• bir olayi gozleriyle gormek, izlemek anlamina gelen kelime obegi.

    (bkz: tanik)
    (bkz: cinayete tanik olmak)
  • en mühim insan hallerinden/eylemlerindendir…
    mühimdir, çünkü bir varoluş halidir…
    önemlidir, çünkü yaşıyor olmanın göstergelerindendir…
    ama nasıl?

    saint-exupery bir denklem kurar:

    tanık olmak, ilişki, katılmak = varoluş

    şöyle söyler: “tanık olma durumu beni hep tiksindirmiştir. olaya katılmazsam ben neyim ki?” “bilmek, ne ispatlamak, ne de açıklamak demektir; bilmek, bir şeyi görme haline varmaktır. buysa çetin bir çıraklık devresi geçirmek demektir.”

    saint-exupery için tanık olmak tiksinç bir şeydir; çünkü var olmak, dâhil olmaktır. müdahil olmamak, insan olmamaktır. exupery için var olmak, eylem halinde olmaktır. gövde önemlidir, kuvvet ve kuvvet mantığı önemlidir. tanık olmak, yalnızca bildiğini sanmaktır. oysa bilmek, tanık olmanın ötesine geçmektir; etmek, eylemek, olmaktır. varlık, bir tanıklık olamaz; bu korkunçtur.

    tanık olmak; bir varoluş kademesidir ve var olabilmek için kaçınılmazdır.

    ama gelin görün ki insanlar değil tanık olmak, saint-exupery’nin dikkate bile almadığı bilmek, merak etmek, anlamaktan bile içtinap ediyorlar; değil zihnî, fikrî, ruhî, hissî melekeleri kullanmak, hayata dahletmek, bugün insanlar beş duyu organını bile hakkıyla kullanmıyor, hayata değdirmiyorlar…
    tanık olmak bugün dünden çok daha müşkül ve mühimdir; dün tanık olmanın ötesinde geçip katılmak, etmek, eylemek, dahlolmak ne idiyse, bugün de tanık olmak odur.

    neye/neler tanık oluyoruz, söyler misiniz?
    kocamızın yorgun argın eve gelişine, çocuklarına ilgisizliğine, hovardalığına, bazen içkiyi fazla kaçırmasına, futbol maçlarında kendini kaybedişine, önemsiz ve cılk esprilerine, laubaliliğine mi; karımızın dırdırına, bitmek bilmez isteklerine, gösteriş merakına, temadi ilgi beklentisine, kıskançlığına, homurtularına mı? çocuklarımızın bilgisayar başında şekilden şekle girmesine, porno sitelerinde sörf yapmasına, derslerini asmasına, henüz ilkokul bir’de aşk ateşiyle tutuşmasına, laubaliliğine, dikkatsizliğine, bağımlı olduğu dizilere, oyunlara mı?

    neye/nelere tanık oluyoruz, söyler misiniz?
    her gün iş yerinde patronumuzun ağız kokusuna! bizimle yatmak isteyen müşterilere, iki lafın arası seks acısı çeken kırk yaş üstü birim arkadaşlarımıza, kaşla göz arasında bizi satan masa arkadaşlarımıza, onların yüze gülüp arkadan çekiştirmesine, çıkarcılıklarına, yalakalıklarına, maymunluklarına mı? adaletsiz işler, ayrımcı amirlerimize, iltimaslılara, imtiyazlılara, işinden başka her şey yapan personellere, kazan kaynatanlara, dört duvar arasında küresel ölçekli oyun kuranlara, numaracılara, ikiyüzlülere, yalancılara mı?

    neye? kimlere tanık oluyoruz her gün, söyler misiniz?
    enfrastrüktürsüz belediyelerin görmediği, yapmadığı; bozuk, yamuk yumuk, az biraz yağmurla çamur-bataklık olan şehrin göbeğindeki yollara; densiz, kaba, köylü otobüs şoförlerine, suratsız minibüsçülere, biraz uysal göründün mü tokatlamaya çalışan taksicilere mi? yol kesenlere, gaspçılara, serserilere mi? köprü altı çocuklarına, otobüs duraklarına döşek serip yatan kimsesizlere, yolsulara, sahtekâr işportacılara mı? trafik kurallarına uymaya denyo’lara, en ufak bir lafta üstüne atılmaya hazır hayvanlara mı? hava karardı mı piyasa ediveren transseksüellere, pezevenklere, fahişelere mi? el altından satılan beyazlara, otlara, itlere mi?

    gün boyu tanık olduklarımız var oluşumuza halel getiren şeyler… bizi biz olmaktan uzaklaştıran, yıldıran, kızdıran, güçten kesen, ahlaktan eden şeyler… hayatı yaşanabilir olmaktan çıkaran, bir kambur gibi çektiren şeyler… tanıklığı, tıkanıklığa çeviren şeyler… bizi bir supaba çeviren, varlığımızın içine eden, dermansız bırakan, can sıkan şeyler…

    neye/nelere tanık oluyor, neyle/nelerle ilişki kuruyoruz gün boyu?
    gülüyorum ve geçiyorum!

    “ilişki varoluşu getirir; fakat birinciden ikinciye geçmek için bir zorlama hareketi gerekir. buysa yalnızca ‘sevgi’dir” “benim uygarlığım insan’a tapma üzerine dayanır… benim uygarlığım insan ilişkilerini bireyin ötesinde insan’a tapma üzerine kurmaya çalışmıştır.” “birey bir yoldan ibarettir; yalnız o yolu tutan insan önemlidir!”

    hangi sevgi, hangi insan? hangi yol, hangi birey?
    tanık olmakmış, insan olmakmış, sevmek-saymak, yol olmakmış! hıh!

    ey exupery, gel de gör, çağ ve dünya ne halde?
  • tanık; tanımak, tanışmak, tanıtmak, tanıtım, tanı… gibi türevlere sahip…
    kelimeyi biraz daha çırparsak, tan (kök-isim) sözcüğü karşımıza…
    tan; fecr vakti, gün ağarması… manasında…
    tanık da gören, bilen, gördüğünü bildirecek bilgiyi edinen… gibi manaların yanında tan vakti gibi, doğmaya başlamak, aydınlanmaya başlamak, aydınlığıyla görülür kılmak şeklinde tefsir edilebilir…
    pekala, bu tefsir ile “tanık olmak”; aydınlanarak gerçeğe ayna tutmak, gerçeği yansıtmak… şeklinde şerh edilebilir…
  • şahit yazarlaraman allah, görmeden geçmek lazım.
  • ana ortak olmak.
  • buyuk hesap geldiginde odenmesi gereken bedel.
  • şahit olmak bir durumun, olayın seyircisi olmak mıdır?

    bir olayda şahitlerin her ne kadar objektif görüş ve ifadeleri alınsa da, taraflarının lehinde bilgiler sunulur. şahitlik için belli şartların taşınması gerektiği gibi, ifadesini sunduğu durumun veya olayın analizini ve değerlendirmesini yapmakta ifade etmekte ehil olması da gereklidir.

    bir işin ehli, o kişinin işi bilgi olarak bilmesinin yanında yaşayış tecrübesine de sahip olan kişidir. örneğin evlilik hayatını tatmamış birisi, anne ve babasının yahut arkadaş çevresinin ilişkilerine bakarak edindiği aile, evlat, eş ile geçim ilişkileri hakkındaki görüşleri belli bir seviyede kalmış bilgidir. kişi dilediği kadar empati kurmuş olsun, tahayyülündeki sonuç bir zandan ibaret olacaktır. yani bu kurumun yakîni olmamış, kesinleşmemiş bir kanaatin sahibidir kendisi.

    teslimiyet şuuru; bir takım zanlarla, doğru yola iletilenlerin anlattığı, onların şahit oldukları hallerin açıklandığı bilgilerin ezberlenmesi, kıyaslanması, analiz edilmesi değil, bizimde hal olarak birebir yaşantıya dökeceğimiz, zan ellerimizi onun üzerinden çekip hakikati ve batılı tecrübe ederek ayıracağımız bir hayata kalbimizin nur aydınlıkları ile eşlik etmemizdir.

    biz hayatımızı nefsin eşliğinde tecrübe etmekteyiz. bu eşlikte nefsin yol arkadaşı kişinin şeytanıdır. kalbin kürsüsüne adil olan hakem vecihlerini göstermedikçe her söze, her ibadete, her sofraya ortak olmaya çalışan bir arkadaş.

    bizim en büyük ilk tanıklığımız bu şeytana karşıdır. iblis sinsice yüzünü bizim yüzümüz gibi boyamış, adımlarını bizim attığımız gibi atmakta, bizim konuştuğumuz gibi konuşmakta, bizimle okumakta, bizimle yatmakta ve bizimle kalkmaktadır.

    insan kendi nefsine karşı, davalı tarafa da davacı tarafa da kendi kimliğini koyarak, açık ve gizli olarak onun sindiği, sızmış olduğu tüm suçlara, kendisi lehine hiç bir savunma almayıp içinden kusacağı bu şeytanı görmeli, bilmeli, tanımalıdır. aksi halde azap sehpasında o bize "ben senden uzağım; ben âlemlerin rabbi (olan) allah'tan korkarım!" deyişi ile onunla beraber ateşte kalanlardan olacağız.
  • gün itibariyle mahkeme salonunda sahip olduğum sıfat. duruşma salonunda tevkille katılan vekilden sonra en rahat kişinin adıymış
hesabın var mı? giriş yap