• şili'nin kuzeyindeki geniş bir çöl bölgesi. çöl toprağı yoğun bir şekilde sodyum nitrat içerir. güneyinde bolivya'nın hak iddia ettiği atacama çölü vardır.

    1700'lerdeki ispanyol işgali esnasında güney amerikalı yerlilerin küçük bir bölümü and dağları üzerinden ticaret yapmak için pasifikteki köylere yürüyordu. kıyıya ulaşmak için tarapaca çölünü geçmeleri gerekiyordu. buradaki sessiz ve ürkütücü arazide gece kamp kurdular ve ısınmak için kurumuş kaktüslerden ateş yaktılar. toprak bir anda yanmaya başladı ve kıvılcımlar her yanı sardı. yerliler korkuyla bunun şeytanın işi olduğunu düşünüp kaçtılar. ertesi sabah eşyalarını almak için döndüklerinde gruptan bir kişi negreiros isimli bir oduncu, ateşin yandığı bölgeden biraz toprak topladı. görev duygusuyla yakındaki kasabaya götürüp yaşananları anlatarak bir papaza verdi.

    papaz toprağı inceledi ve keşfettiki toprakta bir çeşit güherçile'ye benzeyen ama onun kadar güçlü olmayan bir tuz var. daha sonra dikkat ettiki numuneyi döktüğü yerlerdeki bitkiler daha yeşil ve daha sağlıklı. bu ilginç durumu orayı ziyaret eden bir ingiliz donanma subayına anlattı. sodyum nitratı keşfi ve silah sanayisi ayrıca gübre olarak keşfedilme öyküsü böyle gerçekleşir.

    1835 yılında bu bölgenin kıyılarına hms beagle isimli küçük bir araştırma gemisi demirler. yüzen ufak bir kutuda, birkaç düzine eğitimsiz refekatçiyle beş yıl geçirmek, dehşet anlarıyla noktalanan ve aylarca süren can sıkıntısı bazen subayları delirtebiliyordu. birkaç yıl önce , bu geminin önceki yolculuğundaki kaptanı patagonya ıssızlıklarında intihar etmişti. kraliyet donanması aynı şeyin tekrarlanmasını istemiyordu. enerjik iyi eğitimli, bitkilerin ve böceklerin doğasına olduğu kadar tanrı'nınkine de ilgi duyan genç bir ingiliz ilahiyatçı kaptana maaşsız refekatçi olarak gemiye bu yüzden alınmıştı. istediği kadar bilimsel not alabilirdi ama esas görevi kaptanın kafayı sıyırmasını engellemekti. ilahiyatçımızın adı charles darwin di.

    haziran'ın on üçünde, beagle demir attıktan bir gün sonra, darwin kendisini kayalık duvarların ötesine ve iç kısımlara götürecek bir katır turuiçin yerel bir rehber ayarladı. sonunda çöle ulaştı ancak dikkatini erimiş kar kalıntıları gibi görünen ve manzaranın geri kalanına uymayan çöl boyunca oraya buraya dağılmış beyazımsı lekeler çekti. bu ince beyazımsı minarel tabakasının tuzlu bir tadı vardı. bu şeyin muazzam miktarda olduğunu ve muhtemelen kurumuş bir iç denizin kalıntıları olduğunu not etti. ardından yerli tüccarların bu tuz tabakasını nasıl saflaştırıp salitre dedikleri sodyum nitratı elde ettiklerini gördü. saf salitrenin 45 kiloluk bir çuvalı o zamanlar 14 şilinge satılıyordu ve katırlarla limana taşınıyordu.

    darwin yeteri kadarını görmüştü kimya'dan çok canlılara ilgi duyuyordu. can sıkıntısını bir günlüğüne giderdi, birkaç not daha aldı, geceyi geçirdi ve yolculuğunun bir sonraki ayağı için gemisine geri döndü. bu sefer uğrayacakları çok daha ilginç bir liman olacağı söylenen galapagos ismindeki takımadaydı.
hesabın var mı? giriş yap