• 6 pasla kendi ceza sahamdan cikip altin gol atarak karsilasmayi bitiriyor, kupayi kaldiriyorum:

    1) burada bahsedilen tanri, ibrahimin tanrisi. yani iyilik ve adalet iddiasinda bulunan sinavci bir tanri.
    2) ahlakin, iyiligin binbir turlu tanimi olabilir, ama en genis kabul goren ilkesi, acidan kacmaktir, aciyi azaltmaktir.
    3) ınsan yokken, evren yokken aci da yoktu (bunu bilerek insan-merkezci bicimde soyluyorum, zira bu haliyle derdimi anlatabilirsem, bizden once tarim ve dil oncesi homo sapienslerin, cro-magnonlarin, sempanzelerin, kedilerin kopeklerin, dinozorlarin milyonlarca yildir yasayip olculemez acilar cektikleri bir dunyada isim hayli hayli kolay olur)
    4) simdi sonsuz aci var. hem insanin insana yaptigi (ozgur iradenin varligini varsayiyoruz), hem de cehennemde sonsuza kadar ceza gorenler.
    5) bir kisim insanin cektigi sonsuz aci (kendi suclari olsa bile, yani tanri adil davransa dahi), baska bir kismin tecrube ettigi sonsuz iyilik/zevk tarafindan karsilanamaz. bu hem matematige aykiri (bir sonsuz, diger bir sonsuzdan buyuk degil. aslinda teknik olarak yalan bu, surada) gordugumuz gibi sonsuzluklar da cesit cesit) hem de ahlaken yanlis (bir kisiye 5 dakika iskence yaptiktan sonra yan odaya gecip baska birine 6 dakika boyunca oral seks yapmak bakiyenizi pozitif yapmaz)
    6) dolayisiyla sinavci bir tanri adil davransa dahi iyi/merhametli bir tanri olamaz.

    ama is burada da bitmiyor. gol atmakla, kupa kaldirmakla yetinmeyip, bayragi sahanin ortasina dikmeye, yani iyiligin yaninda adaletin de olmadigini gostermeye gidiyorum. orada "adil davransaydi dahi" diye gecistirdigimiz kisimda yaptigimiz onkabullerin haddi hesabi yok:

    -ozgur irade olacak
    -bu, kaderle paradoks yaratmayacak
    -bu da tanri'nin herseye kadir olmasiyla * cakismayacak
    -ozgur iradeyle yapilan secimler, buyuk degisiklik gosteren cevresel etmenlere bagli olmayacak yahut bu cevresel etmenler bir sekilde ozgur iradeden ayristirilabilecek.
    -kisitli bir hayatta yapilan secimlerin odulu/cezasinin sonsuz olmasi adil olacak.

    daha da vardir, fazla dusunmedim cunku daha ilkinde patliyoruz. determinizm ve ozgur irade paradoksuna da girmeye gerek yok, tek yapmamiz gereken, "yuzde 99 ozgur irademle secim yaptim" diye birseyin denilemeyecegini, o bize bagli olmayan yuzde 1'lik etki yuzunden yaptiklarimizdan sorumlu olamayacagimizi dusunmek.

    tabii bizim hukuk sisteminde bu islemiyor, pratik olarak siniri bir yerde cekiyorsun, "ilkokul ogretmenim bana dayak attigi icin 10 sene sonra psikopat oldum 50 kisiyi kestim" dersen cezanda indirim yapilmiyor. lakin kusursuz bir adalet anlayisi iddiasi varsa, ve daha onemlisi isin ucunda oyle hapis, yahut idam gibi basit seyler degil de sonsuz aci/odul varsa, o yuzde 1'lik etkilerin de sorumluluktaki payi sonsuzluga yakinsadigindan, kisiyi mutlak sorumlu tutmak adil degildir.

    hic noroloji, determinizm, kuantum fizigi gibi seylere kafa yormadan dahi sirf gunluk hayattaki makro olaylari gozlemleyerek, genetigimizin, ailemizin, komsularimizin, kulturumuzun ve sonsuz sayida dis etmenin, bizi yuzde 1'in de cok otesinde etkiledikleri acik. daha ilginci, bunlar bizi ayartan dis faktorler olmanin otesinde, bilakis karar verme/ahlak mekanizmamizi degistiren etmenler. adalet iddiasi iyice havada kaliyor.

    yetmedi. yetmedi cunku bu soylediklerim, zamani durdurup, herhangi bir cagin kesidini aldigimizda soyleyebileceklerimiz. bir de bu zaman boyutunu isin icine katin, yani tum bu etmenlerin (kulturun ahlak anlayisinin mesela) zamanla degistigini gozonune alin. arkadas, bu dunyanin "sonsuza dek yaşasaydık yapacaklarımızı sembolize eden bir minyatür örnek hayat" oldugunu soylemis (mesela 2 yasindaki bebegin olumu bu sekilde aciklanabilir), bu degisimin etkilerini gozardi ediyor. dun kolelik normalken, bugun bizim kolelik yuzunden gunah islememize imkan var mi? 5000 sene once cinayet cok daha siradanken ve hayatin bir parcasiyken, bugun yuzde 99.99'umuzun bir kisiyi oldurmeden hayatini noktalamasi icin cok da caba sarfetmesi gerekmiyor.

    "zamanlara ve mekanlara gore degisen, her durumda super adil bir gunah/sevap terazisi" bulsan dahi ben konuyu buradan iradeye bagladigimdan cevap olmuyor bu. ornegin, genetigin kendisi dahi degisken, zira biz daha ozgur irademize kavusmadan (tekrar bunun varligini varsayiyorum, bu aralar gonlum cok genis), yani 2-3 yasindayken diyelim, o genetik cevreyle etkilesimi sonucu vucudu ve beyni degistiriyor, iradenin kendisini degistiriyor ve bu etkilesim hayat boyu suruyor.

    kisacasi bunu savunmak imkansiz arkadaslar. bu oyle 3-5 senenin isi de degil, millet 2000 senedir bunun ustunde kafa patlatiyor ve gelinen nokta belli. ibrahimin tanrisinin evreninde bunca kotulugun olmasina getireceginiz her aciklama, iki uc baska yerden acik vermenize neden olacak, tutarli olmanin tek yolu "allahin isine senin aklin ermez" demektir. ciddiyim, bu tutarli cunku zaten tutarsizliga yolacmayacak kadar sig bir dusunce, bir dogma dahi degil.

    daha burada "sinav" kavraminin ne kadar sacma olduguna dair birsey de soylemedik. o sinav icin kullanma kilavuzu olan kitaplardaki ahlak anlayisinin ne kadar abuk oldugundan ve halihazirda terkedilmis oldugundan. yahut seytanin sorumlulugunun niye tanrida olmadigini irdelemedik. maksat sinavsa, bu evrenin ve insanin buna hic de uygun olmadigina dair nedenlere de bakmadik. "madem sinav, o zaman niye teoride dahi bircok yerine hicbir zaman ulasamayacagimiz hizlanarak buyuyen bir evren var?" (ki bu da isin sadece yuzde 4'u, kalan yuzde 96'si gozlemlenemeyen dark matter ve dark energy) benzeri tatminkarca cevaplanamayacak yuzlerce soru sorabiliriz. ibrahimin tanrisinin aksine merhametli oldugumdan ise daha temelinden girdim, sahanin ortasina dikilmis bayrak diregini kanirtmadan kupami alip efendi gibi evime gittim, eskort kizlarla jakuzimde gonul eglendiriyorum.

    ----

    bu felsefi tartismalarin otesinde, bu "sinav" inanisinin pratik zarari da var. eskiden insanlarin haklarinda bir sey yapamayacaklari adaletsizliklere getirdikleri rahatlatici bir aciklamaydi bu (dogal felaketlerin yahut krallarin karsisindaki acziyetten oturu) fakat bir noktadan sonra, duzeltilebilecek haksizliklar hakkinda birsey yapilmasinin onunu tikiyor. eger insanin kurtulusa giden yolu atesle/seytanla imtihanindan geciyorsa, atesi sondurmeye calismanin manasi ne?
  • einstein tanrı'dan söz etmeye bayılırdı:
    "tanrı aldatmaz", "tanrı kötülük etmez" derdi.
    sonunda bir gün, niels bohr ona şöyle dedi:
    "yeter artık, tanrı'ya akıl öğretme!"...

    j. bronowski / insanın yücelişi
  • konuya hiç girmicem ama yine mi berber muhabbeti amina koyiyim dedirtmiş iddiadır.

    bir de güzel güzel yazılmış, geniş düşünmeler, farklı bakış açıları diye.

    yüzyıllardır tartışılan konuyu saç, sakal, favori üçgeninde çözdü adam, ulan yakında dükkanı kapatıp peygamberliğini ilan edecek.
  • --- spoiler ---

    ...cenneti, cehennemi, imtihani, bu dunyayi, obur dunyayi, insani ve tanri'yi anlama yolunda da onem arzeder. tum bunlar, hemen her sey, tanri'nin bize kendisini tanittigi 99 isminin, esma-i husna'sinin bir tecellisidir. insan da, seytan da, iyilik de kotuluk de bu sifatlarin tecellisinin sonucu olarak ortaya cikar*. ayni, bizim tanimimizla iradenin, dolayisiyle kotulugun de olmadigi, meleklerin ve onlarin aleminin de bu tecellinin bir parcasi olmasi gibi. iyilik ve kotuluk olmasa olmaz miydi peki? iyilik ve kotuluk olmasa, dogru ve yanlis olmazdi. dogru ve yanlisin olmadigi yerde de secimden bahsedilemezdi. secimin bahsedilemeyecegi yerde de iradeden bahsedilemez. iradenin bir fonksiyonu olmaz. irade olmadigi zaman da sifatlarin tecellisi tam olarak gerceklesmezdi. tamami gerceklesmezdi. atif kumesi, tanim kumesini ortemezdi. hayat matrisi tekil olur, tersi alinamaz hale gelirdi. bu da tek bir cozumu, la ilahe illallahi imkansiz hale getirirdi. sirf bu yuzden, donem donem etkinlikleri degisse de inanc ve inancsizlik her zaman, her an bu dunyanin uzerinde var olacak, var olmaya devam edecek. taa ki bu duzen yikilip, yenisi kurulana kadar... kisacasi, kotuluk ile tanrinin varligi birbiri ile celismez. bilakis, kotulugun varligi, tanrinin varliginin gostergesidir. eger, tabi, dinin jargonu uzerinden, onun tanim kumesi uzerinden bir yaklasim soz konusu ise.

    fakat daha da onemlisi su ki, daha genel bir tanim kumesi uzerinden yaklasirsak, bugun bizim iyilik olarak addetigimiz seyler de kotuluk olarak tanimladigimiz seyler de tanri'nin iradesinin altinda gerceklesir. sen eger tanri'yi tanimiyorsan, bunlarin hepsini insan iradesinin, yani dini tabiri ile irade-i cuziyenin bir tezahuru olarak gorursun. tanri tanir da, eger, tanri'yi gercekten tanima yolunda belirli bir asamaya gelmemisse (aksine, eger tekamul ediyorsa, kendisine bazi kapilar acilabilir ama bunun bir garantisi yoktur ve buna bakilarak amel edilemez), yine iradesinin sonucu olarak gorur olaylari ama daha buyuk bir iradenin parcasi oldugunu da bilir. peki, nasil celismez kulli ve cuzi irade? bu nasil olabilir? elimizde ipucu var iste. hemen herkesten once gazalinin degindigi gibi, isik hem parcacik, hem dalga, ne parcacik ne dalga aslinda. bambaska bir sey. ama biz, onun bilebildigimiz bu iki temel ozelligi ile taniyoruz. bu iki ozellige sahip olan, bu iki ozelligin tanimladigi bir sey olarak algiliyoruz, daha dogrusu algiliyorduk yakin zamana kadar. ayni irade de boyle bir sey iste. kulli mi cuzi mi? yoksa bunlar sadece bizim gorebildigimiz ozellikleri mi iradenin... tamamina, bilginin butunune, bedenden ve dunyevilikten ayrilmadan, isik hizinda kutleyi ortadan kaldirmadan ulasamayacagimiz bir sey iste. kitabin ifadesi ile, o'na dondurulmeden... ve tabii, iyilik ve kotuluk de boyle. iyilik, ve kotuluk de. en temel, oz, sorunun da cevabi, kotuluk probleminin de ozu budur iste.

    "insan, iradesi ile deger kazanir. irade, icimizden disa verilen itici kuvvetlerle frenleyici kuvvetler arasinda suurlu bir denklesmedir. ondaki dengeyi saglayan ferdin yasadigi cesitli duygularla ferde disaridan yuklenen emirler ve tazyiklerdir. duygular itici kuvveti harekete gecirir, emirler ve tazyikler frenleyici kuvveti idare ederler. bu iki zit kuvvetin ortasinda hareketlerimiz meydana gelmektedir. insanin kaderi, bu carpismanin sinirlarinda gerceklesiyor. frenleyici kuvvetler, hareketlerimizi cemberleyen determinizm plani icinde yer aliyorlar. insan bu dairenin icinde kendini esir hissediyor. izdiraplarimizin kaynagi, icimizdek ilk itislere karsi koyan bu yabanci kuvvetlerdir. bizim olan kuvvetler ise, duygularimizin kaynagindan fiskiran itici kuvvetlerdir. duygularin kaynagi her ferde gore degismektedir. egoist (bencil) kaynaktan gidalanan duygular insanda hayvani bir hayat ve sufli bir irade yasattiklari halde ozgeci (baskalarina; yani aileye, millete ve insanliga cevrili) kaynaklardan gidalanan duygular insani yukseltiyor ve iradeyi degerlendiriyorlar. ilim, sanat ve ahlak kaynaklarindan gidalanan duygular insani ideal bir duzdene yukseltiyor ve gercek manasi ile insanlastiriyorlar. dine tirmanan irade ise, iradelerin gercek sahibi olan allah'a yonelmekle sonsuzlugun iradesini kazandiran duygulari yasatiyor. allah en buyuk iradedir. dini irade bizi sonsuz kudretin iradesine istirak ettiriyor. dinde kurtulusun, selametin ve islam'in asil manasi budur. dini sadece birtakim kat'i emirlerin butunu diye almak, onu anlamamaktir. hirka ve sakal opturen nakilci ve nasci hoca ile dini anlamayan pozitvist ayni sapiklikta, ayni gaflette birlesiyorlar."***

    simdi, ortada boyle kapsayici bir yaklasim varken, kalkilip tanri kavraminin, taniminin dahi net olmadigi bir "mutlak iyilik" noktasina indirgenerek, bununla sinirlanarak tanimlanmaya calisilmasi ve bunun da uzerinden bir celiskinin varliginin ortaya konulmasi en azindan uzerinde bir kez daha dusunulmesi gereken bir duruma isaret eder. hepsinden once, her seyden once, dusunulmesi gereken, irdelenmesi gereken adl'dir bir kere. yola cikis, sorularin cevabinin baslangici, kotuluk probleminin kalici cozumunun ilk adimi, oradan, ondan gecer.

    iyilik nedir? peki ya kotuluk? kime gore? neye gore?

    peki ya adalet?

    eger iyilik ve kotuluk, yaratilmis seyler ise, iyiligi de kotulugu de yaratan, adaleti de yaratmistir cunku acilari tam olarak dindirebilecek, yaralari hic olmamis hale getirecek tek sey, fiziksel sartlardan munezzeh, bu dunyanin otesinde tanimli olan ilahi adalettir. sonucta belirleyici olan, o'nun rahmeti ve hakkaniyettir. iyi kotu, dogru yanlis, guzel cirkin ise ancak bir arac o'na gidilen ya da uzaklasilan yolda. eylemlerin ve olaylarin toplamini sifira ceken, bizi vaadedildigimiz gibi o'na donduren ve hemen her seyi tekillestiren adl'in bizim icin son tecellisidir*. iyiligin ve kotulugun oldugu ama tanri'nin yaratmadigi bir dunya mi yoksa, tanri'nin sifatlarinin tecelli ettigi bir dunya mi daha olasidir? hem aklen hem de vicdanen. tum bunlar, bunlarin tartisilmasi ise bir yola giris, ancak bir baslangictir ya da bir son...

    bu noktada, eger, sifatlarin tecellsinin ortaya cikardigi sonuclara dayanarak, yani iyilikler ve kotuluklerden, diger bir ifade ile en son atif kumesinin (range) elemanlarindan yola cikarak, atif kumesine bir fonksiyonla baglanmis olan ilk tanim kumesine (domain) ait genellemeler yapabilirim, tanim kumesinin icerigi hakkinda yorum yapabilirim diyorsan, bu, matematiksel ve bunun da dogal sonucu olarak mantiki bir hataya yol acar. cunku herhangi bir matematiksel ya da mantiki surec eger dogru ise, onun ziddinin, tersinin (converse) dogru olma zorunlulugu yoktur.

    iste sirf bu yuzden, bu sureclere bakarak,

    "iyilik ve kötülük"süz bir mekan-zamanda allahın irade imtihanı yapamayacağını kesin yargılarla bildirmek bilemiyorum ne kadar doğru"

    gibi bir yargi ortaya koymak mumkun degildir. daha onceki girdide ve buradaki giris paragrafinda ortaya konulan, sizin burada yaptiginiz "iyilik ve kötülüksüz bir mekan-zamanda allahın irade imtihanı yapamayacağı" yargisi degildir. bunun tersten isleyen halinin, ziddinin, converse halinin, dogru olduguna dair bir kabuldur sadece. bu sonuc ise, sizin, kendi mantiginizla, okuduklarinizdan vardiginiz bir cikarimdir. fakat, bu yargiyi orta koymak demek, sureclerin tersten isletilebilecegini, yani fonksiyonun tersinin de isleyecegini, orten ve birebir oldugunu kabul etmeyi gerektirir ki bu da cok acik bir sekilde, tanri'nin dunyada ortaya cikan eylemlerin bir butununden baska bir sey olmadigi kabulune gider. bu da dogrudan, ilk sartlarda kabul edilen tanri kavrami ile celisir. burada problem birebirliktedir. sonucta, yaptiginiz cikarim mutlak olarak hatalidir. yanlistir. mantiksal ve matematiksel olarak. cunku yaptiginiz kabul, sonuclara bakarak ilk adima gidebileceginiz on kabulune dayanir. bu on kabul de kavramlarin tanimi geregi daha en bastan gecersizdir. daha acik nasil yazilabilir, bilmiyorum. fakat, daha onceki girdide bahsetmeye calistigim felsefi gucelleme olgusuna daha iyi bir ornek de verilebilir mi yine bilmiyorum.

    tabii tum bunlar, hakikaten cok saglam matematiksel bir altyapiya sahip olmadan, konular hakkinda derinlemesine bilgi sahibi olmadan, sadece aklimiza ilk gelen ve arastirip ogrenmek yerine gudusel olarak gelistirmeyi tercih ettigimiz felsefi safsatalarla bir yere varilamayacagini gostermistir. konu tanri ve din ise, kavramlari, olaylari ve olgulari hayattan soyutlayarak yapacagimiz analizlerin kalitesi ve kabul edilebilirligi tartismali hale gelecektir. cunku, hayat, yasanan, sadece akil uzerinden yuruyen bir sey degil. sadece akla dayanmakla, en basta, insanlarin her zaman belirli bir mantiksal surecle aciklanabilir olani yaptigini ya da yapacagini varsaymis oluyorsunuz. halbuki biliyoruz ki durum bu degil. kaydedilegelen tarihin dahi basindan beri insanoglunun yaptigi tek sey, yegane sey bunu gostermek degildir de nedir? hayat acaba neden, suprizlerle doludur?

    din, inanc sistemi, hayatin isleyisini, insanin sadece akildan degil, ruhtan ve nefsten de mutesekkil olmasina dayanan bir yaklasim ile butuncul olarak izah eder. bunlarin sahibi olan bir insan, ortaya farkli farkli eylemler ve dusunceler koyar dunya uzerinde ve birbirinden boyle ayrilir. simdi, tum bu karmasikligi ve onun kaynagini izah etme yolunda salt mantiga, hele hele mantiklarin en ilkeli olan aristo mantigina basvurmanin ne anlama gelecegini, ancak nesterle kuyu kazmaya calismak gibi bir seyle analojiye sahip olacagini gorebilmek icin net olarak, acaba ne gerekiyor?

    matematiksel ifade ile, eger hayatin kendisi, hayatin icindeki kavramlar, olaylar ve olgular, bir atif kumesi, yani bir tanim kumesine bir fonksiyon uygulandiginda elde edilen bir sonuc kume ise ve biz tanim kumesinin icerisinde salt aklin ya da ondan turemis varliklarin (entity) oldugunu varsaysak, tanim kumemizin atif kumemizi asla ama asla ortemeyecegini gormek icin ne gerekir? evet, pozitif bilimler, tanim ve atif kumesi arasindaki isleyisi, yani nasil? sorusunun cevabini verebilir. birtakim cevaplar verilmeye, birtakim insan ici ve insanlar arasi isleyislerin gizemleri ortaya cikmaya devam edecek. hayat hakkinda her gecen gun daha fazla bilgi edinmeye de devam edecegiz. fakat neden? sorusunun cevabi, isin icersine, baska birtakim tanim kumesi elemanlari katilmadan ve bu elemanlarin bizim varsaydigimiz salt akil ile iliskisi goz onunde bulundurulmadan aciklanamaz. bunlar, bu varliklar din tarafindan, nefs ve ruh olarak ortaya konulmustur. tamamlayici ve orten kume bu iki varlik uzerinden olusturulmus ve ortaya kapsayici bir sistem cikmistir. simdi, bunun, bilimsel gelismelerle bir alakasi yoktur. cunku, salt aklin bulundugu tanim kumesine ait sorun, eksikligi bu varlik uzerinde yapilacak degisikliler ya da gelistirmeler ile giderilemez. dolayisiyle, cozum, tanim kumesi icerisinde, salt akildan baska birtakim varliklarin tanimlanmasini gerektirir. daha once ifade edildigi gibi, sadece bir ornek olarak, dun, spitzer'in bugun, petraeus'un yaptiginin icinden, sosyoloji ile psikoloji ile felsefeye dayanarak, biyokimya ile ugrasarak ve bunlari, bunlar uzerinden elde edilen sonuclari (burasi cok onemli) sadece ama sadece salt rasyonel akil ile iliskilendirerek cikmak mumkun degildir (bkz: #30891590). en son kertede, ancak olaylarin ortaya cikmasina yol acan sebeplerileri ve isleyisi aciklamak mumkun olacaktir. neden'i degil.

    dinde cennet, cehennem, imtihan, iyilik yapanlarin, iyilerin durumu ve hayatin isleyisi, salt akli degil, aklin yani sira ruhu ve nefsi de iceren bir tanim kumesine dayanan bir mantikla aciklanmis, ortaya konulmustur. bunun yani sira, seytan -ki bir melek degildir- da bu tecellinin bir parcasi olarak duzen icerisinde yerini almistir. hilkati geregi yaptigi bas kaldirma, sembolik bir anlama da haiz bir dille kutsal metinlerde ortaya konulmustur. yine, hac ibadetinde, seytanin sembolik olarak taslanmasinin da hayat icerisinde bir yeri, anlami vardir. en azindan din icerisinden getirilen yaklasima vukfiyet gelistirmek, ornegin, bahsi gecen semboliklige ve onun insan hayati uzerindeki iz dusumunu idrak edecek noktaya gitmek, kotuluk probleminin kapsaminin tanimlanmasi acisindan buyuk onem arz eder. bunun yerine, salt akla dayanarak hayata ve dolayli olarak tanri'nin sifatlarinin tecellisine (bu nokta cok onemli aslinda iyiligi ve kotulugu tanri ile dolayli olarak iliskilendirme acisindan) aciklama getirmeye calisildiginda, problemin cozumune dair yaklasimlar gelistirme surecinde "mutlak iyilik" noktasina takilip kalmak sasirtici olmayacaktir...

    ...son olarak, problem iyilik kotuluk problemine indirgenmis. bunun ozunde de ahlak problemi yatar. ahlagin ise dinden kaynaklanma zorunlulugu yoktur. yani ateist ya da neye inanirsan insansin bir insan ahlakli olabilir. iyi olabilir. bu tamamen baska bir sey. iyi olan iyiliginin karsiligini elbet alacak, hadisle, kur'an'la sabit. allah adildir. ama isin ozu, yaradani tanimaktir. kalpte putlari kirip onun sevgisini koymaktir."

    --- spoiler ---

    (bkz: kendisini yaratan tanrıya isyan eden melek/#31129376)
    (bkz: kendisini yaratan tanrıya isyan eden melek/#31138517)
  • gazalinin bu ikileme verdiği cevap bana demagojinin allah'ı gibi gelmiştir açıkçası biraz:

    kendisine göre dünya, yaratılabilecek dünyaların en iyisidir; çünkü daha iyisi yaratılabilecek olsaydı tanrı zaten yaratırdı.

    bu kafaya göre, volkwagen daha iyi bir golf yapamaz, çünkü yapabilseydi zaten yapardı. e diyeceksiniz ki volkwagen allah mı? hayır, ama en azından kendilerinin böyle bir iddiası yok. öte yandan gazali'nin açıklamaya çalıştığı tanrının - kavram gereği - limiti yok.

    e o zaman demektir ki, tanrının bile yapamayacağı şeyler var. ama bu "1=2" gibi bir denklem - yapamayacağı şeyler olan varlığa tanrı denir mi? aynı "tanrı kaldıramayacağı kadar büyük bir taş yaratabilir mi" sorusu gibi yani...

    bu soru, din beyinlilerin cevabını bildiklerini sandıkları, ama aslında hiç de bilmedikleri sorulardandır. diğerleri için bakınız:

    (bkz: tanrı kaldıramayacağı kadar büyük bir taş yaratabilir mi)
    (bkz: ölümden sonra hayat var mı) (bkz: bu hayat sonsuz mu)
    (bkz: tanrının göğüsleri yeni tomurcuklanmış kız rüşveti) vs.
  • cevabı bruce almighty (aman tanrım) filminde verilmiş olan soru.

    özellikle, jim carrey'nin canlandırdığı bruce karakterine doğa üstü güçler verilirken geçen bir kural vardır: "özgür iradeye karışamazsın!"
  • kimi inanç sistemlerinde basit sekilde cevaplanabilen bir sorudur.

    zerdüştlükte ikili tanrı yapısı vardır, iyilikler güzellikler ahura mazda (hürmüz) tarafından gelir, ahura mazda herşeyi bilir ama kadir-i mutlak değildir. yarattığı ahriman (ehrimen) kendisine başkaldırmıştır ve her türlü kötülüğü o göndermektedir. kıyamet günü iyiler hürmüz'le beraber ehrimen'i ve kötüleri yenecektir. (hikaye her şeye gücü yetmeme dışında tanıdık gelebilir, transformers'da felan hep işleniyor)

    daha ilginci yeni dinlerden mormon'luk ta da kolay bir cevabı vardır. mormon'ların isa peygamberin babası kabul ettiği tanrı bu dünyayı yaratmıştır, ama evreni yaratan ve her şeye gücü yeten bir tanrı değildir. kendisi "mekanım kolob, adım hıdır, elimden gelen budur" diye takılmaktadır, insanları iyiliğe yöneltmek için peygamber gönderir, ama insanlar kötülüğe devam eder. tanrı'nın adı da hıdır değil yhwdir.

    başka inanç sistemlerinde ise kendi içinde tutarlı cevaplanabilse bile bu cevapları hazmetmek pek kolay değildir.

    hayrihi ve şerrihi minallahi teala dedikten sonra olası bir cevap bizim kötülük dediğimiz şeyin aslında kötülük olmadığını, kötülük kavramının içinin boş olduğunu iddia etmektir. genetik hastalığı yüzünden otuz yaşına kadar tarifsiz fiziksel acılarla dolu bir hayat yaşayıp ölecek sizin çocuğunuz değilse, ya da hunharca tecavüz edilen siz değilseniz bunu kabul etmek bir derece mümkün olabilir.

    daha yaratıcı bir çözüm ise yaşanan dünya hayatının izlenilen bir filmden farksız olduğunu iddia etmektir. kadir-i mutlak tanrının bizleri matrix'e bağlayıp tepkilerimizi ölçtüğünü ona göre karar vereceğini düşünmek ne derece dinle bağdaşır ona karar vermek beni aşar. yine de kendi içinde tutarlı ama dünyayı tamamen reddeden bu çözümü kabul etmek epey zordur.

    her halükarda 'ulan cevaplayamadığım tek soru bu mu, herşeyin en iyisini bilen tanrıdır' diyip inanmak en sık rastlanan yaklaşımdır. yine de bence bu soruyu irdeleyen inananlar da inanmayanlar daha iyi bir insan olma yolunda adım atarlar.
  • schopenhauer'ın da bir benzerini sorduğu soru :

    "bunca mutsuzluğu ve bu üzüntüyü ortaya çıkarmak uğruna, hiçliğin sessizliğini ve kıpırdamazlığını bozmaya nasıl kalkıştın?"
  • cevabi belli(!) sorularin neden sorulmakta israr edildigini soran kisilerin sordugu soru. aynstayna bak sen ya. hayir o degil de yapilmasindan daha yarim saat gecmeden dogrulanan bir cikarima ev sahipligi etmistir baslik olarak, ilginc tabii:

    "cogu zaman, artik soru neyse -ki bu "iste tanri neden bana sormadan beni imtihana aldi" gibi olabilir, "tanri neden kotuluklerin olmasina izin veriyor" gibisinden olabilir ya da "kotuluk olmadan tanri var olamaz mi?" gibisinden de daha karmasik bir soru da, gorebildigim kadariyla kisisel surecler, soruyu ortaya koyup, yeni bir arastirma kapisi acmadan, akli temizleyip yeni bir sayfa acip konuya yeni bir yaklasim getirmeden, eldeki bilgilere, bunlarin olusturdugu kafadaki tahayyulere ve ne yazik ki cogu zaman dusuk seviyedeki dogmalara kapilmakla sonuclaniyor.

    yani, misal, cevabi din felsefesi ile cok kolay bir sekilde verilebilecek olan "iste tanri neden bana sormadan beni imtihana aldi" gibi bir soruyu sorabilmis olmakla, inanci bir kenara koyabilecegimizi cunku burada ciddi bir sorun oldugunu dusunebiliyoruz ki bu ancak kendimize verdigimiz onemi gosterir, bir de sartlanmisligimizi. baska bir seyi degil. "

    (bkz: semavi dinlerdeki sınav mantıksızlığı/@anesthetized)
  • (bkz: tanrının kötü şeytan'ın iyi olması olasılığı)

    dipnot: hepsi mitolojik kavramlar. mitoloji iyidir. ama sadece hayal ürünleri.
hesabın var mı? giriş yap