• [not: brezilya dizisi seklinde entrylerdir, pilot bolumu buradadir (bkz: #9635910), bir onceki bolumu ise (bkz: #9637900)]

    turgut ozakman, ingilterenin bizi yoketme istegi olarak, aslinda ancak 5. dereceden onemli bir faktor olan hindistandaki muslumanlarin ayaklanmamasini gostermekle yetiniyor. sonra diyor ki “osmanli imparatorlugunu hizla dize getirerek muslumanlarin bagimsizlik heveslerini bastirmak ingiltere icin sartti “ (sayfa 15)

    bu birkac ayri seviyede yanlis; yine once bunlara bakip sonra turgut ozakman'in neden olaya boyle bakmak isteyebileceklerinden bahsedelim.

    ingiltere’nin hindistan ustundeki kontrolu birinci dunya savasinin cok oncesine dayanir. dileyen hindistandaki isyan tarihinin kronolojisine bakabilir. butun bu sure boyunca osmanli imparatorlugu, finansal olarak bir yari-somurge olsa da bagimsiz bir devlet olarak kalmistir. eger turgut ozakmanin mantigi dogru olsaydi ingiltere hamlesini daha once yapardi. onun yerine ne yapti? 19. yy boyunca birden fazla kez osmanlinin yokolmamasi icin araya girdi, en sonuncusunda ironik bicimde istanbulu ruslara birakabilmek icin istanbula yuruyecek bir balkan ittifakina karsi cikarak. aksi halde 1916 yilinda savas disi kalmistik. (buna sonra doneriz)

    kaldi ki ingilizler cihad’in etkisinin hindistana ulasmadigini, buradaki isyan tehlikesinin nedenlerinin baska oldugunu savasin erken safhalarinda gormuslerdi.daha da onemlisi, bir musluman isyanini sorun eden de “ingiltere” denen monolitik yapi degil, hindistan ofisiydi. fakat bunu da kismen kahire masasiyla sidik yaristirabilmek icin bahane olarak kullandilar. yoksa kahirenin mekke serifi huseyini varsa onlarin da wahhabileri vardi. kitchener’e daha yakin olmalari yuzunden kahire gorevlilerinin, ortadogunun yeni haritasini kendi baslarina cizecek guce ulasmalarina sinirleniyorlardi.

    ya da ingilterenin kasim 1914’te, bugunku irak’in guneyine, irandaki petrol kuyularini korumak icin asker cikarmasi ve sonra abartip butun irak’a hakim olmasi hakkinda bilginiz var mi? bu musluman topraklara cikardiklari askerleri londrada amele pazarindan toplamiyorlardi; hintlilerdi irak’in ingiliz himayesindeki bolumu guvenlik altina alan ve osmanlilarla savasan kuvvetlerin cogunlugu.

    ek olarak, sayfa 51’de, “turk yunan savasinda ingiltere bagimsizmis gibi gosterilerek, olasi bir yunan yenilgisinde hindistan muslumanlarinin hedefi olmaktan cikarilacak” deniyor. halbuki bu ingilizler bu irak maceralari sirasinda, kut’da utanc verici bir sekilde kusatilip yenildiler bizimkilere, pek musluman isyani cikmadi. ciktiysa da etkisi pek onemsenmemis olacak ki ayni ingilizler, hintli birlikleri de kullanarak kut’un intikamini daha sonra aldilar. yani bu ingilizlerin “hakemlik” politikasi anlatilirken ne diye en onemli ve hatta tek neden olarak bu musluman isyani one cikarilip duruyor? neden bu anlattiklarimdan tek cumleyle dahi bahsedilmiyor?

    cunku boylece butun senaryo, seytan emperyalik ingilterenin, caresizce savasin icine cekilen turkiyeyi yokedene kadar savasacaklarina, boylece hindistan gibi diger somurge halklarina ilham kaynagi olmamizi engelleyeceklerine indirgeniyor. yani hem kurtulus savasinin dunya tarihindeki onemi fazlasiyla vurgulanmis oluyor, hem de emperyalistler daha da acimasiz, zayiflar daha da serefli ve hakli oluyor: “zavalli anadolu, bes cepheye durup dinlenmeden kan ve can pompaliyordu”. ilk kisimda dahi, bilgilendirmek amacli tarih anlatilacagina, destanin daha kolay hazmedilecegi bir bakis acisinin “endoktrinasyonu” kuruluyor.
  • [not: meksika dizisi seklinde entrylerdir, pilot bolumu buradadir (bkz: #9635910), bir onceki bolumu ise (bkz: #9638170). bir ustteki entrye insan numarayla bkz verir mi, verir]

    hazir bu muslumanlara ilham kaynagi olma hadisesinden bahsetmisken, konuyla ilgili verilmis, kitabin ilk dipnotuna bakalim. bakiyoruz, herhangi bir kaynak gosterilmeden arap isyani hakkinda aciklamalar yapilmis (referanssiz bu tip notlar genelde kitaplarin sonunda degil, ayni sayfanin altinda verilir ufak fontla okuyucuya kolaylik olmasi acisindan) bahsettigimiz edebiyatin bir baska tezahuru burada da mevcut:

    “mekke serifi huseyin bile ingilizlere karsi silaha sarilacagina, osmanli kuvvetlerini arkadan vurmayi tercih edecek….osmanlilarin ummet doneminin sona erdigini anlamalari icin birinci dunya savasinin bu aci ve ibret verici sahnelerini yasamalari gerekmisti. bilgili ve akilli olanlar bunu bir daha unutmayacaklardi”

    vay vay vay. sadece araplarin turkleri arkadan bicaklamalarina deginilmemis, ustune simdiye de gonderme yapilarak, “araplara guven olmaz” havasi verilmis. dahili harici bedbahtlar (edit: bedhah) hususu.

    yine kisa bir arastirma gosterecek ki, mekke serifi huseyin, genelde osmanliya sadik kalmisti. bolge, yuzyillardir osmanlinin cogu vilayeti gibi yari-otonom birsekilde yonetilirken, artan turkculuk ve merkeziyetcilikle, huseyin dogal olarak killanmaya basladi. ornegin, bu hain araplar edebiyatini yapanlar hic bahsetmezler, 20.yy’in basinda imparatorlugumuzda arap ve turk nufusu esitken (yuzde 40’ar), 150 turk mebusa karsi 60 arap vardi. huseyin, elbette bagdat demiryolundan da, cemal pasanin suriyedeki arap derneklerini (ittihat ve terakki benzer milliyetci dernekler) dagitmasindan da hosnut degildi. onun amaci, guclu donanmasiyla ve kahire ussuyle etkisini hissetiren ingiltereyle, genc turkleri birbirine karsi dengelemekti.

    nufusunun buyuk cogunlugu zaten, gayrimuslimleri, osmanli yonetimine tercih etmiyordu (fransiz ve ingilizlerin yerel istihbarati, mudahalenin bir ozgurluk getirme operasyonu * olarak boyanabilmesi icin bilerek bu bilgileri carpitmislar ve baskentlerindeki yoneticilerini yaniltmislardi, herkes birbirini sikiyor masallah) arap elitler ise bagimsizlik isteyenlerle, osmanli icinde nufuslarina uygun bir soz hakki elde etmekle yetinecekler arasinda bolunmustu ama onlar arasinda da “eger illa biri tarafindan yonetileceksek bu muslumanlar olsun” diyenler cogunluktaydi.

    fakat insanin bagliliklariyla, gerceklere uyum saglamak baska seyler. hem ingilizlerin sana gomdugu onca parayi goreceksin, hem milliyetciligin artik osmanli yapisini degistirdigine ve yonetimin turkcu politikalari arttirdigina sahit olacaksin, hem osmanlinin savastan yenik ayrilacagi kuvvetli bir ihtimal olacak, hem de yuz senedir ingiliz ve fransiz etkisinin arap dunyasina yavas yavas yayildigini ve merkez yonetimin bunu durdurmaya gucunun yetmedigini, hatta bir asirdir yonetmedigi, vergi toplamadigi, guvenligini saglayamadigi vilayetleri haritasinda gosterdigini goreceksin… ve yaptigin hainlik olacak. ustelik bu butun arap halkina maledilecek alttan alta. yapma, hayrettin yapma.
  • [dizinin basi icin (bkz: #9635910), bir onceki bolumu ise (bkz: #9639549)]

    [not: bu entrylerin kotulenmesi son derece normal. hatta bunun beklentisi icinde bu kitabi elestirmenin zorlugu hakkinda ayriyeten bir entry yazmistim, ironik bicimde bir iki dakika icinde zamaninin otesine gitmisti. simdi karmasi marmasi onemli olsa baska konularda yazardik elbette (ya da bu konuda baska sekilde yazardik), asil diyecegim, fikirlerin zayif yanlari varsa bir zahmet bildirin kimseyi isirmiyoruz, yemiyoruz; yok bildigin refleksif oylamalarsa bunlar (hani milli hassasiyetler gibi), aferin, insallah secme/secilme hakkinizi da bu bilincle kullaniyorsunuzdur]

    yine bu arap isyani konusunda, turgut ozakmanin bahsetmeye gerek gormedigi onemsiz bir ayrinti, iki taraftan da koparabildigini koparmaya calisan huseyin’in, ajanlari araciligiyla genc turklerin kendisini yakin zamanda (en gec savas bitince) gorevden alip sureceklerini ogrenmesiydi. bu bizim acimizdan feci bir stratejik hata cunku ne kadar oyalanabilirse oyalansin, huseyinin sonunda sececegi rota belirlenmis oluyor.

    [bu ikilemin iraktaki karsiligini anlamak icin iki yuz sayfalik kisa bir kitap olan 2005 basimi understanding iraq i okuyabilirsiniz, yazari william polk]

    butun bunlarin efendi gibi anlatilmamasinin nedeni basit, ortaya kurbanin biz oldugu bir yunan trajedisi cikarmak. kitap bu imaji istikrarli bicimde besliyor ve mazlum edebiyatimizin kosetaslarindan biri olan o araplarin turkleri arkadan bicaklamalari sacmaligini dahi ciddi bicimde dipnotlarla, diyaloglarla ve bu sozde tarih kismiyla hafif hafif isliyor.

    oyle ki, huseyinin isi nasil yokusa surup ingilizlerden en sonunda gonderemeyeceklerini bile bile asker istemeye kadar gittigini, milyonlarca sterlin yatirimdan sonra ilk buyuk isyanda sadece 2000 atlinin cikageldigini, bu kadar parayi carcur eden kahire gorevlilerinin londranin gozunu boyayabilmek icin nasil bir propaganda kampanyasi baslatip araplarin katkilarini resmi raporlarinda bilerek abarttiklarini turgut ozakman'dan duyamiyoruz. arabistanli lawrencein, filminden de once kendi efsanesini kendi yarattigini, aylarca araplar arasinda kaldiktan sonra bir gun ansizin colden tek basina bedevi kiyafetleriyle cikageldiginde milletin nasil afalladigini, kayitlarda gecen bir cok icraatinin tamamiyla kendi tanikligina dayandigini onun gibilerden ogrenemiyoruz. butun bunlari ozetleyen arap façade terimi nereden ortaya cikmis, kim cikarmis merak edilmesine gerek gormuyorlar. cunku o zaman is yunan trajedisi olmaktan cikar, gercek tarihe doner.

    e bunlar da, kendi milliyetcilik akimini ove ove bitiremezken, ayni dusuncelerin araplarda yesermesini ve bu ugurda gerekli cikar iliskileri kurulmasini arkadan vurmak olarak betimleyen anlayisin cifte standardiyla olacak is degil tabii. ayni cifte standart, kendi kurtulus savasini ilk kurtulus savasi olarak gorebilmek icin, yuz sene evvel balkan devletlerinin asirlar sonra bagimsizliklarina kavusmalarina da isyan deyip geciyor yahut bunlarin yeni planlarini kucumsuyor "olcusuz genisleme istegi" gibi kaliplarla.

    turgut bey herhalde butun bunlari ince ince planlayan seytani bir karakter degil ama yarattigi algi temeli her halukarda sakat oluyor; cunku bundan etkilenen bircok denyonun her turlu benmerkezcil, irrasyonel ve dupeduz irkci bakis acilarini vatan sevgisi adi altinda gecerli kilmalari cok kolay, bir nevi kara para aklama. daha da kotusu insanin ogrenmeye de gereksinimi olmuyor, bunu okuyan kac kisi mekke serifi huseyinin ingilizlerle iliskini merak edecek ve objektif bicimde arastirabilecek? (hani iskenderiye kutuphanesinin yakilmasi hikayesi var ya, eğer ki kitaplar kuran'ın dediklerini yazıyorsa, o zaman bunlar kopyadır ve gereksizdir, yok yazmiyorlarsa zaten işe yaramazlar, okumaya gerek yok)
  • [dizinin basi icin (bkz: #9635910), bir onceki bolumu ise (bkz: #9639781)]

    15. sayfasinda soyle birseye rastliyoruz: “osmanli devletine ve turklere karsi hacli anlayisiyla emperyalizmi kaynastiran acimasiz bir politika uygulanacaktir”. bir de dipnot verilmis, 3 numarali olani. dogal olarak “yahu buna ne referans gosterebilirsin” diye aklimdan gecirerek dipnotu actim ve elbette referans yerine “sevres antlasmasi, uclu antlasma, isgaller, yunanlilari ve ermenileri destekleme, yunan savaslari, yunan kiyimlarina tepki gostermeme…” yazdigini gordum. [herhalde okudugum en komik dipnotlardan biri, yunanlilari ve ermenileri destekleme nedir ya]

    acaba savaslarda muttefikini desteklemek, anlasmalarda galibiyetini tescillemek yerine, maglup taraflara bundan once plaket veriyorlardi da biz mi bilmiyoruz. turgut bey, versailles antlasmasinin agirliginin nelere yolactigini okumustur eminim. asil olum kalim savasinin bati cephesinde oldugu koskoca 1. dunya savasini kisisellestirip, bizim etrafimizda dondugu sanrisina kapilma benmerkezciligi, bircok farkli kulturden insanin paylastigi bir algi hatasi. sonra ilgili belgesellere bakinca bizim cephelere bu kadar az yer ayirdiklarini gorunce sasiriyoruz.

    ustelik osmanli devletinin yaninda "turkler"in on plana cikarmasi daha da yanlis olmus, cunku bircok arap toplulugu, sevr'in turklerin yogunlukta bulundugu kesimlere dayattigi sartlardan cok daha agir kosullarda, uydurma sinirlar ve kukla bile denemeyecek rejimler esliginde, ingiliz/fransiz himayesine girdi.

    sunu da ekleyeyim, ingiliz yetkililer yunan kiyimlarina tepki gostermislerdir ama bahsedilen kiyimlarin ve tepkilerin cogu yunanlilar geri cekilirken yasanmisti ve ingiltere savasin kaybedilecegini anladigindan beri destegini azaltmisti. ve elbette bu kiyim haberleri, hemen sonrasinda yasanan izmir yanginindan kacan 250 bin kisinin trajedisinde boguldu.(ki o izmir yangini kismi da 669. sayfada 3 satirlik guzide bir yer isgal etmekte ve sucu yunanlilara atmakta, iki gun once cekilmis olmalarina dair bir aciklamaya ve kendi iddialarini destekleyecek bir dipnota dahi gerek gormeden. yeri gelince oraya da deginiriz)

    gerci iki satir asagida ulkenin paylasimi anlatilirken “ermenilerin yakip yiktigi kuzeydogu anadolu yeniden ermenilere acilacaktir” denilen ve yine bir referansa, dipnota gerek gormeyen bir kitapta bu normal. yani burada sorun ermenilerin vatani olan kuzeydogu anadoluyu sadece ermenilerin yakip yikmasinin sacmaligi da degil; bu iddia dogru dahi olsa, bu gibi inanilmaz genelleyici ve kuvvetli yorumlarin desteksiz bicimde laf arasina sikistirilmasi. daha once de gorduk ve daha 15. sayfadayiz, 700 sayfa bu havada geciyor. bu akademik disiplini olanlar icin zaten aci veriri bir tutum ama daha buyuk sorun su ki, yuzbinlerce insanin hayatinda okudugu tarih kitabina en cok benzeyen eser bu, yani bu tavirda bir sakatlik gorecek temelleri yok. aksine temelleri bundan ibaret. simdi bu insanlarin ermeni sorununu da, bilmem ne sorununu da, dogru duzgun muhakeme edebilme ihtimali nedir allahaskina?
  • [dizinin basi icin (bkz: #9635910), bir onceki bolumu ise (bkz: #9642966)]

    sayfa 17de, yunanlilarin anadoluya asker cikarma planlari baglaminda, kitabin yabancilara karsi genel tavrinin tipik bir ornegi var: “bu sirada firsatci yunanlilara gun dogar. bu kucuk, tecrubesiz devletin hirsli yoneticilerinde, olcusuz bir genisleme tutkusu vardir”. su tek satirdaki sifatlara bakin: firsatci, kucuk, tecrubesiz, hirsli, olcusuz. bu okudugumuz, kitabin tarih kismi.

    acaba olculu genislemekle olcusuz genislemek arasindaki farki, boktan bir anadolu beyligiyken uc kitaya yayilan ve kanuni doneminde, ingilterede 4 milyon insan yasarken 50 kusur milyona hukmeden koca bir imparatorlugun mirascisi olan birinin bize aciklamasi mumkun mu? genislemenin iyisi kotusu, haklisi haksizi zaten pek belli degil ama en azindan yunanlilarin durumunda, bir zamanlar yonettikleri ve binlerce senedir kesintisiz yasadiklari topraklari geri almaya calismak, ne bileyim, osmanlinin sicilyaya cikarma yapmasindan, avrupalilarin afrikayi paylasmasindan, araplarin ispanyaya islamiyeti goturmesinden daha akla yatkin gibi. ya da biz bunu “genislemek icin tarihi kurcalayip dururlar” gibi sahane bir anlatimla gecistirebiliriz.

    ogreniyoruz ki bu olcusuz hirsli heriflerin basi venizelos, sonunda yunan kralini defederek “artik gorunen zaferden pay istemek icin on ikiye bes kala savasa katilacaktir” (sayfa 18).

    turgut bey’in atladigi bu seferki onemsiz ayrinti, venizelos ve yandaslarinin taa basindan beri ingiltereyle temasta olduklariydi. zafer daha ortalikta gozukmuyorken, ingilizlerin bir kismi (churchill dahil), balkan devletlerinden olusturulacak bir kuvvetle istanbulu ele gecirmeyi, sonra da bu guney cephesinden avusturyaya girerek bati cephesindeki acmazi sonlandirmayi savunuyorlardi. bunu tekrarladim, daha da tekrarlayacagim gibi gorunuyor; venizelosun dunden razi oldugu bu harekat, disisleri bakani edward greyin basini cektigi bir grup ingiliz yoneticinin, istanbulu yunanistana birakarak ruslari uzmemek ve taraf degistirmelerine neden olmamak amaciyla engellenmisti. [churchill daha sonra, bolsevik devriminin verdigi hindsight yardimiyla bu riskin alinmasi gerektigini ve greyin haksiz oldugunu iddia etmistir. hele bir de savasin dengesi guney cephesinin yarilmasiyla bozulunca, churchillin "ben demistim" demesi normal. ama tabii balkan ittifaki yapilip istanbul alinsaydi ve bogazlar kullanilsaydi, bolsevik devrimi ne zaman olurdu bilmem]

    zaten bu islerden killanan rusya, daha savasin ortasinda savas sonrasi bogazlar icin ingiltereden guvence istemis, bu da domino etkisiyle diger butun savas sonrasi pazarliklarin yapilmasina yolacmisti, daha savasin kaderi belli olmadan. halbuki ingilterenin donanmasiyla balkan devletleri ordularini destekleyecegi bir istanbul saldirisinin o donemde durdurulamayacagi kuvvetle muhtemeldi, kisacasi cok degisik cikar planlari bulunan muttefiklerin ittifaklarini zar zor korumalarinin fiyati savasin 2 sene fazladan surmesi olmustu. (savas sonrasi ortadogunun seklini belirleyen sykes-picot-sazanov gorusmeleri cok defalar, halen suren savasin bati cephesinde yasanan korku verici gelismeler nedeniyle kesilmisti)

    neyse, bunlar ek bilgiler; venizelosun cinlik yapip 12’ye 5 kala savasa girmesi zaten anormal birsey degilken (hatirlayalim bizim aylarca almanlari nasil beklettigimizi) daha once girememesinin asil nedeninin ingiltere oldugunu belirtmemek, ancak trajedyamizin kotu adamlarini firsatci akbabalar seklinde betimlemek icin olsa gerek. [peki daha sonra ruslara ne oldu da ingiltere venizelosu destekledi diyenlerin agzina biber surulsun, bolsevizm dedik ya]
  • dizinin basi icin (bkz: #9635910)

    tarihsel kitap yazmanin belli basli gereklerinden birisi gerektigi yerde kaynak gostermektir. daha once verdigim kaynaksiz orneklere ek olarak, mesela sayfa 20’deki “yoksul, bitik anadolu, 400.000 isgalciyi ve on binlerce silahli silahsiz haini yenmeyi basaracaktir” gibi bir yorum var.

    simdi derdim bunun dogrusu yanlisi degil; bu tip iddialardan sonra insan otomatik olarka bu 400 bin rakaminin nereden geldigini merak etmeli, bir dipnot aramali. eger bu ornekte oldugu gibi bir dipnot yoksa da bu yazara sonraki baskilar icin hatirlatilmali. bu bir entelektuel disiplindir, benzer her kitabin her satirinda bu disiplin gosterilmeli. [merak edenler icin, sonraki sayfada alakasiz bir konuda verilen dipnot 23’te birtakim rakamlar verilmis ama toplamlari 225 bin civari]

    buradan konuyu nereye baglayalim? vallahi herkes gibi ben de kurtulus savasini okulda ogrenirken, dunyanin en modern askeri kuvvetlerini tek basimiza yendigimizi hayal etmistim; turgut ozakman boyle bir sey iddia etmese de bircok insan hala o kafada kalmis oldugu icin, pek bir aciklama yapilmadan boyle 300-400 bin rakamlari havada ucusunca o ortaokul anilarinin canlanmasina neden olabiliyor. biz dipnotu verilmis 225 bin rakamindan gidersek, bunun yarisini olusturan ingiliz ve fransizlarin 4 yillik bir dunya savasindan sonra bes parasiz kaldiklarini ve denizasiri topraklarinda fazla garnizon bulunduramadiklari icin ortadogudaki kazanimlarini, planladiklarindan daha ozerk arap devletleriyle paylasmak zorunda kalmalarini neden pek konusmayiz? cunku iflas etmis ve halki savastan bikmis bir fransaya bagli ufak garnizonlarin iki uc carpismadan sonra kacmalari, “yedi duvele karsi” edebiyatina pek uygun degil. ya da ingiltereden, yunanistan ugruna kazik yemis italyanlarin kacmakla kalmayip ustune bize yardim etmelerini vurgulamak. neredeyse ruslarin dahi bize olan yardimlarini ve ataturkun bu konudaki calismalarini anlattigi icin kitaba sukran duyacak hale geldik, halbuki bunun standart olmasi lazimdi.

    ozellikle ingilizler ve fransizlar cok zor durumdalar, cunku hem borc batagindalar hem de zamane sartlarina gore toplumlari daha demokratik oldugundan, askerlerin ulkelerine donmeleri konusunda muthis bir ic siyaset baskisi var. bu etkilerin onemini gormek icin ingilizlerin, ellerinde bulunan mezopotamya bolgesinin potansiyel zenginligi konusunda ne hayaller kurduklarin bakmak lazim. adamlarin tek derdi petrol degil, bolgenin sulama kanallari ve barajlar yoluyla misiri golgede birakacak kadar zenginlestirilip, hindistandan getirilen iscilerle islenerek tum imparatorluga yetecek bir tarim ve tekstil endustrisi kurmakti. bunlara ragmen istemeye istemeye askerlerini cekerek sadece hava usleriyle ve birkac hizli, zirhli birlikle o bolgeyi kontrol altinda tutmak zorunda kalmislardi. (bu ucuz stratejiyi de simdi ismini unuttugum bir subay churchille oneriyor, churchill de bakanlari ikna ediyor, saga sola ucak pisti dikiyorlar) fransizlar da suriyede benzer bir durumdalar, hatta petrollu musul ustunde hak iddia edebilecekken yine bu nedenlerle istediklerini gerceklestiremiyorlar.

    elbette ingiltere sonunda yunanlilari destekledi ama su bir gercek ki, muttefikler ne guclerinin zirvesindeyken asil kuvvetlerini bize yogunlastirdilar, ne de savas sonunda, 400 bin kisiyle (veya her neyse) uzerimize cullanacak gucleri kalmisti.

    tabii bu rakamin icine isyancilari da katmis turgut bey ve isyanci derken cerkez ethemin ismiyle karsilasiyoruz (sayfa 25). sadece bir cumle yer ayrilmis, eyvallah, kitabin konusu degil, ama efendi gibi oraya bir dipnot koyup, "cerkez ethem hakkinda sunu sunu okuyunuz" diye kaynak gostermek dururken, bu bir cumlede adamin hain ilan edilmesi hic adil olmamis.

    bu arada dipnotlara bakip dururken, aklima onsozdeki su cumle geldi: “yunanlilar icin yunan kaynaklarini, ingilizler icin ingiliz kaynaklarini kullandim…hicbirseyi abartmadim, kucultmedim de”

    abartma ve kucultme hususunda diyeceklerimizi dedik de bu kaynak meselesi beni bitirdi. kitabin ilk bolumunde 30 tane dipnot var, bazilarinda hic kaynak gosterilmiyor, bazilarinda ise birden fazla kaynagin adi geciyor. 1. dunya savasinin ozetlendigi, romandan ziyade tarihle ilgili oldugu ve bircok ulke hakkinda “iddiali” genellemeler icerdigi icin, bu kaynaklara bir bakayim dedim; 26 yerli kaynaga karsilik 5 yabanci kaynak saydim. bu bence sorumsuzluktur. zaten her halukarda, bu ilk kismin daha uzun tutulmasi gerektigi taraftariyim, zira insanlarin buna bakip duygu hezeyani icinde tarih kitabi muamelesi yapacaklari cok belli, arada bu bolumun de kaynatilacagi cok acik. en azindan sonraki baskilarinda biraz daha sorumlu davranilabilirdi eger objektif tarih bilinci soylenildigi kadar onemsenseydi. neyse, isin tarih kismi boyle bitiyor, derken roman basliyor…
  • roman kisminin elestirisi yapilirken dikkat edilmesi gereken husus, eserin, dogasi geregi bir miktar hamasi olmasinin normal olusu. sonucta kurtulus mucadelesi bircok fedakarliklarla ve zorluklarla bezeli bir donem, bunun destanlastirilmasi da benzer her kulturde rastlanan birsey. yani elestirinin standardi farkli olmali.

    yalniz bizdeki sakatlik, destanla tarihin birbirine fazlasiyla kaynasmis olmasi. yani elalem pek bir idealist yonu olmayan amerikan ic savasi hakkinda 50 tane film ceker ama universitesinde de gider tarihini efendi gibi okutur, alternatif yorumlar getirenler de hapse atilmayi birak, kitap yazip basabilirler. bizde boyle seyler mutemadiyen "hassas" konudur. o yuzden de, destanla objektif tarih arasini secmece anektodlar ve hayalgucu yardimiyla acarken, bir noktadan sonra bunun, destanin tarih bilinciyle es anlamli hale gelmesine yolacacigini gormek yazarin sorumlulugundadir, hele ki bu kadar populer olduktan sonra.

    bu soyut kavramlarin, roman konusundaki en somut izdusumu karakterlerdir. eger bazi tarihi karakterler ve olaylar, bugunku tarih anlayisi yuzunden bambaska idealist sekillere sokularak, “kolay tuketime” hazir hale getirilirlerse, bu "destan versiyonlari" asil versiyonlari haline gelir. vatan yahut silistireyi hatirlayanlar bilecek, diyalog ne olursa olsun 2 satirda bir vatan sevgisine gonderme olmak zorunda. adama ne yemek istersin diye sorsan vatan mucadelesine bagliyor. cunku kafada idealize edilmis, hazirkalip bir karakter (bu yuzden “tuketmesi” kolay); surekli bir film setindeymis ve filmin en vurucu cumlesini soylemek uzereymis gibi hayal ediliyor.

    bu genelde tum tarihi karakterler icin gecerli, allahin napolyonunu tuvalette sicarken kimse dusunmez, illa tam bir yerleri ele gecirmek uzereyken, atinin ustundeyken dusunulur (o at bile hic sicmaz, inanilmaz derecede asil bir attir), keza ataturk, ismet pasa vs. fakat turgut ozakman bu cerceveyi alip ahmet aganin, halime ananin ustune gecirdigi zaman igreti duruyor. zamane koylusu yerine 21.yydan yarismamiza katilan ve cocuklara ogut veren kemalist soylevin sesini duyunca bir hos oluyorum. tabii bu bir yere kadar, herkes vatan yahut silistre setine isinlanarak tirat atamiyor, o zaman da gavurun larger than life dedigi durus yerine, kusursuz bir saflik, mertlik ve vatan sevgisi kalibi geliyor.

    bu karakterleri gercek hayatta gorsek kamera sakasi sanip gececegiz ama destan adi altinda yazildiginda ya insanlarin gozunu yasartan bir durustluk, mertlik, saflik, vatanseverlikle ya da -"bizden" degillerse- su katilmamis bir kaypaklik, omurgasizlikla hareket edip konusuyorlar. onceki entrylerde simdinin normlariyla gecmisi yeniden yaratmak derken bunu kastetmistim.

    ornegin daha bastan soyle bir diyalog var (sayfa 32):
    -bu yunan taaruzunun anlami neydi?
    -ne olacak bizi konferansla uyutup gafil avlamak istediler
    -ama buna diplomasi degil, sahtekarlik derler! (unlemi de var, kizmis adamcagiz)
    -ordumuz direnebiliyorsa sorun yok, batinin bu oyununu da bosa cikaririz

    yahu sanki adami marstan daha dun getirmisler, diplomasi tanimina da sozlukten bakmis, sonra boyle bir tepki gostermis, arkadasi da “alistik bu bati oyunlarina, mertligimizle yeneriz” tarzi bir ilkokul musameresi repligi veriyor. bu insanlarin kafalarina kazinmis imajlarin ve perspektiflerinin anlasilmasi acisindan ozetleyici bir ornek.

    zaten neredeyse tum muttefik komutanlari insanliktan uzak karakterler, eger tek cumlede bahisleri geciyorsa, kullanilan sifatlar genelde kibirli, acgozlu, hirsli, umursamaz yahut saygisiz oluyor. bir daha okudugunuzda dikkat edin. herhangi bir ordudan genel olarak bahsedilecekse, roman kisminda araya serpistirilmis benzer sifatlar var ve hicbirine kaynak yok. hele bir de insanlarin bunu gozuyasli okurken araya katilan "yunanlilarin vahseti", "ingilizlerin ibneligi" beynimize isliyor, insan referans falan aramayi unutup destan adi altinda bunu benimsiyor.

    oysa, yuzbasi faruk ve nesrin karakterlerine bakin, tertemizler, canlarim benim. okumayanlar icin, bunlar hayali karakterler, dolayisiyla yazarin ozgurlugu var, her seyi soyletebilir, yasatabilir, karakterler degisebilir gelisebilir, celisen duygular arasinda kalabilirler. romancilik budur, destanin vurucu duygulari da buradan aktarilabilir. ama hicbiri dar kaliplarin disina cikmiyorlar roman boyunca, bilgisayar simulasyonlarini yazsan topu topu iki satir kod ederler. gercek olamayacak kadar "ideal" bir tasvirleri var ve bu okuyanin romana kapilip gitmesi icin bir engel. butun diyaloglari onceden belli neredeyse.

    panayot karakterinin sorunu ise bambaska, yazarin ideolojisinden bagimsiz, salt roman teknigiyle ilgili. ilk baslarda bakinca, aha dedim, “biraz da onlarin gozunden” klisesini yasayacagiz, bu yunanli icin de aglayacagiz, boylece bu kadar turkluk gazi icinde biraz kendimizi de rahatlatiriz. ama karakter buna bile yolacamadi; tamamen kelalaka bir sekilde roman boyunca ilerledi, pek empati kurulacak bir gelisim gostermedi ve sondu gitti. en iyi ihtimalle, dan brown romanlari formatina benzer sekilde, iki heyecanli “sahne” arasina (zaten roman daha cok bir screenplaye benziyor, yazarin tiyatro oyunu gecmisi oldugu bayagi acik) oylesine serpistirilmis gibi duruyor panayot. bu karakteri tamamen romandan cikarsak, ne hikaye kurgusu bakimindan ne de islenen fikirler bakimindan hicbir sey eksilmeyecek, ki bu da herhalde bir yazar icin yapilacak en buyuk elestirilerden biridir. hayali bir karakter oldugu dusunulunce durum daha da kotu.
  • dizinin basi icin (bkz: #9635910)

    tarihsel roman karakterlerinin nasil gunumuz ulusalci anlayisiyla konusturuldugundan bahsetmistik, orneklerle devam edelim: (sayfa 82, bir fransiz istanbul hakkinda konusuyor) "ama jean" dedi "mosyo konstantine haksiz! ne yandan baksan, burasi bir turk sehri. yunanlilikla hic alakasi yok"

    hikayenin gidisati icinde degerlendirildiginde bunun vurgulanmasindaki amac, yunanlilarin demografik ve tarihsel iddialarinin asilsiz oldugunu, buranin artik turklestigini vurgulamak, bir ulus-devlet anlayisiyla tabii.

    istanbulun tarihinde cok gerilere gitmeye filan hic gerek yok, suradan da gorulecegi gibi 1893'te demografik dagilim epey kozmopolit (bkz: istanbul/#6933432). belirtilen rakamlar, vergi korkusu yuzunden gercek nufusun epey altinda kalmis olmasina ragmen, oranlar hakkinda bir fikir veriyor. ote yandan taa 1914'e geldigimizde bile, sehrin nufusunun neredeyse yarisi gayrimuslim (900 bin) ve bunlarin cogu yunan. (onlari ermeni ve yahudiler takip ediyor). goruluyor ki turkler en buyuk grup ama cogunluk degiliz (bkz: majority) (bkz: plurality).

    biraz daha ileriye, 1923'teki lozan antlasmasinin hemen oncesine gittigmizde, ortodoks kilisesinin tahminine gore sehirdeki yunan nufusu 400 bin ve lozan'i izleyen birkac ayda 150 bine yakini sehri terkediyor, geride 250 binlik "onemsiz" bir grubu birakarak. (ki bu, diyalogun gectigi tarihten sonra oluyor)

    istatistiki verilerden sikilanlar, bernard lewisin a middle eastern mosaic kitabina goz atabilirler. zamane yazismalarinin, mektuplarin, anilarin, siirlerin ve gozlemlerin bir toplamasi; avrupalilar, turkler, araplar, persler, herkes var. orada istanbul'un, degisik milletlerden gelen ve aralarinda asirlar bulunan gozlemciler tarafindan yapilmis capcanli tasvirleri bolca var ama taa 1908'de, abdulhamidin, 30 sene once kapatilan parlamentoyu acma toreninin ve ayasofya golgesindeki sultanahmet meydaninda toplanan kalabaligin bir yabanci gazeteci tarafindan anlatimi bile "ah sekerim, nereden baksan bir turk sehri" sacmaligini gormek icin yeterli.

    perada konusulan dilin fransizca olmasi (istanbulun eskileri bugun o plastik fransiz sokagina bakinca neler hissediyorlardi acaba), sehrin dortte birinde yunancadan baska birseyin konusulmamasi da, 400 bin rakami gibi, tiriviri seyler iste.

    turkluk gururu diye bu acayip anlayisi overek yetisen zihniyet, 6-7 eylul olaylarina ve varlik vergisine bakip "eh olur boyle seyler" diye gecistirmesin de ne yapsin. tabii eger ne olduklarini bile biliyorsa.

    hakikaten de jean, nereden baksan turk sehriymis, yunanlilikla hiic alakasi yokmus.
  • [dizinin basi icin (bkz: #9635910)]

    simdi kac entry oldu, efendi gibi oturup uzun uzun anlatiyoruz ama oyle seyler var ki insanin hayati kapatip gidesi geliyor. ornegin sayfa 106'da. muhimmat ihtiyacindaki turk tarafi, ruslarin destegini saglamaya calismaktadir...

    -cunku bize yardim ederek ingilizleri kizdirmaktan cekiniyorsunuz
    -biz mi ingilizlerden cekiniyoruz?
    -evet siz! cunku siz de bizim gibi abluka altindasiniz ... (ve diplomasi tarihine altin harflerle yazilacak bomba geliyor) gelin acik konusalim, halden anlariz (bkz: halden anlamak). emperyalizmin ne oldugunu sizden daha iyi biliriz. cunku onun kurbaniyiz.

    mert, vatansever ve herseyden onemlisi halden anlayan elci modeli ogretici bir ornek, turgut ozakmanin surekli besledigi magdur edebiyati sablonunu gormemizi sagliyor: emperyalizm diye monolitik bir canavar var, bu canavar bati avrupadan cikip dunyaya, bizim gibi vakur milletlere bulasiyor. kitap boyunca zaten bu emperyalist lafi kufur babinda kullanilmis ama taaa ilk entrylerden birinde bahsettigim gibi turgut bey bu emperyalist nedir ne degildir, pek anlatma geregi de duymamis.

    isin acikcasi herkesin asina oldugu bu kavramin oyle bir tek tanimi da yok. etimolojiden gidersek, imperialist, imperial olan her yapinin intrinsic ozelligidir (ahahaha yaa iki dakkada britanyanin kopegi oluveririm) hatta emperyalist olmak icin imparatorluk olmaya dahi gerek yok, realpolitik emperyalist emellerden ibaret diyebiliriz. denizasiri kolonileri bir sart olarak getirmek (yani kesifler caginin ispanyasi, portekizi) konumuz acisindan fark yaratmiyor; bizim bu islere girmemis olmamizin nedeni daha sonralari ulusalcilara bu terimi rahat rahat kullanma imkani yaratmak degil, halihazirda karli ticaret yollari uzerinde olusumuz ve etkin kesimlerin geleneksel fetih yollarindan beslenmesiydi. yani okyanus asip somurge kurmakla, komsu ulkeyi ele gecirip kole, ganimet, serf ve ticaret yolu ele gecirmenin pek farkini goremiyorum "insaniyet" bakimindan. ayni sekilde isin icine kapitalizmi sokunca da kimse beraat etmiyor, biz sanayi devrimini gecirip ingiltere gibi liberal kapitalist bir topluma donusmedik ve kolonileri bu sistemin ucuz isgucu ve pazarlari olarak kullanmadik diye emperyalizmden yirtmiyoruz, yahut emperyalistlerden daha iyi olmuyoruz. aslinda bu bile yanlis, serflerin toprakla birlikte alinip satildigi ve gerektiginde asker olarak kullanildigi herhangi bir toplumda suregelen bariz somurunun teknik adinin emperyalizm olup olmamasinin pek onemi yok.

    aradaki tek fark guctur. bunun magdur edebiyati esnafinin kafasina girebilmesi icin kac nesil gecmesi lazim acaba? bu olmadan da emperyalistler kumesi yekpare bicimde baskalastirilirken, "bizim tarafa" ruslarin da vakur milletler kontenjanindan katilmasi gibi sacmaliklari insanlar tarih diye ogrenecekler. hadi, tipki bizim emperyalizmi osmanlidan degil de bati avrupalilardan ogrenmemiz gibi ruslarin emperyalizmi carlik rusyasi yerine ingilizlerden ogrenmelerinin vurgulanmasinin sacmaligini gecelim (avrupali zalim adam sablonuna uygun ama), acaba turgut ozakman bolseviklerin politikalarina da bakip, aradan gecen 80 sene sonunda, fark goremiyorum ya sen dememis midir?

    bunun farkedilmesi avrupali yayilmaciligini tasvip etmek degil ki kardesim. hayir olay o kadar ironik ki, bu ruslar 11.yydan beri bilmem kac asirdir gunde ortalama 50 metre yeni toprak fetheden, son 200 senedir osmanlinin diger herkesten fazla canina okumus olan ruslar. genc turklerin zorla osmanliyi 1. dunya savasina sokmasi, enver pasanin ortaasyalardaki fantastik turan imparatorlugu hayalleri ugruna olmesi de herhalde bizimkinde degil iki paralel evrende olup bitmisti.

    turgut bey amcacigim, herkes gucu yettigince emperyalistti, hala da oyle. anti emperyalist diye kafanizda imajini kurdugunuz ataturkun turkiye cumhuriyeti de bu kuraldan muaf degildi. bizim anti emperyalizmimiz, devletler dogasi geregi, emperyalistligi bariz birtakim kuvvetlere karsi mucadele vermis olmamizla sinirlidir, yoksa emperyalist politikalar gutmedigimizden ileri gelmez. abooovv, iste geldik gunluk vatan haini kotamizi doldurmaya:

    eger milletlerin kendi iradeleriyle kendilerini yonetmesi konusunda, abd baskani woodrow wilsonun 14 maddesi "idealistligini" paylasiyorsak, neden misaki milli kurtlerin, ermenilerin, araplarin vatanlarini da kapsiyordu? "osmanli islam ummetinin cogunlukta oldugu" yerlerin tek tarafli bir ilanla * "vatanin bolunmez butunlugune" dahil edilmesi ve bunun, ne mutlu turkum diyenelerle ulus devlet ayagina mesrulastirilmasi ne kadar anti-emperyalist? yahut simdilerde, hic geri adim atilmadigini sandigimiz bu misaki milli durusunun, bu anli sanli bolunmez butunun, cikarlarimiz dis politika dinamikleriyle catistigi zaman pekala da bolunebildigini (bkz: irak), cunku bunun oyunculari iyi ve kotu diye acikca ayrilmis gerizekali bir ilkokul piyesi degil, gercek hayat oldugunu gormek bu kadar bu zor? yoksa bunlari tartismayi dilemek, kendi milletini kucumsemekle, yabancilara yaranmakla es mi tutulmali senelerdir oldugu gibi?
  • konu hakkında şükrü hanioğlu'nun leziz bir yazısı için:

    http://www.haberx.com/…nioglu-su-cilgin-turkler.htm

    özellikle şu kısıma, (hani olur ya, belki algıda seçicilik gereği gözlerden kaçabilir diyerekten,) özellikle vurgu yaplım:

    --------------
    ilginçtir ki, bu çalışma üzerine yapılan yorumlar -eğer bundan bahsedebilmek mümkünse- ne roman kurgusu, ne kuramsal çerçeve ne de tarihî kaynakların ne denli nesnellikle kullanılıp tahlil edildiğine değinmezken konuya güncel sorunlarımızın hep “biz”i yok etmeyi düşünen, herhangi bir evrim geçirmeyen, her zaman dahilî hainlerden destek alan bir emperyalist saldırı plânından kaynaklandığının ortaya konulması zaviyesinden yaklaşmaktadırlar. çalışma hakkında fikir beyânında bulunan bir gazetecinin yaptığı “günümüzdeki ihanetleri de tabak gibi ortaya çıkaran bir projektör” benzetmesi belki de bu yaklaşımı en çarpıcı biçimde dile getiren yorumdur. nitekim, söz konusu çalışmada teğmen, yarbay, parti, üniversite rektörlüğü, öğrenci derneği, milletvekili, genelkurmay benzeri unvan ve sıfatlar kullanılması da okuyucunun anlayacağı dilde yazma titizliğinin ötesinde (bu hacimdeki ve dipnotlu bir tarihî metin okuyucusunun mülâzım, kaymakam, fırka, darülfünûn emaneti, talebe cemiyeti, meb’us, erkân-ı harbiye riyâseti benzeri kelimeleri ve tamlamaları anlayamamasının düşünülemeyeceği göz önüne alındığında), belki de farkında olunmadan yapılan, tarih-güncel bağlantısı kurma ya da diğer bir anlamıyla geçmişi, tarih olmaktan çıkartarak güncel siyasetin temel belirleyicisi haline getirme çabasının bir ürünüdür
    --------------
hesabın var mı? giriş yap