• türkçe'ye sistemi meşrulaştırma kuramı olarak çevrilmiş bir sosyal psikoloji kuramıdır. aslında siyaset psikolojisi kuramı demek daha doğru olur; çünkü kuramın ilgilendiği konular genel olarak siyaset psikolojisinin içindedir.

    gelelim sistemi meşrulaştırmanın ne olduğuna. sistemin meşrulaştırılması, “var olan sosyal düzenlemelerin bireysel çıkarlar ve grup çıkarları pahasına meşrulaştırıldığı bir süreci” tanımlamaktadır. bu süreç üzerine kurulmuş olan sistemi meşrulaştırma kuramı, sistemi meşrulaştırmanın bilinçdışı bir doğası olduğunu ve insanların farkında olmaksızın var olan ideolojiler tarafından sistemi meşrulaştırmaya yönlendirilebileceklerini belirtmektedir. kuramın geliştiricileri jost ve banaji, sosyal, siyasal, ekonomik, cinsel ya da yasal olsun, yalnızca var olduğu için bir sistemin meşrulaştırılabileceğine dikkat çekmektedir. bir araştırma insanların, içinde bulundukları sistemin adaletsiz olması ya da dışarıdan yapısını bozacak tehditler alması durumunda, sistemi meşru kılmak için kalıpyargılar üreterek rahatlama sağladıklarını belirtmektedir. bunun nedeni, sistemin varlığını devam ettirmesinin, insanlar için yaşamın anlamlı ve yordanabilir olduğu anlamına gelmesidir. çok sayıda çalışma insanların kendi kendilerini kalıpyargılayarak, bir diğer ifadeyle, kendilerini sistemin onlar için uygun gördüğü şekilde tanımlayarak, içinde bulundukları toplumsal sistemden daha fazla memnuniyet duyar hale geldiklerini göstermektedir. bu araştırmaların sonuçları, insanların kendilerine ilişkin ürettikleri kalıpyargılar aracılığıyla sistemin adil olduğuna ilişkin algılarını sürdürdüklerine ve gruplar arası eşitsizliğin bu nedenle iyileştirilemediğine dikkat çekmektedir. araştırmalar ayrıca, sistemin olumsuzluklarını en çok savunup meşrulaştıranların, var olan sistem içinde, sistemin olumsuzluklarına en çok maruz kalanlar olduğuna işaret etmektedir.*

    *danışmanımla yazmış olduğumuz bir makaleden alıntıdır. okuma kolaylığı için kaynakçaları çıkardım.
  • "sistemi gerekçelendirme teorisi" olarak türkçe'ye çevrilebilecek olan sosyal psikoloji teorisidir.

    temel argümanı şöyle özetlenebilir: insanlarda, hakim olan sosyal düzeni ve uygulamalarını gerekçelendirme yönünde bir ideolojik eğilim vardır. bu durumun en önemli sonuçlarından biri, toplumun içerisindeki nisbeten daha dezavantajlı durumda olan grupların kötücül oldukları yönündeki bir algının içselleştirilmesidir. bu içselleştirme bilinçli olarak gerçekleşmediğinden, kişi bu durumun farkında dahi olmaz. dahası, söz konusu dezavantajlı olan grubun üyeleri dahi kendi gruplarına kötücüllük atfeden bu algıyı içselleştirebilirler.

    kendi halkını türklerin algıladığı gibi algılayan beyaz kürtlerin kimi tavırları bu duruma bir örnek olarak gösterilebilir. avrupalılara öykünerek kendi halkını ve kimliğini küçük gören beyaz türk tavrı da aynı çerçevededir. (bkz: ingroup discrimination/@derinsular) bu yönde davranışlar sergileyen kimseler, kendi kimliklerini aşağı gören algıyı içselleştirdikleri gibi, bu algıyı yaygınlaştıran hakim kimliğin adaletsizliklerini de mazur görürler. (bkz: outgroup favoritism/@derinsular)

    teori hakkında iyi yapılmış bir literatür taramasına yer veren bir derleme makalesi için bkz.: jost, john t.; mahzarin r. banaji; brian a. nosek. 2004. "a decade of system justification theory: accumulated evidence of conscious and unconscious bolstering of the status quo." political psychology 25(6): 881-919.

    sistemi gerekçelendirme teorisinin zaman zaman karşılaştırıldığı bir diğer önemli sosyal psikoloji teorisi için (bkz: sosyal kimlik teorisi/@derinsular)

    benzeri önemli teorilerin yer aldığı bir liste için (bkz: ölmeden önce incelenilmesi gereken teoriler/@derinsular)

    tema:
    (bkz: sosyal psikoloji/@derinsular)
  • hemen her toplumda, farklı kimlikler arasında belirgin bir itibar hiyerarşisi vardır. bu hiyerarşinin alt basamaklarında yer alanlar, üste çıkmaya, üsttekiler gibi olmaya ya da en azından onlar tarafından sevilmeye çalışırlar. abd'deki siyahların tavırları bu durumun örneklerinden biridir. sistemi gerekçelendirme teorisi, bu eğilimleri de açıklayabilecek niteliktedir.

    örneğin, türkiye özelinde, onyıllar boyunca toplumun en elit kesiminin kemalistler olduğu düşüncesinin hakim olmuş olması, bu kimliği taşımayanları kemalistlere öykünmeye itmiştir. mesela islami kesim içerisinde "biz de çağdaşız, biz de atatürkçüyüz" diyen ve sosyal tabakanın üst sınıfına mensup olduklarını düşündükleri atatürkçü kesime kendilerini beğendirmeye çalışan ezik dindarlar her zaman olmuştur. "bizim aslında sizden çok farkımız yok" mesajını vermeye çalışan ilgili kitle bir yandan ilgili kesimin haksızca tavırlarını görmezden gelirken (bkz: outgroup favoritism/@derinsular), diğer yandan da islami kesimin (çoğu zaman sadece görsel anlamda) daha radikal olan kanadına kemalizm tandanslı eleştiriler yöneltirler. (bkz: ingroup discrimination/@derinsular)

    bu kimseler sözlerinde (en azından bilinç düzeyinde) samimidirler. sayıları da az değildir. içlerinde başörtülü olanlar da vardır.

    ne var ki, kemalistlerin önemli bir kısmı gibi, onlar da mustafa kemal'i, hayatını ve ilkelerini doğru dürüst bilmezler. bildikleri, ekseriyetle ilkokulda öğretilen vatan-millet-atatürk edebiyatından ibarettir. islam dini hakkında da çok fazla şey bildiklerini söylemek zordur. bu nedenle, örtülü/dindar olmak ile atatürkçülük arasında bir çelişki görmüyor olmaları şaşırtıcı değildir.

    tavırları tipik bir entegrasyonizme karşılık gelir. zaten "biz de çağdaşız, biz de atatürkçüyüz" şeklindeki tavrın alt metni "bizi sevin"dir.

    kemalist kesim onları hiçbir zaman sevmeyecektir. belki aralarında değil çatışma, tartışma dahi çıkmayacaktır. ama (sözgelimi) hiçbir kemalist erkek, için için küçümsediği bir "atatürkçü örtülü kız" ile evlenmek istemeyecektir. şayet çocuk başına bir taş düşüp de böyle bir karar alacak olsa bile, ailesi ayağa kalkıp duruma isyan edecektir. (işin tuhafı, bu gibi durumlarda, "bu gerici kız oğlumuza büyü mü yaptırdı acaba" diye meraklanan "kemalist" kadınlar da çıkar.)

    bu noktada, kemalizmin artık itibarını kaybetmiş olması nedeniyle türkiye'de bu gibi tavırların zamanla azalacağını söylemek mümkün. aynı şekilde, itibar hiyerarşisinde siyasi ideolojinin belirleyiciliğinin azalmasıyla, öykünme de (zengin/fakir gibi) daha sıradan sosyal katmanlarda yaşanacaktır.

    tema:
    (bkz: sosyal psikoloji/@derinsular)

    diğer ilgili temalar:
    (bkz: islam/@derinsular)
    (bkz: kemalizm/@derinsular)
  • görüp görülebilecek en uzun derleme olabilir. deftere aktarırken ellerim titreyecek büyük ihtimalle :))):)::)::):)

    sistemi meşrulaştırma kuramı, içine sosyal kimlik kuramı, sosyal baskınlık kuramı ve adil dünya inancı kuramı gibi kuramları ve bunlarla alakalı farklı kavramları da alarak, toplumdaki mevcut sosyal, politik, ekonomik düzenlemelerin ve hiyerarşik yapılanmaların, avantajlı gruplar tarafından olduğu kadar dezavantajlı grup üyelerince de nasıl ve neden sürdürüldüğü sorularına cevap aramaktadır.

    bir başka şekilde tanımlarsak, özellikle dezavantajlı grupların kendilerine ilişkin olumsuz kalıp yargılamaları benimsemesi ve böylece kendileri aleyhine olan eşitsiz sosyal sistemin devamına yol açan psikolojik eğilim.

    öncelikle, bir sistem toplumun geneli tarafından nasıl meşrulaştırılır sorusu ile başlarsak, süreç şu adımları izliyor: 1) sosyopolitik sistemler, sosyoekonomik sistemler, statü ya da güç hiyerarşileri, toplumsal cinsiyet hiyerarşisi, kaynakların dağılımı, sosyal rollerin dağılımı, 2) bu sistemleri meşrulaştıran kalıp yargılar (değerler, inançlar vb), 3) kalıp yargıların hem avantajlı gruplar hem de dezavantajlı gruplar tarafından benimsenmesi, kabullenilmesi = sistemin meşrulaştırılması ve sitemin süreklilik kazanması

    smk’ya göre üç tane meşrulaştırma motivasyonu vardır:
    1)egoyu meşrulaştırma motivasyonu: kişinin öncelikle kendisi için olumlu bir benlik algısı yaratması gerekir. örneğin: patronun kendisiyle işçisi arasındaki ekonomik farkı kendini yetenekli işçisini yeteneksiz ve tembel olmasıyla açıklaması, beyaz adamın siyahı sömürürken siyahın insan ile hayvan arasında bir tür olduğunu savunması vb
    2)grubu meşrulaştırma motivasyonu: kişi, üye olduğu grubu kimliğinin önemli bir parçası olarak gördüğünden, grubun hareketlerini geçerli ve meşru kılmak ister. örneğin: dahil oluna grubun ayrıcalıklarının, o grubun üstünlükleriyle açıklanması vb. bu noktada sosyal kimlik kuramı da devriye giriyor. turner tarafından geliştirilen “kendini sınıflandırma” kavramı yoluyla bir gruba üyeliğine anlam yükleyen birey, benlik saygısını korumak ve yüceltmek için üyesi olduğu grubu kayırarak algılar ve aynı amaca hizmet etmesi için, ‘diğer’ grupları ve diğer grupların üyelerini ötekileştirir.
    3) sistemi meşrulaştırma motivasyonu: kişi, üyesi olduğu gruplar sayesinde ve grupların oluşturduğu toplum içerisinde kazandığı statükoyu geçerli, meşru ve haklı görme ihtiyacı duyar.

    mevcut sistemler içerisinde avantajlı konumdaki grubun üyeleri için egoyu, grubu ve sistemi meşrulaştırma motivasyonları birbirini destekler. bu nedenle onların adalet, eşit hak ve özgürlükler vesaire gibi alanlarda başarısız olan sistemleri bile meşrulaştırma güdüleri mantıklı görülebilir. ancak söz konusu sistemler ve bu sistemlerdeki hiyerarşi içinde dezavantajlı tarafta olan birey ve gruplar da sistemi en az diğerleri kadar meşrulaştırma eğilimi gösteriyorlar. bunun sebebi 1) mevcut düzen bozulduğunda olacakların belirsizliği ve belirsizlikten duyulan korku, 2) bu sistemi desteklerinde mevcut durumdan daha az rahatsız olmaları, adaletsiz bir dünyada yaşamanın yol açacağı suçluluk duygularıyla, sistemi suçlayarak, daha iyi baş edebilmeleridir. örneğin sosyal ve fiziksel yoksunluk içindeki insanların, kendi çelişkilerini azaltmak için yaşadıkları acıları meşrulaştırma ihtiyacı içinde olduklarını bulgulayan araştırmalar var. bunlardan birinde, yoksul bir ülke olan bolivya’da yapılan araştırmada, düşük statülü grup üyelerinin, devlete karşı konuşma baskılarını onaylamak gibi sistemi meşrulaştırıcı inançları, yüksek statülü grup üyelerine göre daha fazla onayladıkları görülmüştür.

    kendi grubunu daha pozitif algılarsan, iç grup yanlılığı; üyesi olmadığın bir grubu olumlu algılarsan (ki bunun sonucunda da toplumsal eşitsizlikleri içselleştirme eğilimi gösterirsin) dış grup yanlılığı. avantajlı grubun üyeleri iç grup yanlılığına, dezavantajlı grubun üyeleri ise dış grup yanlılığına eğilimlidir. “bireylerin gruplar arası eşitsizliği meşru görme eğilimleri dezavantajlı grup üyelerinin kendi düşük statülerini kabul etmelerine, içselleştirmelerine ve sürdürmelerine yol açmaktadır.” aynı zamanda kendi dezavantajlarını kabullenip, içselleştirip devam ettirdikçe de avantajlı grubu olumlayarak dış grup yanlılıklarını arttırıyorlar. yani bir kısır döngü söz konusu.

    dezavantajlı grupların dış grup yanlılığını sürdürerek gruplar arasındaki eşitsizlik ve adaletsizlikleri (maddi güvencesizliğe/yoksunluğa uyum sağlama/kabullenme, sefalet ve adaletsizliği devam ettiren ihtiyaçlar geliştirme, başa gelen acıların kaçınılmaz olduğu ve hak edildiği inancı, mevcut düzende bireylerin/grupların sahip olduğu statü, avantaj, dezavantajların onların içsel değerini yansıttığını düşünme) meşrulaştırma eğilimlerinin bir diğer sebebi ve aynı zamanda yolu ise baskılanmış hak etmişlik duygusudur. bu kavram alt konumdaki grup üyelerinin gösterdikleri emek karşısında diğer gruplardan daha az kazanç hak ettikleri algısını ifade etmektedir. baskılanmış hak etmişlik duygusu kavramının ele alındığı çalışmalar genellikle cinsiyet eşitsizliği ile ilgilidir. araştırmalara göre baskılanmış hak etmişlik, cinsiyet eşitsizliğinin kadınlar tarafından içselleştirilmesi biçiminde ortaya çıkar. kadınların erkeklerle aynı işi yaptıklarında kendi performanslarını erkeklerinden daha değersiz görmeleri baskılanmış hak etmişliğin örneklerindendir.

    bireylerin sahip oldukları sosyal baskınlık düzeyi ile sistemi meşrulaştırma eğilimleri arasında da paralel bir ilişki var. (sosyal baskınlık eğilimi, bireyin herhangi bir sosyal sistem içinde hiyerarşi oluşturma ve düşük statülü gruplar üzerinde otorite kurma tercihinin ölçümü, grup içi ve gruplar arası eşitlikçilik karşıtlığının ve yandaşlığının boyutudur. "toplumdaki bütün gruplar aynı haklara sahip olsa daha iyi olurdu." ve "toplumdaki bütün gruplar tamamen eşit olmalı." cümlelerinden hangisine daha yakın olduğunuz, benimsediğinizi ne oranda, hangi dereceye kadar benimsediğiniz bile sosyal baskınlık yöneliminizi etkiler. yapılan araştırmalarda, yüksek statülü grup üyelerinin düşük statülü grup üyelerine göre daha yüksek sosyal baskınlık yönelimine sahip oldukları bulunmuştur. örneğin, italya ve amerika’da yapılan bir araştırmaya göre, düşük statülü grup üyelerinden sosyal baskınlık yönelimi düşük olan bireylerin gruplar arası eşitsizliklere ve mevcut statükoya karşı durduğu bulunmuştur. sosyal baskınlık düzeyi yüksek olanların ise sistemin meşrulaştırılması için çaba sarf ettikleri görülmüştür.

    kişinin dahil olduğu grubu meşrulaştırma motivasyonunda da kullandığı kendini sınıflandırma, kendi benliğini oluşturmasında da etkilidir. benlik kavramı kişinin kendisi hakkında bildikleri, başkalarının kişiye ilişkin görüşlerinden yansımış olanlar ve kişinin kendine ilişkin değerlendirmelerinden elde edilir. kişi kendisi hakkında sıklıkla söylenen şeyleri benliğinin bir parçası olarak görür ve ifade eder. çoğu zaman da benliğine uygun davranmaya çalışır. birey, başkalarının kendisine karşı gösterdiği tutumlar ışığında kendisi hakkında düşünmeye başlar, özbilincine varır ve toplumsal bir benlik edinir. hegelci fenomenolojiye göre kişi ancak ötekini yaşayarak ve öteki tarafından yaşanarak, öteki tarafından tanınarak benliğini inşa edebilir. ötekinin tanıdığı ve ötekinin o olduğunu iddia ettiği benlik, onun kendi benliğini tanımasında etkilidir. dezavantajlı grup üyelerinin kendilerini tanımlama biçimlerine buradan bakılarak açıklık getirilebilir. kendilerini sürekli maruz kaldıkları stereotiplere uygun tanımlayıp tanımlamadıkları bu görüş çerçevesinde incelenmeye uygundur.

    sistemi meşrulaştırmanın bilişlerimiz üzerindeki etkisini aşağıdaki iki örnek üzerinde incelemek için ise:
    1) allport, deneylerinin birinde deneklere elinde ustura olan beyaz biriyle elleri boş olan bir siyahın fotoğrafını göstermiştir. deneklerin yarısı aktarımlarda usturanın siyah kişinin elinde olduğunu söylemişlerdir. allport, fotoğrafı bu şekilde hatırlayan deneklerin; usturanın siyah kişiye yakışacağı, beyaz olanına ise yakışmayacağı düşüncesine sahip olabileceğini ifade etmiştir.
    2)steele ve aronson (1995)’un çalışmasında amerikalı siyah ve beyaz öğrencilere verilen zor bir sözel görev iki deney koşuluyla çalışılmıştır. birinci koşulda, bu görevin entelektüel performansları ayırt edici olduğu söylenmiştir ve siyahların ‘siyahların zihinsel kapasitesi düşüktür’ stereotipinin etkisinde kalarak performanslarının düştüğü gözlenmiştir. diğer koşulda ise siyahlarla beyazlar arasında bir fark görülmemiştir.
hesabın var mı? giriş yap