• film her haliyle türk olsaydı bir onur ünlü yapımı olurdu.
  • şahsi bir filmdir, herkese hitap etmeyen bir filmdir, insanı fena vuran bir filmdir.
  • --- spoiler ---

    süper gücü olmayan süper kahraman filmi, son zamanlarda artan bir trend olarak karşımıza gelen bu tür çizgi roman uyarlamalarının bu kadar çok olması gişe de başarılı olması nedeni ile ortaya çıkmış bir tür gibi dursa da kara mizahın güzel örneklerindendir. son vakitlerde izlediğim süper gücü olmayan süper kahraman filmleri defendor, hero at large, special, kick-ass ve super. şimdi super filmini diğer filmler ile karıştırmamak gerekir, kick-ass çakması denilse de 2002 yılında senaryosu yazılmaya başlamış ve hemen hemen kick-ass ile aynı anda tamamlanmıştır. son zamanlarda artan bu "mock" yani tiye almak, dalga geçmek gibi anlamı olabilecek tür olarak ise "dalgasal" diye nitelendirebileceğimiz kara mizah örneklerinin çoğalması, bir sinema sever olarak beni mutlu etmektedir.
    baş karakter frank'in hayatının en mutlu iki olayı ile açılan film, karısının (sarah) kendisi terk etmesi ile başlıyor. yalnızlık içinde sürüklenen ve karısını geri kazanmak için yollar dener iken bir anda ilahi bir şekilde süper kahraman olmayı kafasına dokunduruluyor. sarah'ın bir uyuşturucu bağımlısı olması ve kötü adamın (jacques) ona bu keyif verici maddeleri sağlıyor. iş arkadaşı (hamilton) bırak gitsin artık diye sakinleştirmeye çalışıyor, çizgi roman dükkanında çalışan libby ise çok ilgili davranıyor kendisine.
    bu filmi diğer süper kahraman gücü olmayan süper kahraman filmlerinden (buna daha kısa bir kalıp bulmamız lazım, çok uzunmuş yazması.) ayıren etmen ise olayların tamami ile frank'in karısını geri kazanmak istemesinden çıkıyor. diğer filmlerde genelde kötülüğe karşı iyiliğin savaşı gibi felsefi yaklaşımlar ele alınıyor. halkı korumak gibi bir gayesi yok, hatta halka zarar bile veriyor yaptıklarıyla. tamami ile bencil sebeplerinden ortaya çıkıyor, ve bu macerasında git gide kendi ile barışıyor kendine olan öz güveni yerine geliyor. zaten filmin başında frank'in yalnız olması ve filmin sonununda aynı bitmesi ile hikayenin aslında süper kahramanlık filmi ile ilgisiz olduğu belli oluyor.
    sistem eleştirisini hiç dolaylı yollardan yapmıyor film, direk kör gözüne parmak ile önümüze koyuyor. frank'in dedektif tarafından kapısının çalındığı sahnede, hayal ettiği hapishane tecavüzü tamami ile o tabakadaki amerikan sınıfının korkusunu dile getiriyor. filmde yer alan karakterlerinde genelinin orta sınıf amerikalısı oluşu, hayata bakış açıları dertlerinden belli oluyor. bu filmin bu sınıfla bir alıp veremediği var sanırım onu düşünüp durdum film boyunca. çünkü televizyondaki haberlerde söylenenler, sokak röportajları ve crimson boltu kurtardığı insanların ilk tepkilerine, ilk cevapları ile bu eleştirisini halk boyutuna indiriyor. bu kadar kolay silaha erişebilmeleri hatta ve hatta boru bombası yapmayı öğrenmesi vesayre.
    şiddet dozunun çok fazla olması ise bu süper kahraman kültürüne bir gönderme diye düşünüyorum. juno filmini izlediyseniz hatırlasanız; jason bateman, ellen page'e hamile süper kahraman çizgi romanı veriyor idi. işte bu çizgi roman kültürü ile de bir alıp veremediği var. o sebepten ötürü olmalı ki şiddet sahnelerinde bu kadar aşırı ve absürdlüğe kaçılmış. zaten süper kahramanlarımızın birinin kaynak yaptığı için neredeyse iki kişiyi öldürecek olması, arkadaşının arabasını çizdiği için öldürülecek olması gibi iki ekstrem örnek bile var.
    din hususunda ise yine amerikan halkının kiliseye olan bağını, televizyondaki hristiyanlık propagandası yapan kanalları eleştirmekte. holly avenger adlı süper incil kahramanının yer aldığı televizyon skeçlerindeki kötü oyunculuğu abartılması ile can bulmakta eleştirel bakış. tanrının sesi rolünün ise rob zombie verilmesi zaten apayrı bir konu iken kahramanımızın kafatasının açılıp, tanrının parmağı tarafından dokunulmak sureti ile bir süper kahramana dönmesi, akabinde elçisi olarak holly avengerı yollaması zaten şizofrenik olan frank'in iyice kendisini kaybetmesini sağlıyor. din mottosunun insanları nasıl yoldan çıkarabileceğini mesajını da hafiften yolluyor izleyiciye.
    film hakkında söylenecek son bir kaç söz ise, oluşturulan kadronun ne kadar geniş ve kaliteli olduğunu söylemek istiyorum. ve şu hareketli, karakteri takip eden kameradan vazgeçsin şu sinema sektörü yani sanki el kamerası arkadaşının yaptığı her şeyi yutuba yükleyecekmiş gibi arkasında koşan adam modundaki çekimler filan, çok rahatsız oluyorum.
    süper kahraman filmlerinden sıkılmış, absürd komediye gülen birisi iseniz seversiniz bu filmi. çizgi roman kültürüne hakim, azıcık amerikan kültürü sokak yaşantısı hakkında bilginizde varsa bu filmi beğenirsiniz. bu dışında filmi beraber izlediğim arkadaşım gibi sıkıntıdan ilk 10 dakikadan sonra ninja fruit oynayıp, son patlamalı aksiyon sahnelerine bakabilirsiniz.

    --- spoiler ---

    düzeltme : "spoiler" koymamışım.
  • eğer ilk yarısındaki soğumuş sütlü earl grey tadına aldanırsanız geri kalanı kurbağacık etkisi yapacak film.

    --- spoiler ---

    güzel kızlar da kafalarından vurulunca beyinleri patlar.

    --- spoiler ---
  • ilk dakikalarında "amerikalılar artık ezik pohpohlama filmi yapmasın ya yeter!" diye çıkışmama rağmen, gidişatıyla önce şaşırtan, sonunda ise ters köşeye yatırtan bir film deneyimi oldu benim için. "forrest gump meets tarantino*" desem acaba çok mu saçmalamış olurum bilemedim. çeşitli yeraltı göndermeleri (örneğin tentacle rape) içeren rahatsız edici kısa sahneleri vurucu noktası oldu bu filmin benim için. ki filmde bunlardan bolca var. bu gibi vahşet ve iğrençlik dolu sahnelerle liv tyler ve ellen page'in salya akıtan güzellikleri iç gıcıklayıcı bir kontrast yapmış. aynı kontrastı sokak sahnelerindeki kan donduran derecedeki realizm ile ana karakterin evinde yaşadığı saykodelik nöbetleri arasında da görüyoruz. kısacası bu tarz tuhaflıklardan hoşlanıyorsanız, atlanmaması gereken bir film.

    --- spoiler ---

    adamlar kusmuktan kız suratı yapmış aga var mı ötesi ya.

    --- spoiler ---
  • --- spoiler ---

    filmin başlarında kahramanımız sevdiğine kavuşabilmek için, öylesine içten, öylesine hissederek dua edip yalvarıyor ki, sonunda türlü badireler atlatıp o duanın kabul oluşuna şahit olacağımızdan emin olarak izledim bütün filmi, bir hollywood klişesiyle daha karşı karşıya olduğuma inandım, sadece nasıl kavuşacaklarını ve "sonsuza kadar mutlu" biteceğini görmek için izleyip geçeyim diyordum kiiii... sonuna bayıldım. o nasıl bir sondu öyle, loser'ların sonsuza dek loser olmaya mahkum olduklarını, bunu kabul edip, mutlu olmaya çalışmalarını öğütlüyordu özetle. yuh! süper hakikaten.

    --- spoiler ---
  • [abd] apartman gorevlisi, kapici; (bkz: superintendent/2)...
  • almanlar bunu "zuupa" diye okurlar, "zuupi" dedigi de oluyor sevimli sarikafa kizlarinin..
  • bu korkunç yazılımdan kurtulmak isteyenler için (bkz: handbrake)
  • "ayağı kaydı, düştü"*ye gülüyorsanız, bu film size göre değil. bugüne kadar izlediğim en iyi "komedi" filmi olabilir, süper!
hesabın var mı? giriş yap