• arapça adı 'midan tahrir' olarak geçen, kahire'nin en merkezi meydanı. meydanın çevresi, tepesi ışıklı panolarla bezenmiş yüksek* apartmanlarla, arap birliği'nin köşke benzer binasıyla, intercontinental ve hilton otelleriyle, içinde içişleri'nden eğitim'e çeşitli bakanlık ve devlet dairelerini barındıran sovyet tarzı devasa mugamma binasıyla, kahire amerikan üniversitesi'yle ve ünlü kahire müzesi ile çevrilidir.orta yerinde enver sedat'ın adının verildiği bir metro istasyonu bulunur.

    yeşil alan oranı çok azdır o yüzden dışardan bakınca sanki alıştığımız gibi bir meydan değilmiş gibi de gözükebilir. ayrıca taksim meydanı'nda bulunan geniş yürüme yolları ve trafiğe kapalı alanlar, caddeler, bu meydandan ne yazık ki esirgenmiş, parmaklıklarla kapatılmış yüksek kaldırımları, polis bariyerleri, sürüp giden altyapı kazıları ve kahire'nin o dillere destan trafiğiyle birleşince meydan yayalar için tam bir yasak bölge halini almıştır. trafiğin yoğun olduğu saatlerde karşıdan karşıya geçmek can güvenliği açısından oldukça tehlikeli olabilir, özellikle dikkatli olunmazsa. metro istasyonuna inip gayet iyi işaretlenmiş olan alt geçitin içinden yolunu bularak yürümek daha emniyetlidir.
  • http://www.yesilgazete.org/?p=20146

    "siz bu yazıyı okuduğunuzda, mısır’da çok şey değişmiş olabilir. bugün 31 ocak 2011. yarın ise ayın biri. kimisi için rejime girme günü, kimisi için sigarayı bırakma günü. mısırlılar için ise büyük bir eylem günü. gelen haberler 1 milyon kişinin meydana çıkacağını ve mübarek’e karşı tek ses olacağını söylüyor. samet bey’in 3 gün sonra bozacağı rejim ya da nermin hanım’ın 4 gün dayanabileceği sigarasızlığa benzemezse bu direniş, yani pes etmezlerse, mısır’da çok şey değişecek. belki yeni bir dönem başlamış olacak. suikastlerle yer değiştiren devlet başkanları döneminin yerine, tarih başka bir şey yazacak."
  • hüsnü mübarek'in yıkılışına şahit olması beklenen mısır'ın en ünlü meydanı.
    iki milyon insanın toplandığı söyleniyor. organize bir hareket olmayan mısır'daki halk ayaklanması lidersizlikten nerede ne yapacağını bilmiyor.
    bu meydanda toplanan insanların birinin liderliğinde hareket etmesi de mümkün. meydanın marifeti değil tabi ama bir arada olmanın verdiği güven insanlara daha farklı davranma ihtiyacı hissettirebilir. mübarek yıkılırsa ne olur tam olarak kestirmek zor ama her şeye rağmen mısırlıların mübarek'e tahammül edemediğini göstermesi heyecan vericidir.
  • tarihi günlere evsahipliği yapan meydan. eğer ısrarla istifa etmeyen mısır lideri hüsnü mübarek'e bu meydandan yükselen başkaldırı sonucu halk darbesi yapılırsa adını devrim tarihine altın harflerle kazıyacaktır tahrir..
  • iki tarafın birbirine acımasızca saldırdığı meydan.
  • mübarek'e bağlı merkezi güvenlik teşkilatı'na bağlı süvariler el tahrir meydanı'ndaki kalabalığa at ve develer üzerinde saldırdı.
  • türkçeye "özgürlük meydanı" şeklinde tercüme edilebilecek ve mısır ayaklanmasında, adına yaraşır sonuçların alındığına şahit olmak istediğimiz meydandır.
  • taksim meydanı'na acayip benzeyen yer.
  • ayrılmaya az kalmıştı. arkadaşım da bir gün öncesine bilet aldığı için artık yanımda değildi ve yapacak pek de bişey yoktu doğrusu.........doğrusu!...

    doğrusu hilton oteline gitmeyi birkaç gün öncesinden kafama koymuştum. çünkü bu siktiğimin ülkenin bu siktiğimin şehrinde gidilecek, gezilecek, eğlenecek pek de fazla bir yer yoktu. zaten gezeceğimiz kadar gezmiştik. gidilebilecek her yere gitmiştik. yalnızca birkaç tarihi mekan kalmıştı ki yazın 45 derece sıcakta o tarihi mekandan bu tarihi mekana sıçrarken ne birşey anlıyorduk ne de keyif alıyorduk. sırf buraya kadar geldik şurayı da gezmiş olalım diyorduk.

    günlerdir ihtiyacım olan tek şey ise biraz eğlenceydi. gerçi tırsmıyor da değildim. gecenin bir vakti nasıl geri dönecektim ki? belki de sarhoş olacaktım. zaten yeterince kazıklanmış ve bir defa da soyulmuştum. etraf pislik içinde. geceleri bile insanı deliler gibi terleten sıcak bir taraftan; huzursuz, asabi kalabalık bir taraftan. renksiz binaların verdiği ruh sıkıntısı. kalabalıkların ardından gelen daha fazla pislik içindeki karanlık sokaklar. rüzgarın çölden taşıdığı kumun üzerinize yapışması hali. halbuki buraya gelmeden önce bu kadar kötü olacağını düşünmemiştim.

    insanın yüreğine korku salan bu yerde başıma bir iş mi gelecekti yoksa. yoksa çok sonra böyle birşey yaptığım için kendime kızacak mıydım? ama biraz alkol ve çılgınlar gibi dans etmeye olan açlığım tarif edilemezdi. belki birkaç güzel gece kulübü bulabilir keyfini çıkarabilirdim. ama şimdiye kadar bulamamıştım. bu son şansımdı.

    hilton oteline doğru yürürken kafamda sorular acaba orda bir gece kulübü var mı? beni içeri alırlar mı? otel müşterisi bile değilsin be çocuğum. kesin kapıdan çevirecekler. hadi otelden içeri girdin, gece kulübü de var. eee oraya nasıl girceksin? bir de kalite bir yerse işte o noktada kesin sıçtın bu salak tişört dandik kotla oraya girmen imkansız. zaten en son ne zaman yıkatmıştın ki bunları kaçıncı giyişindi. hem pisti hem de kötü kokuyordu. parfüm tüm bunların üstesinden gelebilir miydi?

    tek avantajım turist olduğumun anlaşılmasıydı. kafamda bu sorularla otelin ön kapısındaydım. evet ve hikaye burda sona erer. bavul yok bişi yok otele giriş yapan bitkin turist.. kapıdaki görevliler ' rezervasyonunuz var mı? ne kadar kalacaksınız? ' tarzı birkaç soruyla ilk önce beni sıkıştıracak sonra da geri çevireceklerdi.

    ama hiç de öyle olmadı. hiçbirşey sormadılar. sanırım benim müşterilerden biri olduğumu sanmışlardı. veya belki de ben bu lüks otel muamelerini kafamda fazla büyütmüştüm. biraz etrafta gezindikten sonra çay bahçesinde canlı etnik müzik eşliğinde 20 pound ödeyip aldığım nargile ve çayımı içtim. insanlarla sohbet ettim. bana ' otelin müşterisi misiniz? yeni geldiniz galiba ' diye soran birine nolur nolmaz 'evet, yeni geldim' dedim. birkaç çay daha içip vakit geçirdikten sonra etrafta biraz dolaştım. ve biraz sonra görevlilerden birine gece kulübünün nerde olduğunu sordum.

    hayal kırıklığı... yıkıldım adam bana pavyon tarzı bir yer gösterdi. çok pis canım sıkıldı. neyse...orayı terk etmekten başka yapacak birşey yoktu.

    kapıya doğru yöneldim ve parfüm filmindeki ölen kızın babasının kapıyı açarken yaşadığı şeyi yaşadım. bir ışık önümde gözlerimin önünde yavaş yavaş söndü. limuzinin içinden çıkan amerikalı olduğu her halinden belli şık giyimli üçgen vücut zencinin ardından çok şık giyinmiş latin kızlar çıkmaya başladı. ışık söndü diyorum çünkü bi anlık ümitle hayal kırıklığını aynı anda yaşadım. (tasvir etmek için zenci dedim ırkçılık olarak algılamayın lütfen)

    birkaç adım attıktan sonra rapsever oldukları her hallerinden belli başka zenciler belirdi. uzun tişörtler, bol kotlar, çılgın saat ve takılar, küpeler ve piirsink. bir parti havası ve işte gidiyorlaaar... aaa gece kulübü. tam da girişin biraz ilersindeymiş. belli belirsiz tekrar yanan ampüller...

    bir anda doğrultum değişti. sırada bekleyen insanlar. kafamda yine sorular sorular... sırada bekleyen insanlar girdi. bi yaya gelen o iki zenci kaldı bir de ben. beni de almaya niyetli olmadıklarını anlamak zor olmadı. hemen o iki insanla sohbete başladım. ve öğrendim ki gece kulübüne girmek için otelin müşterisi olmak, rezervasyon yaptırmış olmak ve çift olarak gelmek gerekiyormuş. 'eee siz niye geldiniz?' diye sordum. 'belirli bir süreden sonra alıyorlar sadece biraz beklemeliyiz' dediler. 'ama almayabilirler de' diye eklediler. sanırım içerideki duruma bağlıydı. içeri giriş de 100 pounddu. 100 poundluk içki de bedavaydı.

    evet şansım yaver gitmişti. şu an burdaydım ve parti ortamına dakikalar kalmıştı. deliler gibi dans edebilir belki de yiyişme ortamına dalabilirdim. geçmişte gece kulüplerinde ıssız adam tarzı denemelerim olmuştu. dans etmeyi seviyor iyi de dans ediyordum ama bir kulüpten kız kaldırmak benim için daha önce yaşanmamış birşeydi. belki de bugün bir anda içimdeki otis abiyi bulur, olduğu yerden çıkarır ve milli olabilirdim. belli mi olur herşey olabilirdi. ancak içeri giren her yirmi kişiden yaklaşık ondokuzunun siyah tenli olması, gelen beyazların da çift olarak girmesi benim şansımın pek fazla olmayacağının sinyalleri gibiydi.

    bir süre sonra içerdeydim. müzik daha çok o rapsever gruba hitab ediyordu. içeridekilerin çoğunun da rapsever tayfa olduğu hemen anlaşılıyordu. ben progressive house seven bir insan olarak bir süre müziğe ısınamadım. alkol aldıktan sonra müziğe ısınmak çok da sorun değil diye düşündüm. hem belki istek parça çalar. ne istiyim diye düşünürken arada bizim zencilerle muhabbet ettim. sonra sonra hafif hafif oynamaya başladım. amaaaan neyse dj en nihayetinde, bırak takılsın istediği gibi, kıvamına geldim alkol sayesinde. zaten mekan tarz, dj de ünlüymüş benden istek kabul etmez ki dedim.

    neyse biraz daha kıvama geldim. dans pistinin bir o tarafında bir bu tarafındayım. ve arada bir insanların dikkatini çekiyorum. birkaç insanın stilimi beğendiğini farkediyorum. ama ben yardırmaya başlamadığımın fazlasıyla farkındayım. biraz daha alkol, biraz daha kalabalık, biraz daha dans, daha çoşkulu müzik.

    insanlar dans konusunda kendilerini göstermeye başlıyorlar. oluşturulan bir çember, izleyiciler dans edenler. ben çemberin dışındayım. tenha boşluklarda sevişenler, ben her ne kadar kızların yanına yaklaşmaya çalışsam da pas veren yok ve bu konuyu siktir edip kendimi müziğe kaptırmaya karar veriyorum.

    derken birilerinin ısrarları sonucu çemberin içinde buluyorum kendimi. başlıyorum gerçekten dans etmeye. çığlık atan ıslıklayan kalabalık, ortada ben. ve bir süre sonra başlıyorum yardırmaya daha fazla ıslık. dj bir helal çakıyor bana. bir süre sonra tamam diyorum bu kadar ve çekiliyorum kenara. tebrikler. içki ısmarlamak isteyenler. limuzinden inen zenci zorla ısmarlıyor ve yanındaki kızlardan biriyle dans etmemi istiyor. insanlar eğleniyorlar çılgınca ve ben bir afetle pistte yiyişiyorum bir süre. geceyi onunla geçirmeyi umarak. ama pek de umduğum gibi olmuyor. gece sonunda dağılıyor herkes. evli evine köylü köyüne modunda. ben de yarı sarhoş kaldığım otelin yolunu tutuyorum ilginç bir ruh hali içersinde.

    ve o gece sabaha karşı kaldığım otele doğru yol alırken mısır maceramın verdiği sıkıntıyı üzerimden atmış olmamın getirdiği rahatlığı yaşıyorum tahrir meydanından son kez yürüyerek. deliler gibi dans ederek bir aylık yorgunluğu atıyorum üzerimden döküyorum tüm kurtlarımı o dans pistinde...son kez geçiyorum o caddeden yarı sarhoş bir halde. tahrir meydanından son kez yürürken geride bıraktıklarım, gelecek seçimlerim.

    ve dün hepimiz tarihin bir dönemine tanıklık ettik, tanıklık ediyoruz bugün... bugün dünyanın dönüşümünü izliyoruz hep birlikte, türkiye'de artan baskı ortamına, gözaltılara, değiştirilmeye çalışılan rejime, değerlerin içine edilişine, yaşam tarzımızın değiştirilmek istenmesine şahitlik ediyoruz hepimiz...ve evet bugün o benim bir ay zor dayandığım o ülkenin halkı 30 yıllık mübarek rejiminin verdiği sıkıntının acısını o meydanda çıkarıyor.... erteledikleri isyanlarının pişmanlığını yaşayarak geleceklerini kurtarmaya çalışıyorlar.

    not: 5 pound 1türk lirası
    not2: oraya gelen zenciler iş için mısıra gelmiş zengin aile çocukları
hesabın var mı? giriş yap