• bir toplumun ( hatta tüm dünya insanlarının ) nasıl önce tüketim toplumuna, ardından da mala çevrilebileceğinin kanıtı olan fasilitelerdir süpermarketler.

    tabi bu gerçeği kavramak çok da öyle aman aman bir şey değil. zira bu “ market “ müessesesini, adabını icat eden, hayatımıza “ zorla “ adapte eden, bize “ ske ske burdan alışveriş edeceksiniz ulan “ dercesine dayatarak, mahalle bakkallarının köküne kibrit suyunu döken koca koca, ağızları purolu adamların kendilerinin en başta itiraf ettikleri bir gerçek. neymiş efendim kuşları kafesten içeri salacaklarmış da, ha bu arada kuş tabi biz oluyoruz burada, herşeyden habersiz, iki ekmek, bi süt bi de permatik almak için devasa marketten içeri adımını atan zavallı modern homo sapiens. kafes de tahmin ettiğiniz üzre market denilen, yapay mı yapay, bildiğin çin malı plastik bir atmosfere sahip olan, anonslarında sıcacık, dostça bir ifade bulunmasına rağmen hem müşterinin hem de çalışanın canına okuyan melun, sahtekar mekan. önermeye göre, kafese giren kuş (beyinli) insanımız, gerekli gereksiz her gördüğünü sepetine dolduracaktır. acı olanı ise bu planın tutması.

    mimariyi dahi öyle bir ayarlar ki bu market denilen para tuzaklarıyla dolu dev tesis, siz almak istediğiniz herhangi bir şeyi ararken, aradığınız şeyle alakası olmayan onlarca, yüzlerce çeşit ürünün bulunduğu rafların arasından geçersiniz, geçersiniz ki bu ürünler renkli, cıvıl cıvıl paketleriyle sizi, avını rengarenk kamuflajıyla kendisine çeken etobur bitkiler gibi kendisine çeksin. ve evet dostlarım, aynen o bitkiye yem olan sinek gibi bizler de bu renkli ambalajın cazibesinden kurtulamayız. alınan canımız değil cebimizdeki paradır. ki onlar için para bizim can sağlığımızdan kat be kat önemlidir. hepimizi marketin içine sokup, elimize sepeti verip bebe gibi sağa sola koşturan bu sistemi öylesine kanıksamışızdır ki, normal olan buymuş, sanki kesinlikle böyle olması gerekiyormuş gibi düşünüp bu durumu asla sorgulayamayız.

    geçen gün kendimi et bulyonlara bakarken yakaladım. evet sadece elma almak için girmiştim markete ancak şu an, bomboş bakışlarla et bulyonlara bakıyordum. beynim, birbirinden olabildiğince alakasız bu iki ürün arasında nasıl bir bağ, nasıl bir korelasyon kurmuş olabilirdi ki? “ evet ya aslında et bulyon da alayım, kullanılır kesin “ diyen sesim yankılandı kafamın içinde. kanserojen olmaları dahi skimde değildi o an, resmen hipnotize olmuş gibiydim. bulyonlar adeta benim kriptonitim olmuşlardı, esir etmişlerdi beni. hemen hemen hergün hepimiz yapıyoruz bunu. kimimiz bulyona, kimimiz tam yağlı ezine peynirine, kimimiz kaptan memo ton balığı konservesine, boş bakışlarla uzun uzun bakıyoruz.

    ve evet bulyona bakan insanlar olarak tek faydamız bu market sahiplerinin ceplerine oluyor ne yazık ki.
  • kasada odeme yaparken arkanizda bekleyenler varsa, alinanlari posete yerlestirme telasi kimilerinde rahatsiz edici seviyelere ulasan dukkan.
  • kanal 6'nın fantastik yarışması aklıma öyle bir yer etmiş ki gözlüklü sunucuyu* ve arkadaki market görüntüsünü görür görmez aklıma hemen çocukluğum geldi.

    buyrun internette bulabildiğim tek videosu: http://www.youtube.com/watch?v=3qujvdbtrtu
  • çocukluğumda lüksken şimdi dört bir yanımı sarmış, hatta artık "bakkal" alışverişini bile kendilerinden yaptığım kuruluşlar.

    çocukluğumu kasaba diye adlandırabileceğimiz bir yerde geçirdim. uzunköprüde. edirneye bağlı bilmeyenler için. doğal olarak süpermarketlerle tanışmam uzun süre aldı. hatta keşandaki migrosu her gördüğümde kıskanırdım o sıralar.

    edirne'ye falan giderdik ara ara. o zamanlar gima vardı. carrefour oldu sanırım sonradan. oraya girdiğimde çok heyecanlanırdım. hemen kitap reyonuna giderdim. ilkokul ya da ortaokulda falandım işte. çocuk hevesi. bir sürü, bir sürü reyon. bilmemkaç çeşit çikolata.. sanırım kapitalizm böyle bir büyü. bizim nuri bakkal böyle birşey değildi, ama nuri bakkalda olan leblebi tozu da burada yoktu.

    şimdiyse en ufak tefek ihtiyaçlarımı bile evimin hemen yanındaki migrostan hallediyorum. alışveriş yaptığım tek küçük esnaf, tekel bayileri.böyle boktan bir şey işte süpermarketler..
  • zamanında o kadar yaygın olmamakla beraber, avm kavramını kayatımıza sokmuştur. artık insanların her şeylerini orada yaptığı devasa komplekslere dönüşmüştür. elden gelen bir şey yoktur. bakkallar hala vardır ama yeterli hizmeti sağlayamamaktadır. bir de kasadaki kimseye hesap vermeden, sadece işini yapma ve diyaloga girmeme olayı da insanları çekiyor olabilir. süpermarketler bu anlamda çok rahatttır. bir izahat ya da karşılıklı sohbet olmadan da insanlar yollarına devam edebilmektedirler. biraz mekanik gibi dursa da, aslında öyle değildir. insanların bazıları konuşmaktan hoşlanmazlar ve sadece yollarına bakmak isterler.

    bu anlamda süpermarketler seçenek unsuru olmuştur. bir çok ürün ile de seçenekleri artırmış ve bütçeye uygun olanı seçmenin özgürlüğünü de yaşatmıştır. bunlar hep detay şeylerdir ama hayatın içinde olan ve onu anlamlı hale getirenler detaylardır. manasız bir şekilde gelişimi izlemek ise tuhaftır. bu kadar fazla yapı ve bu kadar fazla tüketim, insanı gerçekten şaşırtmaktadır. elden gelen çok bir şey olmasa da, sadece yapmamız gereken zamana ayak uydurmaktır. bunun dışında yapılacak çok fazla da şey yoktur aslında. zaman geçiyor ve bir şeylerin önemi azalıyor. önemli olanlara bakmak ise detaylar arasında kalıyor.
  • (bkz: supernatural)
  • dört beş yaşlarındaydım hatırlıyorum bu programı, hızlı jeneriği ekrana kilitlerdi. bundan beş yıl sonra şehre taşındık ve süpermarkete girip ilk cornettoyu yediğimde yeni bir çağ başlamıştı. bundan da dört yıl sonra köyden gelen sülümen'i gezdirirken, bak süpermarket bu, arabanı alırsın gezersin diye anlatırken ben gözlerini belerte belerte bakmıştı. süpermarket çok güzel. modernleşme deyince benim aklıma süpermarket geliyo. müzik yayını yapmaları sübliminal mesajmış ve içinde daha fazla zaman geçirip daha fazla alışverişiyomuşuz, olsun hobilerim biri de süpermarketlerde dolaşmak.

    en sevdiğim süpermarket de darılmaca gücenmece olmasın ama migros. #31136769
  • içine girenleri hipnotize etme özellikleri olan bir mekan. öyle ki, bir şişe meyve suyu almak istersen kışın ortasında güneş kremi bile alabilirsiniz burda. oldukça büyüleyici.
  • her birimizin sık sık ziyaret ettiği ve türlü ihtiyacımızı satın aldığımız süpermarketler aslında tam bir algı yönetimi harikasıdır. ciddi ve kurumsal (ya da öyle olmak isteyen) her süpermarketin genel işleyiş sistemlerinde son derece iyi tasarlanmış algı yönetimi uygulamaları bulunmaktadır. şimdi süpermarketlerde uygulanan algı yönetimi uygulamalarına bilinen birkaç örnek vermek istiyorum.

    1)süpermarket algı yönetimi operasyonların temel amacı içerde daha çok kalmanız ve daha çok para harcamanızdır. bir süpermarkete giriş çok kolayken oradan elinizi cebinize atmadan çıkabilmeniz hiç de öyle kolay değildir. süpermarketten içeri girdikten sonra tekrar geriye çıkabilmeniz için tüm mağazayı planlanmış bir rota üzerinden geçerek yürümeniz ve tamamen binanın başka bir ucundaki kapıdan çıkmanız gerekir. tabi tüm yürüyüş boyunca birbirinden çekici yüzlerce ürünün bulunduğu rafların önünden geçmek zorunda kalırsınız ki haliniz aynen her birinin ucuna nefis yemler takılmış yüzlerce olta arasından geçmeye çalışan bir balığın haline benzer.

    2)süpermarketin kapısından adımını attığınız anda sizi enfes kokuları ve rengarenk görüntüleriyle ilk olarak manav kısmı karşılar. bazı marketlerde etki artsın diye manav kısmının hemen yanına buram buram kokular salan ekmek fırını da konur. rengarenk görüntüler ve enfes kokularla görme ve koklama duyularınız uyarılır ve ister istemez kendinizi ağzınız sulanıyor halde bulursunuz acıkma duygusu yaşamanız süpermarket için çok iyidir çünkü aç insanlar psikolojik olarak para harcamaya daha fazla yatkınlaşırlar.

    3)market bölümünde yer alan sebze ve meyvelerin özel ışıklandırma teknikleriyle olduklarından daha taze ve canlı gösterilmesi önemlidir. renk unsurunun tüketiciler üzerindeki etkisi oldukça fazladır. mesela muzlar üzerinde yapılan bir araştırmada tüketicilerin hangi sarı renk tonu daha fazla tercih ettikleri incelenmiş ve sarı rengin belli bir tonuna sahip muzların daha fazla satın alındığı gözlenmiştir. bu bilgi edinildikten sonra bu bilgi muz üreticilerine aktarılmış ve bir süre sonra market raflarını tam da bu renk tonunda muzlar doldurmuştur.

    4)süpermarketler için esas amaç kapıdan giren müşterinin mümkün olduğunca içerde kalmasını sağlamaktır. bu sebeple satışları daha yoğun temel ihtiyaç maddelerine ait reyonlar marketin iyice içlerine yerleştirilir (hatta saklanır) ki müşteriler o reyonlara ulaşana kadar diğer ürünlerin önünden de geçmek zorunda kalsınlar. müşterinin içerde geçirdiği zamanı anlayamaması dış dünyadan koparılması için marketlerde kesinlikle dışarıya açılan pencerelerin olmaması ve hiçbir yerde saat bulunmaması da önemlidir.

    5)marketlerde arka planda çalan müziğin ritmi, tonu, hatta cinsi bile çok ayrı planlanır. doğru şekilde konumlandırılmış, özel bir ritme sahip ve belli kelimelerin tekrarlandığı müzik parçalarının satışları arttırdığı gözlemlenmiştir.

    6)süpermarketlerde on binlerce ürün bulunur. bu kadar fazla sayıda ürünün varlığı insanların seçim yapma kapasitelerinin aşırı yüklenmesine ve zihin fonksiyonlarının karmaşıklaşmasına sebep olacaktır. on beş dakikadan fazla süpermarkette vakit geçiren ve binlerce ürün seçeneği yüzünden kafası süngere dönen müşteri en sonunda seçim yapma stresinden kurtulmak için rastgele ve duygusal bir şekilde eline geçirdiği ürünleri sepetine atmaya başlar. süpermarket alışverişi sonrası evinize gittiğiniz zaman torbalarınızın içinden çıkan bazı ürünleri neden almış olduğunuzu bir türlü çözememenizin esas sebebi budur.

    7)yetişkinlerin alması istenen pahalı ürünler tam onların göz seviyesine göre, çocukların alması istenen ürünler de onların boy ve göz seviyesine göre raflara dizilirler. sürekli gözünüzün önünde uçuşan binlerce çekici ürünle baş etmeniz çok zordur çünkü her attığınız adımda başka bir ürünün renkli kutusu (ki o da özel dizayn) gözünüzün önüne konur. raf demişken kasadan çıkarken hemen kasanın yanına konulan “pişmanlık noktalarıda “son derece etkilidir. süpermarket çıkışında o ana kadar çeşitli sinyallerle iyice tahrik edilmiş müşteri son bir hamleyle kasanın yanında gördüğü ürünleri zaten ağzına kadar dolmuş sepetine atıverir. bu sebeple süpermarketlerde en pahalı raf kirası bu çıkış raflarına aittir.

    8)süpermarketlerin elinize tutuşturduğu sepetlerde özel olarak dizayn edilmişlerdir. bu sepetler ne kadar büyük olursa müşteri o kadar fazla alışveriş yapacaktır. süpermarkete elinizde kesin bir alışveriş listesiyle gitmenizi ve mümkün olduğunca en küçük sepetleri kullanmanızı tavsiye ederim.

    sonuç olarak süpermarketlerde bir çok algı yönetimi taktiği kullanılarak tüketici yönlendirilir. burada saydığım maddeler çok bilinen ve basit taktiklerdir. (bunlardan çok daha etkili algı yönetimi uygulamaları da mevcuttur ancak o konulara verdiğim eğitimlerde değiniyorum)

    bundan sonraki süpermarket ziyaretinizde bu basit taktiklerin bile ne kadar etkili işe yaradığını az biraz gözlem yaparak kendinizde anlayabilir ve çok şaşırabilirsiniz.
  • alışverişi yaptıktan sonra 'hayırlı işler' diyerek çıkamadığın yer. buradan çıkarken 'iyi günler' diyebilirsin mesela ama ancak ve ancak bakkal seyfi abi'ye 'hayırlı işler' diyip çıkabilirsin.
hesabın var mı? giriş yap