• her kavramın içini boşaltıp posasını çıkartığımız gibi taraftar kavramınında bokunu çıkartmış bulunuyoruz. gülerek izliyorum şu zamanda ki taraftar profilimiz giderek hiper bilinçli tüketiciye dönüşmekte.
    taraftarımız hoşuna gitmeyen bir konuda görüşünü ifade edecek;
    - ee bizde formamızı alıyoruz, takımımıza para kazandırmak için üzerimize düşeni yapıyoruz...
    - kombinelerimizi iade ederiz, dünyanın parasını verdik, biz bunları hak etmiyoruz...
    - dünyanın parasını verdim dijitük bağlattım, söktürecem valla...
    - ne gidecem maça dünyanın parası, hem o para cavcav'ın cebine gidiyor... (bu serzeniş daha çok istanbul takımlarını tutan ankara'lı taraftarlarındır.)
    - yönetim bu formaları geri alsın ya da değiştirsin... (bir sezon önce çok sevdikleri futbolcu rakip takıma gidince)
    bu böyle uzar gider.
    türk dil kurumu'nca taraftarın tanımı "sporcunun veya sporcuların temsil ettikleri renklere, kulübe veya bayrağa bağlı kimse" olarak yapılmış, parayı verip düdüğü çalan olarak değil. bilmem anlatabildim mi?
  • -hakemin ve oyuncularin anasinin,bacisinin,coluk cocugunun cinsel hayatindan sorumlu ki$i..
    -gol oldugunda bunu hakeme hatirlatan insan evladi..
  • her şeyin salaklığının farkında olanları vardır bunun.. yani mesela ben.. bir spor takımının tarafını tutmanın anlamsızlığını, bunun saçma olduğunu biliyorum, tüm kalbimle görüyorum ama işte, ben hala sonucuna hiç bir şekilde mudahale edemediğim bir şey için üzülüyorum 26 yaşımda.. bunu kendime bile anlatmak güç.. zira hiç bir maçı kazanmak için izlemiyorsun, rahat kazandığında mutlu olmuyorsun, ee yenilince üzülmek nedir? kabul ki en çok tüm oyunu çevirmek çekici geliyor.

    çevrilmediğinde böyle kalakaliyorun işte.. kafka'nın kitaplarını yakarken hissettiği şeylere benzer hisler "tamam yayınlamak için yazmamıştım, yayınlamayacağımı biliyordum ama yakmak da biraz abartı oldu sanırım lan?" düşüncesi bende "tamam bunun sacma olduğunu biliyorum, hem takımım mutlak kazanmalı diye de maçı izlemiyorum, ama bir günde hem altay hem galatasaray kaybedince kalbim kırılıyor ya!"
  • sigara vb. alışkanlıklardan daha illet bir şey bence, hele ki futbol takımı taraftarıysan... bir şekilde üzerine, kimliğine yapışır; bırakmak veya değiştirmek gibi bir şansın kalmaz.

    belli bir yaşa ve bilince eriştikten sonra seçim yapabiliyor olsaydık şayet çok daha güzel olabilirdi takım taraftarı olmak. oysa büyük çoğunluk babadan kalma renklere aşık olmak zorunda bırakılır ya da ince ince alıştırılır. 20 yaşına geldiğinde: "ya birader, ben takımımı değiştiriyorum, zaten babam zorla bilmemneli yapmıştı beni" diyemezsin, dersen dönek kabul edilirsin çünkü...

    benim ismim bile tuttuğum takımda oynayan eski bir futbolcudan gelme. dünya yolculuğumun başlangıcında çizilmiş taraftarlık kaderim, değiştirme gayretinde de bulunmadım zaten.

    şimdinin jan janlı formaları yoktu ben çocukken. pazarlarda satılan fason formalardan alırlardı bize. mahalle maçlarında ter içinde bırakırdık formamızı, çabucak da yırtılıverirlerdi hem, kutsal değildiler ne yazık ki... işte o ucuz ve yırtık pırtık forma üzerinde görüldüğü an, bir daha hayatta çarkedemezsin abi, mümkünü yok... o takımın taraftarısın artık, sıkıysa "değiştiriyorum ben" de hadi...

    envai çeşit forma var artık satılan, tuttuğum takımın renklerini ışıl ışıl gösteren kumaşlardan yapılıyor. birini bile alıp giymedim bugüne dek, o küçük benin yırtık formasına hiçbirini değişmedim. taraftar olmak yetti de arttı bana; eziyetinin çokluğunu bilsem, onu da reddederdim...
  • takımını, bir futbol topunu, 7.32'ye 2 metre bir dikdörtgenin içinden geçiremediler diye; biraz sonra yere göğe sığdıramayacakken, yerin dibine sokan, ortalığı yakan, yıkan insan. taraf. gençlik ve spor bayramı kutlu olasıca.
  • kendi takımına başkası hakaret ettiğinde kızan, kendisinde ise takımına kakaret etme hakkı olduğuna inanan insan.
  • maç öncesinde sahanın ortasındaki futbolcuyu onca gürültüye karşın kolayca çağırabilirken, devre arasında sessizliğe karşın iki sıra önündeki sucuyu beş dakkada anca çağırabilen insanlar.

    (bkz: örgütlenme)
  • bizim kızanlardan biri bunun maliyetini çıkarmış. seviyorum la bu keratayı.

    taraftar olmanın maliyeti
  • toplu taşıma araçlarında - bir zahmet- tezahürat yapmamaları taraftarıyım. tamam, siz uu beybi çok heyecanlısınız ve de kanınız kaynıyor ve hatta çıldırıyorsunuz falan ama ben de işten çıkmışım, beynim sikilmiş be kardeşim! hatta sadece ben değil, araçta sizden başka herkes sizden tiksiniyor o anda. sizinle aynı takımı tutanlar bile. çünkü siz, o anda nereden çıktığı belli olmayan ve günü bok ederek sonlandıran işkencesiniz. yapmayın, rahatsız oluyoruz gibi ricalardan anlamayan ve içten içe anasına bacısına -ne yazık!- sövülenlersiniz. belki kalabalık olmanın verdiği cesaretle yapıyorsunuz onca saçmalığı (misal, böğürerek tezahürat etmek, hep birlikte zıplayarak aracı sallamak, vb.) ve düşünüyorsunuz ki bir vagon/metrobüs dolusu insan sizi alt edemez. kavga çıksa siz galip gelirsiniz, mesela. işte bu tür öküzce davranışlara ve pervasız düşüncelere sahip oldukça bir arpa boyu yol gidemezsiniz insanlık konusunda.
  • en tehlikeli ve zararlısı, beynine takım sevgisinden ziyade kazanma endeksinin yarattığı korkunç hırsı kazımış olandır.
hesabın var mı? giriş yap