• "hayvanız hepsi bu" dersek özetlene bilecek filmdir. öncelikle yapılan yorumlar filmin mide bulandırıcı, insanlık dışı falan olduğu yönünde. benim açımdan gayet izlenesi ve tutup srpski ile falan kıyaslamayacağım bir film. film siyasi düzeni, toplumu, sovyetleri falan eleştiriyor geçiniz.

    --- spoiler ---

    --- spoiler ---

    baba
    hani hepimiz topluluk içinde çok mükemmel insanlarız ya. görgü kuralları tavan.
    yalnızken hepimiz hayvanız işte.
    boktan bir genle başlıyor hikaye, belki de evin hanımı zıvanadan çıkmasa, o gen asla aktarılamayacaktı.
    morosgovanni vendel, emrinde çalıştığı subayın kendisine domuz gibi davranması yüzünden belki, kendini gerçekten domuz sanmakta! her türlü parafiliyi hayattaki tek olayı haline getirmiş zavallı ötesi bir adam.
    hayvandan gram ileri gitmeyen insan oğlunun gözler önüne serilmesi. oysa filmin mide bulantısı yaratan kısmı, insanların parafiliyi yok sayarak hayatlarını sürdürmelerinden başka bir şey değil. kötü haber, eyleme dökmemiş sadece fantezi de bırakmış dahi olsa, parafililer yanı başımızda ve oldukça çoklar.

    oğul
    burada öykü biraz daha fantastik bir hal alıyor ve yönetmen biraz daha farklı bir dünya yaratıyor. aslında film boyunca her türlü öyküleme tekniği de mevcut. sırf bu yüzden yönetmene puanım 10
    oğul kalman, babasının oğlu olduğundan belki domuz gibi kuyruğuyla doğdu. sonra büyüdü şampiyon bir sporcu oldu. spor dediysek yeme - içme - kusma sporu, ayrıca kalman, kendi özel kusma tekniğini de geliştirdi ve kendisi gibi şampiyon olan karısı ile yaşadıkları fantastik aşk sonucu nefret ettiği oğlu lajoska dünyaya geldi.

    bir başka hayvanlık örneği olarak aşırı yemek yemek, doymamak ve bunun başarı olduğu bir dünya.

    torun
    hikayeleri kadar güzel bağlamış ki geçişleri hissetmek bile çok zor. lajoska'nın mesleği tahnitçilik. ilk başta genlerinden gelen manyaklıkla deşmeyi, parçalamayı seviyor diye düşünsem de, büyükbaba da şehvet, baba da oburluk ve lajoska'da da insanoğlunun bir başka zayıflığı "ölümsüzlük" takıntısı olduğunu anlamam, önce ölen babasının cesedini, sonra da canlı canlı kendi bedenini doldurması ile oldu.

    --- spoiler ---

    --- spoiler ---

    film mide bulandırıcıymış ya, ben insana ait olmayan hiçbir şey görmediğim için belki de tiksinemedim.
    tiksinen insanın psikolojisi de, işte "ben sıçmıyorum" havasında gezen insan psikolojisi...
    oysa bedenin sana sağladığı imkanları, zevkleri sen de dibine kadar sömürüyorsun.
    sen de o bedeni yavaş yavaş tüketiyorsun, hırpalayarak, doldurarak...
    bir yandan da ölümsüzlük istiyorsun, umursanmamaktan, unutulmaktan, yok olmaktan korkarak.
    neyden tiksindin şimdi kendinden mi?
  • 3 kuşağın mevcut siyasi düzen içerisindeki hayatlarını enfes bir biçimde betimleyen, güzel bir film. savaş esnasındaki durumdan yola çıkıp tüketim toplumu haline gelen günümüze kadar uzanan zaman yelpazesi de tıpkı kuşaklar arası geçiş gibi kusursuz yansıtılmış. filmin ismi her ne kadar sadece 3. kuşak ile ilgili gibi gözükse de her üçünün öyküsünün de insan bedeni etrafında örülmüş olması hoş. çarpıcı bir son, iyi kullanılmış müziklerle harmanlanınca finali tatmin olmuş gözlerle izliyorsunuz.

    mide bulandırıcı iddiaları yüzünden izlemezseniz büyük hata yaparsınız. misal ben çok daha iğrenç filmler çekildiğini biliyorum.

    (bkz: dünyayı kurtaran adamın oğlu)
  • --- spoiler ---
    tuhaf bir film. ancak iyi bir film denmesi zor. kendinizi tuhaf hissedeceğiniz bir çok sahne var. ve evet bunlar kısmen estetik çekilmiş. zira bi çok sahnede kafanızı çevirmek yerine nedir bu diye ekrana daha bi yaklaşıp anlamaya, göremeyeceğiniz birçok şeyi görmek için -midenin içi, içorganlar - pürdikkat kesiliyorsunuz.

    üç neslin tuhaf bir öyküsü. kaçırılmayacak bir film asla değil ama değişik bir tecrübe olduğunu da kesin. arşivlik değil, seyretmek gerek sanki de. hani böle tuhaf/uç bir filmden böyle bir tecrubeden eksik kalmamak adına. ama diğer yandan bir sürü geçiş olduktan sonra neydi bu diye kalıyorsunuz. bir kaç etkileyici-itici-tuhaf sahne dışında bi şey kalmıyor gözünüzün önünde.

    filmde herhalde beni en çok etkileyen sahneye gelince küvet sahnesiydi. evin merkezi olan küvetin ne çok şeyde kullanıldığının görüntüsü döndürülerek kısa geçişlerle gösterildiği sahneye gerçekten bayıldım.
    --- spoiler ---
  • aslen grekçe olan taxis* ve derma* kelimelerinin bir araya getirilip uygun şekilde montajlanmasıyla türetilmiş, "derinin hareketi" anlamını taşıyan kelime (bkz: taksidermi).

    türkçede -eskimiş olmakla birlikte- kullandığımız tahnit kelimesine karşılık gelir. tahnit; iç organları çıkarılan ölünün ilaçlanarak muhafaza edilmesidir. tahnit sanatı ise, ölü hayvanların doldurulması sanatıdır. bu doldurma işlemi için hayvanın derisi itina ile yüzülüp, çoğunlukla bir maketin üzerine oturtulur. işte hayvan derisinin yolculuğu, terminolojiye bu şekilde yansımıştır.
  • sözleştik midelerimizle, bulanacaklardı. domuzlar deşildi, penisler alev aldı, adamlar yemekten patladı. tık yok. şöyle gönül rahatlığıyla bir dişlerimin arasından "sss" deyip gözlerimi kaçıramadım perdeden, lay lay seyrettirdi "taxidermia" kendini. salt iğrençlik olsun diye bilimum vücut sıvılarını organlarla karıştırıp sunmamış adam. görsel bir şiir yazmış desem saçmalarım, tuhaf bir güzelliği var desem kendimden şüphe ederim. bir kez seyretmesi yetmeyecek ama ikinci kez seyredilesi gelmeyebilecek, doğal ve kendine has bir film olmuş olsun öyleyse.
  • cok cesur bir film, hayvanlarla seks, masturbasyon, kusmak, hayvanlarin icini doldurmak, vahset, acik amelyatlar, domuz kesmeler, akliniza gelmeyecek ve gozunuzu kapatacaginiz bir cok sey bu filmde arka arkaya. ozellikle filmin son bolumunde yonetmene olan sayginiz articak, ilk filmi hickirik 'i da mutlaka bi yerlerden bulup duzenli takip edilmesi sart. son filmi hakkinda ayrintilar www.taxidermia.hu
  • insanı gerçekten rahatsız eden bir film. özellikle yemek yeme turnuvlarının gerçekten olup olmadığı konusu insanın kafasını kurcalıyor, öyle böyle değil adamlar resmen milli takımlar kurup uluslararası organizasyonlara katılıyorlar filmde, yine de filmin ikinci (yemek yeme olimpiyatları) ve son (taxidermia olayı) kısmı nispeten daha rahat izlenebiliyor fakat kanımca taxidermia'nın insanı en geren en katlanılmaz bölümleri morosgovanyi'nin olduğu filmin ilk kısmı.

    --- spoiler ---
    morosgovanyi'nin hal ve hareketlerinden ne kadar arıza bir tip olduğu belli zaten. filmde "hayvanlarla seks" olduğunu duyduktan sonra sonra sıkıntıyla beklemeye başladım morosgoványi ne yapacak acaba diye. ancak ölü bir domuzla seks (!) yapacağı hiç aklıma gelmemişti (yuh).
    --- spoiler ---

    --- spoiler ---
    hoyra macaro, hoyra miszleniy, hoyra balatony...
    --- spoiler ---
  • birbirinden ilginç üç kuşağın hikayesini anlatan film. öncelikle her kuşağı temsil eden karakterin bedeniyle olan sorunu, tuhaflığı dikkat çekicidir. morosgovanyi'nin tavşan dudaklı oluşu, balatony'nin aşırı şişmanlığı ve lajos'un aşırı zayıflığı. ilk kuşağın akibetini bilmesek de son iki kuşağın doğumuyla ilgili bir gizem mevcuttur. tam olarak nasıl oldukları kimin çoçuğu oldukları belli değildir bir şekilde. ama her kuşak mevcut politik sistemin ürünüdür. ve her kuşak, yönetmen tarafından o mevcut düzene yapılan politik bir eleştiridir aynı zamanda.

    böylesi uzun bir zaman dilimde her dönemin politik ve sosyal atmosferini hem görsel hem de hikaye olarak bu kadar başarılı bir şekilde yansıtan fazla film yoktur piyasada, zaten daha senaryo halindeyken bile filme birçok fondan para yardımı yapılmıştır. film üzerinde ne kadar çalışıldığı, düşünüldüğü fimin resmi sitesinde görülebilir, her dönemle ilgili ayrıntılı bilgiye sahip olunabilir. http://www.taxidermia.hu/
  • üç neslin yok oluşunu özetlemiş filmdir.

    --- spoiler ---

    ikinci nesildeki baba ve üçüncü nesildeki oğulun hayatları kusursuz bir tezatı barındırır. baba hayatı boyunca yemiştir, oğlu neredeyse iğne iplik gibidir, filmin sonunda içini tamamen boşaltır zaten. bir de meslek olarak hayvanların içini dolduruyor olması da ironiktir.

    --- spoiler ---
  • evet, hukkle gibi "aşırı naturalist" bir filmden sonra, aynı yönetmenin elinden böyle bir işin çıkmasıyla hiç şaşırtmayan, çok ilginç, güzel film.

    doğadaki iğrençleşme potansiyeli en yüksek yaratık olan insanı her haliyle, hatta filmi "fantastik" yapan, olmayan halleriyle göstermek aslında hiç de yadırganacak şey değil. gyorgy palfi de çok iyi kalkmış bu işin altından.

    tuhaftır, verdiği rahatsızlığı da sorgulatıyor. "niye rahatsız oluyorum ki, insan böyle bir şey, vücut denen makine bunları da yapıyor" düşüncelerine salıp, oradan yine rahatsız ederek geri döndürüyor.
    hukkle 'dakinden çok farklı bir doğa-insan birlikteliği.
    çok farklı ama aslında farksız olduğunu söyleyen.
    sanki...
hesabın var mı? giriş yap