında da 3 arkadaşı daha var. bir baktım, bu çete konteynerin arkasından caddeye patlak topu fırlattı. benim iki araba önümdeki araç da duramayıp topu altına aldı. durabilmesi de imkansızdı zaten. peşinden bizim çete koştura koştura çıkıp topu altına alan arabaya üşüştüler. "ya abi daha yeni almıştık o topu biz ya. harçlıklarımızdan biriktirmiştik 20 lirayı zorla. şimdi ne yapacaz ya" diye zırlamaya başladı bunlar hemen. şoför de camdan parayı uzatmış olacak ki, "sağol abi" diye parayı alıp koşturdu bizim çete kendi sokaklarına doğru.

    olayı görünce şok oldum tabii. vay lan dedim velede bak. ben alt tarafı, topunuz patlarsa acındırın kendinizi, verirler topun parasını, canınızdan değerli değil mesajı verecekken, bizim veledi resmen nitelikli dolandırıcılığa özendirmişim.
  • bundan uzuun uzun yıllar önceydi. o sıralar lise 1'de falanız. kendi adımıza çeşitli şeyleri yeni yeni keşfetme dönemindeyiz. mesela sigara, mesela alkol..
    yılbaşı gecesi de yaklaşmak üzere, biz de 4-5 kız birimizin evinde toplanıp içicez o gece! artık ne içeceksek bir tane birayı beş saatte bitirip, ''oo yılbaşı gecesi çok fena içtik yea, süper eğlendik'' diye ortalarda dolanıcaz muhtemelen. bi de tam ergenliğin deli dönemleri, aileden ayrı geceler geçirmek, eğlenmek, arkadaşta kalmak falan pek de alışılagelmiş durumlar değildi o yaşlara kadar.. ondan pek bi hevesliyiz.

    erzaklar alınıyor, siyah poşetlerde eve sokuluyor gizlice. ev sahibi arkadaşımızın ailesi de biraz tutucu, hani öğrense yapacağımız ''çılgın'' partiyi kızarlar bildiğin. daha da mest oluyoruz tabi, yasaklar falan.. aman tanrım ne risk ne risk.
    ev sahibi kız, ağzına bira sürmemiş o güne kadar, hani bir yudum dahi almamış, biz tecrübeliyiz ya, kızım yok yea hiçbi şey olmuyor, biraz kafan dönüyo o kadar, kendini falan kaybetmiyosun yani merak etme diye bilmiş bilmiş akıllar veriyoruz.. tam kötü arkadaş profili. zaten sana önce fincanda veririz birayı diyoruz. ikna oluyor. bizim elimizde şişeler, onun elinde bir kahve fincanı bira..
    cipsleri koyuyoruz, müziği açıyoruz, hani o çok aşık olduğumuz, bir daha asla öyle sevemeyeceğim(!) dediğimiz çocuklardan konuşmaya başlıyoruz, ''felekten'' gecemize başlıyoruz heyecanla.

    şimdi biz dikiyoruz biraları aynı anda, bu arkadaş da bir yudum bira alıyor bardaktan, bak bir yudum diyorum, hadi iki olsun. yudum lan!

    ondan sonraki karanlık dönemi nasıl kelimelere döksem, nasıl anlatsam acaba.. bizim kız içtikten sonra birden aniden susuyor.. ama böyle sadece susuyor bildiğin.. gözleri tek bir noktaya odaklı. biz gülüyoruz konuşuyoruz, bi yandan da bunu kesiyoruz, noldu lan buna diye. ama baştan çok sallamıyoruz. aşk acısı çekiyoruz ya hepimiz, olağan şeyler bu dalmalar falan..
    ayşe, ayşe diyoruz, tık yok. ''lan konuşsana efkara mı bağladın ahaha'' diyoruz, tık yok. o kadar abarttı ki bu durumu biz artık hakikaten kızıp, tamam uzatma hadi dön aramıza falan diyoruz, ama kız resmen kayıp.
    derken çok ani bir şekilde bir kahkaha atmaya başlıyor ayşe. kelimenin tam manasıyla ''deli'' gibi, gözleri tek bir noktaya odaklı anıra anıra, hastalıklı şekilde gülüyor. hani bir gülme vardır, ardından ağlama gelecektir, böyle inler gibi gülersin. bildiniz mi? hah işte aynen öyle gülüyor..
    biz yine aldırış etmiyoruz, yav he he modundayız, ama kız susmuyor. rol yapsan, şaka yapsan, nefesin yetmez, enerjin yetmez o denli gülmeye, o derece. hayvan gibi sinirleniyoruz, sıktın be gidicez şimdi, tamam artık sarhoş taklidini kes tadı kaçtı diyoruz, ama nafile..

    derken bu oturduğu yerden aşağı bir devriliyor, bildiğin kütle halinde düşüyor kız yere lan. ve bira şişesini deviriyor, halıya, betona, oda leş gibi, her yer batıyor. hah diyoruz işte, aşırı titiz arkadaşımızı gerçeğe döndürecek olay oldu, bu olay onu ciddileştirir. ama yok arkadaş, dökülen birayı görünce bunun kahkahalar daha da psikopatlaşıyor, betondaki birayı yalamaya falan çalışıyor, tam rezalet.. biz o an anlıyoruz ki ayşe iptal. kahkaha krizinden kurtulup ağlama krizine giriyor sonra.. nasıl ağlamak, nasıl ağlamak. o gözlerden oluk oluk yaş akıyor bildiğin. gözler kıpkırmızı, zannedersin annesi babası ölmüş.. öyle bi ağlama..
    sarsıyoruz, tokat atıyoruz, bağırıyoruz.. bi yudum bira içtin lan daha! bak yudum diyorum :( nasıl bi bünye bu amk. şoklardayız resmen.

    kaldırıyoruz bunu kollarından. 1.55'lik kız oluyor anneanne evindeki beton yorgan! kalkmıyor yerinden, sürüklüyoruz banyoya, yerlerde ağlıyor aptal. kendisi okulun en çalışkan kızı falan bi de, böyle gözlüklü mözlüklü. kendimizden tiksiniyoruz yemin ederiz kızın hayatının içine ettik, hiçbi şey artık eskisi gibi olmayacak diye..
    banyoya sokuyoruz, klip çeker gibi, duşun altında ağlamaya devam ediyor. iyice moda giriyor armut.
    kahve pişiriyorum sıfır şeker, acı olsun çarpsın da ayılsın diye. buna bi yudum içiriyoruz güç bela, bu ne biçim kahve lan diye bağırıp suratıma püskürtüyor falan kahveyi. allahım bildiğin sinirden kendimi parçalıcam, o derece. ama korkuyoruz da delirdi mi acaba diye. kahveli suratımı görüp, gülmeye başlıyor bu sefer.

    yerlere kusuyor, kusmuklara yatıyor, saçlarını çekiyor falan. neyse biz bunu yatıştırıyoruz zorla, yatağına yatırıyoruz, evi temizliyoruz, topluyoruz, bütün biraları gidip mahalle çöpüne atıyoruz usulca, uyuyana kadar başında bekleyip evden çıkıyoruz, çünkü akşam anneleri gelecek eve geri. hiçbir iz bırakmamak lazım. hayır bi de anası babası bunun halini görse yemin ederim evde kokain partisi düzenledik zannedip, anamızdan emdiğimiz sütü burnumuzdan getirirler, öyle tırsıyoruz.

    bildiğin saat 11'de hepimiz evlerimize dağılıyoruz.
    acayip çılgın parti umarken, hayatımızda yaşadığımız en anlamsız gece olarak kayıtlara geçen bir yılbaşı gecesi geçiriyoruz. tabi yıllarca manyaklar gibi geyiğini çeviriyoruz o ayrı.

    hala o kız bir yudum bira ile nasıl o hale geldi anlamış değilim. ne olur bilimsel bi açıklamasını falan yapabilecek olan varsa mesaj kutumu yeşillendirsin. ertesi sabah bile şakaydı ulan mallar aslkjdlakjsd desin diye çok umuyoruz. dese hala daha rahatlıcaz bak, affedicez falan.. ama yok. demiyor tabii. hiç ama hiçbir şey hatırlamıyor yaptıklarına dair.

    bu arada arkadaş şu anda cumhuriyet savcısı. kötü arkadaşlıklarından sıyrılıp kendine muazzam bi hayat seçmiş gördüğünüz gibi. biz hala nerde akşam orda sabah. yalnız ne biralar içtik, kafamız asla ayşe gibi olmadı, olmayacak!
  • hangi duyguyla yaklaşacağımı bilemediğim bir olay.

    gece yarısı kuzenim aradı, morali bozukmuş, bi parkta oturup bira içtik. bir kaç saat oturup konuştuk. eve uzaktık ve gece yarısı dönüp ev ahalisini telaşlandırmak istemedik, kalacak yer aramak için telefon rehberine baktı, birini buldu, aradı, müsait olduğunu öğrendi, taksiye binip gittik. sonradan 41 yaşında ve ressam olduğunu öğrendiğim, fularsız bakkala bile gitmediğini söyleyen, gayet kibar, feminen bir beyin evine konuk olduk. bir iki saat oturduk, hep birlikte muhabbet ettik. sonra kuzenim alkolun etkisiyle oturduğu yerde sızdı. uyandırıp başka bi odaya gönderdi, feminen bey.

    roma imparatoru gibi kanepeye uzanıp " ee sen neler yapıyorsun bakalım" dedi, ne iş yaptığımı vs. anlatıyordum. elinde kumandayla beni dinliyordu. kanal zaplarken porno bi kanala denk geldi. değiştirecek sandım... ben işe ne zaman başladığımı, okulu nerde okuduğumu anlatırken tökezlemeye başladım. heceleyerek anlatıyordum. sonra kalkıp mutfağa gitti, bira getirip uzattı, teşekkür ederek geri çevirdim.birasını yudumlayarak ciddiyetle izlemeye devam etti. "rahatsız olmuyorsun değil mi ?" dedi. rahatsız olduğumu belirten bi tavırla "ev sahibisiniz, bişey diyemem" dedim. bir espiriye kurban gideceğimi, birazdan kahkaha atarak kapatacağını düşünüyordum. her fırsatta avrupa'ya özellikle amsterdam'a gittiğini söylemişti, avrupa kültürüne özenerek böyle birşeyi yaptığını, bu durumu normal karşıladığını göstermek istediğini düşündüm. o porno izlerken ben durumu değiştirmek, normalleştirmek için yaptığı işi, detaylarını sordum. konsantresi bozuluyordu, "bi saniye şu sahne geçsin" gibi sözlerle konuşturmamaya çalışıyordu. "ben artık yatayıım, size iyi geceler" deyip doğruldum, şakanın artık uzadığını, rahatsız olduğumu böylece belirttim ama başka oda olmadığını, bu kanepede yatmak zorunda olduğumu söyledi. birazdan değiştirir herhalde diye düşünürken bana döndü, "dostum şu peçeteyi uzatır mısın bi zahmet" dedi. öyle doğal istedi ki, peçeteyle alnını ve ya sehpayı silecek sandım. üstüne yorganı çekti, ışığa yakın olduğumdan ışığı kapatmamı istedi.varlığımdan ilk defa bu kadar derin süphelenmiştim. ben yokmuşum gibi rahattı. benden birşeyler isterken yüzüme bakmıyordu, televizyona konsantre olmuştu. birkaç saat önce tanıştığım biriyle erkek erkeğe porno izlemenin dayanılmaz entellektüelliği aklımı köreltmişti. telefonumu çıkarıp 'snake' oynamaya, bu durumda ne yapmam gerektiğini düşünmeye başladım. aradan bir dakika geçmemişti ki, zevkten inlemeye başladı. yorganı dalgalanıyordu. hayatımın en tuhaf gecesini yaşadığımı bile fark edemeyecek kadar şoktaydım. bağırıp çağırarak olayı bitirmeyi ya da aniden dışarı çıkmayı planladım. eğer kalkıp gitseydim olaylar daha çok karışır diyerek lavaboya gittim. elimi yüzümü yıkadım, aynada sivilcelerimi sıktım, türlü mimikler denedim, elime tarağı alıp şarkıcı taklidi yaptım. böylece bi yarım saat oyalandım. ayna karşısında yeni bir sürü eğlence bulmuştum ki kanalı değiştirdiğini duydum. bi müzik kanalı açmıştı. odaya girmeyip koridorda biraz volta attım, durumu analiz ettim. mutfakta oyalandım biraz bulaşık yıkadım. 1-2 saat önce girdiğim evde bulaşık yıkadım. böyle böyle hava aydınlandı, kuzenin odasına girip onu uyandırdım. "kapıyı açmadan allahaısmarladık de, dışarı çıkalım." dedim. ne olduğunu, acelemin sebebini sordu, geçiştirdim. öylece çıktık evden, olayı ona anlatırken ne kadar sürrealist bir gece yaşadığımı farkettim.
  • sürekli toplu taşımada başımdan geçen olaylardır.

    1- taksim-kabataş füniküler hattında japon turist çiftin ufak çocuğuyla gülüşürken veledin yüzüme tükürmesi

    2- iett'de dalga geçerek sevdiğimiz kızın "aaaajınaa çıçıyım" diye bağırması ve kıpkırmızı olmam

    3- kabataş-bağcılar tramvay hattında ufak çocuğun annesinin kucağından saçlarıma atlayıp çekmeye başlaması ve tramvayın seferber olarak saçlarımı kurtarma çabaları teyzelerin "ayyyyy" bağrışları

    4- yine bir gün tramvaydan korkan engelli bir ufaklığın korkudan kafasını yumruklarken bir yumrukta bana atması

    5- gülhane istasyonunda kesin fordlandım iç sesiyle cebelleşirken arkayı dönüp baktığımda zenci bir ailenin minicik çocuğunu görmek ve gülmeye başlayınca çocukla sarılarak kabataş'a kadar gitmek.

    bu liste uzar mağdurum.
  • msn dönemleri;

    kız: bu hafta sonu dışarı çıksak ya?
    ben: olur... (iç ses: oooovvv yeaaah)
    kız: ama ben gelmeyebilirim :s
    ben: !?

    hala anlamıyorum, dalga mı geçti, ciddimiydi...
    şu muhabbetin aynısına internette denk geldim, millet üzerine geyik yapıyordu. ben bizzat yaşadım bu olayı.
  • taşınmak amk. bu evi çok beğenerek isteyerek tuttum. boya badanasını bile tek başıma yaptım. temizledim, düzelttim. eve uygun eşyalar aldım. kızımın okuluna yakın olsun diye, evi gibi hissetsin diye.

    taşındım, herşey tam istediğimiz gibiydi, keyifliyiz mutluyuz. evimizdeyiz. sadece 2 ay sürdü bu keyif ve güven. her ne olduysa bir ay içinde boş olan tüm dairelere iranlı, suriyeli, afgan vahşiler doldu. bildiğin birleşmiş milletlere döndü siktigimin apartmanı.

    önce apartman içini kirletmeye başladılar. çöpler kapı önlerinde ki içinde kirli bebek bezleri dahi var. 2 yıllık bina sadece 1 ayda çöp evden hallice oldu. uyardım, bu şekilde koyamazsiniz, toplayın çöplerinizi, şikayet ederim dedim ve ettim de.. zabıta "biz onlara karisamiyoruz, ceza yazamıyoruz diyesiye kadar. her yolu denedim. baktım olmuyor anladıkları dilden konuşup, o çöpleri kapılarını çalıp evlerine attım amk. bak bu çöp konusunda işe yaradı, yalan yok. bidaha çöp biriktirmediler kapı önlerinde.

    sonra gürültüler başladı. önce ufak eğlenceler, tartışmalar. kısa süreli. 1 ay sonra baktılar benden başka müdahale eden, rahatsız olan, karısan yok, coştular siktigimin gereksizleri.. apartmandaki türkler birer birer taşınıp kaçınca, ben kaldım.

    en son geçen hafta saat sabahın 4 unde, evde alem yapan vahabi artıkları ki evde 12 kisilerdi, polis çağırdım tamam ilgileniyoruz dediler ama gelmediler. gürültü devamında çıldırmamı sağlayıp şahane bir kapanış yaptırdılar bana.

    kapılarını kırmak üzereyken, son anda sakinlesip 1-2 saat sonrası emniyete gidip şikayetçi oldum. ne oldu biliyor musunuz, ev sahipleri ben memnunum kiracılarımdan, hem apartman bu illaki ses olur dedi. yok kendisine saldırmadım ama ifademizi alan görevli memur tedbir olarak kendisini dışarı gönderdi. orada bekle biz seni çağıracaz diye.

    sonuçta şikayetim işleme alındı, eve geçip dinlenin biz size haber vereceğiz denildi. eve geldim uyudum sakinlestim. geçti bitti, artık biraz dikkat ederler vs gazıma inanmak üzereyken tekrar aynı saatlerde aynı alem ortamı başlayınca, dedim yok olmayacak. hani kötü bitecek, kızım var.

    dün eşyalarımızı kolilemeye başladım. yarın göreceğim 2 ev var. her iki evde de tüm aaprtman ev sahibi ve bu atıkların kiralama ihtimali oldukça düşük. yine okula yakın. bu sefer boya yapanı siksinler oğlum, bu sefer evi seveni siksinler.
  • çoğu zaman frekans tutmamasından kaynaklı gelişen olaylardır.

    kız:+
    ben:-

    +naber.
    -iim ya sen?
    +saol. sen lojmanda mıydın ya?
    -evet çilek 1.
    +hımm ben de çıkmak istiyorum ama bakalım.
    -çık tabi ya çok rahat edersin.
    +ama hiç bilmiyorum ya. görmedim hiç lojmanları.
    -ya lojman zamanı gezebiliyorsun evleri.
    +haa öyle mi ya. senin eve bakmaya geliyim ben bi gün.
    -tabi canım ne zaman istersen gel.
    +yok gelemem.
    -niye?
    +sevgilim kızar.
    -hönk?? peki.
hesabın var mı? giriş yap