• bilincaltinin cok mesgul oldugu, bilincin rahatsiz oldugu ve bastirmaya calistigi, ya da bastirmayi basardigi ama cok kuvvetli oldugu icin kendini belli etmesi kacinilmaz olan olay, his ya da dusuncelerin her gece ayni sekilde sembolize edilerek kafanizda kapali gise oynamasi.
    kacmak, gec kalmak, dusmek gibi ruyalar butun insanlarin paylastigi, insanliga mal olmus ortak korku, endise ya da egilimleri sembolize ederken eger bahsi gecen ruyada* acayip seyler oluyorsa uzerine dusunulmesi gerekebilir, kacinilmaz olabilir, tavsiye edilmez.
  • sürekli aynı rüyayı gördüğüm enteresan bir deneyimim olmuştu geçmişte.

    ablamın 20 yıl süren oldukça sorunlu bir evliliği oldu. bu evliliğin boşanmadan önceki son krizinde ben ailemle yaşıyordum. kriz büyüktü ve işin içine aileler de dahil olmuştu. o dönem, ablam başta olmak üzere hepimiz için çok stresli bir 4-5 hafta geçirdik. bu stresli dönemde her gece sabaha kadar aralıksız tekrarlayan bir "örümcek kabusları" döngüsü yaşadım. yatağa yatıyorum, uykuya daldığım anda ayaklarımda yürüyen büyükçe bir örümcek görüyorum. çok gerçekçi bir rüya. şok ve terörle uyanıyorum, yatağa bakıyorum bir şey yok. tekrar uykuya dalıyorum, aynısı... bazen tek bir örümcek, bazen örümceklerden oluşan bir ordu. üzerimde yürüyorlar. 8 bacağın her birinin tek tek dokunuşuna kadar hissediyorum. her gece defalarca tekrarlanıyor bu. başka hiçbir olay yok, yatağımdayım, uyuyorum ve üzerimde örümcekler yürüyor. artık elm sokağı sakini gibi, yatmaktan uyumaktan korkar hale gelmiştim ama vücut iflas ediyor okul var iş var uyumak zorundayım. kabus olduğunu bilsem de rüya o kadar gerçek, o kadar gerçek ki her uyanışta yatağı yorgan çarşaf yere indirip hakikaten örümcek olmadığına emin olmadan zinhar tekrar yatamıyorum.

    o kriz bir şekil aşılıp sular durulunca ortamdaki stres yatıştı ve beni o birkaç haftalık dönemde %100 hücumla her gece mahveden örümcek kabusları da başladığı gibi pıt diye yok oldu. sonrasındaki uzunca dönemde de bir daha tekrarlanmadığından bunun o yüksek strese gerginliğe karşı zihnimin verdiği bir çeşit reaksiyon olduğunu düşünüp geçmiştim. ta ki 3-4 yıl sonra bir cuma gecesine kadar.

    evde yalnızdım ve ablam da cumartesi sabahı beraber kahvaltı yapalım diye gelecekti. hayatı yolundaydı, sorunlar çözülmüştü. ben de gayet güzel, neşeli, her şeyin yolunda gittiği bir dönemdeydim, o örümcek kabuslarını da çoktan unutup gitmiştim. cuma gecesi biraz oyun oynayıp gibirik gubarak neşeyle yattım. ve yatar yatmaz örümcek ordusu yatağıma hücum etti. sabaha kadar, her uyanıp tekrar uykuya daldığımda yeniden... hiç anlam veremedim. o dönem çok stresliydim ondandı eyvallah da şimdi acayip keyifliydim. nereden çıkmıştı bu yeniden, tekrar mı başlayacaktı, yıllardır yoktu vs vs vs... böyle böyle kahvaltı hazırlayarak ablamı beklemeye başladım. gelmedi. arıyorum telefonu kapalı, evini arıyorum cevap vermiyor. saatlerce hiçbir şekilde ulaşamadım ablama ve acayip panikledim. ta öğlen 1 gibi aradı. sesi titriyor. 3-4 yıl önceki büyük krize sebep olan aynı sorun tekrarlanmış önceki gece, evde şiddetli bir kavga etmişler, ablam da toplanıp az görüştüğü bir arkadaşına taşınmış. beni oradan arıyor. pazartesi günü davayı açtı boşandı zaten ondan sonra.

    bilinç seviyesinde hiçbir şeyden haberim olmayıp gayet keyifle uyuduğum o cuma gecesinde zihnim ablamın kendi evinde yaşadıklarını yakalamış sanki. bu belki sezdiğim ancak bilinç seviyesinde tanılamadığım ipuçlarını birleştirerek olmuştur, belki telepati dedikleri şeydir, belki sadece çok nadir denk gelinecek olasılıkta bir tesadüftür veya geyik yapmıyorumdur gerçekten cadıyımdır ehehe... ancak benim için enteresan olanı, zihnimin o bilinç dışı bilgiye/sezgiye nasıl ulaşmış olduğundan çok, onunla ne yaptığı. sadece yıllar önce birebir aynı o olaya ve sadece o olaya verdiği stres tepkisini, örümcek kabuslarını üreterek yine aynı reaksiyonu vermiş olması. yani özetle ablamın başının dertte olduğu iki dönem oldu. birinde bilinç seviyesinde bunu biliyordum, diğerinde bilmiyordum. ve zihnim sadece bu iki olayda üretip, ne öncesinde, ne ikisi arasında, ne de sonrasında bir daha hiç üretmediği, hiç muğlak sınırı olmayan çok net bir tekrarlı rüya döngüsüyle buna yanıt verdi. sadece iki vak'alık bir tutarlılığın kendi rüya yapıcımın kullandığı dilin bir harfini çözdüm demeye yetecek veri sağladığını iddia edemem ancak yüklenen tüm o mistik anlamlara rağmen formülasyonu kişiden kişiye değişmekle beraber birey bazında rüyaların çok keskin bir matematiksel algoritması olduğuna dair sarsılmaz fikrime bir tuğla daha koyduğu kesin. 70 yıllık bir ömrün insanın yaşadıkları/düşündükleri ve bunlar karşısında hissettikleri ile gördüğü/hatırladığı rüyaları ilişkilendirip aradaki korelasyonu, tekrar eden patternları yakalamaya yetecek uzunlukta olmamasından bence kendi algoritmamızla yüzleşemeyişimiz.

    o yüzden, ömrümün ve analiz yeterliliğimin kendi rüya yapıcı küdamımın algoritmasını kısmen bile olsa deşifre etmeye yetmeyeceğini biliyorum. yine de tekrarlı veya tekil, bana anlattığı her şeyi can kulağıyla dinleyip anlamaya çalışıyorum.
    (bkz: rüya/@3141592653)
  • * liseyi hala bitirememişim. habire eskişehire gidip sınava giriyorum. (defaatle)
    * koşmam gerekirken koşamıyorum. ancak sürünerek ilerleyebiliyorum. (defaatle)
    * bir şeyin ilk günü ve sürekli bir aksilik çıkıyor, her seferinde geç kalıyorum (defaatle)
  • 2007 yilindan beri ruyalarimda dusen ucak sayisi 1000'i gecmistir..ne bozuk bi bilincaltim var amk loop'a girmis cikmiyor.
  • hep kolumu kesiyor, hep yapma diyorum..
    bu gece de aynısını görürsem, öyle değil böyle kesilir diye kendim kesecem sktiğimin kolunu. yeter !!
  • seneler önce uzman tavsiyesi üzerine, rüyamı ayrıntılarıyla kağıda yazarak kurtulmuştum bu illetten. hatta bilimsel olarak açıklama da yapmıştı doktor bey sağolsun ama çok sene geçti hatırlamıyorum.
  • liseyi bitireli on yıl olmasına rağmen 4-5 yıldır ayda en az iki kez liseyi bitiremediğim kabusuyla uyanmama neden olan şey. her seferinde de "ama ben üniversiteyi bile bitirdim" diyorum saf saf. çoğunlukla matematikten kaynaklı bir sorun yüzünden bitirememiş oluyorum liseyi. bir de bana kpss'ye gir diyorlar. ben hayatımın matematiğini öss'de yapmışım, üstünden geçmiş on yıl, hala rüyalarıma giriyor.
  • bilinçaltı işlerindendir. farkında olmadığımız gerilimin habercisi olabilir. gerilimin sebebi genellikle tamamlanmamış, yarım kalmış bir şeylerdir.
  • bir üstteki giride yazar supersymmetry, tekrarlayan rüyalara dair freudian bakış açısını gayet güzel aktarmış. söz konusu rüyalar olunca, hayatının son yıllarını neredeyse rüyalar ve semboller üzerine adayan carl gustav jung'dan bahsetmemek olmaz.

    "rüya görenin kişisel bilinçdışı, yalnızca rüya görenle iletişim kurar ve bu amaçla başka biri için değil, rüya gören için anlamı olan semboller seçer. bu yüzden rüyaların yorumu, jungian psikoloji için, ister analist ister kişinin kendisi tarafından yapılmış olsun, asla birkaç ilkeye dayandırılamayacak kadar kişisel ve bireysel bir iştir."

    bütünlüklü, yani kutsal her şeyden korunabilen, bu anlamda korunaklı bir bilincimiz olsaydı, rüyalarımız yoluyla herhangi bir yansıtmaya maruz kalmayacaktık. tabii, bu mümkün değil. o denli bir bilinç genişlemesi, bir bakıma evrimsel geçmişimizle birlikte, dünyanın büyük bir kısmını yok etmekle mümkün olabilir ancak (bu idealizasyon bile, dışa yönelik soyutlayıcı tavrı nedeniyle, kendi içinde oldukça sorunludur).

    bilincimiz, çağlar boyu, yavaş ve zor ilerleyen bir süreç içinde evrimini sürdürürken, büyük bir kısmı ise hâlâ karanlıkta. jung'un nöroloji yazılarında sıklıkla belirttiği gibi, rüya formunda ortaya çıkan; kendiliğinden ötekine yönlenmiş yaşamsal birçok düşüncenin, yani bilinçaltından yüzeye çıkarak genellikle kangren olmuş ya da iltihaplanmış yaşamın baskısının, anıları ortaya çıkararak yahut bastırarak bir tür sirk gösterisine dönüştürdüğü bir nokta vardır. o nokta da, bilincin imgelemimizde tam olarak gelişemediği; karanlıkta kalan kısmına karşılık gelir. bu sebeple jung, rüyaların rastlantısal değil, bilinçli görülebildiği varsayımı üzerinde sıklıkla durur.

    insan beyninin farklı bölgelerinde bulunan bütün duyumsal, anısal ve yaşamsal iç-bağlantılar, farklı tarzlarda bir araya gelir. bilincin dayandığı işlevler kesintiye uğradığında yahut yükseldiğinde, rüyalar, bilinçdışının tanıma muhtaç, ayrılmaz bir parçası oluverir (bilinci tanımlayabilmek adına, bilinçdışının rehberliğine ihtiyaç duyarız). örneğin bazen ağrı çektiğinizde, mesela diş ağrınız varsa rüyanızda sizinle aynı yatakta başka birisinin yattığını ve o ağrıyı onun çektiğini görebilirsiniz. esasında bu yolla ikiye bölünür ve diş ağrınızı başka birine devretmiş olursunuz. yahut çenenize yumruk atıldığını görebilir ve yansıtma olmaksızın, rüyanızda gerçek acınızı yaşamaya devam edersiniz. bu türden rüyalar, kişinin gerçek yaşamında deneyimlediği ve mahrum kaldığı şiddetle doğru orantı gösteren, bilinçli rüyalardır.

    bilinçdışı rüyaları, genellikle bir sembole bağlanır ve daha sonra, gerçekleştiği takdirde fark edilirler. çünkü insanın sembol oluşturma eğilimi vardır (bkz: tamamlama ilkesi), bunun dışavurumu da rüyalar yoluyla sağlanır. freud bu tür rüya imgelerine, "arkaik kalıntılar" adını vermiş. (bkz: bilinçdışının bilince ilavesi). buna göre, her şeyi toplayan bir çöp kutusu vardır ve zaman zaman insan, bu çöp kutusunu karıştırarak arkaik rüyalar görebilir (belki de bugünün çöp kutularından bir şeyler çıkaran toplayıcıları, bugünkü yaşam biçimimize dair "modern kalıntılar" peşindelerdir). jung ise tam tersini savunur. hiçbir çağrışım ya da imge, bilinçdışından ayrılamaz. bilindışımıza dair psikolojik süreçlerimizi bir tür çöp kutusu olarak düşünüp anlamamıza olanak vermezsek, daimî bir dönüşüm süreci içinde, mevsimlerin ebedi değişimi gibi, bitimsiz ve birleşmeksizin birer kurma-yıkma ve dağılma arasında savrulup gidebiliriz. bilinç ve bilinçdışı, bir tür yin ve yangdır. yin, kendi ortamından, bilinçdışının soğuk, suya benzer koşullarından dışarı çıkarıldığında yang kendi içinde döner. kurar ve yıkar.

    tekrarlanan rüyaların dikkate değer doğası da burada kendini sezdirir. bilinç, bilinçdışının yükselen dalgasına müdahale edip onu sönümlemediği sürece, aynı "sonuçsuz" rüyalar söz konusu olmaya devam edecektir. jung'un, "insan ve sembolleri" adlı kitabında bahsettiği bir vaka vardır. felsefe profesörü bir adam, her gün rüyasında kanser olduğunu görüyordur. yapılan onca araştırma, sağlık kontrolleri, röntgenler aksini gösterdiği hâlde, profesör, kötü huylu bir tümörü olduğuna inanıyordur. bilinçli bir düşünceye dayanmayan bu varsayım, adamı ele geçirmiştir ve bu hastalıklı düşüncenin etkisinden kurtulmak için, zavallı adamın elinden bir şey gelmiyordur. bu vakada olduğu gibi, bilinç, korkulardan, hastalıklardan, hatalardan, acılardan ve benzerlerinden ne kadar etkilenirse nevrotik çözülme yolunda o denli büyür. tabii, şimdi "o adam kanser olmuş mu?" diye merak edeceksiniz. olmamış. burada anlatılmak isenen şudur ki, akademik cüppeler, rüyalarınız eliyle sizi aşağılayacak ve yine aynı yolla size, bir tür çöp kutusu muamelesi göstereceklerdir. rüyaların, insan psikolojisi açısından ne denli büyük bir veritabanını teşkil ettiğinden; ruhu parçalayıp atacak bir kasırganın ortasında kalmışlığımızdan bihaber, ortodoks yaklaşımlar sergilemeye devam edeceklerdir.

    neticede, rüyalarınız, içinizdeki orijinal malzemeden çıkagelir. insan yanımızın en çekici yanlarından biri, belki de en çekicisi. bilinç aniden ortadan kalkar ve kendini bilinçdışının kollarına bırakır. düşünmeyi bırakıp bitimsiz bir nehrin sürükleyişine kapılırsınız. aniden ebedi olmuşsunuzdur. dik durup dikkat etmekten, kuşkulanmaktan ve bir şeylere odaklanmaya çalışmaktan kurtulursunuz. rüyalar size bir kez dokunursa ona budalaca sorular sorarak rahatsız etmeyiniz. rüyaları metafizik olaylar olarak da görmeyiniz; yazar, içimizin görünmez elleriyken, rüyalar yolu fazlasıyla bilirler.
hesabın var mı? giriş yap