• türk olduğuma şükretme sebeplerinden bir tanesi.. allah'tan türküm ve türkçe biliyorum da şu muhteşem filmi tüm esprileri ile izleyebiliyorum.
  • yeşilçam gerçekten çok ilginç bir dönem. çünkü, teknik konularda çok iyi olmasa da buradaki insanların kodlarına dokunan çok iyi filmler yapmayı başarmış. ışık, renk ve kurgu gibi teknik alanlarda öne çıkan şeyler yapılamayınca filmi taşıma işi senaryoya ve oyunculuklara kalmış.

    ancak özellikle arzu film bünyesinde bulunan kadro, zamanında o kadar kaliteliymiş ki bu tür handikapların üstesinden başarıyla gelmiş. ayrıca filmin senaryosunu yazan sadık şendil de sadece oyunculuklara güvenmemiş. çok katmanlı ve hızlı ilerleyen bir senaryo yazmış.

    burada önemli olan bu senaryo ve oyunculukların müthiş bir uyum içerisinde olması. çünkü filmdeki espriler basit gibi görünse de o kadar seri yapılıyorlar ve oyuncular o kadar iyi iletiyor ki bunları size gülmekten teknik alana bakamıyorsunuz bile.

    bu yüzden ben de filmin senaryo yapısını incelemeye karar verdim. çünkü gerçekten filmin çok başarılı bir senaryo matematiği var. zamanlama, tempo ve sekans sıralaması olarak incelenmesi gereken şeyler olduğunu düşünüyorum ayrıca. burada spoiler ibaresi bırakmıyorum çünkü filme ve ulaştığı kitleye hakaret gibi olur bu bence. şimdi hazırsanız başlayalım.

    film dönemine çok uygun bir konu ile başlıyor. dönemi dediysem filmin çekildiği 1976 yılını kastetmiyorum. film aslında 1850 ve 1890 arasındaki dönemde geçiyor ve o dönem türk edebiyatı, ilk batılı eserlerini veriyordu. bu eserlerin genel konusu da evlilik ve yanlış anlaşılmalar üzerine kuruluydu. örneğin batılı anlayış ile yazılan ilk tiyatro oyunu şair evlenmesi buna örnek gösterilebilir. zaten bu film de öncesinde bir tiyatro oyunu olarak yazılmış. buradan da bir bağlantı kurulabilir dönemle.

    bu film de o dönemde başlayan tiyatro ve edebiyat eserleri gibi komedi mekaniğini söylenen yalanlardan ve yanlış anlaşılmalardan alıyor. filmde söylenen ilk yalanı, ramazan sadece fotoğrafını görüp aşık olduğu kadına ulaşmak için söylüyor. bu yalanı kompleks yapan şey ise iki kişinin yer değiştirmesi. burada ramazan, süt oğlan şaban oluyor. ancak film bu kadar basit değil. hikayenin hemen başında evin hanımı melek abisini kızdırmamak için bir yalan daha söylüyor ve aslında ramazan olan süt oğlan rolündeki şaban, damat bayram'a dönüşüyor.

    bu yalan idare edilebilir gibi görünüyor ancak gerçek damat bayram ortaya çıkıyor ve o da yalana dahil oluyor. bu duruma sürekli kızsa da süt oğlan şaban rolünü oynamaya başlıyor. bu yalanda boş kalan son noktayı da gerçek süt oğlan şaban'ın ortaya çıkışı dolduruyor. şaban da emir eri ramazan rolü ile kumandan hüsamettin'i çıldırtmak üzere evdeki kadroya ekleniyor.

    film aslında bu "kim kimdir" meselesi üzerinden ilerleyebilirmiş. ancak senaristimiz burada boş durmamış ve hikayeye bir katman daha ekleyerek gulyabani hikayesini yazmış. gulyabani de aslında melek karakterine söylenen başka bir yalan. ali şen'in başarıyla canlandırdığı kerami bey dönemine uygun şekilde konakta yaşayan ve sefahate düşkün bir insan. ancak serveti tükenmiş durumda. bu nedenle borçlarını ödeyebilmek için melek hanımın akıl sağlığını gulyabani ile bozarak onun servetini, melek hanım'ın kızı ile evli oğlu üzerinden ele geçirme peşinde. sadece bu plan bile gördüğünüz üzere fazlasıyla çetrefilli.

    film bu iki alanda paralel ilerleyerek genel hattını çiziyor ancak alt hikayeleri de boş geçmiyor. çünkü filmin geçtiği dönemlerde yazılan eserlerde bütün karakterler mutlu bir izdivaç yapma peşindeydi. bu nedenle bu filmdeki bütün karakterlerin de gönlünün kaydığı biri var. bunların en dikkat çekici olanı hale soygazi'nin canlandırdığı güzeller güzeli bihter, çapkın kumandan hüsamettin ve süt oğlan şaban arasında kurulanı.

    bu karakterler arasında geçen diyalogların her anı komik ama dikkat çekici iki nokta var. birincisi kumandan hüsamettin'i canlandıran şener şen'in başarısı. kendisi filmdeki otorite figürü, ayrıca sürekli övünürken görüyoruz ama aslında korkak bir adam kendisi. ayrıca burada da bahsedilmiş daha öncesinde şaban'ın, bihter ile konuşurken onun kucağına düştüğü sahnede hüsamettin içeri girer ve şaban'a kızmaya başlar. tam hanımefendi diyecekken dönüp bihter'e gülerek bir bakış atar ve bu bir saniyelik değişimden sonra tekrar şaban'a döner ve aynı şekilde bağırmaya devam eder. bu çok güzel bir dokunuş mesela.

    ikincisi de şaban ve bihter arasındaki konuşmalar. bu sahnelerde kemal sunal olduğu için haliyle dikkatler onun üzerinde toplanıyor ancak bihter'e bakarsanız orada farklı bir komedi unsuru olduğunu fark edersiniz. çünkü bihter güzelliğinin farkında olan bir kadın. muhtemelen hüsamettin ve şaban'dan önce pek çok erkek de kendisine kur yapmaya çalıştı. o yüzden şaban karakterini reddetmiyor yada söylediği şeylere kızmıyor. ancak ince ince dalga geçiyor ve kendisine eğlence çıkarıyor buradan. siz de bir daha ki izleyişinizde dikkat ederseniz burada bihter'in nasıl acımasız ancak aynı zamanda komik olduğunu fark edebilirsiniz.

    filmde gördüğünüz gibi çok fazla katman var. emine, afife ve yasemin karakterlerinden bahsetmedim bile farkındaysanız. ancak şöyle bir durum var. normalde bir senaryoyu bu kadar girift hale getirdikten sonra ilerletemezsiniz. bu sarmaşık dolu bir ormana girip koşmaya benzer. illaki bir yerden sonra dallara dolanıp kalırsınız yada daha kötüsü ilerliyorum sanırsınız ancak sık sık takılıp düşersiniz.

    peki senaristimiz bu karmaşayı ilerletmeyi nasıl başarmış? burada kullandığı teknik çok sade ve güzel aslında. çünkü senaryo akan bir hikayeden ziyade skeçler şeklinde yazılmış. bir skeç nedir? kısa komedi parçalarıdır. mesela bir stand-up'çının sahnede anlattığı başı sonu belli olan kısım da skeç diye geçer. bir skeç yazarken önce ortamı anlatırsınız (dört karakter bahçededirler) daha sonra duruma giriş yaparsanız (yerde kurulan kapanlar vardır ve içlerinden biri kendi kurdukları kapana yakalanır) bundan sonra espriyi yaparsınız (evet gulyabani benim.) ve skeci bitirirsiniz.

    burada önemli olan nokta şu. filmin akışında araya bir skeç alalım güldürelim, ondan sonra hikayeyi devam ettirelim sonra tekrar bir skeç yazarız diye bir mantık yok. hem filmin yalanlar ile dolu olan konusu skeçler üzerinden devam ettiriliyor, hem de bu skeçlerin ritmi çok yüksek. yani film size iki dakika soluklanma arası bile bırakmıyor. daha bir skece gülmeyi bitiremeden diğer skecin hazırlık aşamasında buluyorsunuz kendinizi. bu film boyunca bir kere bile aksamadan devam ettiği için de filmin 81 dakikalık süresi size 8 dakikaymış gibi geliyor.

    gördüğünüz gibi filmde çok iyi oyuncular olsa da aynı zamanda çok iyi bir teknik ve ustalıkla yazılmış bir senaryo da filmin başarısında önemli bir rol oynuyor. bu durumu da gülerken pek fark edemiyorsunuz. ancak zaten filmin elindeki tekniği gözünüze sokup takdir toplamak gibi bir derdi yok. filmin tek bir amacı var o da sizi olabildiğince çok güldürmek. bunu da gösterime girdiği yıldan beri tekrar tekrar başarıyla yapıyor zaten.
  • bu filmde melek hanimi (adile nasit) cildirtip paralarina konmak icin olabilecek en sacma plani yapan kerami bey (ali sen) daha sonra bu plana bile sadik kalmaz. filmin sonlarina dogru kahyaya;

    "bu gece de ben gittikten sonra gulyabani kiliginda dolas evde herkes seni gorsun"

    der. ulan kadinin cildirmasi icin gulyabaniyi sadece onun gormesi ve baska kimsenin gormedigi icin ona inanmamasi gerekmiyor mu? herkes de onunla beraber gorunce kadin niye delirsin? zaten melek hanim da digerleri tek tek gulyabaniyi gordukce "yaaa ben dememis miydim" seklinde ozguvenini geri kazanir film boyunca. lan kerami bey amca, cok salak adamsin yeminle.

    ayrica sut kardesler sarilirken yakalaninca "dayin hepimizi yatirip kitir kitir keser" diye islerin sarpa sarmasina yol acilmasina ragmen kumandanim husamettin daha sonra yalniz baslarina damadim bayram'in afife'ye bagirip cagirirken yakaladigi halde sadece kulagini ceker. hatta daha sonra bosanan damat zannettigi ramazan'a -dusun yegeninden bosandigi halde, yani olabilecek en onemli sey oldugu halde- sadece bir tokat atar. yani adam aslinda gayet mulayim sayilir.

    filmin sonlarinda cagrilinca one cikma sahnesinde "emir erim" dendigi zaman asil damat bayram neden one cikar bilinmez, cunku kendisi hic emir eri ramazan olmamistir.

    bir yerde bihter hanfendi saban ile diyaloga girerken saban bey diye baslar, ramazan bey diye devam eder sonrasinda "benim adim saban" dendigi zaman sasirir.

    filmin tek itici noktasi bazi ses efektlerinin ucuk derecede abarti olmasidir. mesela gulyabani ve saban'i pespese goren emine'nin cigliklari yabanci bir korku filminden alintidir ve oyle abarti kacmistir ki anlatmak mumkun degil. daha sonrasinda da bihter'le konusurken kumandanim husamettin tarafindan basilan saban fesini bulup kapidan cikmak yerine duvara carpinca dinamit patlamasi gibi ses cikar, resmen cizgi film atmosferi olusur.

    simdi butun bunlari neden yazdim? filmi o kadar cok seyrettim, hatta seyredemedigim zaman dinledim ki, resmen ezberledim.

    cunku sut kardesler filmi tarihte cekilebilecek en muhtesem filmlerden biridir, sevmeyen ise bizden degildir.
  • özellikle de gulyabani sahnesinin harika çekildiği film. şimdiki milyonlarca dolarlık korku filmlerini izliyorum da hiçbiri benim üzerimde o "gulyabani sahnesi" kadar büyük etki bırakmadı.

    kemal sunal ve halit akçatepe'nin oyunculuklarını da tebrik etmek lazım hani. türk sinamasının unutulmaz filmleri arasında yerini almıştır, "tekrar tekrar izlenip de bıkılmayacak film" tanımına en uygun filmlerden birisidir.
  • şener şen ve kemal sunal bahçede gulyabaniyi aramaktadırlar birden karşıdan gulyabani görünüverir:

    k-seni çok seviyorum sütoğlan
    ş-peki ya babamı
    k-en çok onu severdim zaten

    koparır evet
  • bu filmin senaryosunu yazan sadık şendil diye bir adam var, senaryosunu yazdığı filmlerden bazıları :

    banker bilo
    hababam sınıfı dokuz doğuruyor
    hababam sınıfı tatilde
    neşeli günler
    gülen gözler
    hababam sınıfı uyanıyor
    aile şerefi
    bizim aile
    mavi boncuk
    salak milyoner
    oh olsun
    canım kardeşim
    senede bir gün

    buradan ne kadar güzel bir film olduğunu anlayabiliriz.

    not : an itibarı ile star tv'de.
  • - biz bu kapanları niye kurduk?
    - niye kurduk?
    - gulyabaniyi yakalamak için...
    - yakalamak için..
    - peki kim yakalandı? ben...
    - evet seen...
    - o halde...
    - kumandım?
    - efendim yavrum...
    - bu vaziyete göre gulyabani sensin..
    - evet benim...
    - gördün mü nihayet itiraf etti...
    - höööstt! kendine gel aptal herif!!
  • gulyabani'nin kimliği hakkında tartışılan sahnede:

    *-komşulardan birisi olabilir mi?
    * -cıkk... sanmam...
    * -ben de iş olsun diye sormuştum zaten.
  • şaban, bihter'in kucağına düşer, bu esnada kumandan içeri girer, akabinde şener şen'in canlandırdığı öyle bir sahne var ki tahminimce ondan başkası bu işi bu kadar güzel ve komik kotaramazdı.

    -höst! hayvan herif, sen nasıl bir "hanfendiye" ismiyle hitap edersin.

    (hanfendi derken, dönüp bihter'e bakışı ve gülüşünü düşünüp tekrar okuyun)
  • filmin en güme giden ve en komik repliklerinden biri şudur;

    şaban ve ramazan çukur kazarken kavgaya tutuşurlar, kovalamaca esnasında şaban takılıp çukura düşer ve ağzı oynamazken muhteşem bir kemal sunal ara sözü girer: "kendi kazdığım çukura düştüm."
hesabın var mı? giriş yap