• insanı kör ve sağduyusuz biri haline getiren bir kafadir bu..
  • dogmaların en saçması olabilir. sporcunun tarzını takdir etmeyi anlarım, ama kadrosu sürekli değişim içerisinde olan bir "markayı" desteklemek ve bunu yüceltmek komik bir davranıştır.
  • bir kaç sporcudan oluşan bir takımın başarılarını öykünme durumu.

    - yıllar yılı hep şampiyon olduk, avrupanın kralı olduk heyyo heyyoooo

    sen olmadın ki ajan. takım oldu. gitti orda koştu, gol attı, sayı attı, sporcu oldu. sen anca oturdun kaavede seyredip ona buna küfür ettin. sen olmadın ki şampiyon.

    bir de "en bi taraftar benim" sendromu vardır ki, o iyice çizgi ötesidir.
  • x bireyinin, kendisine bir biçimde yakın gördüğü bir görüşün, takımın, müzik dalının, sanatçının vs. gönülden desteklenmesi halidir. lâkin benim bu noktada yaptığım bir tespit bulunmaktadır:

    taraftar olan x bireyinin taraftarlık şiddetiyle, x bireyinin kendini bulmuşluğu ve psikolojik olgunluğu ters orantılı seyretmektedir.

    şahsi görüşümdür ve bilimsel bir gerçeği yansıtmamaktadır. ama şöyledir:

    1. tarafsız: bu kişiler, bir şekilde önemli kişilerdir. kimi zaman statüleri gereği tarafsız gözükmeleri şart olduğundan tarafsız elbisesi giyebilirler. çember formatında dizili bu sınıflandırma içinde durum gereği son maddeye en yakın kitle de yine bu kesimdir. tarafsızlık kisvesi altından ne gibi hinoğullarının çıkacağı belli olmadığı gibi, yarı-tanrı mertebesinde insanlar oldukları için de tarafsız olabilirler. eğer neden buysa, zaten bu insanların kendi taraftarları vardır.

    2. light taraftar: bu kişiler kendileri/hayatlarıyla o denli meşguldürler ki, taraftarlık müessesinin olabileceği her türlü görüş/tür/takım vs.yi saygıdeğer/dinlenmeye değer/gerektiğinde desteklenmeye değer görürler. çünkü kendileri ya da hayatları, zaten kuvvetli bir müessese halini almıştır. bu tiplere örnek olarak avrupa maçlarında tüm türk takımlarını tutan x taraftarları ve x müzik türünü sevse de y ve z müziklerindeki güzellikleri de yakalayıp takdir etmesi bilenler verilebilir

    3. harbi taraftar: taraftarlıklarını, sosyalleşmek için önemli bir araç olarak kullanan gruptur. başlıca ilgi alanları, taraftarları oldukları 'şey'in faaliyet gösterdiği / yaşadığı alandır. içinde bulundukları ortamda bu konunun açılması için azami gayret sarfederler. ancak bu konuda ahkam keserken (varsa) entelektüel birikimlerinden de faydalanmayı ihmal etmezler. neticeyi kendi taraflarının lehinde bağlamak kaydıyla, taraftarı olmadığı kişi/konular hakkında da kısmî beğeni itiraflarında bulunabilirler.

    4. fanatik taraftar: bu kişilerin kendi benlikleri, taraftarlık elbisesinin altında gizlidir. zaten elbise altındaki benlikten bilinçaltında hiç ama hiç memnun olmadıkları için bu kişiler hazır ve kuvvetli taraftarlık elbiselerinin altında yaşarlar. fanatik taraftarlar, saklanacak 'sağlam' kabuk arayan deniz yumuşakçaları gibi oldukları içindir ki esamesi okunmayan zayıf futbol takımlarının fanatik taraftarları yoktur. varsa bile, tuttukları ikinci bir büyük takım mutlaka bulunur. bu kişilerden kaçmak gerekir. can yakabilirler. taraftarı oldukları 'şey'in dışındaki her olguyu düşman addederler. bu kişiler kazayla yüksek statü sahibi olurlarsa aniden 1. maddeye terfi edebilirler; o zaman da kitlesel tehlike unsuru olurlar.
  • futbol taraftarlığı, çoğunlukla babadan oğula geçer.

    yavru taraftarın görevi, babasının tuttuğu takımı ağız dalaşlarında, sidik yarışlarında en iyi şekilde temsil etmektir. onun hiçbir şeyi böyle sahiplendiğini göremezsiniz. diğer takımlara ve bu takımların taraftarlarına karşı ise küfür ağzından eksik olmaz, geneller de geneller, bütün karşıtakımsporlular <buraya nefret içerikli bir kelime koy> dır onun için.

    takımı yenilince sanki kendi oynayıp kaybetmişçesine, bazen sahadakilerden bile fazla üzülür, ağlar, sinirlenir, saçını başını yolar, kavga eder. tuttuğu takım için adam öldüreni bile vardır. ama ne de olsa takım aşkıdır, seviyordur be - bununla gurur duyar.

    bazısı büyür, aklı başına gelir. futbolu olması gerektiği gibi, seyre değer bir oyun olarak görmeye başlar. maçı artık zevk için izliyordur. takımı yenince yine sevinir, yenilince yine birazcık üzülür, ama o kadar. insandır hata yapar der.

    ertesi gün arkadaşları dalga geçecek diye kaygı duymaz. onlarla bereber güler eğlenir.
  • sebebi anlatılamayan bir bağlılık duygusudur.

    ben de neden olduğunu çok açıklayamadığım bir şekilde yıllardır galatasaray'lıyım. son dönemde ise bu sevgi-ilgi onda birine indi neredeyse. bu düşüş sadece bende değil belli ki, hatta sadece kendi takımımda da değil diyebiliriz.

    sebebi ne?

    obradovic'in bi röportajını dinledim, çok haklı bir cümlesi var. "benim koç olarak takıma vermek istediğim ilk şey şu; kendinize saygı, işinize saygı, rakibe saygı ve sizi izlemeye gelenere saygı göstermeniz lazım. eğer taraftar sizin yeterince agresif, istekli olduğunuzu görürse o gün kötü günde olmanızın veya rakibinizin sizden iyi olmasının çok önemi yoktur."

    işte sebep bu.
    bu yüzden taca çıkacağı çok yüksek ihtimalli topa bile koşan oyuncuları seviyoruz.
    bu yüzden geri pasta kaleciye kadar agresif pres yapan oyuncuları alkışlıyoruz. bu yüzden yıllarca tuncay şanlı'yı kıskandık.
    bu yüzden yıllardır dalga geçilmesine rağmen sabri sarıoğlu'nun yeri çoğumuzda başka.
    bu yüzden yaptıkları pisliğe varsa bile lugano'yu, nouma'yı, melo'yu ayrı yere koyduk.

    şimdiki kopukluğu çok şeye bağlayabiliriz. yönetimsel sorunlar, finansman idaresindeki aptallıklar, medyanın seviyesizliği, sporun endüstriyelleşmesi...

    ama en önemli her zaman saha içidir. ben maç izlemek için zamanımı ve paramı ayıracak bir efor görmüyorum sahada.
  • insani kor ve sagduyusuz hale getirmez onlari yapan manyakliktir. manyaklikla karistirmayin
  • futbol için konuşuluyorsa eğer: türkiyede büyük çoğunluk için güce tapmak anlamındadır. öyle ki: bu büyük çoğunlukla taraftarı olduğu takım arasında güce tapma ihtiyacı dışında başka bir bağ bulamazsınız.
  • içinde, yavşaklığın ihtisasını yapmış kitleleri barındıran kurum...

    mesela, sokakta bire bir karşı karşıya gelsen korkusundan ananın amına saklanacağın adama tribündeyken "ananı götünden sikeyim" diyebiliyorsun. sonra eve gidip çoluğunu çocuğunu sevebiliyorsun, eşinle / sevgilinle romantik dakikalar geçirebiliyorsun.

    tuhaf gerçekten.
  • taraftarlık aslında bir kimliktir. kişinin tuttuğu takıma bağlılığı arttıkça kimlik inşasındaki yeri de o derece yükselir. genel olarak dört tip taraftar tipinden bahsetmek mümkündür: seyirci, fanatik, ultra ve holigan. fanatiğin takım bağlılığı seyirciye göre daha fazladır. kulübünün ürünlerini alır, maçları kaçırmaz. holigan daha çok şiddete başvuran ve kargaşa çıkaran taraftar tipidir. bunlar, statta anonim şekilde var olurlar. ultralar bu noktada holiganlardan ayrılır. onlar bir taraftar grubuna üyedir ve bu sebeple görünürdürler. kendi gruplarının ürünlerini kullanırlar. onlar için maçta susmamak, oturmamak önemlidir. taraftar olarak maç esnasında görsel bir şölen sunma eğilimindedirler.
hesabın var mı? giriş yap