• metaforlarla dolu bir film. oldukça ağır ilerleyen temposu yüzünden izlemesi de zor. ayrıca stalkerın bilim adamı ve yazara yol gösteriyor gibi olup aslında onları izlemesi çok güzel bir ironi olmuş.
  • filmin akisi agir ve nerdeyse gündelik hayata es olmasi izleyiciyi biraz yoruyor ama filmin sonuna geldiginizde kalin bir romani bitirmenin verdigi hazzi hissdeceksiniz.
  • --- spoiler ---

    totaliter bir toplumda iz sürücü (stalker) olarak bilinen bir rehberin, bir yazar ve bir bilimadamını (fizikçi) herkesin isteklerinin kabul edildiği özel bir odası bulunan bölge’ye götürmesinin hikayesidir film. bölgeye sadece yazar ve bilim adamı gitmez filmin fazlasıyla gerçekçi akışı (ağır ve gündelik zaman dilimine eş) izleyiciyi de bölgeye götürür.
    film fazlasıyla seyrek bir insan kalabalığının yaşadığı, sanayileşme sonucu bir çöplüğe dönmüş, insanların yüzünde umutsuzluğun kolayca okunabileceği (restoran’ın sahibi, trenin geçişi sırasında kapıyı açan adam), normal gündelik hayatını sürdüren insandan çok bu gündelik hayatı denetleyen inzibatların bulunduğu bir şehirde başlar.

    şehirdeki/filmdeki tek mutlu karakter yazarın stalker ile buluştuğu noktada yazarla konuşan kadındır. dünyada hala ilginç bulduğu şeyler olduğu için mutludur. yazarla konuşmasında yazarın “sevgilim, dünyamız çok sıkıcı. bu nedenle, telepati ya da hayaletler ya da uçan tabaklar da yok ya da bunun gibi dünya kesin kanunlarla yönetiliyor ve çok sıkıcı.” argümanına verebilecek bir cevabı vardır: “bermuda şeytan üçgeni’ne ne diyeceksin? onu da mı reddedeceksin?” hayata tutunabileceği, yaşamını keyifli kılabileceği bir şeyleri vardır, ve bu yüzden bölge’ye yaşamı sürdürmek için umudun bulunabileceği bu yere gelmek istemesine rağmen götürülmez.

    bu diyalog filmi baştan sona kat eden u/mutsuzluğun ne olduğuna dair fazlasıyla ipucu doludur, umutsuzluk yaşadığın şeylerin gerçek olduğunun farkına varmış olmaktır. hayali, imgesel olanı elinden kaçırmış ve bunun karşılığında salt gerçeklik içinde yaşayanlar bölgeye gitme ihtiyacı içinde olanlardır. zira, somut gerçeklikle mutlu olmak imkansızdır. yazarın restoranda antika eserler üzerine yaptığı konuşma neden somut gerçeklikten keyif alınmayacağına dair muazzam bir analizdir:

    “müzede sergilenen antika bir çömleği düşünün. zamanında yiyecek artıklarını saklamak için kullanılıyordu. ama şimdi evrensel hayranlığın bir nesnesi. özlü örüntüsü ve biricik biçimiyle herkes oh’larla ah’larla izliyor! ve birdenbire hiç de antik olmadığı anlaşılıyor. dalgacı biri onu arkeologlara yutturmuş. sadece eğlence için. görüldüğü gibi tuhaf, hayranlık ölüyor.”

    yazarın bu konuşması neden gerçeğin değil de, imgesel olanın mutlu kıldığı üzerine muazzam bir örneklemdir. (gerçekliğinin hiç de önemli olmadığı) ilk halinde vazo, insanlar için bir hayranlık nesnesi, onları mutlu kılan bir araç iken, vazo aynı vazo olmasına rağmen gerçekliğinin ifşa edildiği imgesel’in ortadan kalktığı durumda alelade bir vazodan başka bir şey değildir, kimsenin hayran olmadığı ilgiye değerbulmadığı bir vazodur. keyif ölmüş yerini gerçeğin soğuk rutinliğine bırakmıştır.

    restorandan sonra yazar ve profesor dibine kadar gerçekliğe batmış dünyadan stalker’in eşliğinden kaçmaya çalışırlar, etrafta öylesine dolaşan tek bir kimse yoktur, görünen insanlar sadece görev başında olan tiplerdir. bu durum şehri fazlasıyla gerçekçi kılar. o kadar ki, izleyici dahi kendisini bir an önce şehrin dışına atmak arzusu ile doludur, gerçek ve rutin olanla bu kadar yüzleşmesi onun için dayanılmazdır. görevlileri atlattıktan sonra rayların üzerindeki bir araca bindiklerinde ve bölge’ye doğru yola çıktıklarında gerçek olan arkada bırakılmıştır. fakat gerçekten imgesel olana geçiş ilk anda algılanmayan bir şeydir, ve filmin (kasvetli halden çıkıp) renkli bir hal alması bir süre gerçeklikle yaşamaya alışan izleyici tarafından algılanmaz. (yönetmen bunu çok iyi başarmıştır, imgesele geçiş anından önce izleyici uzun bir süre yazarın kafasını görür/izler, mekandan bir süre uzak kalan izleyici bir an gerçek mekanın nasıl bir şey olduğunu unutur, imgesel mekana geçtiğinde gerçek mekanı hatırlaması biraz süre aldığından doğal olarak yeni mekanın farkına biraz geç varacaktır.)

    imgesel mekan bütün canlılığıyla, yaşama sevinciyle karşılarındadır; kuşlar öter, hayvan sesleri duyulur, doğanın sesi kolayca dinlenebilir. stalker’in beraberindekileri bırakıp çayırların arasına uzandığı sahne imgesel olanın gerçek karşısında (mutluluk söz konusu olduğunda) nasıl da keyif verici olduğunu fazlasıyla ıspatlar. bu esnada stalker’ın elinde dolaşan minik böceği izlemek filmin en keyif verici anlarından biridir. fakat ortada bir gariplik vardır, iki bölge arasında böylesine muazzam fark varken, böylesine herşey ortadayken yazar ve profesörun kuşkuculuğu ile karşılaşırız. imgesel olanın hiçbir şekilde kabul edemeyeceği bir kuşkuculuktur bu.

    stalker’in çayırlara yatmak için yanlarından ayrıldığı sahnede profesor bölgenin hikayesini yazara fazlasıyla gerçekçi bir üslüpla anlatır, neden sonuç ilişkisi bu anlatısında muazzam bir şekilde işler ve vardığı sonuç fazlasıyla ürkütücüdür: “kimbilir üzerine titredikleri ne tür bir zırvaydı?” bölge’de bütün dileklerin gerçekleştiği bir yerin olduğuna dair hayalin köküne bundan daha fazla kibrit suyu dökecek bir sonuç olamazdı. bölgeye dair bu ilk kuşku değildir elbet, yazar bunu daha önce açığa vurmuş, yolculuğa başlamadan önce konuştuğu kızın “fakat sen demiştin ki bölge üst bir uygarlığın ürünüdür” sorusuna “yine de sıkıcı olmalı” diye cevap vermişti.

    bölgenin imgelerle fazlasıyla dolu olduğu stalker’ın bölgeye dair anlattıklarında açıkca görülür, bölgenin kurallarından bir adım dahi uzaklaşmak bölgenin lanetine neden olacaktır (kısa süre sonra anlaşılır ki bölgenin laneti, kurallarına uymayanları gerçeğin soğuk yüzüyle muhatap etmektir). sürekli yapılmaması gereken şeyler ve sorulmaması gereken sorular vardır, bunların yapılması halinde bölgenin büyüsü, imgeselliği kaybolacak geriye gerçeğin (aslında bölgede hiçbir haltın olmadığı gerçeğinin) soğuk ve katlanılamaz yüzü kalacaktır. tıpkı vazo örnekleminde olduğu gibi, bölgenin aslında normal alelade bir yer olduğunun farkedilmesi bütün imgeselliğini elinden alacaktır. bu yüzden stalker ısrarla rehberliği altındakileri bölgenin kurallarına uymaya davet eder.

    yazarın stalker’in sözünü dilemeyip kendi bildiği yoldan gittiği ve odaya yaklaştığı sahnede bir ses duyulur “dur! kıpırdama”, oradaki hiçkimseye ait olmayan bir sestir bu. fazlasıyla ürkütücü, ve gerçeğe dibine kadar iman etmiş olan yazarı bile bir anda imgesel olana çeken bir ses. yazar bu sesi duyunca geri döner. bu ses imgesel olanın sesidir, yazarın bilinmeyen bir mekana doğru yaklaştıkça içinde hızla artan merakın ona dillendirdiği ses. orada ne olduğuna dair bilinmezlik ve bunun yol açtığı merak ve meraka eşlik eden stalker’ın anlatıları, korkular, yazarı durduran sese dönüşmüştür. yazar ilk kez imgesel olanı kabul eder ve geri döner. bu ses izleyicinin sesidir de. (tıpkı jacob’s ladder’daki “rüyana devam et” sesi gibi, filmin dışından belli belirsiz bir yerden gelmiştir)

    fakat bu ses yazar için yeterli olmamıştır, ısrarla imgesele dahil olmaktan kaçar. ardından stalker’in sesinden (uzun bir alıntıyı hak eden) şu cümleleri dinleriz:
    “inanmalarına izin ver. ve tutkularına gülmelerine izin ver. çünkü, onların tutku dediği gerçekte duygusal bir enerji değil, ruhları ve dış dünya arasında bir sürtüşme. ve en önemlisi, kendilerine inanmalarına izin ver. izin ver çocuklar gibi çaresiz olsunlar, çünkü güçsüzlük muhteşem bir şeydir ve güç, hiçbir şey. insan doğduğunda güçsüz ve uysaldır, öldüğünde ise, katı ve duyarsızdır. bir ağaç büyürken hassas ve esnektir, ama kuruduğunda ve sertleştiğinde ölür. sertlik ve güç, ölümün refakatçisidirler. uysallık ve güçsüzlük, varlığın canlılığının dışa vurumlarıdır. çünkü katılaşan hiçbir zaman kazanmaz.”

    bilgi ve gerçek, inanmanın karşısında acziyetin ve çaresizliğin kaynaklarıdır. bunlar imgesel olanı ortadan kaldırıp, somut gerçekliği ürettiklerinden ölüm/ yani herşeyin sonu gelmiş demektir. stalker bu yüzden inanmaya sığınır, inanın ki imgesel “oyun”una başlayabilsin der beraberindekilere. böylelikle imgesel olana geçişin anahtarını verir: inanmak.

    fakat yazar da, profesor de inanmanın çok uzağındadırlar, sorgulamalarına, imgeselin altını oyacak sorularına devam ederler. stalker bölge’deki en büyük kozunu oynar, bölgedeki en ürkütücü yola, tünele aralarında inanmaya en az eğilimli olan yazarı öncü olarak yollar. bilinçli bir tercihtir bu, kurada hile yaparak yazarın öncü olmasını sağlamıştır. tünelin getirdiği korkunun yazarın iman ettiği mantıklılığı (beraberinde getirdiği gerçekliği) elinden alacağını ve onu en mantıksız görünen şeyi bile kabul ettirebilecek inanmayla tanıştırabileceğini düşünür.

    fakat stalker’in unuttuğu bir şey vardır, görmek aslında korkunun hiç de korkulası bir şey olmadığını anlamaktır, bu yüzden yazarın korkunun içinden geçmiş olması ona korkulacak hiçbirşeyin olmadığını tekrar tekrar kanıtlar. stalker’in her çabası başarısızlıkla sonuçlanır. odanın önünde beraberindeki inanmaları gerektiğine son bir kez uyarır, aksi durumda odanın hiçbir işe yaramayacağını belirtir: “eşikteyiz bu hayatınızdaki en önemli an. şunu bilmelisiniz ki en derindeki dilekleriniz burada gerçeğe dönüşecek. en önemli dileğiniz! istırabın doğuşu! bir şey söylemeye gerek yok. yalnızca yoğunlaşmalı ve tüm hayatınızı anımsamayı denemelisiniz. insan geçmiş hakkında düşünürken, daha sevecen oluyor. ve en önemlisi, en önemlisi, inanmak zorundasınız!”

    fakat başaramaz, yazar tüm gerçekçiliğiyle karşısındadır: “senin içini okuyabiliyorum! insanlar umurunda değil! sadece para kazanıyorsun, acımızı kullanarak! para bile değil. kendini eğlendiriyorsun burada. her şeye gücü yeten tanrı gibisin burada. sen, ikiyüzlü alçak, kimin yaşayacağına ve öleceğine karar veriyorsun. düşünüyor! şimdi neden iz sürücülerin odaya girmediklerini anlıyorum. bu güçten, gizemden, otoritenizden zevk alıyorsunuz!”

    bölgeden geri dönülür, rehberlik yapılanlar gerçeklikleriyle gittikleri yerden gerçeklikleri ile geri dönmüşlerdir. stalker hınç doludur: “kendilerini entellektüel sanıyorlar, bu yazar ve bilim adamları! … bir amaç için doğduklarını ve talep edildiklerini sanırlar! … böyle insanlar bir şeye inanabilir mi?” filmin sonu stalker’in kızının masanın üzerindeki 3 bardağı izleyişi ile biter. kırmızı sıvı dolu bardak profesorü temsil eder, içinde garip nesneler bulunan kavanoz yazarı, büyük ama boş olan bardak ise stalker’ı.. masanın üzerinde hepsi hareket halindedir, fakat masadan düşen en son harekete geçen olmasına rağmen büyük bardaktır. stalker imgeselini kaybetmiştir.

    sinema tarihinin en büyük entelektüalizm eleştirisidir film, pozitivizmi yerden yere vurur, hayatın bütün tadını elden alan kötü bir lanettir, gerçek arayışı içinde boğulan ve gündelik hayatı bir karabasana çeviren entelektüelizme reddiyedir. her keyifli/ilginç/heyecan verici olan şeyin makul bir açıklamasını bulmaya çalışan, açıklandıktan sonra tüm keyfi ortadan kaldıran bir lanet. en nihayetinde, sovyetlerde fazlasıyla etkisini gösteren entelektüalizmin muazzam bir eleştirisidir.

    --- spoiler ---

    edit: hiçbir kaynak göstermeden bu yazıyı alıntılayan "www.divxforevertr.com" sitesini kınıyorum.
  • belirli periyodalarla dvd player'a takıp izlemeye çalıştığım, lakin anlamakta ciddi sıkıntılar çektiğim tarkovski eseridir.

    sanırım henüz zamanı değil. film o'nu anlamamı istemiyor. henüz filmi özümseyip, inançlarımla yüzleşmeye muktedir değilim belki.
    filmin gösterdiği yoldan gitmeye sabredemiyor da olabilirim. belki de henüz filme her şeyiyle hakim olabilecek kadar sert ve güçlü değilim.
    belki filmi anlamaktan geçen yolda harcamam gereken bir ömür var daha önümde.
    belki de her seferinde; geri sarmaktan utanacağım için, dümdüz izleyişin korkutuculuğundan çekiniyorum.
    o yüzden anlaşılmaz olabilir. kuvvetle muhtemeldir ki; yol gösterici bir iz sürücüye ihtiyaç duyuyorum gösterilmek isteneni görmek için.

    en azından müteaddit defalar denemiş olmanın kıvancını yaşatan bir yapıttır. yeterli olgunluğa erişinceye dek denenmesi de elzemdir.
  • bu film, tarkovski sinemasının belirgin özelliklerini en net görebileceğimiz filmi olmasının yanı sıra kendi deyişiyle de bütün yapmak istediklerini gerçekleştirebildiği tek filmi olmuştur. çekildiği ilk versiyonunun bir laboratuar kazasıyla yok olmasından sonra ( ki bu dönem bütün aksiliklerin üst üste geldiği bir dönemdir yönetmenin yaşamında ) çok düşük bir bütçeyle yeniden çekilen bu filmde bir kılavuz, bir yazar ve bir bilim adamı meteor düşen yasak bir bölgeye doğru bir yolculuk yaparlar. burada çizilen üç portre üzerinden belli konulara dair söylemini geliştirir tarkovski. yaşadığı acılara rağmen hala umudunu yitirmemiş olan ve hz. isa’yı andıran iz sürücü (kılavuz) nün rehberliğinde çıkılan yolculukta ona, olaylara rasyonalist bir anlayışla yaklaşan ve dünyayı, hayatı bilimsel olarak açıklamaya çalışan profesör ve insanların inançlarını, umutlarını kaybetmelerinden dolayı mutsuzluğun egemenlik sürdüğünü düşünen, kendisi de umutsuzlaşmış bir yazar eşlik etmektedir. kendi sıkıntılarına ancak bu gizemli bölgede çare bulabileceklerine inanan yazar ve bilim adamı para karşılığında iz sürücüyü tutmuşlar ve onun ardı sıra yola çıkmışlardır. bu işi her ne kadar para karşılığında da yapsa kılavuz bu yolculuğu manevi bir yolculuk olarak yaşamakta ve bölgeye son derece inanmakta, güvenmektedir. kendi mantığıyla ve bilimsel anlayışıyla oraya ulaşabileceğini sanan bilim adamı yolculuk sırasında iz sürücünün direktifleri dışında oraya ulaşamayacağını anlamak zorunda kalıyordu. aynı durumu yazarda yaşıyor ve onları amaçlarına götürebilecek yolda iz sürücünün rehberliğini tanımak zorunda kalıyordu. buradan inancın, bilime ve her şeye üstün geldiğini ve her şeye rehberlik yapmak zorunda olduğu düşüncesini okuyabiliriz. zira “en zoru inançlı olmaktır. çünkü inancın varsa her şey gerçekleşir.” demektedir yönetmen. peki, iz sürücü nasıl biridir? derme çatma bir kulübede yoksul ve acınası bir halde yaşamaktadır; üstelik acılar içinde bir karısı ve sakat bir çocuğu vardır. kısacası gerçek dünya ona şans tanımamıştır. “stalker, görünürde zayıf bir insandır. ama inancı ve başkalarına hizmet etme arzusu onu yenilmez kılar.”, diyor tarkovski onun için ve yine bir röportajında “filmin kahramanı stalker, edebiyatın idealist tipleri olarak bildiğimiz don kişot ya da prens mişkin ile aynı yörüngeye oturur. ve idealist oldukları için gerçek hayattaki tüm savaşları kaybederler… benim için zayıfın gücünü dile getiren karakterler. film bu sayede insanın kendi yarattığı güce bağımlılığını da anlatıyor. güç en sonunda insanı yok ediyor ve zayıflık tek güç olarak kalıyor.”
    tam da burada belki de filmde iz sürücünün şu söylediklerini hatırlamak gerekiyor;
    “… güçsüzlük muhteşem bir şeydir
    ve güç hiçbir şey.
    insan doğduğunda güçsüz ve uysaldır,
    öldüğünde ise katı ve duyarsız.
    bir ağaç büyürken hassas ve esnektir,
    ama kuruduğunda ve sertleştiğinde ölür.
    sertlik ve güç ölümün refakatçisidirler.
    uysallık ve güçsüzlük, varlığın canlılığının dışavurumlarıdır.
    çünkü katılaşan hiçbir zaman kazanamaz”
    ( lao – çe’nin “leskov’un pamfalon soytarısı” adlı eserinin 'giriş' bölümünden alıntı yapılıp filmde kullanılmıştır).
  • amerika' da günlük hayatda çok sık kullanılan ve türkçe'de tam da karşılığı olmayan, saplantı derecesinde birinin hayatını saniye saniye takip eden kişi olarak tercüme edilebilecek ingilizce sözcük. facebook sayesinde hepimiz bir stalkerız artık.
  • covenant in boyle bir sakrisidir ayrica:

    "in transit you pass among the strangers of the world,
    paying tribute to the thief who stole away your shadow
    you look into the bedrock and listen to the bells
    calling liquid lust call for solid white.

    i see the stalker in your face, the secrets on your skin
    i keep the wisdom that you need, the password that you want
    i feel the stalker in your mind, the fire in your veins
    no hope to be released…

    i'm a multitude of travels to the other side,
    through the broken wall i saw your fellow man
    to the west of the horizon there is a bitter wind
    and if you try to sense the smell of your face
    for you found the keyhole but you lost your backbone
    no courage left to join the march of endless time.
    you saw the sleep of habit on those who walk in trance
    to their catatonic aimless lives.

    so let them start the engine grinding mountain dust
    and reproduce your ego too much is not enough.
    you dig holes through the earth to meet the king of worms
    to steal away his wisdom and learn to decompose.
    you chant like fifty indians to charm the prince of eagles
    to learn the art of seeing and the tongue of the winds
    so don't you try to fool me for i watch your every move…
    we are kindred spirits like two voices in the wild."
  • tarkovski nin filmdeki en büyük numarası, karakterler bölgedeyken aslında hiçbir doğaüstü olayla karşılaşmasalar da (baştan bir düşünün, hakkaten hiçbir şey olmaz) bölgenin tuhaf şeylerin olduğu bir yer olduğuna izleyiciyi inandırması. ben sandım ki bunlar bölgeye girince uçacaklar, gökten alev topları yiyecekler filan. halbuki bütün macera aslında karakterlerin iç dünyasındaki metafizik olağanüstülükler olarak verilir. ki tarkovski nin de inandığı budur. yani gerçek maceranın manevi olduğu.

    ayrıca başlangıçta da çalan filmin tema müziği, demirkubuz un kader inde de aynen kullanılmıştır.
  • sabırla birkaç kez izlemek gereken, özümsenmesi, anlaşılması zor film. şahsen tarkovsky sineması hakkında az çok bir fikir sahibi olup, sözkonusu filmografiyi incelemeye yeni başlayan bendeniz, filmi son derece anlamlı buldum. görsellik açısından yakalanan kalitenin yanında anlatılmak istenen "meram" da "anlayabilme" potansiyeline sahip kitleye gayet iyi iletiliyor.

    ayrıca ustanın en bilinen bir diğer filmi olan solaris'i de izlerseniz filmografisi hakkında az çok bir fikir sahibi olursunuz(ama şahsi tavsiyem ters kronolojik sıraya göre izlemeniz, yani önce stalker'ı daha sonra solaris'i izlemeniz yönünde).

    bir de bu filmde, yazar rolündeki anatoly solonitsyn, solaris' te bu sefer bir bilim adamını oynamış.

    bir de şunu düşünüyorum; bu filmden dilediğiniz sahneleri capture'layarak bir fotoğraf sergisi açabilirsiniz rahatlıkla, görüntü yönetmeninin başarısı sayesinde...
hesabın var mı? giriş yap