• 1. "merhaba ben stajyer ofisboy x"

    1.1. hukuk fakültesini bitirdiniz (muhtemelen en az 5 senede).. ne justinianus'lar ne gayrimümeyyiz mahçurlar gördü şu genç bünyeniz. izaleyi şuyuu davasında bile "bana mısın.." demediniz, o derece yani. tebrikler. azimli bir insansınız. koca koca kitaplar, garip garip sınavlar geride kaldı artık. aferin çocuğum. hadi git kendine bir büro bul, sen artık hukukçusun. gidip bir koşu o adnan menderes döneminden kalma gudik 'avukat çantanızı' aldınız, çektiniz lacileri, tutuşturdular elinize birkaç kağıt. hadi dediler, git bilmem ne adliyesi'ne, şu şu işleri hallet. gittiniz hallettiniz paşalar gibi her bir şeyi. kendinizi avukat hissedebilirsiniz artık. edin edin, zira en fazla bir hafta sürecek bu his. ne zamanki 'stajyer avukat' sıfatının yaptığınız işlemler açısından size 'etajer avukat' sıfatından daha fazla bir şey kazandırmadığını, yaptığınız işleri yan komşunun orta okul terk oğlu şerafettin'in de yapabileceğini anladınız; buyrunuz madalyanız..: yaptığınız şeyin ofisboyluktan hiçbir farkı yoktur.
    1.2. sineye çektiniz her bir şeyi. madem dediniz, "ofisboyluk istiyor bu meslek, onu da yaparız.." aaa ama bir dakika, bizim şerafettin de ofisboy ve şerafettin sizin en az 2 katınız maaş alıyor (o da maaş alıyorsanız tabi), bir yanlışlık var bu işte..! hayır yok güzel evladım. o ofisboy, sen stajyer avukatsın; tabi ki onun yarısı kadar alacaksın.. "haaa.." deyip anlıyormuş gibi yapıp susmaktan başka çareniz yok.
    1.3. "olsun lan.." dediniz. "nasılsa bir yıl bu staj.. seneye bir yerde işe başlar paranın dibine vururum.." hayalkırıklığıyla sonuçlanmaya mahkum bir optimist insan tahayyülü daha.. derim ki ben de size, bir de gidin dolanın iki rekat hukuk camialarında, stajını bitirmiş bir avukatın ortalama 750 - 800 milyon maaş aldığını ve gece gündüz çalıştığını görüp kendinize geleceksiniz.
    1.4. efendim..? "ben de staj biter bitmez büromu açarım o zaman.." mı dediniz..? duymamış olayım. ha derseniz ki, "kardeşim bende para bok. batarsam da batarım, 3 sene 5 sene para kazanmasam da babam bakar bana..", o zaman duymuş olayım tabi. 2 kilo şöbiyetimi yaptırır, büronuzun açılışına da gelirim eşi dostu toplayıp. ama para kazanmak zorunda olan ve çevresinde her gün birkaç kişi mahkemelik olmayan bir insansanız yıkılın karşımdan..

    2. hukukun üstünlüğü, hukukçunun üstünlüğü demek değildir

    2.1. öyle ya da böyle, neticede hukukçusunuz. hukuk eğitimi almamış, ortalama bir insandan elbet daha iyi bilirsiniz mevzuatı da, uygulamayı da. hatta karısıyla boşanmak isteyen akrabanıza, bilmem kaç liralık senedini icraya vermek isteyen manavınız recai abi'ye, otobüste yanınıza oturan - daha önce hiç tanımamış olduğunuz - ve size 2 saat boyunca arazi davasını anlatan amcaya istediğiniz raconu kesebilir; mahkemelerden mahkemelere koşup davalardan beğendiğinizi açabilirsiniz. ama biliniz ki bu ahkamlarınız adliye koridorlarına 9 metre 15 santimetre yaklaşana kadar işlevseldir. lex komisorya yasağı üzerine ciltler dolusu kitap yazabilecek durumda da olsanız, fikri içtimayı yalayıp yutmuş da olsanız; bilmelisiniz ki siz aslında icra takip dilekçesi bile yazamayacak durumdasınız. ve yurdum hukuk fakültelerinde uygulamaya dair en ufak bir eğitim verilmediği için; hayatında bir gün dahi hukuk eğitimi almamış adliye memurları sizden çok daha iyi biliyorlardır mevzuatı da, uygulamayı da. yaptığınız acemice bir hata nedeniyle şamar oğlanına dönmeniz an meselesidir. zaten yıllardır elinden sizin gibi binlercesi geçmiş olan tecrübeli bir memurun sizin stajyer olduğunuzu anlaması, 10 saniyeden fazla sürmeyecektir. siz de zaten "ulan bir hata yapıp da sıçar mıyım.." korkusuyla 1-0 mağlup başladığınız maçta bir darbe daha almış olursunuz. çaktırmamaya çalışıp en buyurgan ve kendinden emin ses tonuyla "zıttırı bıttırı yaptıracaktım da.." en iyi oyuncusu 5. dakikada kırmızı kart görmüş bir takımın şuursuz akınları kıvamındaki bu tavrınız, memurun olası bir "peki hede hödö mü, hödö hede mi..?" sorusuyla sözlükte 10 yazardan ayar almış kıvama gelebilir bir anda.. çünkü siz hede hödö mü, yoksa hödö hede mi yapılması gerektiğini bilmiyorsunuzdur. "hassiktir, oraya kadar çalışmıştım ben.."
    2.2. öğrenmeniz gereken bir şey daha var. belki de en önemli şeylerden biri. adliyelerde de, canım yurdumun dört bir köşesinde olduğu gibi paranız kadar konuşursunuz. adliye'de iş yapmak demek masraf demektir. hayır canım yalnızca pul, harç vs.den bahsetmiyorum. siz potansiyel bir 'müşterisiniz' adliye teşkilatını güçlendirme vakfı nazarında. çalışanlarla "enseye şaplak, göte parmak." tabir edilen ilişkiler kurmanız, ara sıra sigaraya ihtiyaçları olup olmadığını sormanız, dosyanızın içinde para unutmanız sizin için her zaman 'eşitler arasındaki en birinci' olmak yolunda atılmış bir adımdır. diyelim bunları yapmadınız.. harç mı yatıracaksınız..? her zaman için tüm para vermenizin daha makbul olduğu ender yerlerden birisidir adliyeler. zira, paraüstü gibi bir mefhum bulunmamaktadır buralarda. yatıracağı parayı tamı tamına getirenlere topunu ödünç vermeyen çocuk muamelesi yapılmaktadır. tüm para verdiniz ve paraüstü bekliyorsunuz, öyle mi..? komşunuzun oğlu şerafettin'e söyleyin, size uygun bir yerde bir ofisboyluk işi ayarlasın. zira o icra dairesinde ya da mahkeme kaleminde sittin sene işinizi zamanında yaptıramayacaksınız.

    3. evet, siz artık sevilmeyen birisiniz

    3.1. avukatlar pek sevilmez bu memlekette. sevilmez dediysem; saygı duyulmaz, el üstünde tutulmaz demedim. herkes itibar eder size. kanun adamısınız neticede - kanun adamlarına korkuyla karışık bir saygı duyulur buralarda - , başı bir şekilde belaya bulaşsa adamın, ilk arayacağı kişi sizsiniz. o yüzden saygı duyar. ama buzdağının göünmeyen tarafında her zaman adi bir yalancısınız onun gözünde. hukuk disipliniyle uzak yakın alakası olmayan herhangi bir kişiden "abi ya, siz suçlu olduğunu bildiğiniz biri nasıl savunuyon?" sorusunu duyabilirsiniz. ve uğruna her yıl binlerce akademik çalışma yapılan bilim dalının, mesleğinizin iki dakikada nasıl bir dedikodu yapılırmışcasına harcandaığını görüp üzülürsünüz. hayek mezarında ters döner, gaius röveşeta atar. işiniz yalan söylemek üzerine inşa edilmiştir ortalama bir insanın gözünde. "ne iş yapıyorsunuz?" sorusuna "avukatım.." diye cevap vermekle "yalancıyım efendim." diye cevap vermenin bir farkı yoktur pek çok kez. ve siz de aslında asla tam anlamıyla icra etmediğiniz mesleğinizin imajı yüzünden bir yalancısınız artık. sevilmeyen bir yalancı. "stajyer avukatım." dediğiniz kişinin gözlerinde "bu pezevenk de yakında yalanlar söyleyip, sahtekarlık yapıp paranın dibine vuracak." bakışını yakalamak zor değildir.
    3.2. tam da sizin de 'geleceğin sahtekar pezevengi' olduğunuz kanaati başlamışken karşınızdaki insanda, 'stajyer' vurgusunu dikkatini çeker. körpe olduğunuzu, o güne kadar hiç kadın satmamış olduğunuzu, herhangi bir yamuğunuzla da karşılaşmamış olduğunu ve dolayısıyla paranın dibine vurmuş olamayacağınızı anladığı an o sinsi bakış tuhaf bir acımaya bırakır yerini.. "ay canım, çok yoruyorlar mı sizi.. yazık, size de hem doğru düzgün para vermiyorlar hem de bir sürü iş yaptırıyorlar.." bakışı. aldığınız parayı hiçbir zaman öğrenmemesi ikiniz için de hayırlıdır. zira bu karışık duygular içerisinde bahşiş vermek isteyesi tutabilir.
  • vay anam vay... "ben mahkemeyi bulamadım" diyerek dönen stajyer avukat da gördüm ya, siz gençlere birkaç laf edesim geldi. mahkemeyi bulamamak derken, baya böyle fiziki olarak mahkemenin yerini bulamamaktan bahsediyorum.

    bak şimdi canım kardeşim, avukatlar biraz gariptir. (ki büyüyünce sen de öyle olacaksın) bazen yetkinin olmadığı bir işi yapmanı isteyebilirler. böyle durumlar maalesef gerçekleşmektedir. bu durumda, eğer sen o işi yapmazsan sen yapamadı olursun. işin somut olarak imkansızlığını avukatlar pek takmaz. hatta "yapılamayacak bir işi yapmak" stajyer avukatlıkta size prim kazandırır. berbat bir şey, benim de sinirlerimi bozardı ama yapacak bir şey yok. olay böyle. ben stajyerken akşam 7 buçuğa kadar adliyede karar bekledikten sonra kararın yazıldığı haberinin gelmesiyle memura gidip "ya bi ver de gideyim" dediğimi, tabii kraldan çok kralcı memurumuzun vermediğini, sonra başkana çıkarak "reis bey kararı yazmışsınız, işte ben de kaç saattir hani bir suret alsam?" dediğimi ve aldığımı bilirim. ha bu marifet mi? yoo. ama işte, sizden sistemin dinamiklerini zorlayabildiğinizi göstermenizi bekliyorlar.

    onun dışında, size bir evrak verildiyse ve bu evrakın tam olarak nerede olduğu bilinmiyorsa dön babam dön araştıracaksınız ve o evrak bulunacak. siz gidip evrakı bulamadıktan sonra bir avukat gidip bulursa büroda "iş yapamaz" damgası yersiniz. o damga da bir daha çıkmaz.

    mesela beyoğlu'ndaki (eskidendi bu ama örnek olması için anlatıyorum) bir savcılık dosyası için sivas'tan muhabere yapılmış. doğal olarak önce beyoğlu'na gidersiniz değil mi? değil. bir bak bakalım dilekçede ne yazıyor? itiraz diyor. hmm avukata soracaksın, bunun itirazı nereye yapılıyor diye. o da diyecek ki "bakırköy" neden? çünkü beyoğlu'nda ağır ceza yok. peki avukat bunu neden baştan söylemedi? çünkü o bir avukat.

    şimdi de elinde tek bir evrak ve tek bir numara bakırköy'e gideceksin.

    önce nöbetçi ağır cezayı öğreneceksin birinden. kimden diye sorma artık, dal bir ağır cezaya nöbetçi kim de. bin tane avukat var onlara sor. birine sor yani. öğren bir şekilde. tamam kaçmış? 9 ağır ceza. eveeet... şimdi 9 ağır cezaya gidiyorsun diyorsun ki bizim böyle bir evrak var sizde mi acep? onlar da evraka bakıyorlar. aa diyorlar bunu temmuzda göndermişsiniz, biz o zaman nöbetçi değildik ki. haydaaa...

    demek ki napıyormuşuz? önce evrakın tarihine bakacaksın ve ne zaman istanbul'a gelmiş olabileceğini tahmin edeceksin. çünkü o evrak nöbetçi ağır cezaya gider ve nöbetçi ağır cezalar da periyodik olarak değişir. baktın, temmuz veya ağustos'ta gelmiştir dedin. zaten kalemdeki memur da o araları söyler sana. hemen soracaksın orada "temmuzla ağustosta nöbetçi neresiydi" diye. o da diyecek ki her ay değişir, temmuz'da 6, ağustos'ta 7 nöbetçiydi.

    eveet... şimdi önce 6'ya gidelim dedin gittin. sordun mordun, uyaptan felan baktılar. yok yok. evrak onlara gelmemiş. "sen bi de 7'ye bak" dediler.

    haydi şimdi de 7'ye. onlar da baktılar. ııh yok. hadi 7'deki iyi bir memur çıktı. "değişik iş kararlarına bakın isterseniz" dedi. ha hö? falan diye kalma. değişik iş kararı arıyorsun sen de merak etme. aç kararları, sıradan hepsini incele. ııh yok di mi? olmaz tabii... o zaman bir de 8'e bakayım deme. unutma ki adliye sonu gelmez bir döngüdür.

    tekrar 6'ya dön. o evrak ya 6'da ya da 7'de. bu konuda inancını sağlam tut. moral bozukluğu yok. hem bak değişik iş karar defteri diye bir şey varmış onu da inceleyebiliyormuşuz.

    6'ya döndün, "ee orada da yok" dedin. "hı bir daha bakalım" dedi memur, yine yok. durma, hemen yapıştır. "o zaman kararları inceleyebilir miyim" de. incele. orada da yok. nerede lan bu evrak?

    ama hızını alma hemen öyle. "zimmetle değişik iş defterlerine de bakabilir miyim" de. yok mok, işte şurada şimdi cart curt derlerse diret. al o defterleri. o mahkemenin bir aylık bütün gelenine gidenine, sayfalarca bak. kendi numaranı ara. orada da mı bulamadın?

    ofisi arayıp ben bunu bulamadım yeaa deme. o evrak bulunacak çünkü, başka yolu yok. ha illa arayacaksan "ben şuna gittim, şu defterlere de baktım şu kartonları da inceledim başka ne yapabilirim" de. o zaman aslansın.

    orada yok burada yok peki nerede? bütün öğleden sonranı bir evrakı arayarak ağır cezalar arası turnuva yaptın ama yok. e bir de sivas ağır cezaya sor bakalım nolmuş. hemen baro odasına in. bilgisayar bul, sivas ağır cezanın telefonunu öğren ara. şanslıysan açılacak telefon ve daha da şanslıysan karşıdaki sana yardım edecek. bu evrakı hangi tebligat numarasıyla yolladıklarını söyleyecek. söylemem derse pes etme hemen, o zaman siz sorgulatır mısınız istanbul'da bulamıyoruz de. hadi iyiydi, teb. nosunu verdi. internete gir, ptt'den sorgulat. neredeymiş sizin evrak?

    yolda. ee ama göndereli 3 ay olmuş? noldu? kayboldu canım. oluyor böyle şeyler. sinirlenme, sakin. boşuna koşturdun ama bir sürü şey öğrendin. bir soğuk su iç, iyi gelir.
  • ilginç hatıraları da olan hukuk emekçileri.

    bir arkadaşın başından geçen olay:
    arkadaşın yanında çalıştığı avukatın azeri uyruklu bir müvekkilesi vardır. kadın hayatını oryantal olarak kazanmaktadır. ama giyimi hal ve tavırları ile bir seks işçisi görünümündedir. türkiye'ye ilk geldiğinde bir türk vatandaşı ile evlenmiş ve türk vatandaşı olma hakkını kazanmıştır (o zamanlar evlenince beyanla olunabiliyordu) daha sonra da boşanmıştır ama kimliğini çıkartmamıştır. işte avukat ona kimlik çıkartacaktır.

    avukat kimlik işlemleri için stajyer arkadaşı gönderir. evlilik işlemleri sarıgazi evlendirme dairesinde yapıldığı için bir kaç defa gerek tek gerekse müvekkille oraya gitme durumları olmuştur. son gidişinde kadın yanında bir arkadaşı ile gelmiştir. arkadaşının durumu da malum. malum kıyafetlerde 1 80 boylarında ağır makyajlı iki kadın ve yanlarında kasketli sakallı ve onlara oranla bayağı kısa boylu talihsiz stajyer arkadaşımız.

    dairede işlemler biter. oradan nüfus müdürlüğüne gidilecektir. ancak kadınların bir arkadaşları arabayla gelip onları alacaktır. üçü birarada gelecek arabayı beklerler caddenin köşesinde. her nasılsa arkadaş da ikisinin ortasındadır. arkadaş birden farkeder durumu yanlarından geçen arabalar patinaj yaparak geçmekte, şoförler imalı imalı bakmaktadırlar. hemen kadınları orada bulunan kafe tarzı bir yere götürür ve orada beklerler gelecek şahsı. tabi pezevenk sanıldığı ile kalmıştır orası ayrı. *
  • işlerini rüşvet vererek veya nasıl rüşvet vermeden yapabileceğini öğrenmeye çalışan avukat adayıdır.

    benim için rüşvet kanundaki ifadesiyle "görevinin ifasıyla ilgili bir işi yapması veya yapmaması için, doğrudan veya aracılar vasıtasıyla, bir kamu görevlisine veya göstereceği bir başka kişiye menfaat sağlamak" değildir.

    benim için rüşvet, icrada dosya açarken verdiğin paranın üzerini almamaktır.

    benim için rüşvet, hacze çıktığın memura öğle yemeği yedirmendir.

    benim için rüşvet, taksi parasını icra memuruna fazladan vermektir.

    benim için rüşvet, fotokopinin 10 kuruş olduğunu bile bile mahkeme kaleminden 30 sayfalık dosya fotokopisi için mübaşire 10 lira vermektir.

    benim için rüşvet, yıl başlarında, bayramlarda icra icra, mahkeme mahkeme gezip gömlek, kravat hediye etmektir işin düşmese bir kere bile aramayacağın insanlara.

    benim için stajyer avukat bunları yapmaya veya yapmamaya karar verme aşmasında olan bir bireydir. bir çoğu gibi para üstlerini aldığı veya parayı tam verdiği için icra dairelerinde istediği zaman işini yaptıramadığında, yemek ısmarlamadığı için sıranın sonuna atılıp bütün gün tüm sehri akşama kadar icra memuruyla dolaşmak zorunda kaldığında, fotokopi için parayı bırakmayıp beraber gitmek için ısrar ettiğinden almak istediği fotokopiyi bir türlü alamadığında, yani özetle, kendisine dürüst ve namuslu bir insan gibi iş yaptırılmadığında kolaya kaçacak, akışa kapılacak insandır.

    kendisine buradan seslenmek istiyorum: herşeye rağmen zor yoldan gidenler var. yalnız değilsin. bunu bir tek sen değiştirebilirsin.

    #direnstajyeravukat
  • enteresan bir şey bu stajyer avukatlık.

    ne avukatsınız ne stajyer.

    daha doğrusu sizden beklentiler avukatlıktır, karşılığını vermeye gelince stajyersinizdir.

    doğru düzgün bir iş arar durursunuz, en sonunda artık strese girer ve hiç içinize sinmeyen bir yere okey demek zorunda kalırsınız. çünkü çevre baskısı artar ''e okulu da bitti niye çalışmıyor, sen de iş beğenmiyorsun, hele bi başla'' tarzı cümleleri çok duyarsınız.

    her iş görüşmesinde içinizden, ''siz stajyer değil, sikecek adam arıyorsunuz'' sözü geçer. ağzınıza kadar gelir de söyleyemezsiniz, acı bir tebessüm edersiniz sadece ''biz sitijyirliri miiş virimiyiriz'' denilince. peki ne veriyorsunuz dersiniz, biraz içiniz rahatlar.

    her ay milyonlar kazanan koca koca büroların, stajyerin hayatında çok şey değiştirebilecek bi 200 lirada gözü vardır. ingilizce biliyorsanız çeviri yaparsınız, onu bilmiyorsanız takip elemanlığı yaparsınız. staj biter sen dilekçe yazmayı öğrenmemişsin, nerden öğrensin lan çocuk dilekçe yazmayı, sabah 7'de artvin'e hacze gitmiş adam. ee kendin öğrenceksin, çalışcaksın çabalıcaksın, öyle yatmak yok, gerekirse otobüste okuyacaksın, ayranı düşürmeyeceksin ve götünü şeyettirmeyeceksin...

    tabi dedim ya sikecek adam aranıyor diye, takip elemanı alsan 2000 + sigorta, stajyer alsan 700 tl. tercüman alsan 1000 karakter 15 tl, e günde 10k karakter çeviren stajyere ver ayda 1k tl bak keyfine değil mi?

    ama bunlara verilen cevaplar basittir, efendim stajyerler bir şey bilmiyor, okulda öğrendikleri ile meslek farklı, niye para verelim? ben de diyorum ki madem bi sik bilmiyor bu adam, alma işe aq. zorunda mısın işe stajyer almaya? al bi tane ofis boy, ver asgari + sigorta + yemek. ama olmaz tabi, devam böyle.

    bir de barolar birliğinin de varoluşunu sikeyim ya, ne stajyer ne avukat hakkı korursunuz. avukatlar yaka paça tutuklanır sesiniz çıkmaz. nasıl olur da siyasette yer kaparım diye dolaşıp durursunuz oralarda, hepinizin allah belasını versin, aq kodamanları.
  • savcısından tutun mübaşirine kadar, adliyede kim var kim yoksa bu arkadaşlara bağırır.
    patron olmayacak iş ister, kalemdeki eleman da -isterse bal gibi yapacaktır o ayrı- yapmaz mı yapmaz, arada kalan yine bu arkadaştır.
    neredeyse ücretsiz çalıştırılırlar üstelik. okuldayken ailelerinden aldıkları harçlık bile değildir kendilerine uygun görülen maddi karşılık.
    çalıştığı ofisteki avukatlar herbirşeyi son güne bırakır biriktirir, tüm son günler bizim stajyerde patlar. aynı gün tüm adliyelerde birden olması gerekebilir ki istanbul'daki en bol şeylerden biri de adliyedir.
    ha tüm bunlardan sonra bir de ofise gidip dilekçe yazar, duruşma günü girer, topladığı evrakları yerleştirir, dosyalama tasnifleme bilgilendirme kıl tüy yapar.

    netice itibariyle, "verdiği rüşvet aldığı ücretten az ve yediği azar herkesin yiyebileceğinden fazla olan insan türü"dür, verilecek tanım.

    "çok yorgunum
    beni bekleme patron
    duruşma günlerini başkası girsin
    sakin, nezih, adil bir adliye...
    beni o adliyeye gönderemezsin" naziresinin kahramanıdır.

    ücretli avukatlarla birlikte, emeği en çok sömürülen insan grubundandır.
    ücretli avukat dediğimiz kişi teknik olarak ssk'lı işçidir ama "işçisel" haklarını koruyacak bir örgütlenmesi bulunmamaktadır - baro dediğinizi duymayayım. baro dediğimiz, staja başlamak için "paraya ihtiyacım yok zaten benim, çalışmicam tabi ki" yazısının altına imza attıran bir kurumdur. avukatlığın vakarıyla bağdaşmıyormuş efendim...

    vakar dedim, evet. savcının hakimin önünde "evet efendim, siz nasıl uygun görürseni efendim"siz konuşamayacak ve kalemde karşılıksız iş halledemeyecek olan, gerçeküstü çalışıp gerçek olması utanç verici karşılıklar gören insanların mesleğinden bahsediyorum.

    fakat bir yandan da bu bahsettiğim, savunma hakkı gibi bir hakkın varlığının devamını sağlayan; olmadığı takdirde bir adalet sisteminden bahsedemeyeceğimiz kadar temel ve vazgeçilmez bir mesleğin ta kendisi. avukatlar da, hangi meslekten ve ne kadar güce sahip olursa olsun, başı sıkışan istisnasız herkesin koşarak yardım istediği insanlar tabii ki.

    somut duruma tahammülü imkansız kılan da bu çelişki işte. o kadar vazgeçilmezken bu kadar itilmiş olmak.

    iki adımda kırk tane hukuk fakültesi olursa böyle de olur beter de olur.

    güzel atlara binip gidesi gelir insanın.
  • sıkıntılı bir staj dönemi geçirmiştim.

    aslında sıkıntılı değil de, ben öğrencilikten bir anda iş yaşamına geçince biraz afallamıştım. bir de okulda öğretilen hiçbir şey işime yaramadığı için sıfırdan başlamak zorlamıştı.

    neyse ki geçti gitti çok şükür. staj bitti, üstüne ruhsat aldım, üstüne avukatlığımın 3.ay dönümünü bile kutladım.

    ve şimdi çalıştığım hukuk bürosuna bir stajyer avukat alındı. yaş olarak benden büyük ama gene de bana ''siz'' diye hitap ediyor, muhabirkedi hanım diyor falan.

    o da sıfırdan başlıyor. en basit bir müzekkereyi bile daha ilk defa yazıyor. anlatıyorum, gösteriyorum. önemli birşey zannediyor. inceliyor, tekrar tekrar kontrol ediyor.

    canım yaa.

    hiçbir şey bilmediğini düşünüyor olmalı şimdi. ''hiçbir şey öğrenmedim bugün, günüm bomboş geçti. böhüüü'' diye ağlardım ben. üzülürdüm herkes öğrenecek, ben hiçbir şey öğrenemeyeceğim diye.

    sabırlı olmak lazım ama.

    en çok sabırlı olması gereken insandır stajyer avukat.
  • 4 modeli vardır;

    1) sekreter tip stajyer avukat:

    bu tip stajyer avukatlar; sabah büronun kapısını açar, çay taşır, fotokopi çeker, bulaşık yıkar. msn i sürekli açıktır. bir ileri modeli avukatının duruşma defterini, dosyalarını düzenler v.s. hukuk fakültesinde geçen yıllarına yazık edendir.

    2) icra takip memuru stajyer avukat:

    bu model de bütün gün o icra dairesi senin bu icra dairesi senin dolaşır. takip talebi açar, onların tebliğ, ödeme emri, haciz v.s işlemlerini takip eder. en acınası durumda olan stajyerdir zira bütün gün icra memurlarına iş yaptırabilmek kıçını yırtar.

    3) zengin büronun boş stajyeri:

    en afili stajyerdir. yüksek maaş alır, kendisine ait odası olur. avukatı arada sırada araştırmak için ödev verir, onun dışında bir halta yarayacak iş yapmaz, zira büronun işi az ama öz olduğu için ona iş düşmez. odasında boş oturarak stajyerlik dönemini geçirir.

    4) meslek öğrenen stajyer modeli:

    avukatlık mesleğini her hali ile öğrenen stajyerdir. icra takibinden, dava ikame edip mahkeme işlemleri ile uğraşmaya, dava dilekçesi hazırlamaktan müvekkil ile görüşmeye dahi katılan stajyerdir. gerçek anlamda mesleğe hazırlanan stajyer olarak en donanımlısı, tercih edilesidir.
  • iki ucu boklu degnek. staj doneminde para kazanmasi yasak olan, para kazandigi kanitlanirsa staji yakilan, buna ragmen staj bitiminde avukat unvanini alabilmek icin bir milyar turk lirasindan fazla bir meblagi baroya vermesi gereken garibanlar toplulugu.
  • 14 aydır içinde bulunduğum ve bitmesine günler kalan statü. dolayısıyla hakkında bir iki söz söylemeyi görev bildim çünkü ortalık çok fazla yanlış bilgiyle dolu.

    öncelikle, bunu tüm samimiyetimle söylüyorum, staj yaptığınız yerde gelişmesine yatırım yapılan, önemli işlerin bile elinden geçtiği, hatta bir süre sonra o işleri bitiren biri olmak da sizin elinizde, icralarda sürünüp sadece adliye memurlarıyla muhatap edilen, müvekkil veya dava dosyası ne bilmeden deyimi yerindeyse topsuz antrenman yaparcasına sadece koşturan sporcu gibi olmak da. ikincisi olmayı kabullenirseniz staj bitiminde önünüze top geldi mi ne yapacağınızı bilemez kalakalırsınız.

    elinizde derken okul zamanında kendinizi paralayın ortalamanız 3'ten aşağı olmasın vs. öğüdü değil bu, boş öğütler bunlar kimse geriye dönüp zamanı değiştiremez. ben şimdiki zaman için konuşuyorum. sizin elinizde dediğim şu; lütfen staj yapacağınız yeri seçin. yukarıda bahsettiğim işleri yaptıracak yerlerin ise yanından bile geçmeyin en ufak bir sinyalde kaçın. en basidinden iş görüşmesinde anlarsınız gerçekten stajyer mi yoksa ayakçı mı aradıklarını. bu konudaki en büyük yanılgı, kabul edilmişken gireyim zaten bir sürü mezun var başka nasıl staj bulacağım düşüncesinden geliyor. emin olun sizin çalışacak bir yere muhtaç olmanızdan çok ofisler işini doğru düzgün yapan stajyere muhtaç. stajyerlik her sene birilerinin istihdam edilmesi gereken bir pozisyon olduğundan kimse olduğu yere kazık çakamıyor ve devir daim söz konusu. bunun bilincinde olun ve lütfen önünüze ilk çıkan yere iki güler yüz gördünüz diye atlamayın.

    hukuk bürolarını kendi uydurduğum bir kategorizasyonla üçe ayırarak yazıya devam edeceğim. plaza büroları, villa büroları, apartman büroları.

    plaza büroları: haklarında sıkça "sömürecek adam arıyorlar, oraya girersen iş öğrenemezsin sadece çeviri yaparsın" şeklinde yanlış bilgiler dolaşan yerler. buralarda 50+ avukat çalışır ve her ekibe 2'şer 3'er olmak üzere stajyer verilir. sanıldığı gibi sadece çeviri yapmazsınız, çoğu zaman elek vazifesi görürsünüz. şöyle ki yeni gelen karmakarışık bir işten öncelikle taşları sizin ayıklamanız istenir. kesinlikle meslek için çok faydalıdır. çünkü her zaman bir karmaşıklığı çözecek olduğunuzdan temelde buna alışınca hiçbir şeyde zorlanmaz hale gelirsiniz. çok iyi paralar kazanırsınız, diğer bürolarda avukatların aldığından bir tık daha fazla kazanıp iyice havaya girersiniz. bunlar iyi yönleri, tabii ki kazın ayağı her zaman öyle değil. tüm bunların yanında, "esnek" çalışma saatleriniz olur. iş görüşmenizde saat bile konuşulmadığında bunu anlayabilirsiniz. en saçma yanı da çoğu zaman üstleriniz çıkmadan veya çık demeden çıkamayacak oluşunuzdur. stajımın birkaç aylık dönemini bu şekilde geçirdim ve sırf bu kısıtlanmaya ve hayatımı parayla değişmeye dayanamadığımdan* hemen yatay geçiş yaptım. nereye villa büroları dediğim yerlerden birine.

    villa büroları: bu büroların ölçeği plaza bürolarından birkaç tık daha düşüktür. 15+ avukatla çalışırlar. bu iki kategori arasında geçişler olabilir, benim aslında plaza bürosu şeklinde nitelediğim bir ölçekte olmasına rağmen kendine malikane tutmuş bürolar da vardır. ya da bahsettiğim 10-20 kişisiyle plazadan bir ofis kiralamış aslında villa bürosu şeklinde belirttiğim özelliklere sahip bürolar da vardır, ben sadece kişi sayısıyla genellemeler yapıyorum, siz anlayın.

    bu bürolar stajına başlayacak birinin başına gelebilecek en güzel şeydir. stajının bitiminde bünyesine katacak avukatlar aramaktalardır aslında. bu yüzden stajında avukatlardan ayırmadan iş verirler, sadece adınız stajyer olur ve çalıştığınız dönemde çok güzel işlerde yer alma fırsatı yakalarsınız. en önemlisi "işi öğrenirsiniz". emin olun plaza bürolarında da bahsedilenin aksine işi çok iyi öğrenirsiniz, ancak karşılığında hayatınızı vermek istemiyorsanız yolunuz buralardan geçsin. "bana verdikleri işe bak babalarının kızı gibi güveniyorlar demek ki" diyebileceğiniz birçok işle görevlendirilirsiniz. bir de plaza bürolarında keskin sınırlarla ayrılmış olan departman geçişleri burda daha yumuşaktır. yine departmanınız bellidir, misal şirketler hukuku alanında çalışırsınız ama dava da görmek istiyorum deyip biraz o alanı da deneyimleyebilirsiniz. ben mesela staj dönemimi ağırlıklı olarak şirketler, sağlık, enerji hukukuyla geçirdim ama avukat olunca bunlara devam etmemin yanı sıra duruşmalara da girip dava tecrübesi edinmek isteyeceğim. buralarda bu mümkün, ancak daha büyük yerlerde ne yapıyorsanız o alanın çevresinde dönüp durursunuz.

    apartman büroları: hakkında sadece arkadaşlarımın tecrübeleri doğrultusunda bilgilerim olduğu yerler buralar. en net bilgim ise, her yerdeler. haklarında her zaman, "işi en iyi buralarda öğrenirsin" denilen yerler. yanlış. en çok meslekle bağdaşmayacak iş yaptıran yerler buralar. faturasını yatırtan mı dersin, çocuğunun veli toplantısına yollayan mı. ancak bunların yanı sıra doğru yeri bulduğunuzda aşırı keyifle çalışılabilecek yerler de yine bu bürolar. çalıştığınız kişiler iyi insanlarsa ve gelişmenize yatırım yapılıyorsa gerçekten bu bürolar da stajın geçirilmesi için en uygun yerler olabilir. ama yine olay en başta dediğime geliyor, lütfen iyi seçin.

    meslek için ufak genel bir tavsiye; nolur dil öğrenin. gözlerimle şahit oldum 3.93 ortalamayla avukatlık için başvuran bir adayın dil bilmiyor işimize yaramaz diye alınmadığına. stajda da iyi yerler için çok önemli bir kıstas. adamı vezir eden bir unsur diyebilirim. bir de; staj yaptığınız yerlerde rahatınız yerindeyse 2 yıl falan avukat olarak çalışırsanız mis olur. çünkü piyasada iyi alanlarda avukat olarak iş kovalarken en az 2 yıl tecrübe istediklerini, yeni avukatlarınsa stajyerden hallice muamele gördüğünü fark edeceksiniz.

    sonuç olarak; sevmediğiniz yerde durmayın. köle arayan yerlere uğramayın. mesleği ya çok seveceğiniz ya nefret edeceğiniz tek evredesiniz. sürekli öğrenmeye açık, her alanı ayrı ufuk açıcı bir meslek elinizdeki. kıymetini bilin. şimdilik bu kadar. umarım bu yazının yeni başlayacak birilerine faydası dokunur.

    edit: gençlik başımda dumanken yazdığım bu entry üzerinden çok fazla mesaj aldım. elimden geldiğince yönlendirme yapmamaya çalışarak tecrübelerimi paylaştım yazanlarla, ancak buraya da ufak bir edit düşmek artık farz oldu. bazı yerleri okuyunca bana bir gülme geliyor çünkü. yukarıda; çok önemli işleri veriyorlar, aman ne kadar güveniyorlar falan yazmışım da geçmişe dönüp bakınca onun da bir sömürü türü olduğunu fark ettim. bir de staj yaptığınız yerde en az 2 yıl falan kalırsanız çok iyi olur demişim. size dedim ama ben kalmadım. çünkü bana şöyle memnunuz böyle memnunuz sen de memnunsan devam etmek isteriz denilip o zamanki stajyer maaşımın 700 lira fazlasını uygun gördüler. stajyerken ailemden de destek alıyordum, bahsedilen artış ve artık bir zahmet ailemden destek almayacak olmakla birlikte bir gecede mali durumum geriledi. kabul etmeyerek istifa ettim, daha fazla artırılabileceklerini söyleyip gitmememi rica ettiler ancak artış oranını netleştirmek için biraz süre tanımamı istediler. sonra öğrendim ki 250 lira daha artırmışlar. direkt gidip istifa ettim. şaşırdılar, susup kuzu gibi devam edeceğimi düşünüyorlardı çünkü. öyle bir çark kurmuşlar ki ofiste ailesi zengin genç avukatlar çalıştırıyorlar ve bu kişilerin de zaten temel gelir kaynakları maaş olmadığı için kimse bu sömürüye sesini çıkarmıyor. aman çalışıyor olayım da gerisi önemli değil kafasındalar. benim gibi orta halli ailesi olan bir insanın da muhtemelen işsizlik korkusundan devam edeceğini düşündü patronlar. ikisi de ekonomi iyi değil bu piyasada beklediğin o maaşı verecek yer bulamazsın dedi. önemli değil bir süre dinlenmek istiyorum zaten dedim, o oltayı da yemedim. nitekim oradan ayrıldıktan 2 ay sonra sadece 1 ay aktif iş arayarak beklediğim maaşta bir iş buldum. haksızlığa ve manipüle edilmeye o kadar tahammülüm yok ki hala o iki patronun adını duymak tüylerimi diken diken ediyor. sonuç olarak stajınızı yaptığınız yerde avukat olarak birkaç yıl kalmasanız da olur. stajınızı verimli (göstermelik değil), kendinizi ezdirmeden geçirmeye bakın gerisi bir şekilde kendiliğinden hallolacaktır.
hesabın var mı? giriş yap