• ankara demirlibahçe şubesinde bundan 7 yıl önce çok garip bir olay yaşadığım market. daha önce burada (bkz: #33347124) yazmıştım, bir nevi bir milletin prezervatifle imtihanı tadında başıma gelenleri... bu da devamı olsun bari;

    saat 7 olmuş, ben yine her zamanki gibi prezervatif arıyorum. hayır her dakika sevişen bir adam değilim, fakat yine murphy yasaları işlemeye başlamış. eczane aramaktansa tansaş var gideyim oradan alayım bari dedim. demirlibahçe tansaş'a girdim bakındım, alla alla yok! kasiyer kıza gittim sordum. pardon prezervatif var mı? diye... kız ne yapacağını şaşırdı. sonra, ercaaan beey bakar mısınız, diye bağırdı kız. hasiktir, ne oluyor lan? pişman oldum bir anda. ercan bey kesin sikecek beni. sen misin isteyen al sana durex, al sana libido...

    ercan bey geldi, reyon görevlisi kendisi. beyefendiyle ilgilenir misiniz, diyerek beni ercan bey'in merhametli kollarına bıraktı kasiyer kız. ee şey ben prezervatif alacaktım da bulamadım reyo... demeye kalmadan ercan bey kardeşimin gözleri fal taşı gibi açıldı. neey perezarvativ mi? lan ne oluyor? nasıl bir yere düştüm ben? ercan bey hayatının en büyük şokunu yaşıyor sanırım. adam yıllarca sağda solda duymuş, bazı insanlar sevişiyormuş diye. galiba ilk defa gerçekten sevişebilen birine denk geldi! hayvanlık bende, dank diye söylemeseydim keşke adama. alıştıra alıştıra... şimdi ercan bey, benim bir arkadaşım var. kendisi kız. biz el ele tutuştuğumuz yetmezmiş gibi, bir de öpüşüyoruz da arada, diye tane tane anlatmam gerekirdi ercancığıma...

    neyse ercan ilk şoku atlatınca oradan birine seslendi. mustafa bey, mustafa bey bakar mısınız? kusura bakma sevgilim akşama cinsel hayatımız renklensin diye çok uğraştım ama sanırım stresten erken boşalacağım! mustafa bey geldi takım elbiseli. hahh, olum şimdi sıçtın işte... kesin mustafa bey kurumsal bir şekilde dövecek beni... eeööh mustafa bey, arkadaş perezarvativ sordu da... devamını ben aklımdan getiriyorum canım. perezarvativ sordu da ne yapsak, indirimli ürünleri mi soksak götüne yoksa doğrudan biz ekip arkadaşları olarak mı girelim?

    mustafa bey kımıl kımıl oldu. sonra, gelin benimle dedi. güvenliği çağırdı. olum bak ya çok pis bir şakaya kurban gidiyorum yada burada bu kelime onların seks için kullandıkları şifreli bir kelime... bir şeyler olacak çook büyük hissediyorum! güvenlikçi geldi fısır fısır konuşuldu. adam elini beline attı, ahanda blow cop geliyor... hayvani bir anahtarlık çıkardı... gelin benimle dedi. en önde güvenlikçi, arkada mustafa bey, ortada ben! kortej yapıyoruz tansaş'ın içinde. oradan da meclise gideriz artık. mecliste ankara'nın sevişebilen tek insanı olarak alkışlar tüm parlamento beni. tebrikler efendim, hep sağda solda duyardık ilk defa sevişene denk geldik! yurtta bir bayram havası eser falan... tamam ankara izmir gibi değil biraz muhafazakardır dediler de... bu kadar mı lan?

    bizim kortej bir odaya doğru gitti. depo gibi bir yer. içeri girdik, odanın ortasında bir kafes var! yemin ediyorum bildiğin alman pornosunda oynuyorum o an! birazdan güvenlikçi takacak sarı bıyık ve peruğu, ich bin hans, du bist arschloch diye diye verecek küsküyü!

    kafese geldik adam anahtarla kapısını açtı ve buyurun seçin buradan, dedi... hımm adamlar yine de iyi niyetli, hangisini üzerinizde kullanalım, özel bir tercihiniz var mı, demek istiyorlar. kayganlaştırıcı falan da var. oh güzel güzel... en azından kuru kuruya gitmeyeceğim. oradan durex arouser seçiyorum ki çifte haz yaşayalım! sonra mustafa bey anlatıyor;

    "bunlar aslında kasanın yanındaydı. buralar biraz tutucudur, şikayet geldi, kaldırdık. sonra reyonda da şikayet gelince biz de buraya kaldırdık... isteyen olunca ki genelde kimse istemiyor, buradan veriyoruz, kusura bakmayın sizi de yorduk ama..."

    peşinen not: isimler başlarına bir şey gelmesin diye değiştirilmiştir... şaka lan şaka aradan geçmiş öküz gibi kaç yıl, hatırlamadım isimlerini... ayrıca sonra bu tansaş'ın karşısına taşındım ben. çalışanları da 10 numara insanmış.
  • kooskoca bir şişe votkayı* acımasızca yere düşürdüğüm, dolu dolu gözlerle baktığım görevlinin "hiç sorun değil hanımefendi, alışverişinize devam edin lütfen" şeklinde bir cümle sarfettiği, çok bi süpermarket.
  • eyüp mağazasında alkollü içecek satmamakta, buna sebep olarak da "o mağazamızda alkollü ürünlerin performansı düşüktü". diye gerekçe söylemekteler. ben de "e nohut satışının az olduğu mağazalarda da kompile un-makarna-bakliyat reyonunu mu kaldırıyorsunuz?" buyurdum. cevab veremediler.

    mahalle baskısını feci yemişler. hiç bir şey değilse eyüp'teki ortamdan üçbuçuk atmışlar. ki bir perakendeci için tırsmışlık kötü imajdır. bak mağazalarının çoğu gavur izmir'de; orada rakıları dizmeyi biliyorsun ön sıraya. yerellik değil senin yaptığın ilkesizlik be güzel kardeşim. hem eski genel müdürün ahmet priştina'nın kemiklerini sızlatıyorsun, hem müşteri hem de itibar kaybediyorsun.
  • içki satılıyor, kıçı başı açık kasiyer çalıştırılıyor diye alış veriş yapmayan geri zekalılar sayesinde rahat ve huzurlu alış veriş yaptığım marketler zinciri.
    siz bi zahmet gidin dini imanı bütün kasiyer çalıştıran yerlerden alın alacağınızı. sevaba girer, cennetlik olursunuz.
  • kendi üretttiği savanna flower el sabunu ile ekşi sözlüğe selam çakmış alışveriş şeysidir.

    http://k1307.hizliresim.com/1c/8/q15ck.png
  • izmire geldiğimden beri alışveriş yaptığım süpermarkettir. bostanlı maxi tansaş şubesinde bir tane duyma engelli abimiz vardır burada. ismini bilmiyorum ama o çalıştığı bölümde müşterilerle o kadar güzel ilgileniyor ki, o bölüme canı gibi bakmaktadır. sadece ekmek almak için bile gittiğimde "hoşgeldiniz cataha bey, bakın ... daha yeni geldi sizin böyle sevdiğinizi biliyorum" diyecek kadar hafızası kuvvetli. dayanamıyorum, alıyorum. adam bu gidişle beni 2xl zamanlı günlerime geri döndürecek.
  • yeniden yapılanma adı altında tam bir marka stratejisi faciası olarak okutulması gereken marketler zinciri.

    anadolu grubu bütün tansaş'ları migros yaparak ege bölgesi ve özellikle izmirde büyük bir hata yapıyor. bilenler bilir, izmir'lilerin çoğunda tansaş ile gönül bağı, en azından ayak alışkanlığı vardır. hatta yaşı ileri olan izmirliler tansaş'a gidiyorum değil tanzim'e gidiyorum derler eski adı tanzim satış olduğu için.

    sen daha tansaş ve migros'un marka algısının bile farkında değilsin. tansaş'ın algısı daha çok uygun fiyata bol çeşitli ürün alınabilecek "mahallenizin süpermarketi" kıvamında iken, migros her zaman pahalılığı ile ün yapmıştır. hatta başlığı bile var
    (bkz: migros'a girince gelen kazıklanacağım galiba hissi)

    tansaş'ı yok eden anadolu grubu sinop'taki nükleer santralin ardından iyice nefretimi kazandı. bundan sonra migros'tan mecbur kalmadıkça alışveriş etmeyi düşünmüyorum. coca cola zaten hayatta içmem gazlı içecek içmediğim için. efes pilsen desen bira değil tuborg dururken. geriye de bana "elveda bomonti filtresiz" demek kalıyor.
  • bundan 25 yıl önce izmir'in tek süpermarketi iken, belediyenin iştirakı iken, daha evvelinde tanzim satış adıyla büyüklerin zihninde yer etmiş iken, bu psikolojik üstünlüğü pas geçip ege bölgesi şubelerinin migros'a dönüştürülmesi pazarlama hatasının dikalası olan kuruluş. yukarıda da birileri söylemiş, belediye tekrardan el atsa ya bu işe, çiftçiye olan destek alımlarını satışa çevireceği bir platform da bulmuş olur bu sayede. fuardaki tansaş'ı, teleferik'teki tansaş'ı, belediyenin alsancak katlı otoparkının altındaki tansaş'ı düşününce belediye kendi iştiraklerinin/mülklerinin uygun yerlerine birer tane şube açsa tekrardan alır yürür. nostaljiden ekmek yiyeceği aşikar, tansaş'la büyüdük biz.
  • tansaş'ta alışveriş yapmak her izmirlinin eskiden daha sık yaptığı alışkanlıktır. aslında izmir'detansaş`'ın kurulma sebebi tüketiciye ucuz ürün satmaktı. belediye tarafından kurulmuştu ve o zamanların henüz tam da kapitalizme evrilmemiş dünyasında tekti. bakkal amcalar vardı işte daha öncesinde. her şey onlardan alınırdı. yok muydu marketler bilmem belki de vardı, ben çocukluğumun o zamanını pek iyi hatırlamıyorum. izmir'i bilen arkadaşlar için biraz tasvir edip olayı daha da içselleştirmenin anlatacağım hikayeye katkısı olur sanırım. güzelyalı'da doğdum dolayısıyla ilk tanıştığım tansaş ordakiydi. cadde üzerinde parkın hemen yanında. yakınında özdil vardı o da bi zamanların efsanesiydi. neyse. annemle gittiğimiz alışverişler benim için en güzel oyunlardan biriydi hep. rulo gofret severdim silindir bi kutuda 50 tane olurdu içinde. susam sokağı'nın, beverly hills 90210'un olduğu yıllardı anlattıklarım. 90'ların başında çocuk olduk. ülkenin o durağan zamanlarından ani değişiklikler yaşadığı, her şeyin birden değiştiği; trt'den magic box'a geçilen yıllardı, 1. körfez savaşı'nın yaşandığı zamanlar.

    çocukluğum oralarda geçti ta ki ilkokul 3'e geçtiğim seneye kadar. taşınmak zorunda kaldık evimizden, mahallemizden, semtimizden. apartmandaki arkadaşlarıma "bizim evimize gelen ailenin çocuğuyla" konuşmayın dediğimi hatırlıyorum. çocuksu bi düşmanlık ama bi çocuğun canını bunlar yakıyor işte. apartmanın içinde, bahçede senden sonra da 9 aylık yada gol atan oynanacağını bilmek, arkadaşlarının senin yerine o yeni gelen çocuğu sokağa çağıracağını bilmekti bi çocuğun canını yakan şeyler.

    sonra büyüdük tabi o yaşta kalmadık. tansaş da gelişti, büyüdü, kapitalist düzen de evrildikçe vahşileşti. bakkal amcalar artık çok geride kalmıştı. belediyenin elinden de çıkmıştı tansaş. ama bir alışkanlık oluşuyor insanda zamanla. çocukluğunuzun oyunlarının geçtiği bi yer olunca insan çıkarıp atamıyor bi kalemde devasa hipermarketler kurulsa da.

    insan büyüyünce gittiği yer değişmese de gidilen kişi değişebiliyor bazen. hayatına başka insanlar girince başka da hatıralara yer açıyor insan. yıllar sonra ben artık sevdiğim kızla birlikte güzel yemekler hazırlamak, sonrasında güzel bi şeyler içmek ve tüm bunlardan sonra güzel bi film izlerken atıştıracak şeyler almak için gidiyordum tansaş'a. yine o arabayı ben kullanıyordum içeride çocukluğumdaki gibi. yine büyük bi hevesle giriyordum o kapıdan içeri.

    o bahsettiğim rulo gofret küçük paketlerde hep satıldı da benim çocukluğumdaki silindir kutuda 50lik olanı uzunca bi zaman satılmadı. çooook uzun zaman aradım ama bulamadım. araya o kadar yıl girmişti ama o rulo gofret ve paketi hiç aklımdan çıkmamıştı. bi gün yine kız arkadaşımla güzel bir yemek için alışveriş yaparken abur cubur reyonunun önünde tıkınacak bi şeyler ararken denk geldim. evet. yıllar önce kaybettiğim rulo gofretimi hem de aynı kutu içinde bulmuştum. o anın sevincini neyle kıyaslayabilirim hala bilmiyorum. üniversiteyi kazandığım gün mü, galatasaray'ın uefa kupasını kazandığı gece mi... inanın hala bilmiyorum. salak bir durum belki ama öyle hissetmiştim o an. kız arkadaşımı aradım reyonların arasında deli gibi. ona da anlatmıştım bu hikayeyi. elimdeki paketi görünce anladı niye sevindiğimi. insan sevgilisinin hangi hallerini sever? bazen olaylara karşı çelik gibi sarsılmaz duruşunu ama bazen de böyle çocuksu hallerini. elimde paket ben onun yüzüne bakarken yanıma geldi mutlu olduğumu hissettiği için öyle bi sarıldı ki, belki de benden daha mutlu olduğunu hissettim o an. iki kat mutluluk bu olsa gerekti. alışverişimizi bitirdik. eve gittik, yemeğimizi hazırladık, içkilerimizi hazırladık. her zamanki votka - fındık olayımızı da tamamlayıp tv başına geçtik film izlemek için. önümüzde 5-6 kutu rulo gofret.

    bi zaman sonra sonra ben bi iş çıkışı yine tansaş'a uğrayacaktım. özensiz bi yemek için malzeme, basit ucuz bi bira, ne olduğunu bilmeden aldığım trans yağlı cipsler ve ben. yanımda sevgilim yoktu artık. güzel şeyler bazen çok da uzun sürmüyordu. bazen çok sevmek her şeye yetmiyordu. belki de bi zamanlar öyle sanıp hissettiğim şeyler gerçek değildi sandığım kadar. yine arabayı ben kullanıyordum marketin içinde. bu kez yalnızdım. ilk kez yemek hazırlayacaktım kendime yalnız başıma uzun bi aradan sonra. votka - fındık da istemiyordu canım. hatırlatıyordu işte bişeyleri. ve ben bir süre istemiyordum bunları hatırlamak. istemiyordum mutfağa girince tanıdık eski seslerin kulağımda volta atmasını. birbirinden alakasız şeyler alacak, onlardan yeni alışkanlıklar yaratıp unutucaktım. biz planlar yaparken önümüzden akıp gidenmiş hayat. onu öğrendim o gün.

    reyonların arasında isteksiz isteksiz dolaşırken bi ses duydum. arka reyondan geliyordu ses. bi çift yanılmıyorsam akşam kendilerine hazırlayacakları yemek sonrası abur cubur için bi şeyler arıyorlardı. kız "rulo gofret alalım mı" diye sordu çocuğa. "aa çok güzel olur" cevabı geldi çocuktan. o an bi yumruk attı sanki görünmez el bana. elimde ucuz bi kaç bira, en dandiğinden cipsler kalakalmıştım. ben kaçmaya çalıştıkça ilk günden gelip bulmuştu işte. arabamı çevirdim. kasaya doğru yanaştım. kasiyer kıza gülümsedim. poşetlere doldurdum aldıklarımı. dışarı çıktım. bu kez bahçelievler tansaştaydım. banklardan birine oturdum. boğazımda bir şişkinlik. ağladım.
  • ongan marka bi cheesecake satıyollar, adama diyeti bozduruyollar.
    [denemeden ölmeyin] bunu paylaşmayan beni listesinden silsin!!bir!bir
hesabın var mı? giriş yap