• hüznünü ocean adlı albümünde yeterince tarif edebilmiş, lakin şimdi burada tarifin kifayetsiz kaldığı müzisyen cinsi..
  • "athos / a journey to the holy mountain" albümünün başında şöyle bir not düşülmüştü: "takip edebildiğimiz yol, gerçek yol değildir"!.. greek tarihinde athos dağı agion oros yani kutsal dağ olarak anılıyor. micus, müziğinin kutsal tınılarını isimlendirmek için daha iyi bir izlek bulamazdı sanırım. ve kutsal dağ'da geçirilen üçüncü geceye dikkat lütfen: "fakat seni bulduğumda, seni, en kutsal olanı, senin aşkın ve yaratılıcığın sayesinde arındım ben"...
  • evvelce, beyazı baskın renk olarak kullanarak boşluk imgesini besler iken, şimdilerde turuncularda dolaşıyor zat-ı evening child; güneşin kemiklerini ısıttığı hamaklar mı hayal ediyor nedir, bilmiyorum ki..
  • fırtınayı anlatan dingin sesler..hayal gücünüzün ulaşabileceği herşeyin enstrümanı olduğu, tanımsız kişi.
    listen to the rain
    ocean
    athos
    wings over water
    to the evening child
    the garden of mirrors
    darkness and light
    east of the night
    implosions
    twilight fields
    music of stones
  • $imdiye kadar gordugum en iyi album kapaklarina sahip alman muzisyen. garden of mirrors, implosions ve to the evening child albumleri... iyidir. nasil siniflandiracagimi bilemedim bir an. new age ve etnik muzik bu kadar guzel bir araya getirilir.

    bu abiye benzerlik ta$iyan ama bu kadar bilinmeyen bir ba$ka secenek icin (bkz: oliver shanti).
  • sonbahar müziği yapıyor kendisi. nedense madredeustan sonra dinlemek daha hoş duygular oluşturuyor.
  • mevsimlerin bi de ruh hallerinin bi de günün muhtelif vakitlerinin bi de doğmanın büyümenin yaşlanmanın, gitmenin bir de tabii, müziği olabilir yaptığı, hepsini sarmalıyabilir.
  • müziğinde bilinmeyen bir dil kullanarak,
    insanların anlaşılması gerekmediğini vurgulayan,
    alman vatandaslığından terk,
    ispanya'da yasayan bir dünya vatandasıdır.

    yaptığı müzigi "primitif müzik" olarak da ele alabiliriz.
    farklı melodilerin tekrarlanarak birbirini ezmeden
    birlikteligi sanki flora ve fauna oluşturur.
    dogadan gelen tekrar ve olusumların birbiriyle uyumunu
    her dinleyisinizde hissedersiniz.
  • kendisi aslında bir arkeologmuş. eski uygarlıkların kullandıkları müzik aletlerini araştırıp/inceleyip yeniden yapıyor ve o uygarlıkların müziklerini yapıyormuş. bir arkadaşım anlattıydı.
  • om om om om om om om deyu çağlayan bir takım enstrümanların arkasından gates of fire'da okkalı bir üflemeli çalıyor. çağladıkça çağlıyor, ağladıkça ağlıyor ezgi.
    bununla kalmak mı, ne hacet, gazına gelip tüm albümleri derdest eyleyip eve kapandım ki vay bana vaylar bana... hırs yapıp albüm alırmışsın sen ha, alsana! oldum birden. müzikte vermeye çalıştığı transendantal çatı aşırı boğucu bir hava vermiş. kendiliğinden oluşan, akışına bırakılmış müzikal tını disipline edilememiş, yer yer bozulmalar boğucu temanın da tesiriyle büyük bir zihinsel yorgunluğa dönüşüyor. sanırım bana göre değil.
hesabın var mı? giriş yap