• 2010 yapimi iciar bollain filmi. ingilizcesi "even the rain", turkce ye de ben "yagmur da" diye cevirdim oldu bitti.

    --- spoiler ---

    bolivya'da cekilen film, aslinda dominik halkinin * ilk "amerika'nin kesfi" sirasindaki durumu, baskaldirsini anlatirken aslinda baska cok sey anlatiyor.

    simdi film sahane, oyun icinde oyun, film icinde film derken, en guzeli, ne sadece tarih filmi, ne de (filmde dedikleri gibi) stk belgeseli.

    insanlara direnme gucu veriyor resmen film, sokaklara cikip sosyal adelat adina her ne kadar yamuk varsa cirpinmak istiyorum. onemin, degerin, neyin ne oldugunu kucuk, basit cumlelerle kapkara gozlerle yurege batiran bir film.

    "su bizimdir, su kutsaldir, su hayattir" diyerek kadinlarin su icin direnisini anlatiyor. elbette "yagmur da"...

    kisaca film sunlarla ilgili efendim:

    (bkz: aile)
    (bkz: yurek)
    (bkz: vicdan)
    (bkz: tarih)
    (bkz: su)
    (bkz: sosyal adalet)
    (bkz: insan haklari)
    (bkz: sendikalasma)
    (bkz: orgutlenme)
    (bkz: kadin orgutlenmesi)

    --- spoiler ---
  • yağmuru bile (2010) yönetmen: ıcíar bollaín
    oyuncular: gael garcia bernal, luis tosar, juan carlos aduviri tür: dram, tarih
    ispanya-fransa-meksika ortak yapımı tür: dram | sosyal drama . sinema içinde sinema
    puanlamalar: ımdb: 7.5, metascore: 69, rotten tomatoes: 85
    ödüller
    2011 : berlin film festivali (panorama bölümü): seyirci ödülü
    2011 : avrupa film ödülleri: seyirci ödülü'ne aday gösterildi
    2010 : 3 goya ödülleri: yardımcı erkek oyuncu (elejalde), orijinal müzik, yapım yönetmeni
    2010 : ariel ödülleri: en iyi ibero-amerikan filmi (ex aequo)
    2010 : forqué ödülleri: en iyi erkek oyuncu (luis tosar). 2 adaylık
    --- spoiler ---

    konusu
    --- spoiler ---
    cochabamba, bolivya. yıl 2000. sebastián (gael garcía bernal) ve costa (luis tosar), kristof kolomb ve amerika'nın keşfi hakkında bir film çekmek için yola çıkarlar. yönetmen sebastián, onu hırslı ve vicdansız bir adam olarak sunulan karakterin gizemini çözmeye çalışırken; yapımcı costa, filmi yalnızca mütevazı bütçelerine göre ayarlamakla ilgilenir; latin amerika'daki en büyük yerli nüfusa sahip en ucuz ülkelerden biri olduğu için bolivya'yı seçerler.film, suyun özelleştirilmesinin ve çok uluslu bir şirkete satılmasının, halk arasında huzursuzluk yarattığı ve ne yazık ki ünlü bolivya su savaşı'nı (nisan 2000) patlatacağı cochabamba'da çekilir. amerika'nın keşfinden beş yüz yıl sonra, sopalar ve taşlar bir kez daha modern bir ordunun çeliği ve barutuyla karşı karşıya. ama bu sefer altın için değil, yaşamsal unsurların en önemlisi olan su için savaş söz konusudur. (fılmafınıty)

    bu yazıda, film ıreland’dan ve roger ebert’in yazısından yararlanılmış, micheal guillen’in filmin yönetmeni ıcíar bollaín ile yaptığı röportajın bir bölümü türkçeleştirilmiştir.

    official trailer
    filmin tamamı türkçe altyazılı

    yönetmen ıcíar bollaín, “también la lluvia- even the rain -yağmuru bile” filmiyle 16. yüzyıl avrupa emperyalizmi ile modern kapitalizm arasında karşıtlık kurarak yerli halkların sömürüye maruz bırakılmaya devam edilmesini konu alır.aslında film içinde film çekiminde yaşananları konu aldığından iki filmi birden izleme şansımız olur. yerli halkların filme katılım süreciyle ilgili karar mekanizmasına değinen bollaín, yerli halkların eşitsizliğin önüne geçmek için aldığı tedbirlere dikkat çekerek “bize iyi bir ders olacak bir şey yaptık ve bu ders bize onlar tarafından verildi” diyor ve filmini şu sözlerle anlatıyor: “‘yağmuru bile’ bir şiir gibi. şiirler de çoğunlukla sosyal sorunların tam ortasında yer alır.”

    film, ispanyol bir film ekibi ve oyuncularının kristof kolomb’un ‘keşfettiği’ ( 1492) karayip kıyılarının uzağında yer alan bolivya dağlarına çekime gelmesiyle başlar.

    kolomb’un yüzyıllar önce yaptığı gibi, yerel halkların köleliğe maruz bırakılmasına karşı çıkan cizvit rahip bartolomé de las casas’ın hayatını konu alan filmin yapımında da yerli halk sömürüye maruz bırakılır. yapımcı costa (luis tosar) yerlilerin figüran olarak günlük 2 dolara çalıştırılabilmesiyle övünür, masrafları kısmak amacıyla haç dikmek için onları kullanır. bu, yönetmen sebastian’ın (gael garcia bernal) yaklaşımından kolayca anlaşılabilir. ucuza çalıştırılan oyunculara sempati duyar gibi gözüken yönetmen sebastian için de film her şeyden önemlidir. filmin ekseni yavaş yavaş lanetlediğini yapan insan iki yüzlülüğüne kayar.

    ancak bolivya’da çekilen filmde önemli bir yardımcı oyuncu da vardır: daniel (juan carlos aduviri)(bu filmdeki rolüyle goya en iyi aktör ödülü adayı olmuş bolivyalı bir cinenematografi profesörü ve aktördür.)hayatı

    daniel, yalnızca setteki bir oyuncu değildir, aynı zamanda hükümetin suyu özelleştirmesine karşı düzenlenen protestoların lideridir. suya %300 zam yapılmıştır ve günlük ücret 2 dolardır.f,lm ekibinin başkanla görüşmesinde bu konu gündeme gelir ve bunu haksızlık olarak niteleyen ekip de figüranlara günlük 2 dolar ödemektedir .bütçemiz kısıtlı, diyen yönetmene başkan: - bizim de öyle, diye cevap verir.

    costa, daniel’in protestoyu bırakıp film yapımını riske etmemesini rica ederken, sebastian ise kolomb’un hikayesini yenilikçi bir şekilde dünyaya sunma gayesinin esiri olur ve şöyle der: “protestolar unutulacak ancak film sonsuza kadar yaşayacak!”

    ancak daniel, yanıtını çoktan vermiştir: “( yaku) su hayattır!”

    senaryosunu paul laverty’nin yazdığı 'yağmuru bile' filmi, üç olay üzerinden sömürüyü yansıtır: 1-yerli halkların ispanyollar tarafından (1492'den itibaren özellikle 1540'a kadar güney amerika kıtasının tamamına yakını sömürge haline getirilir)16. yüzyılda köleliğe maruz bırakılmasını
    2-bolivya yönetiminin gerçek hayatta ülkenin su arzının kontrolünü britanya ve abd merkezli bir şirkete vermeye çalışmasını
    3-film yapımcılarının quechua halkına yaptıkları iş karşılığında yalnızca günde 2 dolar vermesini.

    yönetmen bollain, yağmuru bile filmiyle yaratıcı ve etkili bir anlatımla yerli halkların dünya genelinde devam eden sömürüsünü dikkat çekici bir şekilde sunar izleyicilere. film, yalnızca latin amerika’da süregelmekte olan sorunların genelini yansıtmaz, aynı zamanda sorunların insani tarafını da gözler önüne serer.

    filmin yönetmeni costa başta kötü adamdır ve sadece filmin tüm bu kargaşaya rağmen bir an önce bitirilmesini arzu eder. daha sonra kızın (belén) kaçırılmasıyla birden anti kahraman kahramana dönüşür.costa'nın bir suv'nin direksiyonuna geçmesi, barikatlardan geçmesi, kızı ve diğer yaralıları kurtarmasıyla sonraki süreç biraz uyumsuz ve gereksiz bir klişe gibi görünüyor filmin bütününe bakıldığında. costa'nın fikrini neden değiştirdiği, filminin önemini göreceleştirdiği ve cochabamba sakinlerinin sorunlarına sempati duyduğu bize yeterince belirtilmedi.
    bence filmin en güzel anları, christopher columbus liderliğindeki ispanyol işgali ile beş yüzyıl sonra film ekibinin barışçıl film çekme projesi arasındaki ironik paralelliği gözlemlediğimiz ilk yarıdadır. oyuncuların betimlenmesi ve canlandırdıkları karakterlerle özdeşleşmeleri, film çekilirken aralarında çıkan tartışmalar, yapımcıyla olan ilişkiler , yönetmenin saplantısı, vs... hepsi filmi içselleştirdiğimiz yerlerdir.

    yerli savaşçıların çarmıha gerildiği ve rahiplerin tövbe etmelerini istedikleri sahne göz doldurur.(01.08)
    rahip: tanrı'dan af dileyin ve sizi vaftiz edeceğim cennete gideceksiniz.aksi halde cehennemde sonsuz işkenceye maruz kalacaksınız.
    cachua yerlisi: hıristiyanlar cennete gider mi?
    rahip: evet, iyi hıristiyanlar gider .
    yerli: o zaman beni cehenneme yollayın!

    aşağıda okuyacağınız söyleşide ise yönetmen ıcíar bollaín, filmde dikkat çekici bir performans sergileyen juan carlos aduviri’yi anlatıyor ve yerli halkların filme katılma süreciyle ilgili karar alma mekanizmasına değinerek “bize iyi bir ders olacak bir şey yaptık ve bu ders bize onlar tarafından verildi” diyor.

    - “yağmuru bile” filmi su krizi konusu nedeniyle mi çağdaş bir film, yoksa çokuluslu şirketlerin yerli halkları suistimal etmeye devam etmesine ilişkin olduğu için mi öyle? bu konuda bir düşünceniz var mı?

    bir keresinde çalıştığım yazar julia llamazares, filmin kendi döneminin bir tanığını olduğunu söylemişti. ben bunun doğru olduğuna inanıyorum. bir film, kendi içinde her zaman belgeselci bir yön barındırır. bazen insanlar hiçbir şeyi ele almak istemez ve o zaman elimizde bir şey hakkında olmayan ve tamamıyla şen şakrak olan tarih dönemleri olur. bazı zamanlarda ise filmler silah olarak kullanılır. bazı filmler süregelen bir şeyi ele aldığı için çağdaş olma özelliğinin fazladan bir unsurunu taşır. ben bu filmin öyle olduğunu düşünüyorum. hikayeyi okuduğumda 21. yüzyıla gelindiği zaman suyun merkezi bir öneme sahip olduğunu düşündüm. şimdiden temiz suya erişimi olmayan milyonlarca insanı etkiliyor. bu film tek bir mücadeleyi gösteriyor ancak devam eden daha nicesi var. su kesintilerinden ötürü ciddi sorunlar yaşanacak. 'yağmuru bile' aynı zamanda çağdaş, çünkü geriye bakıp, geçmişten öğrenen ve geçmişi bugüne yansıtan bu dönemin insanları hakkında. bu anlamda yağmuru bile bir şiir gibi. şiirler de çoğunlukla sosyal sorunların tam ortasında yer alıyor.

    -aynı filmde gael ve luis’e yer vermek tabii ki harika, ancak juan carlos aduviri’nin performansının inanılmaz olduğunu söylemeliyim. aduviri’yi yönetmenin nasıl olduğunu anlatabilir misiniz?

    yönetmen ıcíar bollaín: bolivya’da çok fazla oyuncu olmadığı için oyuncular arasında ’o’nu bulamayacağımızın erkenden farkına vardık. bir profil oluşturmamıştık. o yüzden sokakta, evden eve giderek ve ağızdan ağıza yayarak oyuncu seçmeye başladık. juan carlos çekirdekten yetişme bir marangoz. kendisi bir oyuncu değil. el alto’da yaşıyor ve uzun zamandır sinemaya ilgi duyuyor. sinema kariyeri için ödeme yapabilmesi amacıyla marangozluk işinden para biriktirmeye başlamış. o doğrultuda eğitim almış. sonra el alto’daki çocukların sinema okumak için asla fırsat bulamayacağının farkına varmış ve biraz hükümet parası ile finanse ederek kendi başına bir film okulu kurmuş. getirdiği diğer kişilerle beraber el alto’daki genç çocuklara sinema öğretiyor.

    o bu projeyle uğraşırken, biz 'yağmuru bile' filmi için oyuncu seçimi yapmak üzere el alto’ya geldik. bizi duymuş, ancak denemeye katılmamıştı, çünkü şöyle düşünmüş: “benimle hiçbir ilgisi yok.” ancak sonra biri onu gelmesi için ikna etmiş ve o da geldi. ondan etkilenmiştim. doğaçlama yaptı ve neredeyse filmdeki gibiydi. belli bir görünüşü var. küçük bir adam ancak asla onu ezemezsiniz, hiçbir şekilde! öyle bir onuru var. onunla birkaç deneme yaptık ve onu o rol için istediğimi söyledim. bana, “emin misin? ben oyuncu değilim. bunu yapamam” dedi. ben de “eminim. yapmana yardımcı olacağım, çünkü senin için zor olacak. ancak sana yardım edeceğim” dedim.
    juan carlos hakkında inanılmaz olan şey ise tek bir kelime quechua konuşamaması. o, aymara halkından. bu, işe zorluk kattı. bilmediği bir dili konuşması gerekti.

    - sormam gereken bir soruyu soracağım. çünkü bu film aynı zamanda bolivyalıların kolomb’u konu alan filmde sömürülmesinin hikayesiyle de alakalı…onlara ödeme yapıldı mı? [gülüyor] ne kadar ödeme yapıldı? onlarla ilgilenildi mi?

    yönetmen ıcíar bollaín: evet. bu konuda fazlasıyla endişeliydik ve herkesin soracağı ilk sorunun bu olduğunu biliyorduk. tabii ki saatte 2 dolardan çok daha fazlasını verdik. bizim için gerçekten de iyi bir ders olacak bir şey yaptık ve bu ders bize onlar tarafından verildi. su savaşlarına katılan asıl kişilerden bazılarıyla iletişime geçtik. hala suyu olmayan muhitteki insanları denedik. hala su için mücadele ediyorlar. ilk olarak topluluklarının liderleriyle iletişime geçtik ve bize şöyle dediler: “bizim için harika ancak önce onlara sormanız gerekir. onlara film yapmalarını söyleyemeyiz.” o yüzden gündem maddeleri arasında son sırada yer aldığımız yerel meclislerine gittik. boruları, okulları tartıştılar, biz beklerken saatlerce “compañero, compañero, compañero (dost) ” dediler [gülüyor]. ne yapabilirsiniz ki?

    dört saatlik bir toplantının ardından nihayet şöyle dediler: “bu insanlar bir film yapmak istiyor.” kendimizi tanıttık ve onlardan ne istediğimizi söyledik, sonra ayrıldık. bize katılıp katılmayacaklarını tartışmaya devam ettiler. bu, meclisteki herkes tarafından alınması bir karardı. şöyle bir karar verdiler: “evet, katılmak istiyoruz ancak her bir figürana ödeme yapmanızı ve aynı zamanda ait oldukları her bir toplulukla katılmalarını istiyoruz.” eşitsizlik olmadığından emin olmak istediler. yani her şeyin birkaç kişiye verilmesini ve herkese dağıtılmasını istediler. yolsuzluğun önüne geçmek için nakit olarak değil, materyallerle ödeme yapmamızı istediler. biri bizden okulun inşasını bitirmek için 2 bin adet tuğla istediğinde ödemeyi ona 2 bin tuğlayla yaptık. diğerleri ise su veya kamyonet için yardımcı olabilecek şeyler istedi. ve bizim için ders buydu.

    yararlanılan kaynaklar:
    https://bloguionistas.com/…ien-la-lluvia-espoilers/
    https://gazetekarinca.com/…muru-bile-uzerine/çeviri – derleme: tolga er
  • of dertlendim yine, hayat çok güzel, yaşamak, yaşıyor olmak hatta sadece nefes alabilmek bile keyifli ama bilmediğin, görmediğin, duymadığın sürece. cahillik mutluluk gerçekten.

    bu filmi 14. uçan süpürge kadın filmleri festivalinde dün izleme şansı buldum. kelimelerle anlatmaya çalışacağım başarabildiğim kadar ama mutlaka izleyin kelimeler yetmiyor, dokunun, tadın, koklayın, içinize çekin... öncelikle belirtmeliyim icíar bollaín ve luis tosar arasında kesinlikle bir ten uyumu oluşmuş durumda (bkz: te doy mis ojos) bu ikilinin bundan sonraki olası bütün filmlerini tereddütsüz izlemeye karar verdim. hatta daha izlemeden "müthiş olmuş film", "hastası olduğum film", "hasta bakıcısı olduğum film" minvalinde tanımlar bile girebilirim.

    uyarı: bundan sonra yazacaklarım yüksek dozda spoiler ve duygusallık içereceğinden mendille okuyunuz!! ama kağıt mendil olsun. kumaş mendil mi olurmuş? o ne öyle burnunun sil sil cebine tık geri.

    --- spoiler ---

    cennette başlıyor film, bolivya ormanlarından yol manzaraları... bir filmde en sevdiğim görsellik unsuru yol manzaraları ve arabayı takip eden helikopter çekimleridir herhalde, yönetmen o planları çekerek adeta beni de çekiyor sinema perdesine. ve köle pazarı kuruluyor! gerçek anlamıyla köle pazarı, upuzun bir sırada günde 2 dolara çalışmak için bekleyen kızılderililer(bildiğin indian). figüranlar gerçeğe dönüşüyor bir anda. 600 yıl önce kandırılıp toplu katledilmiş kızılderililerden bir farkları yok hala. sömürgeci ispanyolların yerini çok uluslu şirketler alıyor ve yine taş, sopa, molotof kokteyli vs. gibi ilkel yöntemlerle başlatılan bir savaş. evet savaş gerçekten ve bırak çeşmeyi, kuyuyu, yağmur suyu için verilen bir savaş, düşün ki avuçlarında biriktirdiğin yağmur suyunu bile içemiyorsun, sana ait değil, göz yaşların mı? onlar kalabilir, onlara çok ihtiyacın olacak. ve nefrete, ve kine, ve güce... ama en çok cesarete, nehirde boğamadığın oyuncak bebeklerin yerine kendini ateşe atacaksın çünkü. ölmenin zamanı var mıdır? kim ölmek ister ki? şuan sana neden şimdi ölmemem gerektiğine dair düşünmeden 100 sebep sayabilirim. çünkü çok erken, çünkü çok soğuk, yazın ölseydim bari, soğukta da ölünmez ki, çünkü çok gencim, neden ben ölmeliyim ki, çünkü açım aç karna ölünür mü hiç, çünkü daha dexter'ın finalini izlemedim, çünkü zaman çarkı'nın 13. cildini okumadım henüz, çünkü seni son defa öpemedim, saklayamadım onu dudaklarımda sonsuzluğa... daha uzar bu liste ama 1 mantıklı sebep gelmez ölmek için demek istiyorum ama geliyor bazen " o kız ölürse kendimi asla affetmem" diyor mesela kahramanımız costa(luis tosar). ve ben de affetmeyeceğimi anlıyorum hiçbir zaman kendimi. ama unutacağım evet. o bir damlası için ölünen suya basıp bulandıran marka ayakkabılarımı giyeceğim yine, o çöpleri içinde 5 yıllık ömürlere doğan çocukların yaşadığı marka telefonumu ve bilgisayarımı kullanacağım, marka lcd led televizyonumu izleyeceğim yine, o enerjisini üretmek için milyonlarca insanın yerinden, yurdundan hatta canından olduğu büyük motorlu arabama binip gezeceğim yine ve unutacağım ve mutlu olacağım... o kızı(kızları, erkekleri, çocukları) kurtaramadığım için kendimi hiç affetmeyeceğim ama ölmeyeceğim de dönüp arkama gideceğim herzaman yaptığım gibi, çünkü ya ölmek zorundasın ya ölmemek işte bütün mesele bu...

    --- spoiler ---

    son olarak filmin müzikleri harika olmuş. hele o sonda çıkan müziği dinelemek için casting kısmı dahil filmin son saniyesine kadar izledim.
  • 30. uluslararası istanbul film festivali'nin tahminimce en beklenen filmlerinden biri bu; henüz biletini almamış olanlar 1-2 güne gişede bulamayacak; benden uyarması.

    en iyi film ve en iyi yönetmen dahil 2011'de 13 tane goya adaylığı var; aynı zamanda ispanya'nın da 2011 oscar adayı. başrollerini aslan parçası luis "malamadre" tozar ile şu dünyadaki en güzel şeylerden biri olan gael garcia bernal oynuyor.

    http://www.tambienlalluvia.com/

    gael garcia bernal oynuyor; söylemiş miydim??
  • senaryosundaki "su devrimi" gercek olaylardan esinlenilmistir efendim. ismi de "yagmur da - yagmur dahi" cunku suyun ozellestirilmesi surecinde, yagmur suyunu biriktirmek dahi yasaklanmis ulkede.
  • --- spoiler ---

    su savaşlarının ardından çok uluslu şirketler ülkeden ayrıldı haberinin ardından;

    - bize hep pahalıya patlıyor. bu işler kolay olmuyor. keşke başka bir yolu olsaydı. ama böyle...

    (bkz: bedel ödemeden hak kazanılmaz)

    --- spoiler ---
  • izledikten sonra bende suya su degil yaku deme istegi uyandiran filmdir. uzun zaman sonra yine bir gael garcia bernalli bir filmden bu kadar cok etkilendim. bir kere cok guzel bir kurgusu var. gael garcia bernalin sebastiaan isminde yonetmen rolunde olup film haline getirmek istedigi bolivya yerlilerinin kole haline donusturulme hikayesi ile gunumuz zamaninda gecen ozgurce su kullanma haklarini elde etmek icin verdikleri mucadele paralel gidiyor.
    yerli halkin ispanyol istilasi ile ne kadar aci cektigine bir kez daha tanik oluyorsunuz. ve de kapitalizme karsi direnen ve orgutlenen gunumuz bolivya insaninin mucadelesini.

    --- spoiler ---

    en etkilendigim sahne yerli kadinlarin cocuklarini dusman askerlere ait kopeklere parcalatmamak icin nehirde kendi elleriyle bogma ikayesiydi sanirim. turlu makyaj ve emekle sebastiaan'in cekim icin hazirladigi ortam bu sahneyi cekmeye yetmedi malesef. rol icabi da olsa figuran kadinlar bunu yapamayacaklarini soyleyip seti terk etmeye kalktilar. sebastiaan her ne kadar "suya belinize kadar girdiginiz anda cocuklarinizi alip oyuncak bebekler verecegiz, endiselenecek birsey yok" deyip kendini parcalasa da ikna edemedi. en son kendini parcalayarak o guzel dudaklarindan dokulen su laflar tokat gibiydi:

    - bu sahneyi ben yazmadim. bu bir gercek ve yasandi! gostermek ve cekmek zorundayiz!!

    --- spoiler ---

    sanirim en kotusu de boyle aci sahnelerin senaryo degil yasanmis oldugu gercegiyle yuzlesmektir.

    mutlaka bulun ve izleyin derim. ben uc kez daha izleyebilirim sanirim.
  • üç nefeste izletir kendini.

    --- spoiler ---

    yerliler koşarak uzaklaşırken yere düşen yaşlı kadın köpekler tarafından parçalanmayı bekler ve siz yaşlı kadının takındığı ruh haline, çaresizliğine kapılırken sebastian birden defterini kapatır, o anda gözlerine bakarken tüyleriniz diken diken olur, içiniz ürperir.

    --- spoiler ---
  • gerek senaryosu, gerek oyunculukları, müzikleri ve yönetmenliği ile çok, çok etkileyici bir film. koca bir salon nefesini tutarak, fısıldamadan izledik filmi.
    bkz. 30. uluslararası istanbul film festivali

    --- spoiler ---

    yaku

    --- spoiler ---
  • gezi parkı olaylarından sonra bunu izlemek şu şekilde tanımlanabilir: tam yerine rast geldi manzara koyduk
hesabın var mı? giriş yap