• geçen bir arkadaşa sorduğum soru.
    "çünkü yaratabiliyordu" dedi.
  • yaklaşık üç senedir dinden ve dini şeylerden uzaklaşmamın müsebbibi iki sorudan biri. diğeri için (bkz: peki öldükten sonra ne olacak)

    felsefi sorulara olan ilgim beni bu iki soruya kadar götürdü fakat aynı felsefe bu sorulara bir cevab veremedi. bu nedenle de bendeniz bir senemi hayat boş niye uğraşayım diye nihilist bir tavra yönelirken sonrasında banane amk deyip hedonizme kaymış bulunmaktayım. artık tamamen yaşamış olmak için yaşıyorum diyebilirim yani.

    yaşamak derken de şu konuya da değinmek lazımdır ki aslında bu iki sorunun da temelinde yatan bir sorudur: ben var mıyım? aslında bu sorunun mantıklı bir cevabı yüzyıllar evvel verilmiş: düşünüyorum öyleyse varım. peki varsam niçin varım veya nasıl var oldum? bir de şimdi varım ya, yok olunca (bkz: ölüm) ne olacağım? işte descartes'ın varlık hakkındaki cevabı daha vahim sorulara kapı açar.

    nasıl ve/veya niçin var oldum sorusundan başlamak gerekirse; gerek semavi dinler, gerekse evrimci biliminsanları bu soruya dair mantıklı bir cevap vermiyorlar. biri "insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım" (ben demiyorum, zariyat 46 diyor.) gibi kaçamak bir cevap verirken (bu daha çok niçin sorusunun dini açıklamasıdır.) diğeri "iki madde çarpıştı ve bigbang oldu" diye cevap vermeye çalışır (burada da nasıl sorusuna cevap verilir daha çok.). her ikisi de tatmin edici birer açıklama değildir.

    işin dini boyutunu ele alırsak, tanrı inancının en birincil gereği bir 'kusursuz tanrı' inancıdır. burada inanan insanların, pek çok kişinin soracağı ilk soru olan "tanrının benim kulluğuma neden ihtiyacı olsun?" sorusuna, inancı gereği herhangi bir şeye muhtaç ve/veya egosu (enesi) olan bir tanrı olamayacağı için verdikleri "onun senin kulluğuna ihtiyacı yok, senin ona kulluk etmeye ihtiyacın var" cevabı da aslında kaçamak bir cevaptır. sonuçta eğer tanrı beni yaratmamış olsaydı benim herhangi bir kulluk ihtiyacım olmayacaktı, zira ben zaten var olmayacaktım. aslında bu konuda dinler pek bir açıklama getirmemiş, getirememiştir. bu dinlere inanan insanlar da imanını kaybetme korkusuyla (bkz: şekil a) bu konuda kafa yormamış, sadece iman etmişlerdir. hülasa bir dine inanmak, bir tanrıya inanmak aklî değil kalbî bir imandır.

    diğer yandan tüm varlığı iki parçacığın çarpışmasıyla açıklayan bigbang'ciler var ki yukarıdaki paragrafta bahsedilen insanlarla aynı vehamettedirler. gerçi varlığın aslında bir başlangıcının olmadığı, evrenin bir sinüs grafiği gibi sürekli patlayıp, genişleyip, tekrar içe çöktüğü ve sonra tekrar patladığı fikri her ne kadar akla en yatkın cevap olsa da bu bile zaman konusunda çuvallamaktadır. açıkçası evrenin başlangıcı ile ilgili o denli farklı fikirler ve teoriler var ki hepsini öğrenmeye (ve anlamaya tabii ki) ömür yetmez*. bu nedenle bu kısmı ucu açık olarak bırakıyorum.

    aslında ölümden sonrası ile ilgili kısma da girecektim ki okumazsınız diye vazgeçiyorum. belki bilahare eklerim arkasına.

    edit: önemli bir noktayı da unutmuşum ki aslında mevzuun da köküdür kendisi: zaman... ister dini yönüyle, ister de ilmi yönüyle ele alın bu soruları, asıl kaçırmamamız gerken kısım zamandır.

    mesela tanrı konusunda düşülen en büyük yanılgılardan birisi de tanrı olgusunu zamana bağlıymış gibi düşünmektir. tanrı olgusunun gereği, tanrının zamandan ve mekandan 'münezzeh' olmasıdır. bu nedenle bu konuda düşünürken 'abi istemiş olmuşuz işte yea' diye kestirip atmak ayıptır, günahtır. hele hele (bkz: sıkıntı) minvalinde bakınızlar vermek... tanrı inancına göre zaten evrenin başı ve sonu, hatta cümle kainatların başı ve sonu onun için birdir. bir anda olmuştur bile denilemez, zira an bir zaman belirtir. zamana bağımlı aklımızla bunu düşünmek zordur tabi ancak biraz kafa patlatırsanız anlarsınız ne demek istediğimi. bu sebepten öyle "istedi oldu", "sıkılmış yaratmış" veya "sevgi" diye geçiştirilebilecek bir mevzu değildir bu mevzu.

    o değil de şaka maka dört beş yüzyıl önce bu kafayla dünyaya gelsem benim kitaplarımı okurdunuz şu an lan*.
  • üç büyük batı dini bu soruya aynı cevabı veriyor. tanrıya kulluk edilmesi için. lakin bu cevap da yeni bir soru doğurmaktan başka işe yaramıyor: "tanrının kendisine kulluk edilmesine neden ihtiyacı var?"
  • "tanrı dünyayı niçin yarattı?"olarak sorulduğunda friedrich wilhelm joseph von schelling tarafından "kendini delirmekten kurtarmak için" cevabı verilmiş sorudur.
  • okuduğum bir kitapta şu şekilde cevaplanmış olan soru:

    tanrıyı güneş olarak düşünün, tek başına var olduğu sürece ne kadar parlak olursa olsun, kendi parlaklığını fark edemeyecekti. o nedenle milyonlarca mumu yakarak karanlık noktalara dağıttı. böylece her biri kendisinden küçük bir parça ışık içeren bu mumların karanlığı nasıl aydınlattığını deneyimleyebilecekti…
  • "hayatın anlamı" sorusunun inançlı kesim tarafından sorulmuş şeklidir. gerçi "hayatın bir anlamı var mı?" sorusu, "yaşamlarımız süresince hangi nihai amacın peşinde koşmalıyız?" sorusu ile aynı soru iken, "tanrı insanı niçin yarattı?" sorusu tanrının amacının ne olduğunu soruyormuş gibi görünebilir. diğer yandan, amaç edinme, amaç edinilenin eksikliğini gidermeye yönelik çabalamanın ilk adımında yer alan güdüleyici belirlenim olarak düşünülürse, tanrı ve amaç edinme kavramlarının uyuşumlu olmadığını farketmek an meselesi haline gelir. zira kavramsal olarak tanrı, zamana tabii olmayan, bu anlamıyla da herhangi bir eksiklik içermeyen demektir. şu halde, bu manada kullanıldığı sürece herhangi bir tanrısal eylemin nedenini sorgulamak saçmalamakla eşdeğer gibi görünmektedir. diğer bir deyişle, onun eylemlerinin her birinin, biz insanların bilim ve mantık çerçevesinde kullanageldiğimiz zorunluluk* kavramını da aşacak türden bir zorunluluk içeriyor olması kuvvetle muhtemeldir. kısacası, tanrının eylemleri onun "özgür" iradesinin ortaya koyduğu bir seçimin değil, bir yasallığın sonucu olmalıdır. ya da, "özgürlük" ve "yasallık" kavramları tanrı için mutlak olarak eşanlamlıdır. sonuç olarak "tanrı insanı niçin yarattı?" sorusunun yanıtı "başka türlü yapamazdı da ondan!" gibi bir şey olacaktır.

    herhangi bir eylemin, bir olası eylemler yelpazesi içinden, diğer ihtimalleri dışarıda bırakmak pahasına seçilmiş olduğunu söylemek eylemin tanımı gereği gibi görünmektedir. bu durumda, insanı yaratmış olmak, onu yaratmamış olmak ya da onun yerine başka bir mahluku yaratmış olmak ile aynı kümede yer alan bir ihtimal olarak düşünülmelidir. dolayısıyla tanrı tarafından ortaya konan herhangi bir eylem, diğer eylem alternatiflerini dışarıda bırakıyormuş gibi görünebilir. ama bu da bir eksiklik değil midir?

    her seçiminin aynı zamanda bir kayıp olarak yaşantılanıyor olması, insanı sonlu varlık olarak karakterize eden ontolojik tanımlamanın olmazsa olmazıdır.* bunun karşıtı olarak tanrı, kavramı itibariyle yaptığı hiçbir seçimde kayıp yaşamayan, diğer deyişle zamansal* olmayan varlık demektir. dolayısıyla o bugün bunu, yarın öbürünü seçen varlık olamaz. onun için bugün ve yarın yoktur. tanrı, her şeyi tek bir anda seçmiş ve işi bitirmiştir demek en doğrusu gibi görünmektedir. sorun, seçilecek tek bir şeyin olduğu durumda bu seçime nasıl olup da "özgür" sıfatının yakıştırılacağını kavramakta zorlanan insan idrakindedir.

    sonuç olarak "tanrı insanı niçin yarattı?" sorusu kategorik olarak hatalı bir sorudur. niçin sorusu insanın kendisi için inşaa etmiş olduğu içkin* akılsallık bölgesinde iş görür. tanrı ise, bu tip bir içkinliğin ötesi* olarak tahayyül edilir. niçin sorusunu bu öte için kullanmak, vida sıkmak için cımbız kullanmaya benzer. yapabileceğinizi umut etmek için yeteri kadar nedeniniz varmış gibi görünür, ama sonuç hüsrandır.

    soruya verilebilecek ikinci bir anlam daha varmış gibi görünür. bu anlamı olduğu gibi aktaran soru şu olacaktır: tanrı insanı, insan hangi nihai amacı kendisine yol gösterici olarak tayin etsin diye yarattı? ama bir şeyi yaratmak ile bu şeyi amacı ile birlikte yaratmak arasında ne fark vardır ki? b a'nın amacı, ya da varlık nedeni olsun. neden sadece a değil de, a ve b birlikte yaratıldı diye sorduğumuzda, ister istemez yaratıcının niyetine dönmüş oluruz. dolayısıyla, tanrı insanı amaçsız bir varlık olarak yaratmış olsaydı bile, tanrının bu yaratımda maksadının ne olduğu sorusu teorik olarak gündeme getirilebilir olacaktı. demek ki, "tanrı insanı niçin yarattı?" sorusu eğer ereksellik soran bir sorgulamaya gönderme yapıyorsa, bu ereksellik sadece ve sadece tanrısal ereksellik olabilir; yani, ilk cümlede dile getirmiş olduğum şey yanlıştır. insanın hayatının anlamının tanrının insanı niçin yaratmış olduğuyla uzaktan yakından bağlantısı yoktur.
  • tanriyi celiskiye dusurmek icin sorulan soru. olm vazgecerse hepimiz ziki tutariz, niye gaz veriyosunuz lan.
  • bir tanrı ve dininin gerçekten var olduğuna emin olduktan sonra sorulabilecek sorudur.

    tevrat-yaratılış, 1:26-27
    allah, "insanı ... yaratalım" dedi, "denizdeki balıklara, gökteki kuşlara, evcil hayvanlara, sürüngenlere, yeryüzünün tümüne egemen olsun."... (allah) insanları erkek ve dişi olarak yarattı.

    iman yoluyla, lütufla kurtuldunuz. bu sizin başarınız değil, allah'ın armağanıdır. kimsenin övünmemesi için iyi işlerin ödülü değildir. çünkü biz allah'ın yapıtıyız, o'nun önceden hazırladığı iyi işleri yapmak üzere... yaratıldık. (pavlus'tan efeslilere mektup, 2:8-10)

    kuran-bakara 30:
    ve rabbin meleklere: “muhakkak ki ben yeryüzünde bir halife kılacağım.” demişti. (melekler de): “orada fesat çıkaracak ve kan dökecek birisini mi yaratacaksın? biz seni, hamd ile tesbih ve seni takdis ediyoruz.” dediler. (rabbin de): “muhakkak ki ben, sizin bilmediklerinizi bilirim.” buyurdu.

    yukarıda 3 din kitabının insanın yaratılış nedeni hakkındaki çözümlemeleri ne kadar da benzerdir. tevrat'a göre insanın yer yüzüne hakim olunması isteniyor. incil'e göre tanrının, yapmamızı istediği iyi şeyler için yaratıldığımız. kuran'a göre ise tevrat'a benzer bir şekilde yer yüzünde tanrının halifesi olmamız ve onun iyilik kavramına uygun davranışlarda bulunmamızın istendiği..şimdi iyilik durumunu zıttı olan kötülük sayesinde kavrayabiliyoruz. tanrıya inanan bir insana göre kötülük de tanrı tarafından yaratılmıştır. yani bu durumda tanrı iyiliğin bilinebilmesi için kötülüğü yaratıyor. hiç bir şeyin yaratılmadığı ve yalnızca tanrının olduğu bir dehrde iyilik ve kötülük gibi kavramların hiç bir anlamı yoktur. çünkü iyilik ya da kötülük yapılacaksa bunun için kendinin dışında bir varlığa ihtiyaç vardır. bu durumda sırf iyiliği görebilmek için insanı ve kötülüğü yaratmanın nasıl bir mazoşizm olduğunu anlamak mümkün değil.

    tüm bunlara rağmen 3 kitapta da insanın yaratılış amacı konusunda kaçamak cevaplar veriliyor. yani bu kitapların insan icadı olduğunu varsaydığımızda yazanların bu konuda emin olamadıkları ortaya çıkıyor. gerçekten tanrının gönderdiği kitaplar olduğunu varsayarsak insanın samimi olarak gerçek yaratılış amacının gizlenmesinin de gereksiz olduğu görülüyor.

    esasen (bkz: hayatın hiçbir anlamı olmadığı gerçeği) gibi ve benzer başlıklarda tartışıla geldiği gibi insan açısından varlıkın varlığının gerçekten bir anlamı yoktur. yaratılış gerçek ise bizler gerçekten piyonuz ve bu bence hiç iyi(?!) bir şey değil.

    bilime göre varlığı başlatanın ne olduğu ve amacı henüz keşfedilememiştir.
    hallac-ı mansur'a göre (bkz: ene'l-hakk)tır.
    post modern anlayışa göre (bkz: evrenin bir televizyon dizisi olma ihtimali)dir.
    hedonizm'e göre bunları sorgulamaktansa sadece yaşamaktır.
    dinlere göre tanrının aynası olmaktır.

    ama şu gerçek ki niçin var olduğumuza dair öne sürülen argümanların hiç biri tatmin edici değildir. ve bilinmeyen bir yolda cevabını alamadığımız nedenler ile boğuşmakla yaşamımızı sürdürmekte olduğumuzdur hayat. belki de yaşamın amacı sorulara cevap aramaktır.
  • birincil neden, yeryüzünde kendisini temsil etmesi amacını taşımaktadır. tali olarak nitelenebilecek diğer gerekçe ise; kendisini tanıtmak ve bildirmek istemesiymiş. ancak ilk sebebe baktığımızda; tek tanrı kavramında ikiliğin kaçınılmaz olduğunu görürüz. insanlar arasındaki iyi ve kötü karşıtlığını düşündüğümüzde; yeryüzüne temsilci olarak bıraktığı insanlar gibi, o da hem iyi hem de kötü olmalıdır.
    bu nedenle, tanrı fikri fazlasıyla çelişkilidir, iyi tasarlanmamıştır ve elbette beşeri zihnin ürünüdür.
hesabın var mı? giriş yap