• unutamadıklarım no:5

    yıl 1998, lise 3'teyim. para biriktirmişim ve playstation alacağım. normalde anadolu çocuğuyuz ama sırf playstation almak için istanbul'a gelmişim. doğubank'a nasıl gideceğim ezberimde. galata köprüsünde yürüyorum. boyacının biri "birader bir bakar mısın" dedi. azıcık istanbul tecrübesi olan birisi boyacıların frekansından gelecek tüm yayınları filtrelemesi ve reddetmesi gerektiğini bilir ama dedim ya, anadolu çocuğuyuz, safız.

    - efendim?
    + ayakkabın çok kirli, gel bi tozunu alayım.
    - yok istemem.
    + ya gel, benden, ikramım.

    tabi tozunu almaz sadece, azıcık da boya sürer. işlem esnasında da hapisten yeni çıktığını, adam bıçaklayıp öldürdüğünü falan anlatıp beni korkutur. ne kadar verdiğimi net hatırlamıyorum ama şöyle söyleyeyim, ayakkabı boyamak 10 tl ise ben 100 tl vermişimdir bu eşkiyaya. her mal gibi beni tartaklamadığı için bir de teşekkür edip yoluma devam ederken ikinci bir boyacı "kardeş bir baksana" diye seslendi. ve arkadan o muhteşem bağırış geldi: "ahmeeet, bırak bırak ben aldım!".
  • küçükken yediğim çok nadide bir kazık var aklımdan çıkmıyor. değerleri tamamen sallayacağım...

    bizim oralarda güreş festivali gibi bir organizasyon vardı her yıl yapılan, hala var mıdır bilemiyorum. yaylada güreş alanı düşün çevrelenmiş tribün gibi, oraya girip güreş izliyorsun. orada olmadığın zamanlarda da çevredeki yaylada piknik hesabı takılan ailenin yanına gidiyorsun veya tezgahlarda ıvır zıvır, hediyelik, ekmek arası köfte, dondurma satan seyyar satıcılara seyirtiyorsun.

    bizimkilerden 10 lira almışım, iyi para. 4 lirasıyla kola dondurma alıp kuzenlerle kolye, bileklik, yüzük satan bir tezgaha yanaştık. ben uzaktan kesiyorum hafif, kuzen fiyat soruyor. bi bileklik sordu kuzen fiyatı çok ucuzdu, bende nasılsa 6 lira var dedim, alayım bunu. verdim 2 lira aldım. tam ayrılıyorum, satıcı üstüne adını yazayım mı dedi? tamam lan dedim yazsın kimin olduğu belli olsun. ben tabi bedava diye düşünüyorum. bildiğin tornavidayla adam bilekliğin üstüne adımı kazıdı. bilekliği versin diye bekliyorum, o da beni bekliyor. bir kaç saniye sessizlikten sonra ağzındaki baklayı çıkardı, harf başına 1 lira istiyor götoş. ismim de ali olsa ne var amına koyim, benimki altı harf. küçüğüm itiraz da edemiyorum, elimde kalan parayı saymaya çalışırken adam aldı elimden. tamam dedi "bu seferlik iki harf benden olsun."

    ulan küçük çocuğu kazıklamak nasıl zalımlık ya, daha ben karpuz top alacaktım.
  • yurtta kaldığım ilk aylarda bir elemanla tanışmıştım. 1-2 aylık arkadaşlığımız vardı yoktu. elemana gayet fazla ısınmıştım. o zamanlar telefon kullanmıyordum, elemanın da telefonu yoktu. acilen yurttan çıkması gerekiyordu ve parası da yoktu. bazı arkadaşlarına güvenerek eve çıktı. aradan 1 ay geçti, yurda gelip beni buldu. para sıkıntısı olduğunu, sorunu çözemediğini, arkadaşlarına bayaa borçlandığını ve bu borcun altında ezildiğini söyleyerek benden para istedi. istediği 3-5 olsa neyse, o dönem tam bir memur maaşıydı. bende para olduğunu bildiği için istemişti zaten. aslında mecbur kaldığım için değil, tamamen insani durumdan dolayı vermiştim, gerçekten çok zor durumdaydı. 3-5 ay içinde vereceğini söyleyerek gitti. gittikten sonra hiç görüşmedik. izini bile kaybettim. okuduğu okulun devam zorunluluğu olmadığı için okula bile gelmiyordu. ama tam parayı ödeyeceği zamanlarda gelip beni buldu. annesinin işten ayrıldığını (babası yoktu), ekonomik durumunun kötü olduğunu, hatta okulu bile bırakıp gidebileceğini söylemişti. bana ödeme yapmasının mümkün olmadığını söyledi. o kadar üzülmüştüm ki; o an cebimdeki parayı çıkarıp zorla ona vermiştim. alacağımı helal ettiğimi söyledim. işte bu eleman tam 7 sene sonra telefonla beni bulmuştu. paraya sıkışık günlerimdi. uzun zamandır iyi bir işte çalıştığını, bana olan borcunu unutmadığını, şimdi o borcunu ödemek istediğini söyledi. miktar konuşmadık, hesap numaramı vermiştim. tam 4000 tl göndermişti bana. o an ilaç gibi gelmişti. tüm bu kötü hikayelerin arasında iyi anlamda ibretlikleri de var.
  • sene 95 civarları, istanbul'dayım genç. birader okuyo oralarda ziyarete gitmişim. ev curcuna anasını satiim biralar içiliyor akşamları, kızlar geliyor kızlar gidiyor. gözlerim faltaşı gibi açık seyrediyorum bir köşeden öpüşen gençliği. ne biçim de ergenim. çok da öpüşmemişim.

    uyandım erken saatte çiş de geleyazmış, banyo dolu içeriden su sesleri... başka da kimse yok evde. "bi bakar mısıııın?" bakmam mı, ne biçim de bakarım.
    ev ahalisinden birinin kız arkadaşı, aralamış banyonun kapısını omuz çıplak. tek görebildiğim omuz.

    direk boşaldım...

    "ya bişi rica etcem senden acil bi durum var da bana bi ped lazım. gidebilir misin bakkala kadar?"

    lan dedim ne güzel istanbul. "o kapı azıcık daha açılır mı ki dönüşte" şeklinde düşüncelerle ulaştım bakkala. "abi bi tane şundan bi tane de kısa camel"

    döndüm eve banyo kapısında ıslak fare gibi bekliyorum. "ah çok teşekkür ederim zahmet oldu sana da"

    "rica ederim ne zahmemememe"

    kapı kapandı suratıma. o an sanki banyo kapısı değil de estergon kalesi'nin kapısıydı gözümde. yok lan ne alaka. ben boşalıyorum o sırada. çok ergenim, kapıyı düşünecek vaktim yok. omuzlaar...

    bi sigara yaktım öksürük tuttu. bu ne biçim sigara dedim. sonradan öğrendim kaçak sigara kakalamış ibne bakkal. birebir aynısı paket ama içinde başka bir şey var.

    çıktı banyodan geldi oturdu, televizyon izlemeye başladı. akşama kadar o televizyon izledi ben kaçak sigara içtim. o meyve soydu vitamin aldı, ben aynı günde iki kişiden babayı aldım.

    sevgilisi geldi okuldan öpüştüler dudak dudağa. vay bee dedim. bakkalın omuzlarını düşünerek uykuya daldım.
  • taksici hezeyanlarıdır. üniversitenin ilk yıllarında gece geç saate kadar sokakta kalınıyordur. cepte öyle çok para da yok eve dönüşte sürekli taksiciyle pazarlık edilir. her seferinde 7,5tl üzerinde anlaşılır neyse bir gün pazarlık yapmayan bir taksiciye denk gelinir, yağmurda yağmaya başlamıştır artık yapacak bir şey yok diye taksiye binilir eve varıldığında taksimetrede yazan rakam kendini salak hissettirir 6 tl.
  • pederle hırdavatçı dükkanı açmışız, boya nalbur gibi inşaat malzemeleri satıyoruz. zerre ticaretten anlamıyoruz zaten 6 ayda koca dükkanı batırdık. gelelim kazıklanma kısmına. pederle depoya indik okuldan arkadaşımda dükkanda bilgisayarla takılıyor. adamın biri gelmiş galon tabir edilen 3,5 kiloluk boyayı eline almış kaç para diye sormuş arkadaşa arkadaş bilmiyorum hasan amca (peder bey) depoda demiş. depo girişi aynı binada yan kapıdan. adam boyayı almış tam depoya geçmek için dükkandan çıkarken kapıda benle karşılaştı, kapıda bana hasan abiden boya almıştım da bu galon fazla geldi bunu iade edicektim dedi. bende peder depoda bir sor ona göre iade alayım dedim. depoya girdi ben peşinden gitmedim, pedere oğlandan boya almıştım bu fazla geldi iade edip parasını alayım demiş.pederde okey diyip dükkana yanında getirdi adamı. ben, peder ve arkadaş dükkanda, peder açtı kasayı bir miktar para çıkardı adama verdi adam boyayı verdi geri, mal arkadaşımda tek kelime çıkmıyor öylece bakıyor. adam gitti aradan 5 dakika geçmeden peder bana sordu ne kadar malzeme almıştı diye ben benden almadığını söyledim senden aldığını söyledi dedim, arkadaşın jeton yeni düştü sizden almadı depoya size fiyat sormak için raftan aldı dedi. adam erdi muradına biz çıktık kerevetine
  • sene: 1989
    yer: bahçelevler ünverdi sineması

    ilkokul öğrencisiyim. batman filmi vizyona çıkmış, ilk kez kendi başıma sinemaya gideceğim. geldim sinemaya, gişeye yaklaşıp "amca, filme bilet alıcam ben. kaçta başlıyor film?" diye sordum. adam yeni başladı, al bileti gir içeri otur dedi. girdim, buldum boş bir yer ve oturdum. filmi, batmanin 200.yıl kutlamaları sırasında gaz saçan balonları topladığı sahneden itibaren izlemeye başladım. kısa bir süre sonra film bitti, salonun ışıkları yandı ve herkes dışarı çıkmaya başladı. ben çocuk halime rağmen ee, bu kadar kısa film mi olur diye salon görevlisine ben daha yeni gelmiştim diye derdimi anlatmaya çalıştım ama nafile...
    sonraki günlerde, aynı filmi izlemiş olan üst komşunun çocuğu ile filmin muhabbetini yaparken, ben sırf kazıklandığım belli olmasın, bok sürdürmeyelim zekamıza diye hiç izlemediğim sahneler hakkında evet ya süperdi falan gibisinden desteksiz, saçma yorumlar yapıyordum.

    o gişe görevlisi koca adam, ufacık çocuğu kazıklamaya hiç mi utanmamıştır diye de düşünürüm.
  • ismi lazım değil bir ülkede doğdum. doğduğum günden bu yana devlet ismi verilen bir kişi, kurum, kuruluş tarafından kazıklanmaya başladım. bu yaşıma kadar evire çevire kazıkladı devlet beni. hala da uslanmış değilim, yine kazıklanıyorum, yine kazıklanıyorum.
  • direk abi tarafından vuku bulmuştur.

    sene 1988

    ilk okul için vesikalık fotoğraf çekimine gidilecektir. giderken yolda 20.000 tl bulunur ve elde sımsıkı saklanır. * * * o zaman ki değerini kestiremiyorum ama 6 yaşındaki bir çocuk için büyük sayılabilecek bir paraydı. neyse.. gel gelelim bu para, bana gün boyu elimde sıkı bir şekilde eşlik etti. * iş bitip eve geldiğimizde paranın büyüklüğünün büyüsüne kapılarak durumu abime anlattım. ne anlatıyosun pezevenk. git cino al, dondurma al, tombi al dimi... adamın gözleri parladı parayı görünce. hemen atladı "gel bak ben sana 3 tane para vereyim sen bana onu ver". paranın kıymetinden ziyade adeti ile ilgileniyorsam demek ki... sıfatımın şekli değişti, hemen verdim 20.000 tl yi aldım 3 tane 1.000 lirayı! asıl mevzu bundan sonra... pezevenk kazıkladığı gibi, sanki bana iyilik yapmış gibi, "hadi gidelim senin paranla karpuz alalım" demez mi. * gittik aldık. herif erol taş gibi yedi. bende bir iki dilim yedim tabi aq o kadar malmıyım.. yaaa işte böyle... ben yıllardır "abimi kazıkladım 1 verdim 3 aldım" diye düşünürken herif beni iyi dürtmüş ya la...
  • küçüğüm daha çok küçüğüm o zamanlar. henüz beyin loblarımdan hiçbirisini kullanamadığım dönemler* falan sanırım. bir öğleden sonra evde takılıyorum kendi halimde. abimle bir arkadaşı da içerde oturmuş atari mi bilgisayar mı nedir bişeylerle meşguller. evde de başka kimse yok.

    derken kapı çaldı. evin küçüğü sıfatıyla her zaman olduğu gibi seve seve kapıya baktım. adamın biri asansör kapısının önünde kapı kapanmasın diye tutarak gayet süklüm püklüm bir şekilde "beyabim iyi günler. bilmemnerede yeni bir mandıra açtık da tadına bakmanız için yoğurt veriyoruz." dedi. ben de "yok arkadaş istemiyoruz" diyip kapıyı kapattım. mı? tabii ki hayır. dedik ya beyin lobları henüz aktif değil. "hee negzel o zaman dur da ben bir kap getireyim" diyerek mutfaktan ufak bir sefer tası kaptım getirdim. "ver bakalım madem nasılmış yoğurt" diye sırıtarak uzattım kaseyi. deneme amaçlı ya bedeva olacak nasıl olsa. yoğurt değil nutella dolduracak sanki adam. dangalağa bak. hiç mi yoğurt yemedin la?

    neyse efendim adam bir kaseye baktı bir bana baktı. bir damla kanın kokusunu sezen köpekbalığı gibi adam benim dangalaklığın kokusunu almış olmalıydı ki "yok beyabim bu kase ufak sen büyük bir tencere falan getir bana" dedi. iyi madem dedik kazandan hallice bir tencereyi uzattık adama. adam büyük keyifle asansöre girip görüş alanımın dışına çıktı. 3-5 dakikalık bir uğraştan sonra tencereyi yoğurtla dolu halde bana uzattı. bendeniz beleş yoğurda sahip olmanın verdiği anlamsız tatminle tencereyi yüklenip "hadi sağol. kolay gelsin" diyerek kapıyı kapatmaya yeltensem de, az önce süklüm püklüm olan adamın adeta bir tarzan çevikliğiyle kapıyı tutmasıyla şoke oldum. adam gözlerinden ateş saçarak "para?" diye hırladı. "ne parası?" gibi anlamsız bir çabayla bu talebi savuşturmak istedim ama adam gayet mantıklı şekilde "yoğurdun parası" diyerek bu çabamı bertaraf etti. "haydaa çattık şimdi" diye düşünerek son bir çabayla "yok o zaman sen al bunu geri. istemiyorum" diyebildim. ama adam kokuyu almıştı bir kere. dönüşü olmayan yola girmiştik çoktan. "yok bir kere bozdum geri koyamam yoğurdu kaba" diyerek üstüme gelmeye devam etti. "eaaahh adam mı skiyonuz lan. sıçtırma yoğurduna da sana da" diye bağırarak tencereyi adamın üstüne boca ettim. mi? tabii ki hayır. olm bebeyim lan daha. nerde o kadar atar? herifin tepesi atmasın diye dua ediyorum. adam dokunsa oracıkta ağlamaya başlayacam.

    panikle ne yapacağımı düşünürken abim aklıma geldi. gelip arkadaşıyla işe el atsınlar ben de yırtarım olaydan diye son çare abime seslendim. oh be bir beladan daha abim sayesinde kurtulacaktım.

    ben: abi
    abi: ...
    ben: aabiiiiiiii
    abi: ...
    ben: hhhııııaaaağğğğğğbiiiiiiieeeeee
    abi: ne bağrıyon lan hayvan!?
    ben: ya bi bak buraya adam para istiyo.
    abi: ver lan o zaman bana ne?
    ben: haymınısken.

    lan adamın umrunda mı? iki saattir elin adamıyla kapıda münakaşa ediyoruz. sallasa zaten çoktan gelirdi. herif beni oracıkta domaltsa kimsenin ruhu duymayacak.

    son çare de işe yaramayınca artık napalım başa gelen çekilir dedik.

    ben: iyi kaç para istiyon?
    yoğurtçu ibne: hmmm.. iki ordan verdim, bir burdan verdim işte litresi şu kadardan 30 milyon.
    ben: eeaaooohaa ama çok değil mi?
    y.i: *öyle işte. (adam artık gayet rahat)

    cüzdandaki bütün parayı verdik ibneye.

    sonra bir hafta o boktan yoğurt sofraya her geldiğinde babam avutmuştu beni "neyse oğlum faydalı bişeye harcamışsın paranı en azından" diye.

    aradan ben diyeyim 15 sen de 20 sene falan geçmiştir rahat. ama hala dün gibi sızlar bir tarafım.
hesabın var mı? giriş yap