• maymun iştahlı olarak geldiğim dünyada, son durağım tango oldu . tüm yakın çevrem bundan da ne zaman sıkılacağımı sorgularken, ben haftada 1'den 2,3,5 hatta zaman zaman 7 güne çıkardım. öyle mutluydum ki dans ederken, öyle huzurluydum ki.

    bu böyle sürdü gitti. bir kaç yıl sonra artık farklı sorumluluklarım vardı tangoya.
    asiste etmek "zorunda" olduğum bir ekibim,
    girmek "zorunda" olduğum derslerim,
    gitmek "zorunda" olduğum bir milongam,
    dans etmek "zorunda" olduğum kişiler,
    muhatap olmak "zorunda" olduğum insanlar...

    işin içine zorunluluk girince, rengi de değişmeye başladı. çok insan tanıdıkça, ne kadar gereksiz egolara sahip olduklarını da anlamam geç olmadı. fark ettim ki amaç sadece tango değilmiş. işin ilginç tarafı, sizin tahmin ettiğiniz cinsellik de değil. elbette var böyleleri de, asıl amaç çok farklı.

    "en iyi benim. en iyi ben dans ederim. benim tekniğim en doğrusu. diğer hocalar şöyle kötü. diğer ekipler böyle berbat. x kişi nasıl kötü dans ediyormuş. y kişisinin enerjisi ay aman nasıl kötüymüş. şu kadın da kendini hep taşıyormuş..."

    bildiğiniz ego savaşları!
    bir dedikodu ki, aklınız durur.
    hep bir çıkar ilişkisi. yapmacık gülümsemeler, yapay sevgi sözcükleri.
    aylardır, kendi milongamdan başka milongaya gitmiyorum sırf bu saçmalıklara maruz kalmamak için.

    artık dayanamıyorum.

    ulan iş yerime geldim, açtım bir tango videosu. goston, pugliese'nin muhteşemlerinden la tupungatina ile nasıl döktürüyor yine. içim gidiyor içim! hafta sonu olsun da dans edeyim diye geçiriyorum ama stüdyoya girdiğim anda o yapaylıklardan yine hevesim kaçacak biliyorum. vazgeçiyorum.

    senelerimi verdim bu aşka. ter döktüm, emek verdim. ayaklarım nasır oldu, şişti, su topladı; acısını sevdim. hasta girdim, sağlıklı çıktım. nasıl sevdim ki, öyle sevdim. dans ederken kendimden geçtim, dünyadan uzaklaştım. insanlar ibadet ederken nasıl hisseder bilmem ama ben dans ederken ibadetimi yaptım. meditasyonumdu benim. en mutlu dakikalarımdı. kendimi en iyi ifade etme biçimimdi.

    geçmiş dilden konuşuyorum ama hala dinlerken içim titriyor, ruhum başka dünyalara gidiyor.
    var hala sarılıp dans ettiğimde, ötesini düşünmediğim arkadaşlarım.
    iki dönüp, "oh be!" dediklerim "keşke hep böyle olsa".

    son nefesimi verene kadar dans etmeye devam edeceğim.
    tango müziği dinlerken başka dünyalara uçmaya devam edeceğim.
    ama asla girmeyeceğim o ego savaşlarının içine!

    ve!
    hevesimi çalanları, tangoyu başka bambaşka yönlere çekenleri, başka amaçlar için kullananları asla affetmeyeceğim.
  • seyyan hanım’ın mazi kalbimde bir yaradır şarkısıyla içimize işlemiş müzik türü.

    “1996 yılında, sultanahmet’te bir evde pek çok fotoğraf ve evrak bulduk. bir çanta mektup, 7 albüm fotoğraf ve sayfalar dolusu nota.

    bir kemancı vardı fotoğraflarda ama tanıyamadım. ev sahibi de tanımadığını söyledi. hepsi çatıdaki bir sandıktan çıkmış. şaşılacak şey...

    o kadar çok nota sayfası vardı ki ve öylesine özenle yazılmışlardı ki hayran kaldım.

    aklıma bir anda cihat aşkın’a haber vermek geldi. cihat aşkın, memlekette keman işi konusunda bir otorite. e tabii o vakitler telefon falan yok. birkaç örnek alıp cihat hoca’ya götürdüm.

    cihat hoca notaları görünce çok heyecanlandı.

    -tekin bey, bunların devamı var mı? dedi.

    -bir sandık, dedim. gözlerinin içi parıldadı.

    -gidelim hemen, dedi. gittik.

    meğer tam bir hazine bulmuşuz. çakmıyorum ki müzik işinden. fakat cihat hoca alıyor bir sayfa mırıldanıyor.

    baktım sahiden nefis ezgiler. seyyan hanım isminde bir şarkıcı varmış, ona ait eşsiz fotoğraflar. sonra sahipsiz mektupların içindeki tarihi vesika niteliğindeki bilgiler...

    dayanamadım, sordum sonunda:

    - cihat hocam kim yazmış bunları? kim bu müzisyen?

    - necip celal, dedi.

    arkadaş tanımıyorum ki... içimden “çok güzel” dedim. necip celal’se iyi. anlamadığımı görünce o ünlü şarkıyı mırıldandı cihat aşkın:

    “sevdim bir genç kadını
    ansam onun adını
    her şey beni ona bağlar
    kalbim durmadan ağlar”

    yuh, bu şarkıyı kim bilmez! tango gibi tango!

    çok acayip bir şeyler bulduğumuza bir kere daha ikna oldum. ev sahibi bunları çöpe atacaktı. ev temizliği diye giriştikleri işten nasıl bir hazine çıktı!

    ev sahibi kadın çok bir para istemedi.

    - aman alın götürün de yeter, dedi. aldık, götürdük. taksiye yükledik her şeyi.

    takside konuşuyoruz cihat hoca’yla. daha doğrusu o sevinçten havalara uçmuş vaziyette. şu ekteki fotoyu gösterdi.

    - kim bu? dedi.
    - bilmem ki hocam.
    - yahya kemal
    - nasıl yahya kemal hocam bu?
    - gençliği, paris yılları.
    - necip celal’de ne işi var?
    - e soyadı
    - soyadı mı?

    - necip celal’in soyadı andel. and içen kişi demek. bu soyadını ona veren de yahya kemal. böyle bir ahbaplıkları var.

    - vay be! peki şu kadın kim?

    - ha o mu, meşhur seyyan hanım. seyyan oskay.

    - ben tanıyamadım. çıkaramadım adını.

    - necip celal’in şarkısını söylüyor.

    - hangi şarkısıydı?
    -

    “mazi kalbimde bir yaradır
    bahtım saçlarımdan karadır
    beni zaman zaman ağlatan
    işte bu hazin hatıradır”

    - aaaa bildim, bildim. bu şarkıyı söyleyen seyyan hanım mı yani?

    - evet, yalnız sözler necdet rüştü’nün. müziği ise necip celal andel’in.

    - nefis!

    cihat aşkın’ın evine gittik. büyükçe bir masa vardı. koyduk evrakları üstüne.

    heyecanla hepsini seçiyoruz. elime bir gazete haberi geçti, ünlü alman sinema artisti evelin hold, necip celal’in meşhur “mazi” şarkısını okumuş. nerede? kadıköy hale sineması’nda!

    vay be! süpermiş.

    bir başka notta bu gazete haberinin hikâyesini anlatmış necip celal.

    haliyle inanmamış böyle dünyaca ünlü bir starın ülkemize gelip onun tangosunu söylemiş olduğuna:

    “çok hoşuma giden bu alman artisti ne münasebetle ülkemize gelsin de benim tangomu okusun” demiş.

    inanmamakta ısrar eden necip celal’e bir arkadaşı gazetedeki bu haberi göstermiş.haber doğru!

    beyoğlu’ndaki meşhur tokatlıyan’da kalıyor evelin hold.telefon ediyor necip celal.teşekkür ediyor.evelin hold da kendisini uzun süredir aradığını, muhakkak görüşmek istediğini söylüyor

    necip celal andel de tıpkı rodrigo gibi âmâ... evelin hold, andel’in gözlerinin iyileşmesi için temennilerde bulunuyor ve hale sineması’ndaki konsere davet ediyor.

    evelin hold, sahneye adımını atar atmaz salon yıkılıyor alkıştan. hınca hınç dolu o gece hale sineması

    vaktiyle londra’da duvarlara:
    “clapton is god” yazarlarmış. evelin hold da o gece öyle alkışlanıyor.

    sırasıyla; fransızca, italyanca, almanca şarkılar söylüyor ve nihayet sıra türkçe şarkıya, yani necip celal’in mazi’sine geliyor.

    işte o an evelin hold’un jesti geliyor...

    elini kaldırıp necip celali işaret ediyor evelin hold ve

    “mazi, necip celal” diyor.

    “ne göğsünde uyuttu beni
    ne buseyle avuttu beni
    geçti ardından uzun yıllar
    o kadın da unuttu beni” diyor!

    şarkıyı o gece 4 defa söyletiyorlar evelin hold’a. ortalık alkış kıyamet..

    şarkı bitince kulise gidiyor necip celal. evelin hold’a bir kere daha teşekkür ediyor ve ellerinden nazikçe öpüyor.

    fakat evelin hold sahiden hayran olmuş necip celal’e. o şiveli konuşmasıyla:

    - ne harika tangolar bunlar necip bey, diyor.

    velhasılıkelâm iyi dost oluyorlar...

    ertesi gece için randevulaşıyorlar. nerede? suadiye plaj gazinosu’nda.

    günlüğüne yazdığı notta necip celal o geceyi şöyle anlatmış:

    “suadiye plajı bana bu akşam her zamankinden daha güzel geliyor. mehtap denizin üzerine vurmuş, etraf sessiz, konuşmadan geceyi dinliyoruz.

    oldukça kalabalığız, kıymetli artistimiz feriha tevfik, ağabeyim, yusuf kenan, holywood muhabiri turan aziz ve daha bir çok sevdiğim arkadaşlarım...

    şimdi ellerimde akordeon, parmaklarım tuşların üzerinde, içimden kopup gelen bütün duygularımı söylüyor...

    kendimden geçmiş bir halde mütemadiyen çalıyorum. o da etrafın isteği üzerine mazi’yi söyledi. bu kadar duyarak çaldığımı hatırlamıyorum. benden bizzat keman çalmamı istedi.

    schuman’ın akşam şarkısı, fibich poem ve onun çok sevdiği toselli serenad...

    kemandan yükselen sesler yavaş yavaş sönerken, mehtap da artık kayboluyordu.

    gazino tamamiyle bizim için kapatılmıştı. onunla tadına doyulmaz, rüya gibi bir dans ettik, eğlendik.

    dans ederken bana:

    ‘mazi’yi hiç unutmayacağım, dudaklarımdan hiç eksik etmeyeceğim’ dedi

    vakit gece yarısını çoktan geçmişti. içimden çoşup gelen bir takım sesler var. kafamın içinde mütemadiyen dolaşıyor, fakat bir türlü toparlayamıyorum. isteği üzerine akordiyonu elime alarak, ‘ayrılık’ı çaldım.

    yanıma yaklaştı, dans eder gibiydik yine ama ele ele tutuşmuyorduk.

    işte o anda bana, üzerine çok samimi sözler yazılmış bir fotoğrafını verdi ve sonra tekrar dans etmeye başladık.

    ona bir cesaret:

    ‘ne olur bu gece hiç bitmese’ dedim. ben bu sözleri söylerken, plajın saati 3’ü çalıyordu. sabah gidecekti. ‘beni unutma” dedim. ‘sen de’ dedi.

    o akşam ağabeyimin erenköy’ündeki köşkünde kalacaktım. yayan yürümeyi tercih ederek sessizce eve geldim.

    zihnim hep onunla meşgul..
    o melodiyle meşgul.

    öylece pencerenin kenarına oturdum. dışarıda yaz böcekleri, kurbağalar ve sık çalılar arasında duyulan bir tek bülbül sesi...

    ortalık hafifçe aydınlanır gibi oldu. gayri iradi piyanoya doğru yürüdüm. başımda inanılmaz bir ağrı.

    hemen oturup en sessiz pedala basarak içimden gelen sesleri yavaş yavaş çalmaya başladım. çünkü başka türlü olmayacaktı. mümkünü yoktu.

    o gece yazdığım beste ise şöyleydi...

    sevdim bir genç kadını
    ansam onun adını
    her şey beni ona bağlar
    kalbim durmadan ağlar

    kemanımla ona bir ses verebilseydim eğer
    bu sesimle ona ersem bana dünyaya değer
    ne yazıkki deniz engin şu ufuklar ölgün
    bin elemle doluyor her yeni gün...”

    necip celal, yazmamış: yaşamış!

    biz cihat hoca ile evrakları toplarken, eşi nisan hanım geldi. ortada bir koli ve bizi harıl harıl çalışırken görünce şaşırdı:

    - hayrola cihat, bunlar nedir? dedi.
    - görmen lazım. çok şaşıracaksın.

    nisan hanım fotoğrafları görünce sahiden pek şaşırdı:
    - dayım, dedi.

    ben konudan uzağım tabii...

    “arkadaş” dedim içimden, “konu nereden nereye geldi.”

    elbette cehaletime de ayrıca yandım.

    bütün o evraklar cihat hoca’’da kaldı. uzun yıllar o notolarla uğraştı durdu. derledi,topladı,düzeltti.

    nihayet o gün bulduğumuz eserleri bir albüm haline getirmiş.sahiden çok sevindim buna.

    var olsun, benim için necipcelalandel albümünü ithaflı bir şekilde imzalamış cihat aşkın.

    daha böyle pek çok hikâye vardı o günlüklerin içinde. pek çok şarkının yazılış serüveni vardı.

    tango da ne güzel bir icat be kardeşim. yüreğini şenlendiriyor insanın..”

    kaynak
  • nasil ki sevmek dokunmaksa bu dansi sevmek icin dokunmak gerekir.
    once bedenler dokunur sonra da duygular.
    bunun icinse erkegin kadini kadinin erkegi sevmesine gerek yoktur
    cunku ortak duygu -yapilan dansi sevmektir-.
    kimilerinin dedigi gibi tango ne bir "dikey seks"tir ne de bir "onsevisme".
    tango aski, aciyi ve neseyi iki bedende ifade edenlerin dansidir. ve bu kesinlikle ogrenilmez sadece yapilir.
    ece temelkuranin "bazi danslar bazi yaslari bekler" adli makalesi ise
    bu dansi ve duyguyu anlatan en iyi yazilardan biridir kanimca.
    "....tango istemek ve istediğini belli etmemek dansıdır biraz. istemek ve istediğine yaklaşmamakla ilgili. denizcilerin arjantin meyhanelerinde "kötü" kadınlarla beraber yarattıkları bu dansın asıl hikayesi, gidecek olanı istemektir. tango kalıcı olanların değil, hep gidecek olanların dansıdır. ele geçirilemeyenler arasında sessiz bir kavga... beraber bir tuzağın koynuna düşmeyi çok isteyen ve bunu ilk kimin söyleyeceğini yoklayan bir kadınla bir adamın dansı... çok korkan belli etmeyen iki kişinin birbirine meydan okuyuşu... "sevdim de vermediler" ağlaşması değil, "ben seni hiç sevmedim" yalanı. kim önce dökülecek, kim önce teslim olacak sınanması..."**
  • tehlikeli bir dans. yıllardır bin tecrübeyle çıkardığım bir ders varsa budur o da.
    tehlikeli bir dans bu.
    ilişkiler için değil, kıskançlıktan bahsetmiyorum. fiziksel olarak -bedensel sağlığınızı tehdit eden- bir tehlikeden de bahsetmiyorum.

    müziğe hayransanız, bütün varlığınızla dinliyor ve kemiklerinizde duyuyorsanız bandoneonu falan.. ve karşınızda müziğin tam da o vuruşunda sizin aklınızdan geçen adımı veren bir adam varsa, aşık olabilirsiniz. yaşı başı, hali tavrı, statüsü ıvırı zıvırı zerre kadar umrunuzda olmadan, aşık olabilirsiniz! çooook tehlikeli!!

    edit: ne anladınız da kötülediniz çok merak ediyorum.
  • "bir kadın ve bir erkek bedenin teması hem arzulu hem saygılı, hem benliğinden uzak hemde bakışmalardan daha dürüst olabilirmiş" dedirten dans
  • tango danseden adamlar, lütfen güçlü, net ve temiz adımlarla gelsinler dansederken kadına. öbür türlüsü vallahi eziyet oluyor çok fena..
    ancak adam net ve temiz adımlarla, "dinleyerek" geldiğinde kadının ayaklarını yerden kesen bişey çünkü.

    yaklaşık 9 senedir dansediyorum herhalde, uzun ve bol aralıklarla. yine de verdiği sevinç hiç bitmiyor bu şekilde adamlar denk geldiğinde.

    dün gece gene bi milongadaydım. 2 ayrı müthiş adamla 3 tanda dansettim ve hooop ayaklar yerden kesildi benim.
    adamlar müthiş derken, tamamen dansından bahsediyorum adamların. yoksa biri babam yaşında zaten, diğeri de fiziksel olarak cazip olabilecek son adamlardandır. (konuyla alakasız insanlara anlatabilmek adına açıklama gereği duyuyorum)

    yaşlı olan 10+ senedir dansediyormuş (ki ne 10+ seneler gördük o pistlerde!), genç olan ise sadece 1 senedir.
    inanılmazdı. dengesi müthiş, adımları ve enerjisi güçlü, buna karşın kadını "dinleyen" adamlardı pistte... yumuşacık enerjiler... offf müthişti.
    insanın ruhunu sağaltıyor sanki. şu anda bunun hakkında yazarken bile yüzümde güller açıyor.
    dans aşk gibi, çiçek açtırıyor insanı

    dans edin! dans öğrenin!
  • sanatsal kalkınmaya destek amacıyla insanları teşvik etmeye devam ediyorum. bugünkü tanıtımımızın konusu tango. eğer bir şekilde ilginiz varsa başlamak istiyorsanız doğru yere kanalize olmanızı isterim. kadıköy'de, fenerbahçe'de canavar gibi milonga geceleri düzenleyen bir adamın gönüllü reklamını yapıyorum. her zamanki gibi maddi manevi herhangi bir çıkarım yok. işini iyi yapan herkes duyurulmayı hak eder. özellikle de konu sanatsa.

    şimdi konunun özeti şu, istanbul'da yaşayan tangoya meraklı bir insansanız
    13 ekim taksim
    14 ekim kadıköy'de başlangıç sınıfları var.

    yok ben sana güvenip iş yapmam illa yerinde göreceğim diyorsanız da (ki bu konularda bana güvenmeyip kime güveneceksiniz o da bir muamma) 24 eylül çarşamba akşam 20.00'de kadıköy eysan otelde ücretsiz tanıtım dersleri var. gidin görün dans edin ulan!

    event linki.

    yemin ederim türbesi yapılacak insanım. sanat sever limon baba türbesi.
    çaputu bağlayana ilham bizden.

    edit:
    adı tangorise

    facebook sayfasından iletişime geçebilirsiniz. kurs halen aktif.
    https://www.facebook.com/…4071?pnref=about.overview
  • alotte tango ogreniyor serimizin ilk bolumune hos geldiniz sevgili okurlar!

    iki haftadir tango dersine gidiyorum, ogrendiklerimi ve tango ogrenme deneyimimi "yeni baslayanlar icin" modunda burada yazmamin bir sekilde faideli olabilecegine inandim.

    oncelikle belirtmeliyim ki ben asinda ritim, figurler ve tarz acisindan salsa hastasiyim. boyle kipir kipir, evirip cevriliyorum, kicimi kiviriyorum falan, akdeniz insaniyim, hosuma gidiyor iste. salsa ogrenmeye ugrasmaktan tango'ya yeltenmemistim pek simdiye kadar. ama meger tango da baska bir guzelmis, ogrenmeye calismaya degermis.

    tango icin afilli tanimlar yapamiyorum malesef, henuz adam gibi adim atmaya calisirken "ah, ayakta seks gibi!" ya da "vuslatsiz bir ask gibi" oldugunu hissetmeye firsatim olmadi. ama hocamiz "yaklasik 3 dakikalik bir ask" dedi, kendisine guveniyorum, oyledir kesin! ben biraz teknik takilacagim mecburen :) (ay smiley koydum entrye, tango bana neler yapiyor allahim!)

    ayakkabilar:
    tango yaparken oldugunuz yerde donebilmek (pivot) icin alti kaygan ayakkabilara ihtiyaciniz var. yani beton veya hali yuzeyde tango yapmaya calismadiginizi varsayarsak, alti kosele, deri veya suet ayakkabilar isinizi gorur. asagida deginilecek tek ayak uzerinde durabilme sartini saglayabiliyorsaniz topuklu ayakkabida sorun yok (hatta daha bi guzel gorunuyor). "ay dengem bozulsa da herif beni tutar" diye topuklu giymesin bayanlar, herkes kendi ayaklari uzerinde duruyor bu dansta, bileginizi burktugunuzla kalirsiniz! tercihen ilk basta burnu kapali ayakkabi giyin cunku bol bol partnerlarin ayaklari birbirine basacak. arti ayakkabinizin bileginizi iyice sardigindan emin olun (yani terlikle falan yapmaya kalkmayin).

    adimlar:
    tango yapabilmek icin gerekli ve yeterli sart tek ayak uzerinde 5 saniye durabilmek (her iki ayak icin). tango adimlari vucudun agirligini bir o ayak bir bu ayak uzerine vermekten ibaret. durdugun yerde yapabiliyorsun bunu ya da agirligi aktarirken ileri, geri veya iki yana aciyorsun bacagi, agirlik obur ayaga aktarilip serbest kalan ayak da onun yanina cekilince adim oluyor! agirlik transferini tam yapmak temiz, estetik adimlar atmak icin onemli oldugu gibi ciftin kendi icindeki "iletisim"i acisindan da onemli. bunun disinda salsa'daki gibi 4luk veya 6lik adim sayimi diye bir sey yok (yani "bir-ki-uc, bir-ki-uc" diye adim saymiyorsunuz). muzigin ritmine gore slow*-slow-quick*-quick-slow gibi hizlanma veya yavaslamalar olabilir ama onun disinda nereye gitmek istiyorsan gidiyorsun, yerinde kalmak istiyorsan da yerinde sayiyorsun. bu bayagi buyuk ozgurluk sagliyor ama diger yandan da henuz (bizim gibi) "iletisim" olayini tam oturtamamis ciftlerde "ha simdi geri gitmemiz gerekiyor" gibi tahminleri ortadan kaldirdigi icin hata ihtimalini artiriyor.

    postur/durus:
    hem kadin hem erkek dimdik duruyor kardesim, bu kadar basit. aslinda teoride basit de pratikte kasiyor, insan dik duruyorum derken bir bakiyor beli geriye bukulmus ya da partnerinin uzerine abaniyor, ya da dizler bukulmus carliston yapar gibi. posture dersi almis olan varsa bilir: dogru durus sanki basimizin ortasindan bizi yukariya dogru cekiyorlarmis gibi durustur (tam anlamiyla sopa yutmus gibi degil: gogus cok ileride degil, omuzlar gevsek* olacak, ozellikle kadinlarda bel kavislenmis ve gobek bir yana kic bir yana cikmis olmayacak). bu durus iste tango suresince korunmasi gereken durus. bozuk postur paslanmis telefon telleri gibidir, iletisiminize parazit katar bol bol (analojimi seveyim).

    iletisim:
    deminden beri iletisim iletisim diyorum, cunku tangoyu adam gibi yapmak icin varligi sart olan bir sey. yani teknik olarak mukemmel adimlarla mukemmel durusla mukemmel hareket ediyor olabilirsiniz. ama tango iki kisilik bir danstir ve bu iki kisi arasindaki iletisim de mukemmel olmazsa yapilan tango degil gures tutusma gibi bir sey olur.

    bu iletisim denen sey ise kesinlikle salsa'daki gibi degil, resmen mind trick gibi bir sey! simdi salsa'da iletisim mesaj alip verme seklinde oluyor. leader sol kolunu kaldirip follower'in sirtindaki eliyle de hafifce ittirince "bak seni dondurucem simdi, seni soyle alayim sekerim" demek oluyor. salsa yaparken "evriliyorum cevriliyorum" derken abartmadim yani. follower sadece adimlarini atar orada, leader ceker cekistirir simdi soyle simdi boyle diye. eller ve kol kaslari iletisimde cok kullanilir yani. ama tango'da yok oyle bir sey. bizim hoca dedi ki "your partner is not a chair" yani "partneriniz bir sandalye degil", yani cekip itme yok! onun yerine ne var? elektrik akimi gibi bir sey var!

    henuz tam kapamadim bu olayi, anladigimca tarif edeyim. leader kisisi follower kisisine elleriyle dokunmuyor olsa bile followerin leaderin ust bedenine bakip gordukleri ve (pazularina ya da alt-kaburga kemiklerine) dokundurdugu iki eliyle ikili arasinda bu enerji akimini saglayabilmek gerekiyor. yani bir nevi leaderin beyninden "saga adim at" emri kendi bacagina giderken bir noktada followera da intikal ediyor ve o da ayni seyi yapiyor (mesaj ust vucuttan aktarildigi icin ayni anda ulasiyor bacak/ayaklara, lag olmuyor). iste leaderin agirlik transferini temiz yapmasi ve ust vucudunun kasilmamis ve dik olmasi bu transfer edilen seyin dogru transfer edilmesini sagliyor. leaderin "yerimde mi saysam yoksa ileri mi adim atsam belki de yana daha iyi?" turu tereddutlerde bulunmamasi da gerekiyor tabii! (bkz: noise)(bkz: noise reduction)

    ondan gerisi followerin sorunu ama! oyle yan gelip yatmak yok tango'da. "al beni erkegim, evir cevir, kuklan olayim!" yok. adam ileri geri yana yuruyup gidiyor kendince, nereye gidecegini hissedip (anlayip degil, once hissedip sonra anlayip) ona ayak uydurmak da kadina dusuyor. tango'da teslimiyet falan yok sekerim, inanmayin tam teslimiyettir diyene. direnis de yok ama. partnerlar kendi ayaklari uzerinde duruyorlar tamamen, aralarinda bir dokunma var sadece, onun disinda ne kendilerini birbirlerinin kollarina birakma, ne itme cekistirme var. ne var peki? iletisim ve guven.

    guven:
    bu dansi yapabilmek icin followerin leaderina sartsiz guvenmesi gerektigini ikinci dersten anlamis bulunuyorum. bu teslimiyetle ayni sey degil. sadece "i'll go wherever you will go*" diyebilmesi gerek followerin. "sen bizi yonlendir, ben sadece seni hissedip anlamaya konsantre olacagim" diyebilmesi gerekiyor yani. leaderin da bu guveni bos cikarmamak icin followeri duvarlara, diger ciftlere carptirmamasi gerekiyor. follower dans sirasinda erkegin omuzlar ve gogsune bakarken, leaderin da trafikteki gibi ortami tarayip nereye gidecegini belirleyip gerekli mesaji vemesi gerekiyor. benim gibi "ay ama arkamda biri varsa ve geri adim atarken tepesine cikarsam" korkusuyla minik minik adimlar atan followeri "sen buyuk adim at rahatca, arkada biri varsa ben gerekeni yaparim zaten"e inandirmak leadera dusuyor*.

    embrace -sarilma pozisyonu-
    simdi postur dedik, her iki eleman da dik durmali dedik ama tango'da bu ikisi bir araya geldiginde birbirlerine nasil sarilacaklar? simdi efenim salsa'da iki temel durus var cift icin: karsilikli durup pence seklinde bukulmus parmaklar birbirine gececek sekilde veya klasik bir el omuz/sirtta bir el tutusur sekilde yanda dans durusu. ama bu klasik dans durusunda erkegin sag eli kadinin sirtinin ortasindadir, dirsegi yere paralel kalkiktir, kadinin sol kolu bu dirsek uzerine yaslanir (agirlik vermeden), el de omuzdadir. diger ellerde onemli olan ellerin ayalarinin birbirine degmesidir. erkek yonlendirmelerini iki elini itip cekerek verdigi mesajlarla yapar. ikili arasinda hatiri sayilir bir mesafe vardir, vucutlar birbirine bazi ancak figurler sirasinda deger.

    tango ise cok daha yakin temasli bir dans imis. uzakligi ayarlamak mumkun olsa da karsinizdaki elemandan fazla uzaklasmaniz mumkun degil (ayaklar da cok yakin oluyor bu durumda, adim boylariniz birbirini tutmuyorsa birbirinizin ayagina bol bol basarsiniz!). dans ettiginiz kisinin kisisel hijyen konusunda ozenli oldugunu umarak cift durusunu tarif edeyim. hocamiz "kollarinizda bebek tutar gibi sevgi dolu ve narin olsun" dedi. en yakin versiyonunda leaderin sag eli followerin kurek kemiklerinin hemen altindan koltuk altina dogru yerlestiriliyor, follower da kolunun uzunluguna gore leaderin ust-koluna, omzuna, ensesinin altina veya sol omzuna koyuyor elini. dirsek yere paralel kalkacak diye bir sey yok, relax tutuluyor. diger kollar da rahat bir yukseklikte ne cok acik ne cok dirsekten bukuk. bu yakin pozisyonda bu elektrik/enerji akimi ust vucut temasiyla oluyor, ellerle degil. o yuzden eller sadece dokunuyor, itme falan yok, eller kollar diger kisinin vucudunda 1gr agirlik yapmamali. adim atarken ust vucut bacaklar birbirine paralel oluyor en basarili versiyonlarinda.

    vallahi teoride superim ama pratikte sallanmaktayim, ee azim sebat isiymis, onu da ogrendik. bu da bu gece yazacagim son tango deneyimim olsun!

    alotte tango ogreniyor serimizin ileriki bolumleri editler seklinde bu entrye eklenecektir. bizi izlemeye devam edin anacigimm...
  • ustalaştıkça, olayın aslında "erkeğin yönlendirmesi" olmadığının anlaşıldığı dans.

    ekle: kötüleyip duranlar 15 yıl dans etsinler ondan sonra gelip kötülesinler. her şeyi çok iyi biliyosunuz aq.
hesabın var mı? giriş yap