• zihne yeni bir veri gelmeden onceki en dingin an,alginin en acik oldugu andir ayni zamanda
  • arvo pärt'in şüphesiz demir leblebisi. albüm olarak birçoklarının arşivinde rastladım ben buna. hatta yazarının tek albümü olarak bile dikkat çekmişti bazı evlerde. iki fratres, bir cantus, bir de tabula rasa diyeyim ve bu bahsi kapatayım zira dostlar pek güzel dokunmuşlar albüme...
    eser olarak tabula rasa peki ne? en azından bu satırların yazarı için ne, biraz ona dokunmalı. evet albüme adını veren eser, albümün sonunda yer almakta. fratres ve cantus ile dayak yemiş bu bünye, ilk dinlemeye başladığında levhayı bulmakla beraber boşluğun peşine düşmüştü. ne zamanki bir dinginlik hâkim oldu, boşluğu bulmuştu. levhayı kaybetti tabii, söylemeye gerek yok. şaka bir tarafa iki bölümden oluşuyor tabula rasa. ludus ve silentium.
    bir oyunun içinde buluyoruz öncelikle kendimizi. kurbanını ağını düşürmüş bir örümcek misali oynuyor besteci bizimle. teşbihte bal gibi hata olur, hele bendenizin zihninden çıkarsa. geriliyoruz ve bekliyoruz...
    bölüm bitiyor ve sessizliğin kollarında salınmaya başlıyoruz. silentium bence boğaza dayanmış bir bıçak. gidiyor, geliyor. aslında beni çok daha fazla geriyor. bu sessizlik motifi zaten arvo'nun vazgeçilmezi; latince vuralım notumuzu zira bunun müsebbibi sapına kadar latinceci. conditio sine qua non diyelim ve tek geçelim sessizliği. unutmadan üzerine silencio'yu kapıp gözlerimizi kapatalım; afiyet olsun...
    (bkz: come in)
    (bkz: vade in pace)
  • lost adli dizinin 3 bolumunun ismi.
    bu sozun cikis noktasinin john locke oldugu da dusunulurse; kanimca gercek john locke'un verdigi mesajla dizideki john locke karakteri de baglantili, john locke'un ve diger karakterlerin adada bos bir defterdeki tertemiz sayfalar olarak gorulebilecegi ve belki de yeni bir yasam yeni bir boyutta olduklari yorumu yapilabilir.
  • doğu ile batının çakıştığı noktada, sınırın yanlış tarafında barınan kavram.
  • mahasti kia'nın programıydı açık radyo'da. iran şiirleri okurdu. iki kişi yapıyorlardı programı.

    gece yavaş yavaş geliyor, iniyor.
    çukur yerlere dolmaya başladı bile
    dil bu karanlığın içinde yaşayabilirmiş gibi görünen tek şey sanki.
  • lat. kazınmış kitabe. çoğunlukla boş kitabe olarak kullanılır. insanoğlunun "boş" doğduğu ve ruhunun, karakterinin doğum sonrası olaylarla şekillendiği teorisi. 13.yy da thomas aquinas tarafından ortaya atılmış ancak 17.yy da john locke tarafından tamamen ifade edilmiştir.
    bu ifadeye göre kişinin çevresel verileri alma ve bu verileri işleme yöntemini tamamen kendi algılama metodu etkiler.

    günümüzdeki anlamında ise ciddi bir kayma olmuş ve şu hale gelmiştir. doğarken boş olan kişiyi tanımlayan ve değiştiren artık kendi deneyimleri değil, tamamen toplum ve çevresel etkilerdir.
  • "tabula rasa, hiçbir şeyin kayıtlı olmadığını düşündüğümüz fizikî beynimizin, doğumdan sonraki yaşam illüzyonu sırasında elde edeceği tecrübeleri, bu illüzyon (hayalî) hayatın gerektirdiği şekilde kısıtlı ve üç boyutlu olarak algılamamızla elde edeceğimiz tecrübeleri ifade eden bir terimdir. esp (duyu ötesi algılama), zamandan bağımsız olarak geçmişi ve geleceği görebilme ve diğer yetenekler, doğumda kapatılır("disable" edilir). bu yetenekler herkeste vardır ama kullanmak içinde bulunduğumuz "matrix" gereği yasaktır. kullanamayanlara örnek olsun diye, kullananlar da kullansınlar diye (belli bir amaç için) bu yetenekler bazı insanların kaderinde açık olarak hazırlanır. beyninde bu yetenekleri doğuştan açık olanlar etrafına ve kendine yarar sağlayacak şekilde bunu kullanır. bu yetenekleri hiç olmayanlar ise normal hayatlarına devam ederler. bu yeteneklerin olmaması bu 3 boyutlu fiziki ve hayali dünyanın şartıdır, kanunudur, yaradılış gereğidir. çünkü, ancak bu kısıtlanmış beyinle fizikî dünyada istenilen amaca ulaşılarak tekâmülde yükselinir. yoksa, bütün yetenekler açık olsa, hayatın anlamı kalmaz, kişi bir süre sonra sıkılır ve fizikî dünyayı sıkıcı görür. fiziki dünyadaki illüzyonik sıkıntı, hastalık ve dertler, hayatın ta kendisi ve ders alınması gereken kaderî vakalar olduğundan gereklidirler. tabula rasa, bunların (tecrübelerin) hiçbirisinin bulunmadığı safhadır (doğumdan hemen sonraki bilginin, tecrübenin yazılı olmadığı "boş levha" ya da "sehpa"). doğumdan itibaren fert, kendisini fert yapan (değiştirilemez karakterini elde edeceği) önceden hazırlanmış kaderine göre hayatını yaşar ve deneyimlere sahip olur. böylece, herkesin kişiliği farklı farklı olur(deneyimlerine, birikimlerine göre). tabula rasa çok felsefik ve derin bir konudur. tabula rasa öncesi (doğumdan önceki safha) ve tabula rasa'daki yazılar (elde edilen tecrübeler) konuların esasını oluşturur. kişinin tabula rasa'sına yazılacak tecrübelerin önceden zaten hazır olması ve doğumdan önce kişinin (bireyin) yaşayacağı hayatı bizzat kendisi seçerek (doğum yeri, aile, hayat tarzı vs) seçtiği hayatı fizikî olarak yaşaması (ve beynin bu seçimi fiziki illüzyonik hayat sırasında hatırlamaması, çünkü içinde yaşadığımız "matrix"in kuralı gereği) ise tabula rasa ile ilgili diğer izdüşüm konulardır. derin konulardır ve kimse tam olarak gerçeği bilemez bu konuda. ölmeden ölmek diye bir kavram bununla ilgilidir. ölüp diğer boyuta geçtiğimizde anlarız fiziki ve hayali dünyadaki elimizdeki imkanları. ama ne kadar pişman olursak olalım geriye dönüş yoktur. o yüzden, fiziki olarak ölmeden (seyyalevî bağ kopmadan, kalp ve beyin durmadan) bu dünyada yaşamak en önemli amaçtır. yani başka bir deyişle, sanki biz ölmüşüz, diğer dünyalara, boyutlara gitmişiz de dünyadaki fiziki-hayali hayatın anlamını kavramışız sonra nasıl olduysa geri gelmişiz gibi. bu şekilde, fiziki-hayali dünyanın dertlerinden, sıkıntılarından, fiziki boyutun kısıtlayıcılıklarından sıkılmayarak, ders alarak seçilen bir yaşam tarzı "nötr"ü yaşamak anlamına gelir. yani, siyah ve beyazın ortasındaki grilikte durmamız anlamına gelir. bu gözlükle üç boyutlu fizik dünyaya bakan bir insan mutluluk ve mutsuzluğun ortasındaki nötr bölgede durur ve her ikisinden de ders alır, kendine bir pay çıkarır. güzel ve çirkin de onun için aynıdır. doğumdan itibaren ailenin ve toplumun bireye empoze edip durduğu şartlanmaları minimuma indirgeyerek huzuru bulur. bebeğe sıcak "cıss" diye öğretilirken bunun karşısı olan "soğuk" öğretilir. ikili olarak öğrenilegelen, aslı tek olan bilgi insanın tüm hayatına egemen olur. aslı tek olan bilgiyi sürekli olarak böyle ikiye bölerek, karşılaştırmalı ve göreceli, izâfi bir hayatta bulur birey kendisini. aslında ortada ne sıcak, ne soğuk, ne güzel, ne çirkin, ne mutluluk ne de mutsuzluk vardır. kişi nötr de durarak bunların keyfini sürebilir. yoksa, çoğunluğun yaptığı gibi mutsuzlukları redederek (kadercilik de yaparak) sürekli mutluluğun peşinde koşarak bütün hayatı mutsuzluklarla geçer. aslında mutluluğu, hastalığı, güzelliği ve soğuğu gönderen kaynak hep aynı kaynaktır. bütün illüzyonlar ve hayali acılar kişiye aynı kaynaktan gönderildiği için, kişi bunları "bunlar beni ben yapan şeyler, bunların hepsini kabul ediyorum" diyerek kabul edebilse, o zaman nötr'lükte gerçek mutluluğu yaşayabilecektir. tabula rasa'sına güzel şeyler yazabilecek, yazılı olanları büyük bir sevgi ve barış ile kabul edebilecek ve huzurlu bir hayat sürecektir."

    - ege üniversitesi'nde araştırma görevlisi olan dr. levent beye, ricâmız üzerine `tabula rasa`'yı böylesine sarih üslupla izah ettiği için teşekkür ederiz. ayrıca bu açıklamasını ekşi sözlük'e nakletmemize müsaâde ettiği için de kendisine en içten şükranlarımızı sunarız.
  • arvo partın 1977 yılına ait bir albümünün adıdır.

    albüm 4 parçadan oluşur:
    fratres (11:27)
    cantus in memory of benjamin britten (05:00)
    fratres 2 (11:52)
    tabula rasa (26:26)

    kuzey avrupalı bu adamın yaptığı müzik, genelde north jazz olarak değerlendirilir ve jan garbarek, john surman, keith jarrett, the hilliard ensemble gibi isimlerle beraber anılır; bunların bazılarıyla beraber çalışmıştır da.

    ancak bu albüm benim için ne north caz gibi soğuktur, ne klasik müzik gibi klasiktir. öyle derin, öyle içe işleyen bir müziktir ki bu; aynı anda hem hüzünlenir, içe kapanır; hem sakinleşir, kendinizi dinleyebilir; hem de sizi götürdüğü yerde huzur bulursunuz. gökyüzünde süzülmek gibi hafif bir hissiyat verir bazen, ama o yaylılar hepsi birden çığlıklarını atmaya başladıklarında ağlayabilirsiniz belki...
hesabın var mı? giriş yap