• dün gece itibariyle döndüğüm yer.deli gibi soğuk bir ülke, ekim ayı bizim kışı aratmıyor, aralık ocak aylarını düşünemiyorum, yazık bu insanlara.
    ınsanlar pek sigara içmiyor ama dişleriyle dudakları arasına acı bir tütün koyup emiyor, denedim igrenc.
    evet gerçekten çok pahalı burası ama kazançları da bununla doğru orantılı, yani biz tl kullanan fakirlere pahalı. bir öğün normal bir yerde 150 liradan başlıyor.
    gelirler arası uçurum yok. ülkede sınıf ayrımı çok az ve devletin genel politikası eşitlik üzerine.
    aile kavrami ön planda. her ailede en az birkaç sarı sarı çocuk var ve sokaklar çocuklu ailelerle dolu. cidden donmuyorlar mı acaba.
    evler genelde müstakil, 2 katlı ve bahçeli. her evin önünde bi volvo görmek mümkün ( kıskanıldı). bizim gibi üst üste aparmanlarda sıkışıp kalmamislar.
    metro istasyonları sanat eseri gibi, bayağı güzel, moskova ve ukraynadakilerden daha geniş ve renkli.
    maşallah kızları da erkekleri de taş gibi. hayranlikla izledim.
    herkesin ingilizce konuştuğunu söylememe gerek yok sanırım.
    neyse çok uzattım, valla soğuk olmasa tam yaşanılacak yer ama ben sıcak havalara taptigim için, hic bir zaman burda yaşama fikri aklimdan gecmez.
  • bugün, nobel haftası başlıyor. sırasıyla alfred nobel tıp veya fizyoloji, fizik, kimya ve edebiyat ödülü'nün yanı sıra nobel barış ödülü ve alfred nobel anısına ekonomi ödülü'nün verileceği açıklanacak.

    2019 tıp nobel ilaç/ fizyoloji ödülünü kazananlar açıklandı.
    hücre konulu çalışmalarıyla amerikalı william g. kaelin jr. ve gregg l. semenza ile ingiliz sir. peter j. ratcliffe'e verildi.
    araştırmacılar hücrelerin oksijen nasıl algıladığı ve uyumu konusundaki buluşlarıyla bu ödüle hak kazandılar.

    https://www.aftonbladet.se/…s-nobelpriset-i-medicin

    8/10 fizik
    9/10 kimya
    10/10 barış
    14/10 ekonomi ödülleri verilecek.
    nobel edebiyat ödülü geçtigimiz yıl akademide 2017 'de yaşanılan taciz skandalı nedeniyle verilmemişti.( akademi üyelerinden birinin eşi hakkında çikan cinsel taciz olayi ile ilgili , jean claude arnault'un cinsel taciz ve tecavüzden yargılanması , dört üyenin de istifa etmesine neden olmuştu. kamuoyunun güvenini yitirmesi sonucu ödül ertelenerek bu yıla devredilmişti. arnauld yargılanarak 2,5 yıl hapis cezası aldı.)
  • geçen gittim 10. aydı aşırı derecede soğuktu 1 -6 derece arasında değişiyordu tatil yarıda kesip roma ya bilet aldım 25 derece oh miss.
    güzel yer ana soğuk memleket.
    - avrupa’nın yüzölçümü en büyük 5. ülkesi
    - neredeyse nakit geçmiyor gibi birşey genelde kartla ödeme yapıyorsunuz
    - gece mekanlarında elegan, klas giyinmenizi öneririm orada hayat böyle.
    - sokakta uyuyan aileler gördüm pek yakışmadı sana stokholm :(
    - belediye binası güzel yer
    - vasa müzesine gitmenizi öneririm
    - güneşi batırmak için mariaberget güzel yer aynı zamanda panaromik bir manzarası var
    - djugarden yürüyüş için on numara
    - djugarden nın içinde skansen diye bir açık hava müzesi var gitmeye değer
  • stockholm, çok farklı bir şehir. buraya, gezmeyi düşünenler için kısa tutmaya çalışacağım bir gözlem rehberi yazmak istiyorum.

    stockholm sanırım gidip gören insanlar arasında en çok fikir ayrılığı yaşanan şehirlerden birisi. ama bence seveni tarafından tam sevilen, bir şehirden (kendim için) bekleyebileceğim her şeyi verebilen bir şehir. biraz bahsedeceğim.

    öncelikle ben gittiğimde skarmarbrink'te kaldım, metro ile şehrin ilk merkezi denilebilecek gamla stan'a maksimum 10, belki 15 dakika mesafede. skarmarbrink'te metro istasyonun hemen dibindeki evimizde sabahları kalktığımda oluşan doğa ile iç içe yumuşatıcı kokusunun sebebini bir türlü çözemesem de hava o kadar güzeldi ki aldığım her nefeste biraz daha "iyileşmiş" hissediyordum. stockholm, tertemiz havasının "farkında" olarak gezilmesi gereken bir şehir düşüncesindeyim. doğa ile iç içe, etrafının göller ve denizle çevrilmesi sebebiyle bir doğa şehri. su şehri, hatta.

    stockholm'ü gezip orada gerçekten bir şey "bulan"lar sanırım en çok şunu buluyor:

    1. insana saygı. bu, avrupa'daki sıradan bir ülkenin de üzerinde bir şey. medeniyetin gelebileceği nokta burası sanırım diyorsunuz. bu trafikte, alışverişte, sokakta, her yerde dikkatinizi çeken bir şey.

    2. estetik. stockholm, benim gibi fotoğrafçılar için bir cennet. cennetin bir parçası. öyle ki, gezerken çoğu zaman bu insanlara nasıl bir cennet vaat edilebilir diye düşünüyorsunuz. video kameranızı herhangi bir sokağa tripod ile kurabilir ve saatlerce kayıt alabilirsiniz ve görüp görebileceğiniz en güzel görüntüler çıkmış olur. güneş güzel doğuyor, nazlı batıyor.

    3. mimari. şehir doku olarak kocaman bir proje gibi. her şey birbiriyle uyumlu: evler, mağazalar, apartmanlar. hepsi eski ama hepsi çok güzel yapılmış. prag'da ya da viyana'daki gibi bir bölgede toplanmış bir şey değil bu, şehrin en uç köşesine gitseniz de aynı şeylerle karşılaşıyorsunuz. hatta bir noktadan sonra yer algınızı bile yitirebilirsiniz (bilhassa östermalm dolaylarında :).

    4. moda ve giyim. başlıkta defalarca belirtildiği gibi herkes çok şık. ama herkes aynı şekilde giyiniyor. öyle ki bu kodu çözmek hiç zor olmadı, hele bu mevsimde kadınlarda durum tam olarak şu:

    a. lacivert coat'lar. bunun gümrükte verildiğinden bile şüpheleniyorum.
    b. siyah chelsea botlar.
    c. siyah kısa paça skinny jeanler.
    d. büyük yün atkılar.
    e. aşırı minimalist deri tote çantalar veya kanken ya da sandqwist çantalar.

    erkeklerde ise:

    a. yine, coat.
    b. siyah/lacivert kumaş pantolonlar. kot görmek çok zor.
    c. boğazlı kazaklar.
    d. chelsea botlar ya da loafer'lar.

    vs vs.

    bunların hepsi, aşırı derecede kaliteli kumaşlardan oluşuyor. alışveriş yaparken kumaşlar konusuna takık bir insan olarak bunu fark etmem hiç zor olmadı: yünler, kaşmirler... gerçekten de, polyester kıyafetlerin ucuzluğu sebebiyle bizim gibi ülkelerde olduğunu düşünmek beni üzdü bir yandan.

    yolda "desenli" bir şey görmek çok zor. desen yok resmen. hatta bu kadar şık ama "tekdüze" olmanın olumsuz bir şey olabileceğini bile düşünüyorsunuz. ben minimal giyimi sevmem sebebiyle herkesin benim gibi olduğunu görüp ekstra mutlu olmuştum. ama eleştiren arkadaşlarım da az değil. gitmeden önce şöyle bir şey okumuştum: "isveç büyük bir fabrika, insanı aslında görev bilinciyle hareket eden küçük işçiler gibidir" diyordu. herkesin giyiminin benzer olduğunu görünce de aklıma bu gelmişti, üniforma hissiyatı almıştım.

    5. cafeler. iskandinavlar zaten temelde hygge ve fika kültüründe oldukları için cafeler butik ve sıcacık (bu arada stockholm'de yaşayanlar bana şu konuda hak verebilirler mi: her yerde sıcaklık sabit gibi. asla ve asla bunalmıyorsunuz. hep aynı sıcaklık var: müzelerde de, kafelerde de. ısıtma sistemleri bile idealize edilmiş sanki). isveç'te dikkatimi çeken bir başka şey ise şu oldu: şu an adını hatırlayamadığım bir filtre kahve kültürleri var. ikea'dan aşina olduğumuz, sıcak içecek bardağına para veriyorsunuz gibi ve sonrasında istediğiniz kadar kahve içebilirsiniz (bu sadece filtre kahve için geçerli ama). zaten filtre kahveler genelde kasanın orada değil, daha ulaşılabilir bir yerde oluyor. gittiğiniz kafede refill'in olup olmadığını sorabilirsiniz (bazı yerlerde take away bile alabiliyorsunuz çıkarken). hatta öyle ki, çoğu yerde dışarıya doğru uzanan sıra varsa, o sırada size kahve ikram ediyorlar. su zaten ikram ediliyor. çay kültürüyle övünen bir memlekette dışarıda bir çaya 4-5- bazen 8 lira para vermemizi ayıplıyorsunuz bunu yaşadıktan sonra.

    6. yemek kültürü. yemek kültürü çok garip, hamurişi-bazlı bir kültürleri var denilebilir. kanelbullar mevsiminde gidince şehrin dört bir yanında en iyi kanel'i bulma yarışmaları yapıldığını görmüştüm. bayram gibi kutlanıyor, her yerde tarçınlı çörekler. şubat ayında da bu durum semla yemeye dönüyor. bu tarz kutlamalar konusunda çok iyi ve sevimliler, sonuna kadar reklamını yapıp sonuna kadar pazarlıyorlar ve siz de seve seve kanıyorsunuz (en azından ben kanıyorum). ama onun dışında düzgün bir yemek kültürü, daha doğrusu sağlıklı bir yemek kültürleri yok gibi. salatacılar var ama çok dolu değiller. kahvaltıları granola bowlları, ananaslı poşe yumurtalı kızarmış ekmeklere dönmüş vaziyette. kahvaltıda pancake yeme kültürü de çok fazla yayılmış. onun dışında her öğün tarçınlı çörek ve kahve görebilirsiniz. ama bizim gibi kahvaltılar ve sulu yemekler çok mümkün değil.

    7. bisikletler. gerçekten bisikletler konusunda bir ah çekilebilir. caddelerde yüzlerce kilitsiz bisiklet görebilirsiniz. (diye yazmıştım ancak sonrasında aldığım mesajlar öyle olmadığını, gizli kilitler kullanıldığını söyledi. eh biraz hayalkırıklığından bir şey olmaz diyelim. :)

    8. buradan güven ortamına gidelim. stockholm'den sonra istanbul'a ayak bastığımda içimde büyük bir panik dalgasının yükseldiğini hissetmiştim, başka hiçbir ülkede/şehirde asla olmayan bir şey. her an başıma bir şey gelecekmiş, yolda ezilecekmiş, birisine bağırmak üzereymişim gibi.

    9. çok uzun yazdım ama son olarak insanlar: stockholm'ün yerlilerini "cool bir sıcaklık" içinde tarif edebiliriz. dışarıdan buz gibi görünseler de çok konuşkanlar. bilhassa cafelerde, mağazalarda, siz kendinizi izole etseniz bile onlar müsaade etmiyor. durduk yere fjallraven mağazasında karşınıza geçip pahalılıktan şikayet eden, kendi ördüğü bereyi gösterip daha güzel yaptığını söyleyen "teyze"lerle karşılaşabiliyorsunuz. ya da bir cafeye akşam vakti gittiğinizde akşam misafiri olarak size bedava kahve verebiliyorlar.

    10. bu gerçekten son. gece hayatı algısı çok farklı. en geç kapanan kafe 8 gibi kapanıyor, hatta 7 gibi. inanılmaz bir şey. bizdeki gibi bir 10-11'e kadar oturalım kafasında asla değiller. evlerine geçiyor, evde de çok erken yatıp çok erken kalkıyorlar.

    stockholm'ü kim sever:

    1. slow-living kafasında olanlar, sonbahar ve kış mevsimini sevenler, battaniyeciler
    2. estetik algısı yüksek olanlar, baktığı her yerde güzellik görmek isteyenler
    3. kafe insanları, kafe gezmekten hoşlananlar
    4. hygge insanları, arkadaşlarıyla veya ailesiyle beraber oturmaktan mum ışığında uzun sohbetler etmekten hoşlananlar
    5. kendiyle baş başa kalmayı sevenler, doğayı sevenler, yürümeyi sevenler.

    kim sevmez:

    1. stockholm çok "halk adamı" tipinde insanlara göre değil. istanbul'da nişantaşı, teşvikiye, bağdat caddesi'nde değil de fatih'te gezmekten hoşlanıyorsanız size göre değil mesela.
    2. canlılık seven, kalabalıkta olmaktan hoşlananlar,
    3. her an her yerde her şey elimin altında olsun diyenler,
    4. arabam olmadan asla'cılar :),
    5. gelenekseller.

    birkaç nokta:
    1. ortalama bir boyda ve sarışın bir insan olmama rağmen stockholm'de kendimi bodur ve "yabancı" hissetmiştim. bildiğiniz çirkin hissetmiştim. bu bana hiçbir şekilde hissettirilmese de, bilhassa siyahi olsam bu ülkede çok dışlanacağımı düşünmüştüm (onların dışlamasından ziyade, ben öyle hissederdim sanıyorum).
    2. stockholm avrupa ve iskandinavya'nın ortasında kalmış bir yer. stockholm'ü seven birisinin kopenhag'ı sevmemesi bu açıdan normal karşılanabilir görüşündeyim.
    3. akşam bir saatten sonra trenler korkunç derecede içki kokuyor. o kadar kötü ki anlatabilmek mümkün değil.
    4. herkesin ingilizce bilmesi inanılmaz güzel. nasıl bu kadar iyi öğrenebiliyorlar hayretler verici.
    5. sınırsız mekan tavsiyeleri ile entryyi daha da uzatmak istemiyorum ama sadece şunu yazacağım: mr.cake'in kanel'ini ve bilimum diğer hamurişlerini yemeden gelmeyin.
    6. her şeyde slow living, her anda slow living...

    entry'yi nereye bağlıyorum sonucu: beni stockholm'e atın.

    edit: sonradan aklıma geldi, şehire giderken cebinizde bir kuruş nakit para bile olmasa olur, her şeyi kredi kartıyla yapıyorlar. cash olarak ne euro, ne sek harcayabildik. kredi kartınızı alıp gidin, rahat rahat takılırsınız.
  • nobel 2018 ve 2019 edebiyat ödülleri stockholm'de açıklandı. 2018 yılı için polonyalı yazar olga tokarczuk, 2019 yılı için avusturyalı peter handke’ye verildi.
    olga tokarczuk 1962'de doğdu ve kitapları 30'dan fazla dile çevrildi. daha önce de the man booker uluslararası ödülünü kazandı ve güneybatı polonya'da nowa ruda'da yaşıyor.
    peter handke, 1942'de avusturya'nın kärnten kentinde doğdu ve 60'lı yılların ortalarında roman, lirik ve drama yazdı ve eserleri 20'den fazla dile çevrildi.
    https://www.svd.se/de-far-nobelprisen-i-litteratur
    https://www.svt.se/…en-i-litteratur-2018-och-2019-1

    nobel edebiyat ödülü geçtigimiz yıl akademide 2017 'de yaşanılan taciz skandalı nedeniyle verilmemişti.( akademi üyelerinden birinin eşi hakkında çıkan cinsel taciz olayi ile ilgili , jean claude arnault'un cinsel taciz ve tecavüzden yargılanması , dört üyenin de istifa etmesine neden olmuştu. kamuoyunun güvenini yitirmesi sonucu ödül ertelenerek bu yıla devredilmişti. arnauld yargılanarak 2,5 yıl hapis cezası aldı.) bu nedenle 2018 ve 2019 yılı ödülleri bu yıl verildi.
  • 1 aralık'ta bulunacağım şehir yardımcı olmak isteyen yazar kardeşler bir yeşil kadar yakınım size. ne yenir neler yapılır. şimdi diyeceksiniz bu soruların cevabı var bloglarda. ben samimi görüş arıyorum.
    edit: vayemsiey kardeşime verdiği değerli bilgiler için teşekkür ederim.

    edit 2: sabahmavisi abime sıkılmadan, değerli vaktini ayırıp vermiş olduğu kıymetli bilgiler için sonsuz teşekkür ediyorum. askerde olduğumdan biraz geç editleyebildim.
  • şu an turistik amaçla bulunduğum şehir. daha sonra sağlam bir edit gelecek bu entrye.

    isveç başkenti öncelikle inanilmaz pahalı bir şehir. nunu bilerek geldiğim icin yiyecek içecek planlamamı ona göre yaptım. nispeten daha uygun olan saluhal’de yemek yiyebilirsiniz. ben cumartesi günü açık hava pazarına da denk geldim ve şehrin sokak lezzetlerini tadabildim. kahve delisi biri olarak standard karton bardak americano’ya her seferinde ortalama 20 tl civarı ücret ödemek bir hayli koydu.

    havaalanından şehir merkezine 6 euro ödeyerek gidebilirisniz. sakın trene 150 tl ödemeyin. tertemiz havası dogasi ve yollarından geçerek 40 km olan yolu geçerek merkeze yani ana tren istasyonuna ulaşabilirsiniz. burası şehrin her yerine ulaşım sağlanan merkezi yeri. ben hosteli merkeze yakın tuttuğum için şehir içi ulaşım kullanmadım.

    mutlaka city hall binasını görün derim. özellikle bahçesi rengarenk ağaç yapraklarının kırmızı tuğlalarla oluşturduğu ahenk inanilmaz. oradan köprüyü takip ederek old town yani gamla stan'a geçin. burası tipik kuzey avrupa mimarisinin görülebileceği her yerin kafe hediyelik eşya dükkanı ile dolu olan turist yolma yeri. yine de daracık sokaklarda kaybolma ve rengarenk binalar insani büyülüyor.

    nobel müzesi görülmeye değer. 30 euro bilet fiyatı. bu parayı vermem diyorsanız tam yanında bulunan stockholm kartpostallarının vazgecilmezi kırmızı ve sarı binaları görüp önünde ucretsiz fotoğraf cektirebilirsiniz. (bkz: swh)

    kraliyet sarayını görüp, askeri töreni de izlemeden bu bölgeden ayrılmayın. tabii stockholm katedrali de görülmeye değer.

    djurgardem müzelerin olduğu yemyeşil bir ada. bu adada isveç’in gururu abba muzesini grubun fanı iseniz ziyaret edebilirsiniz. ben fan olmadigim icin girişe o prayı vermek anlamsiz geldi. nordiska museet muhtrsem bir yapı ve sanat ve tarihten hoşlanan mutlaka ziyaret etmeli derim.

    alışveriş vs için ünlü markaların yan yana bulunduğu parlak östermalm ziyaret edilebilir.

    stockholm alkol açısından tuhaf bir şehir. marketlerde ya alkolsüz ya da düşük yani 3 derece olan biralar satılıyor. alkol satışı da 19 00 dan sonra marketlerde yasak. likör market denilen bazı büyük yerlerde ise alkol satışı mevcut. ancak soğuk bira yok. bu yüzden 1 şişe şarap alıp gamla stan’a bakan bir kanalda oturup güzel manzaraya karşı şarabımı yudumladım. şansıma son gün hava kapadı ve yağışlı idi. iskandinav güneşinden faydalansam da hava gündüz 12 derece falandı.
  • isminin karizmatikliği herzaman dikkatimi çekmiş olmak ile birlikte katiline aşık olma diye anılan bir sendrom adıdır...
  • kaldırımları güzel. kaldırımların birleşim yerleri nizami. kaldırım ile yol arasındaki kot farkları güzel ayarlanmış. kaldırımda bisiklet ve yaya alanı ideal ayrılmış. kaldırımların bina girişlerine oval kıvrımları göze batmıyor. kaldırımlarında kullanılan malzeme kötü hava koşullarına uygun.
  • kollektif trafiğin gelişmiş olduğu şehir. belediye otobüslerine halk dilinde “collective limousine” denilirken yeni tren vagonları ve test sürüşler geçtiğimiz yazdan itibaren başlamıştı.

    kırmızı hattın yeni metro treni deneme sürüşüne başlamış. kırıta kırıta istasyona girince tüm kafalar ilk kez görülen yeni trene dönüyor.bir heyecan, bir telaş. pırıl pırıl trene binilecek. tren durur. kapıların açılmasını bekleyen yolcular sabırsızlanırlar çünkü kapılar kapalı. eller kapı açma düğmesine gider ama kırmızı renk yanıyordur ve kapı açılmaz.
    bir yolcu tepedeki yazıyı gösterir.
    - bakın yukarda test sürüşü yazıyor. binilmez.
    iki kadın meraklı saksağanlar gibi camdan içeri bakarlar. kompartıman içi bomboş ama pırıl pırıldır.
    - aaa koltukların naylonları bile çıkarılmamış
    - renkler ne güzel
    - hızı ne kadar acaba?
    kalabalıkta her kafadan bir ses çıkar
    -önümüzdeki ay galiba tamam bu tren.
    - birkac ay sonra da tamamen sürücüsüz trenlere bineceğiz
    - fransa’da var zaten
    - fransa’ya hiç gitmedim ama japonya’da varmış
    - şimdi fransa’da olmak isterdim
    - evet yapraklar, romantizm
    - bu niye yürümüyor şimdi ?
    - deneme yapıyor. her durakta böyle kısa süreliğine sanki yolcu indirip bindiriyor gibi bekliyor.
    - koltuklar azalmış
    - ozaman sabahları ve iş çıkışı daha fazla yolcu alır.
    ( kim demiş isveçliler konuşmaz diye)
    meraklı grup konuşmasına devam ederken tren nazlı nazlı hareket ederek karanlık dehlizde gözden kayboldu.
    - - - - -
    onlar treni izlerken sth trafik idaresinde bir yazı vardı:
    “başkentte nostalji ve aşk hala koltuklarda ama model yeni. ve umut eskisi kadar sevilir.”

    şimdi gelelim bilgilere. proje sorumlusu helena pagels kompartımandaki koltuklara döşenen kumaşlar için medyaya açıklama yapmış:
    “tekstil, trende deneyimin güçlü bir taşıyıcısıdır. bir servis aracının içi, müşteriyi kendimize en yakın hale getirdiğimiz kısımdır. insanları araba almak yerine birlikte seyahat etmek isteklerini destekliyoruz. o zaman toplu taşıma araçlarını daha çekici bir seviyeye çıkarmak zorundayız, bu da onu daha çekici kılıyor, diyor ve ekliyor:
    “kumaşın aynı şekilde giyilmesi gerektiği gibi, desen de gelip giden trendlere dayanmalıdır. tekrar tekrar kullanılacak bir ürün amaçla birlikte aynı zamanda bir kimliktir.
    desen, t-central'ın sergel'in meydanına yakınlığından ilham alıyor. kareler, herkesin tanıyabileceği ikonik bir stockholm modelidir. (stockholm sergel alanı, yerdeki desenler) tasarımcı kareleri hafifçe değiştirerek deseni asimetrik hale getirdi.
    bazı yerlerde kalıbı kıran beklenmedik bir şey yarattı. seyahat edenler bu sürprizi görecek.”
    - - - - - -
    evet model c30’a ait metro vagonları almanya’dan sipariş edildi.tamamı 2022’ye kadar alınacak. geçtiğimiz yaz ilk deneme sürüşleri başlamış ve uzmanlardan tam not almış.testin bir diğer amacı, bazı testler fabrikada yapılamadığından trenin dışarıda ne kadar çok ses çıkardığı, gürültü seviyesini öğrenip titreşimini denemek zorundalarmış.
    bunlar ayn zamanda ilk klimalı vagonlar. klima önemliydi çünkü 90’lı yıllardaki trenler sefere konulduğunda kompartımanların içi at pisliği gibi kokuyordu. bu kokunun yolcularla ilgisi yoktu. araştırma sonucu pis kokunun kompartıman malzemesi içeriğinde olan bir maddeden kaynaklandığı söylenmişti,(o maddenin adını unuttum ) sonra hata düzeltildi.
hesabın var mı? giriş yap