• “bütün ülkelerin ana kitapları vardır. türkiye’de ana kitaplar yok! ben şaşarım bir kutadgu bilig bilinmez, bir dede korkut okunmaz. bunlar halbuki bu toplumun oluşumunu anlatan eserlerdir. bunlar okullarda okutulmaz. gidin bir fransız, ingiliz okuluna, ilkokuldan başlayarak mutlaka bir fransız, ingiliz klasiği okutulur. bizde bu yok!

    bunun için ipi kopmuş tespih taneleri gibiyiz. herkes kendine göre bir dünya kurmuş, toplumsal yapımız teşekkül etmiyor, pekişmiyor, bencil oluyoruz. ana kitaplar çok önemli. neyi önerebilirim? evrensel olan değerlerin olduğu kitapları. mesela evrensel olan bir yunus emre’yi okursanız, yunus emre yeterince tanıtılırsa şiir kendini kurtarır türkiye’de, parazitlerden arınır.”
  • bu adamı okuduktan sonra gerçekten nitelikli, ciddi, halkı anlayan aydınların da bu topraklarda yaşamış olduğuna hükmettim.

    yöresel ağızları kullanmakta usta, çok akıcı bir yazım tekniği var ve zehir gibi bir zeka söz konusu..

    40 - 80 arasını iyi kavramış... politik sahadaki gözlemleri güçlü, bilhassa çok partili hayat denemelerini halkın bakış açısından iyi etüt ediyor.

    okunmadın, anlaşılmadın, edebiyat sahasında paye dağıtan bir grup soytarının sırf sosyalist olduğu için trişkadan yazarlara itibar ettiği bir memlekette yaşadın. talihsizliğin buydu...

    allah mekanını cennet eylesin.... nur içinde yat...
  • kucuk aga'nin kucuk bir cocuk oldugunu hayal ederekten orta birinci sinifta okumaya basladigim yazar. eserleri gerilim yaratmadan usul usul insanin icine isler. ciddi bir havasi vardir ama heyecanini da yasarsin, duygusalligini da. rahat okunur ancak gunumuz edebiyatina gore agir kacar, cunku manevi degerler agirliklidir, yuk gibi biniverir okurun omzuna, o agirligi hissetmeden de ayni zevk alinamaz zaten. bir de colak salih'i vardir...
  • cumhuriyet gazetesi'ndeki bir yarışmada bes hececiler'den yusuf ziya ortac tarafından keşfedilip edebiyatımıza kazandırılan kaliteli yazarlarımızdan biri.
  • tarık buğra, kurtuluş savaşı’nı ve türkiye cumhuriyeti’nin kuruluş sorunsalını konu alan siyasal roman geleneğimizin yakup kadri karaosmanoğlu, kemal tahir gibi köşebaşlarından biridir. ancak o, bu geleneğe hâkim olan millici modernist yaklaşımdan farklı olarak, bu süreci islamî-muhafazakar referansları, duyarlılıkları ile yaşayan insanların açısından ele alır.
    eserlerinin özgün yanı, bu kurtuluş-kuruluş sorunsalını küçük taşra kasabalarına taşımış olmasıdır. o nedenle tarık buğra’nın romanlarında modern ile geleneğin, millilik ile islamîliğin arasındaki girift çatışma ve gerilimlerin her düzeydeki tezahürleri, taşranın, küçük kasabaların sade, iddiasız insanlarının alabildiğine gerçekçi dün-yalarındaki hâliyle önümüze serilir.
    modernist-millici roman türünde olumsuz değilse bile edilgen, çoğu kez basmakalıp tiplemelerle temsil edilen halk, burada kurtuluş-kuruluş sorunsalının tüm iç çatışma ve sancılarını, aklında, vicdan ve inancında kendi yerelliğinin motifleriyle yaşayan, sahici insanlar olarak yer alır.
    kurtuluş savaşı’nı izleyen büyük dönemeçler ve dönüşümlerin, toplumsal gerilimler ve uzlaşmaların “halk” katından en yetkin anlatımıdır tarık buğra’nın romanları.
  • "ibiş'in rüyası"nı onun kadar güzel gören olmadı. bu romanıyla türk tiyatrosu'nun önemli bir dönemini her yönüyle ve ustaca ele almakla kalmamış, günümüzde de söz konusu olan sanatsal değer-ticari kazanç ikilemini sessiz ama sarsıcı bir üslupla dile getirmiştir.
  • 1992 yılında, ortaokuldan sınıf arkadaşımla birlikte edebiyat ödevimiz için ünlü bir yazarla röportaj yapmaya karar vermiştik. altın rehberi açarak o güne kadar öğrendiğimiz yazar isimlerinden kadıköy’de oturanını bulmaya çalışıyorduk. moda’da tarık buğra ismini yakalamış ve heyecanla telefona sarılmıştık. çok nazik şekilde, memnuniyetle röportajı kabul edeceğini söylemiş ve çok sevinmişti. ses kaydı yapmak için koca bir poşetin içine çift kasetçaları koymuş ve muhtemelen annemin emel sayın vb. kasetini üzerine kayıt yapmak için almıştım.

    tarık buğra’nın kızı ile birlikte bizi karşıladığı çok mütevazi evinde salonun her kösesini kaplayan kütüphanesine hayran kalmıştım. hazırladığımız sorulara içtenlikle cevap vermişti büyük üstad. ne acıdır ki bu, belki de onunla yapılan son röportaj olan kaydı yıllardır bulamıyorum.

    üstada son sorumuz; son kitabınızın adı ne olacak? idi.

    tarık buğra: eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak...sözlerinden oluşturmak istiyorum.dedi

    bu röportajdan 2 yıl sonra kendisini kaybettiğimiz, o tarihten bu yana yeni kitabı yayımlanmamış büyük yazardır.
  • hemen hemen tüm kitaplarını beğenerek okumuşumdur. hikayeleri de ayrıca güzel. yıllar sonra okumadığım gözden kaçan bir kitabı olan firavun imanı romanına başladım. nedense ilk defa hoşuma gitmeyen, gözüme batan bazı şeyler hissettim.
    birincisi; ilk meclisteki grupları betimlerken, içinde mehmet akif'in de bulunduğu muhafazakar ve islamcı grupları oldukça yüce bir konuma koyarken, sosyalist grupları içten pazarlıklı, milleti bölmek isteyen, kardeş kanı dökmek isteyen gruplar olarak resmetmiş. tabii içlerinde bunların peşinden giden masum vatan evlatlarının varlığını da kabul etmiş ama asıl bu işin başında olanlar ya doğrudan rusya beslemesi ya da kişisel hırslarının peşinde olan, milleti bölmek isteyen insanlar olduğunu öne çıkarmış. tabii ki o dönemin tüm koşullarına ve tüm grupların faaliyetlerine hakim değilim. ama bu kadar net bir mutlak iyi ve mutlak kötü ayrımını doğrudan taraflılık olarak gördüm. açıkçası osmancık kitabında da göze batan taraflı anlatım tarzı burada daha sakınımsız kullanılmış.
    ikincisi ise yabancı düşmanlığı. her ne kadar kurtuluş savaşı'ndaki mücadele edilen bir millet de olsa da, ali yusuf'u dolandıran rum metresi tanımlarken kullandığı şu ifadeler; "büyük orospular yetiştiren ırkının kalleş ve kuvvete tapan tatlılığı, işvesi, dişiliği ile elde ettiği tüm alkışlar..." bugünün ırkçılık karşıtı anlayışıyla okudunduğunda çok kötü görünüyor.
    nihayetinde ibiş'in rüyası gibi harika bir esere sahip bir yazar. ama insan bir şekilde taraf tutan bir canlı. büyük bir yazar da olsa taraf tutmanın gölgesi düşüyor eserlerine.
  • büyük bir yazar olduğu kadar büyük bir insan sarrafı da olduğunu düşünüyorum ya da gayri resmi psikolog. insanın içindeki ikilemleri , iyi ve kötünün savaşını en az nuri bilge ceylan ve dostoyevski kadar iyi işler.
  • (bkz: colak salih)
hesabın var mı? giriş yap