• altin portakalki galasinda izledigim inanılmaz bir erkan can performasina sahip iyi denebilicek duzeyde olan fakat yinede erkan canın muthis oyunculugu ile bir kac kat daha yukselen film
  • detaylara gösterdiği özenle türk sinemasında çıtayı yükseltecek filmlerden biri bu. bu filmin anlattığı konulara malesef kimse bu kadar incelikli davranmadı, ne mekan kostüm seçimlerinde ne de kesmelerde. takva herkesin empatisini kuramayacağı bir film ama daha evrensel olamayacak bir konuyu anlatıyor.
  • özellikle ışık konusunda üzerinde çalışılmış güzel film. ancak güven kıraç role mi yakışmamış, yoksa rolü becerememiş mi anlamadım, oyunculuğu bana gayet komik geldi; özellikle zikir ayinlerindeki hali.
    --- spoiler ---
    muharrem'in ermişlikle ermemişlik arasında kaldığı döneme geçiş de azıcık daha uzatılabilse, kendi adıma, daha çok etkilenebilirdim filmden.
    --- spoiler ---
    etrafımızda bir sürü muharremler var zaten, yabancı değildik konuya.*
  • 96 dakikalık versiyonunu izledikten sonra gönül rahatlığıyla söylebilirim ki ele aldığı konuya ön yargısız, ayrıntılar konusunda alabildiğine titiz ve oldukça gerçekçi yaklaşan; oyunculuklar, müzikler ve görüntüler konusunda son derece başarılı bir film olmuş takva. ne "bu tarikatlar da böyle işte, pislik yuvası" gibi bir söylem içine girmeye çalışıyor ne de bunun tersi bir yücelteme çabasına giriyor ki ele aldığı konunun hassasiyeti düşünüldüğünde bu objektifliği muhafaza edebilmesi cidden takdire şayan bir başarı.

    --- spoiler ---

    lakin daha evvel de bir iki yerde söylendiği gibi filmin bu versiyonu montajda biraz fazlaca kırpılmış gibi geldi bana. final öyle çabuk gelişiyor ki sanırsın ekip sıkılmış karda kışta film çekmekten de "amaan neyse ya bu adam da böyle kafayı yedi işte, dağılın hadi" deyip apar topar bitirmişler işlerini. özellikle muharrem'in delirme sürecinin daha iyi anlaşılmasını sağlayacak detaylarda rahatsız edici bir eksiklik hissediliyor. o yüzden (eğer gerçekten öyle bir versiyonu var ise) filmin daha kolay anlaşılmasını öykünün daha inandırıcı olmasını sağlayacak sahnelerin bulunduğunu sandığım (umduğum) daha uzun versiyonunun gösterime girmesi daha isabetli bir tercih olacaktır fikrimce.

    --- spoiler ---

    ve son olarak filmin senaristi önder çakar'la yapılan bir röporaj için de şöyle buyrun:

    http://www.ekolay.net/…pid=725&hid=1&haberid=435801
  • gerek oyunculuk acisindan, gerek goruntu ve i$ikla one cikan gorselligi acisindan takdire $ayan bir film. ayni $eyleri montaj esnasinda yitirildigini du$undugum konu butunlugu icin soylemek biraz guc malesef. ancak her ne olursa olsun $u ana kadar yapilmi$ en kaliteli turk yapimlarindan.

    --- spoiler ---

    filmde konu guzel i$leni$ guzel fakat geli$me ve sonlandirma kisimlarinda bi$eyler eksik.
    konunun i$leyi$i itibariyle bu tarikatin foyasi bi yerde cikacak hissi kapliyor bunyeyi olmuyor,
    muharrem bi yerde u donu$u yapacak kariya kiza verecek kendini diyosun olmuyor,
    yer yer rauf un muharremin yukseli$ini kiskandigi ondan intikam alacagi hissi kapliyor bunyeyi olmuyor
    bunca beklenenden sonra muharremin montaj defosuyla birlikte hizlica geli$en son biraz sikinti olu$tumakta.

    --- spoiler ---
  • çok bekleyip büyük istek duyarak gitmekten midir artık nedendir bilemiyorum kestiremiyorum hevesim kursağımda kaldı açıkçası.güven kıraçher filmde var.olur olmadık her rolde karşımıza çıkıyor nedense güven kıraç ın yer aldığı filmlerde film gerçekliğini bir anda yitiriyor.o surattaki beş karış sakala rağmen tarikat şeyhinin sağ kolu olarak göremedim.film bir açıdan daha gerçekliğini yitirdi benim için öznur kulane zaman görünse hazır oynanmış sayılsal lotalar kulağımda çınladı.bir taksim insanı olarak geceleri taksim barlarının tanınan siması olarak önder çakar ı zikirde baş köşede görmek ise bir diğer hadikaptı bence.ışık için geçer not verebiliriz pekala ama biraz fazla flu değil mi bu film?ayrıca engin günaydınbu filmde bunun için mi var diye sormadan edemedim, neye hizmet etti filmin dramatik yapısı içinde?heleki çuval almaya gelen üçlüyü bırakıp muharremin dışarı çıkması ve ardından çorap söküğü gibi filmin sonlanmasını yadırgadım.çok fazla sahne çıkarılmış da olabilir eyvallah ama yine de olmuş bu film diyemiyor insan.
  • hakkında yazılan bunca olumsuz yazılar yüzünden, sözlükte sinemadan anlayan yazar oranının gitgide düşdüğüne şahit olarak üzüldüğüm film...
  • yeni sinemacılardan, gurur duyulması gereken her ayrıntısıyla tebriği ve ödülleri sonuna kadar hakeden, eleştirdikçe daha da yücelen (iyi bir filmin olması gerektiği gibi) bir trajedi . şöyle bir kendimce sinopsisini yazıveriyim, ardından görüşlerime geceyim.

    --- spoiler ---
    dinibütün, mülayim bir adam bağlı olduğu dergah tarafından, dergahın alacaklarını toplaması için görevlendirilir. dünyevi işlerden, paradan puldan elini eteğini çekmiş, bu kendi halinde adam* "dininin" zoruyla tekrar dünyevi işlerle ilgilenmeye başlar. bu düzene ayak uydurmayı beceremez, iyilik ve kötülük kavramlarını yitirir, fazla teslim olmuştur, meczup olur. filmdeki bir replikteki gibi "meczupa günah yazılmaz". muharrem sonunda amacına erişecek cennete gidecektir. meczupluktur aslında tek çaresi, çünki ne dinine ne de kişiliğine tanrı katında iyi bir insan olmak için güvenmiyordur artık.
    --- spoiler ---

    takva sanat yönetimi ve görüntü yönetimi açısından bir çok başarılı yabancı bağımsız film ile kıyaslanabilcek nitelikte olmuş. filme hakim olan beyaz renk ve rüyalardaki parlak renkler arasındaki zıtlık, muharremin hayattan ne kadar "uzak"laştığını da gösterir bi bakıma. tüm renkleri geride bırakmış sırf beyazla yetinmeye çalışmaktadır. olur mu, olmaz tabi ..
    zikir sahnelerindeki kendinden geçme halinin görselliği ve özellikle hem bu sahneler hem de genel anlamıyla "ses" ilginç bi şekilde* çok iyidir bu filmde. onur yavuz u tebrik etmek gerekir başarısından dolayı.

    filmin tarikat dünyasını gercek hayattan ayırmak amacıyla güttüğü görüntü yönetimi çok başarılı. ilk sahneden başlayarak son sahneye kadar, onlarınki ayrı bir dünya oraya ne girmesi ne çıkması kolay, düşüncesi gümbür gümbür veriliyor. biraz fantastik geldi bana bu yönüyle, arkada ateş yanıyor, önde bir şeyh, tanrı gibi konuşuyor, muharrem de alttan onu izliyor, eziliyor, kıvranıyor ve şükrediyor. neye şükrediyor ki muharrem, neyi var ki. fantastik olması gayet normal yani demek istediğim.

    bir tarikat filmine bu ülkenin ihtiyacı vardı zira çok fazla "doğru yol" var etrafımızda. ve çoğu dindar bu doğru yollardan birini tercih etmeye zorlanıyor. önder çakar filmin genel gidişatını yaratmak da pek zorlanmamış olmalı sanırım . ama detaylarla verdiği zenginlik filmi iki kere izlenesi kılıyor. yalnız filmdeki climax çok sert ve keskin biçimde kodlanmış bir rüya olarak, oraya kadar çıkış ordan sonrası iniş şeklinde bir grafiğe sahip. bu kadar kesin olması neye hizmet ediyor , sadece filmik zamana mı, yoksa bu kadar çabuk mu olur iniş ve çıkışlar.. biraz rahatsız oldum bu zirve noktasından ne yalan söyliyim.. bi anda adamın dellenmesi bağırıp çağarması nası desem çok ani veya çok içine şeytan girmiş gibi olmuş. değişimin iki ucu çok zıt ama zıtlıklar arasında daha yumuşak ve sürekli bir geçiş olabilirdi sanırım. bu haliyle anladığım, adamın hayatının bir rüyadan dolayı karardığıdır, çok yüzeysel bakarsam. ama öyle demek istenmediği aşikar zaten. neyse deşmeyeyim, diyalogların kalitesi ve akıcılığı (devamlılığı, mahiyeti) senaryoyu başarılı kılmaya yetiyor zaten.

    aşırılığın insanı ne hallere götüreceğini tarikatlar üzerinden anlatan bir filmdir bu aynı zamanda, tarikat zihniyetini eleştirmez, aşırıya kaçmayı ve teslimiyeti eleştirir. bu sebeple önder çakar ın dinsiz bir komünist olduğu da külliyen saçmadır, şüphesiz ki böyle manyakça düşünen insanlar* bu sayfayı açıp bu entryleri okuyacaktır, bu filmde islamiyete karşı en ufak bir sataşma yoktur, ama islamiyeti kullanan insanların da nasıl kullandığını deşifre eder.

    erkan can ın bu oyunla en iyi oyuncu altın portakalını aldığını düşündüğümüzde sibel kekilli ninki çok anlamsız kaldı. gemide ve takva daki iki nadir karakterin ikisi de erkan can dan çıkma.. türk sinemasının sean penn i demek istiyorum kendisi için..
  • insanoğlunun "güzel" olan karşısındaki acizliğini erkan can vasıtasıyla çok iyi göstermiş olan bir film. hiç bir yerinde, olaylar arasında ve senaryonun bütünlüğünde bir kopukluk olmamasına rağmen yer yer çok kısa süreliğine de olsa durağanlaşan, fakat sonu itibariyle daha bile uzun tutulabilirmiş diyebileceğim seyredilesi film..
  • görülmesi gereken bir film olduğu aşikar. bizlere hiçbir zaman anlatılmamış; lakin yüzyıllarca çok kritik bir işlev görmüş ve cumhuriyet sonrasında işleri gizlilikle yürütme yoluna sapmış tarikat gerçeğini bir nebze olsun yansıtabildiği, daha doğrusu "bir tarikat nasıl işler, içeride neler olur?" sorularına en azından yanıt verebilmek için bir kaynak sunabildiği, bu cesareti gösterebildiği için tebrik edilmesi gerekiyor, hakkını vermek lazım. lakin senaryo ve senaryonun anlatımı o kadar da kuvvetli gelmedi bana. belki beklentilerimi yüksek tutarak gittiğim içindir. ama bana öyle geliyor ki, film kuvvetini hikayesinden ve bu hikayenin nasıl anlatıldığından alacağına, hikayeyi çevreleyen ve şimdiye dek hiç girilmemiş bir damar olan "tarikat" çerçevesinden alıyor. oysa tarikatın yerine başka ve daha önce anlatılmış bir çerçeve koyulsun, film muhtemelen bu kadar övgü almayacaktı. çünkü, hikayede anlatılagelen dönüşüm meselesi oldu bittiye getirildiği gibi, muharrem'in rüya sekanslarının görselliği sıkıntı verici. mesela o rüya sekanslarından birinde, nevi şahsına münhasır şapkasıyla gökçe akçelik şöyle bir görünüyor, sanki "çocuk da o kadar müziklerimizi yaptı, arada görünsün perdede" der gibi. rüya sekanslarını bir kenara koyayım, muharrem'in dönüşümü filmin bütününe hakim olmalıyken olamıyor. filmin galasında, fatih akın, bu filmin kendisine taxi driver'ı hatırlattığını söylemişti ki çok çok iyimser bir çağrışım olarak düşünüyorum. taxi driver bir kenara, bu film, mesela kaç para kaç'ın da çokça uzağında aslında. o filmde de, yüklü bir mebla para bularak hayatı değişmeye başlayan bir küçük esnaf hikaye ediliyordu, ama bu hikaye filmin bütününe daha yoğun ve dengeli yediriliyordu. takva'da ise, belki de bir ilk film olmasının baskısıyla, haddinden uzun tutulmuş tarikat görüntüleri ve muharrem'in değişime başlamadan önceki yaşam kesitleriyle; hikaye maalesef kendinden yemek zorunda kalmış. biraz daha uzun tutabilselermiş, tam süper olacakmış.
hesabın var mı? giriş yap