• hallac-ı mansur'un 9. yüzyılda yazdığı ve kendinden sonra gelen neredeyse bütün tasavvufçuları etkilemiş olan eseri.
    zindana atıldığı sırada yazıldığı rivayet edilen kitaplarından bir tanesi.
    ayrıca hallac'ın günümüze ulaşan "tek" eseri.

    kitabın en önemli özelliği tasavvufun islam tarihinde büyük ölçüde bu adama dayandırılması.
    hurufiliğin* öncülerinden sayılır. hurufilik de yahudilerde olan kabala tekniklerinin islama sirayet etmiş halidir.
    yoğun bir şekilde ezoterizm ve mistisizm hakimdir.
    şeyh/mürşid-mürid ilişkisinin zorunlu sonucu da burada doğmak zorundadır.
    şöyle küçük bir alıntı ile sebebini izah edeyim;

    ***
    bu konudaki sözlerimizi herkesin anlayabileceğini sanmıyorum. levhi mahfuz'un ötesine geçip de iki yay boyu kalıncaya dek ilerleyen kimse anlayabilir ancak.
    ***

    hallac söze bu şekilde başlayıp bir takım şeyler anlatır kısa bir pasaj olarak.
    i·şin komik kısmı ilgili pasaj şu şekilde biter lütfen okuyun;

    ***
    eğer bunu anlarsan ey aşık, şunu da anlarsın ki tanrı, kendinden başkasıyla ya da öz dostlarından başkasıyla konuşmaz.
    ondan biri olmak demek, bir mürşide ya da izleyicilere sahip olmak demektir.
    (konuşmalar devam eder)

    halkın anlayacağı türden sözler, kitabın anlamlarını değiştirir. bu anlamlar onun isteklerini değiştirir ve onun isteği uzaktan anlaşılmış olur.
    ***

    ilginçtir ki halkın anlayacağı türden sözler kitabın anlamını değiştireceği için allah avam kesimin anlaması mümkün olmayan sırlı mesajlar da bırakmıştır ki bunları ancak hallac gibi mürşid olabilen insanlar anlayabiliyor ve yine ilginçtir ki tanrı'nın yapmadığı "insanların anlayacağı şekilde anlatma" işini hallac yapıyor ve kitabın anlaşılmayan felsefesini anlatma gayretinde bulunuyor.

    kitabın islamla alakası olmadığı gibi islam anlayışına göre bence sapkınca bir fikir/felsefe temellendirilmiştir.
    tasavvuf felsefesinin büyük çoğunluğunda olduğu gibi.
    ama gel gör ki islam tarihini ciddi bir şekilde etkilemiş bir düşünce adamıdır.
    mevlana, yunus emre, nesimi, kaygusuz abdal, pir sultan abdal gibi isimler kendisinden fazlasıyla etkilenmişlerdir.
    aslında tasavvufun en eski ana damarı doğrudan hallac-ı mansur'un ta kendisidir.

    ne hikmetse döneminde zulme maruz kalmış, haksızlığa uğramış insanların ne dediği dikkate alınmaksızın kahraman ilan edilir.
    "bu adamı kimse anlayamamış yağğ" goygoyu da bu yüzdendir.
    "siz anlamazsınız" metodu hallac'ın mürid toplamak için hadi iyi niyetli davranalım menfaat beklemese de söylediklerini kıvırmak için uyguladığı basit bir illüzyondur ki bin yıldır bu illüzyonun perdesi kalkamamıştır.

    ancak hallac kitabından anladığımız kadarıyla zaten bu şekilde zulme uğramaktan hoşnut olan, acı çekerek tanrıya ulaştığını düşünen mazoşist bir adamdır.
    bende bulunan çeviri yaşar günenç'e aittir. o çeviride bulunan önsöze göre
    ölmeden hatta tutuklanmadan önce dahi arafat'a çıkıp allah'a dua ettiği ve ondan, herkesin kendisini aşağılamasını dilediğini söylemiş, bağdat'ta kendi cemaati uğruna lanetlenmiş olarak ölmek istediğini dile getirmiştir.
    i·dam edilmeden çok önce zindana bile atılmamışken "ey müslümanlar beni tanrıdan kurtarınız. tanrı benim kanımı sizlere helal etmiştir" diye seslenmiştir.

    kitabı okudum. hallac'ın başlığına uzun bir inceleme yazmayı düşündüm, yazdım yazdım sildim belki başka zaman yazarım.

    şunu söylemek gerekirse kitabın dikkat çeken temel bir kaç fikirsel prensibi vardır.

    -her şeyin bir olması dolayısıyla iyinin ve kötünün tanrıda olması. hatta tanrıdan başka bir şeyin olmaması.
    -uzağın ve yakının, iyinin ve kötünün, alçağın ve yücenin temelde 1 olması.
    -yoğun bir kadercilik güzellemesi.
    -i·nsanın tanrılaşma süreci, tekamül, fenafillah kavramlarına bir şekilde atıflarda bulunulması.
    -hatta şeytanın isyankarlık, günahkarlık olarak görülen hareketinin aslında tamamen görünüşte kalan bir illüzyon olduğu ve ardında gizlenmiş olan bir hikmetinin olduğu.
    -bolca şeytan'ın övülmesi, yüceltilmesi ve onore edilmesi.
    -i·blis başta olmak üzere tüm kötülüğün hatta firavunun bile yüceltilmesi.

    hallac bir bölümde kendi fikirsel prensibini ve felsefesini doğrudan şeytanın ağzından anlatır ve bolca şeytanı konuşturur. aslında şeytanın bu şekilde bir konuşmasının olduğunu kuran açısından söylemek mümkün değildir.
    hallac; allah-adem-şeytan üçlü diyaloğundan kendi keyfine göre şeytana bir figür biçmiş ve şeytanı onurlandırmıştır.
    aslında kurandan böyle bir şeytan figürü çıkamayağı halde kurandaki bir takım şeytan verilerini kullanıp tamamen bambaşka bir figür ortaya çıkarmıştır.
    daha sonra anlarız ki esasında kendi felsefesini şeytan aracılığıyla tanıtmıştır.
    doğal olarak şöyle bir cümle kurmaktan da çekinmemiştir.

    "yoldaşım ve öğretmenimdir benim iblis ile firavun"
    -hallac-ı mansur

    bunun dışında farklı bölümlerde tanrı iradesi, peygamberlik nuru, arınma süreci, sonsuzluk denizi gibi kavramlar üzerinde de durulmuşsa da şimdilik değinmiyorum.
    bolca laf salatası ve götten element uydurma hurufiliği de yaygındır. haa tabii biz anlamak için o mertebede olmamız gerekiyormuş orası ayrı.

    doğu mistik inanışlarından fazlasıyla etkilenmiş, hinduizm, budizm öğretilerini bir şekilde farklı yöntemler ile islam ile sentezlemiştir.

    tasavvufu anlamak önce bu adamı anlamayı gerektirir.
    bu adamın sözlerini bugün bazı camialar aklamak için bin bir tevil yoluna başvururlar ancak bilmelisiniz ki "zırva tevil götürmez."

    i·şin garibi bu adamın söyledikleri yaptıkları bir şekilde onaylanır hatta üzerine bolca bina dikilir.
    ama gel gör ki bugün ben söylersem zındık olurum.
    sıradan bir insan bunları demeye kalksa kafir ilan edilir ancak hallac gibi bin yılda bir çok kişiye referans olmuş bir insan söylediği zaman -üstelik zamanında da kafir ilan edildiği bilindiği halde- o, "anlaşılamamış übermensch din alimi" ilan edilir.
    mevlana söyler ve hallac-ı tekrar ederse alim ilan edilir.

    söylediklerinin ciddiye alınması için 2 kaide vardır ya çok fazla destekçin müridin olacak ya da çok eskilerde kalacaksın. tercihen haksızlığa uğramış, zulüm görmüş de olabilirsin ki bu söylediklerine artı puan kazandırabilir.
    bu iki kaide sözünün ne olduğu önemsenmeden kutsanması için yeterdir.

    sonuç olarak hallac-ı mansur'u mevlana anlamıştır, bizim cübbeli ahmet anlamıştır, ahmet hulusi anlamıştır, izmir ilahiyattaki nurcu samet, imam hatipli büşra anlamış ama ben anlayamamışımdır. döneminde de anlaşılamamıştır.
    ne üzücü :/
  • mezopotamya kitaplığından çıkan alt başlığı enel hak olan eser. mansurun bu eserinin bir öğrencisi tarafından avrupaya kaçırıldığı söylenir, yoksa abbasiler zamanında böyle şeyleri saklamak çok mümkün değildi. kavramlar üzerinden dini bir algılayış vardır, semboller dikkat çekicidir, peygamberlik ışığı üzerine yazdığı yazı ile ışık inancını göstermiştir. kitabın sonunda yezidiliğin kutsal kitabı olan "kara kitap" a yer verilmiştir. bu kitabı istanbulda bir iki kitapçıda bulmak mümkün, yoksa piyasada çok bulunduğu söylenemez.
  • yaba yayınları'nın, mezopotamya kitaplığı serisinden yaşar günenç çevirisi ile yayımlanmış olanını; eserin arapça aslı değil de, ingilizce çevirisi esas alınarak türkçeye uyarlanmasından dolayı beğenemediğim eser. bu yüzden, yaşar nuri öztürk çevirisi de tercih edilebilir.

    kitap, hallaç (r.a.)'ın şu sözleriyle biter; (bu kısmın çevirisinin gayet güzel yapıldığı kanaatindeyim)

    "ey kavmim, allah, beni benden alınca ve beni benden yok edince, sonradan olan varlığımın nitelikleri darmadığın oldu. sultan olan allah kıdemiyle (ezeliliği ve ebediliğiyle) ortaya çıkınca, sanki benim sonradan ortaya çıkan varlığım, hiç var olmamış gibi oldu. ve ezelilik ve ebedilik daima baki kaldı. sonra benim enaniyetim (benliğim), onun enaniyetinde (benliğinde) fani (yok) oldu. ve benim hüviyetim (kendiliğim) onun hüviyetine (kendiliğine) karıştı. ve nasutiliğim (beşeri varlığım) onun lahutiliğinde (ilahi varlığında) darmadağınık oldu. sonra, bakındım ve o’ndan başka hiçbir şey göremedim. ve o’ndan başka hiçbir şey işitmedim. ve konuştuğumda o’ndan başka hiçbir şey dile getirmedim. ve dedim ki, “ene hüve (ben o’yum)". şayet ben “ene’l-hak” (ben hakk’ım) deseydim, hakk’tan ayrılmamış olurdum. çünkü onun sevgisi üzere ben hakk’ım. o ise, kendi mülkiyetinde hakk’tır. ben sarhoş ve daha sonra da onun sırrı üzerine bulundumsa, benim vecdim onun vücuduyla (varlığıyla) kesinlikle iç içe geçmiş demektir. ve benim sınırım o’nun varlığı üzere olmuştur."

    hallac-ı mansur şu beyitleri söylemiştir:

    "ey güvendiklerim, beni öldürünüz
    benim ölümümde hayatım vardır
    benim hayatım ölümümde
    ve ölümüm hayatımdadır
    ben, o’nun bana bahşetmesi sayesinde varolan
    zatımın yokoluşu halindeyim
    benim sıfatlarımın var kalması ise
    kötü amellerin çirkinliğindendir."

    bahsi geçen kitapta ek olarak; hallac-ı mansur'un vasiyeti, ezidilerin kutsal kitapları, şeyh hâdi'nin ilahisi ve birtakım katar metinleri de bulunmaktadır.
  • kitabı okudum. en az bir kere daha okumayı düşünüyorum. çünkü mansur kitabı yazarken anlamamızı istememiş. istemiş de gerçekten anlamak isteyenin anlayacağı bir şekilde yazmayı amaçlamış kitabı. kitabın büyük bir kısmını hurufilik oluşturuyor. öyle ki bir yerden sonra yalnızca harflerden, dairelerden, noktalardan, çizgilerden oluşan resimlerin üzerine inşa ediyor bütün metaforlarını. ve yanlış anlamadıysam panteizmden, panenteizmden daha çok ignostisizme yakın, ama bir o kadar da uzak bir anlayış hakim kitaba. mansur tanrı'yı bilmenin, onu görmenin, ona ulaşmanın, ona sıfatlar yüklemenin imkansız ya da gerçekten uzak olduğunu söylüyor. insanların ona yalnızca dolayı yollardan yakınlaşacağına inanıyor. kendi durumunu ise onun yakıcılığı karşısında, ulaşmak için dayanamayıp kendisini ateşe attığını, yanıp kül olduğunu, benliğini kaybettiğini söylüyor. kitabın bir kısmında, "hakk o değildir. onun bulunduğu yerdir." diyerek kendisinin başka bir şey anlatmak için bile ben o'yum demediğini söylüyor. "ondanım ama o değilim" diyor. ama onunla bir olmaktan ziyade, ona ulaşma yolunda, onun için, onun belirlediği üzre kaybolduğunu ifade ediyor.
    bu kayboluş içinse, insanın konfor alanından çıkıp, "bilgi"leri bir kenara bırakıp, kendisini bilinmeyene bırakması gerektiğini söylüyor.
    anladığım kadarıyla tabi.
  • bir hallaci mansur kitabi.
  • "ben sizin rabbiniz değil miyim?" diyen, kendini tanrı ilan eden bir adamın kitabı. dehşet şeytani ifadeler olan bir kitaptır ayrıca. celalettin rumi de kendisi hakkında "ben tanrıyım" demek alçakgönüllülük imiş. tek bir şey varmış, o da allah imiş, ondan başka bir şey yok imiş. kafayı çekip çekip yazmışlar zamanında, şimdi islam alimi sanılıyorlar.
  • te ve se/sin. (bkz: tabitha) (bkz: ta voisin)
  • hallac-ı mansur'a göre, tanrıdan başka varlık olmadığı için, «ben filâncayım» demek, tanrının karşısına ayrı bir varlık olarak çıkmak amacı taşır ve yanlıştır; bu yüzden, «ben tanrıyım» demek gerekir.
  • bir muzisyen. t v s n diye de geciyor. https://youtu.be/hdjushf61wm su versiyonu daha bi olmus https://soundcloud.com/…llectivecr/011-darp_tavasin
  • ebu'l muğis el-hüseyin bin mansur el-hallac, ene-l hakk dedikten sonra müritleriyle beraber tutuklanır. hallac 9 yıllık tutukluluk yıllarında "ta sin el-azal" ve "mirac" ı yazar. çevirisi yaşar günenç'e, imtiyaz hakları yaba yayınları'na aittir. bu eser aynı zamanda hallac' ın günümüze ulaşan tek eseridir. kitabın sonunda william blake e ait "kaplan" şiiri de bulunmaktadır.
hesabın var mı? giriş yap