• iyisi ortalığın amına koyar. başka hiçbir şeye benzemez.
  • vakti zamanında "bir yaşam biçimidir..." dediğinizde taşak geçerlerdi.seneler geçti, ak göt, kara göt ortaya çıktı.
    sittirin gidin clublardan diyemiyorsunuz o ağız burun eğen güruha.
  • icra edenler,icra edilen mekanlar,festivalleri özellikle türkiyede kalitelileşmeye başlarken, uyuşturucu bağımlısı gençlerin haftanın 4 saatini bağımlılıklarına bahane ederek kitlesini oluşturup ele geçirdiği müzik türü.
    özellikle raver tayfa mide bulandırıcı, bu müziği günlük hayatının bir parçası haline getiren (bağımlı olmayan ve normal hayatı olan insanları) festivallerden eventlerden soğutuyorlar. bir şeyler kullanmak tamam bu kişinin kendi kararı ama çatara patara patlayalım şuna sarkalım bunları ayıklayalım kafasıyla tüm kitlenin anasını skmşler.
    festivale gidiyoruz ayın 5-6 saati arkadaşlarımızla stres atalım eğlenelim diye açık sigara paketi almıyorlar,cüzdan koymaya bel çantası getiriyoruz onu almıyorlar falan. orada dans ediyorsun göteleğin biri gelip yenidoğandan aldığı 60 liralık şekeri bize satmaya falan çalışıyor. ne bileyim salın da takılak la
  • son birkaç yıldır türkiye ve dünyada prime dönemini yaşayan müzik türü. avrupa ve amerika’daki festivallere bakıldığı zaman bunu net bir şekilde görebiliyoruz. neredeyse bütün dj’lerin sahneleri sold out oluyor. önceden amerika’da detroit, avrupa’da ise berlin ve amsterdam’dan dışarı nadir çıkan bir müzik türü iken şimdilerde macaristan’a da gitseniz, polonya’da da olsanız, türkiye’de de yaşasanız dünyaca ünlü bir dj’in sahnesine denk gelebiliyorsunuz.

    türkiye’de istanbul, ankara, izmir’den sonra diğer şehirlerde de bu müzik için fena bir dip dalga gelmekte. eskişehir, antalya, adana, mersin, çanakkale gibi şehirlerde de bu müzik için etkinliklerin yapıldıklarını görüyoruz.

    her müzik türünde olduğu gibi bu müzik türüde kendi içinde birçok alt türe ayrılıyor. dark techno, minimal/melodic techno, hard techno, tech house vs gibi türleri mevcut. bu türler kişinin tamamen müzik zevkine ve ruh haline göre sıralanıyor. her dalın kendine ait djleri de mevcut. kafanıza göre yani *

    bilinen bazı djleri sıralamak gerekirse;
    solomun
    carl cox
    black coffee
    boris brejcha
    peggy gou
    charlotte de witte
    artbat
    amelie lens
    nina kraviz
    adam beyer
    deborah de luca
    sam paganini

    bunlar kesmez daha hızlı lazım diyorsanız;

    reinier zonneveld
    t78
    hector oaks
    partiboi69
    regal
    kobosil
    thomas schumacher
    trym
    a*s*y*s
    dino maggiorana
    mcr-t
    alignment
    vladimir dubyshkin
    999999999
    mercury 200

    daha buraya eklemediğim birçok dj mevcut tabi. bunlar sadece bir çırpıda aklıma gelenler. meraklısına şurada oluşturduğum bir playlist mevcut. spotify
    sırala bölümünden yeni eklenenler yaparsanız daha taze tracklere ulaşırsınız. *

    ayrıca youtube’da boiler room , cercle , mixmag , hör berlin , dj mag kanallarından djlerin setlerine ulaşabilirsiniz. tüm djlerin şarkılarını satın alma yoluyla yayınladıkları beatport sitesine de göz atabilirsiniz.

    herkese bol technolu etkinlikler geçireceği güzel günler diliyorum. gece 12 müzik yasağı kaldırılsın.
  • bunu dinleyen teenage kimmiş beri gelsin. keşke techno dinleseler valla önlerinde saygıyla eğilirim. technodan kasıt selena gomez, lady gaga, david guetta falansa bilemem.
  • jeff mills in "techno müzik aslında hayal edemeyeceğiniz birşeydir. eğer asla duymayı ummayacağınız birşey duyarsanız, o techno'dur" şeklinde tanımladığı deneyselliğe açık, geçmiş değil gelecekten esinlenen elektronik müzik türü.
  • kesinlikle commercial deep house gibi "arkada çalsın ben işime bakayım" müziği değildir. techno emek ister, yoğunlaşma ister. bir ortamda techno varsa odak, başka hiçbir şey değil, techno olmalıdır. yoksa kafa siker.

    not: madde bağımlılığı gerektirmez.
  • techno kasvetli, monoton bir endüstri şehri olan detroit’te doğdu. bu karanlık şehirde, dumanlar altındaki sokaklar fabrikalarla, fabrikalar durmaksızın bağıran makinelerle doluydu. makinelerin sesi kraftwerk’le beraber müziğin içinde duyulmaya başlamıştı. chicago ve newyork’ta house’un ortaya çıkışıyla da yeni bir müzik anlayışı, yeni yapılar, anlatım biçimleri oluştu. acid house’la müziğe giren cızırtılar ve tuhaf sesler detroit’te gitgide saflaşarak, four-to-the floor beat’inin üzerinde yerlerini aldılar. 80’lerin ortasında, tamamen elektronik ve son derece soyut bir müzik olan techno ortaya çıktı. techno, makineyle insan arasındaki melez varoluş biçiminin bir ifadesi; en saf insani duyguları makinelerin sesleriyle anlatan yeni bir dildi.

    techno’nun ilk örneği 1985 yılında juan atkins tarafından üretildi. atkins bu noktaya gelirken kraftwerk, parliament, funkadelic ve dj electrifying mojo gibi isimlerden etkilenmişti. gençliğinde davul ve bas gitar çalan juan atkins’in, kendine 3070 adını veren vietnam gazisi bir okul arkadaşı vardı. asıl adı richard davis olan 3070, roland msk-100 model bir sequencer kullanarak tekbaşına müzikle uğraşan, içine kapanık bir gençti. atkins de elektronik müzik yapmayı kafasına koymuştu ama o zamanlar bunu yapmak için insanın elektronik mühendisi olması gerektiğini düşünüyordu. 1981’de atkins ve 3070, cybotron adlı iki kişilik grubu oluşturdular. bu dönemde synthesizer beat’leri ve bas melodileri, juan atkins’i liseden arkadaşları olan derrick may ve kevin saunderson’la biraraya getirdi.

    rec, pause, play...

    başlangıçta son derece ilkel şartlar altında deneysel çalışmalar yapıyorlar, parçalarını bir pikap ve kaset çaların “pause”düğmesiyle kurguluyorlardı. atkins ve may yaptıkları müzikleri “deep space soundworks” adıyla bir partide çaldılar ve başarısız oldular. kimse dansetmedi, insanlar ilgisiz birşekilde etraflarına bakınıyordu. daha sonra bu isimler detroit sound’unun kurucuları oldular. bazen birarada, bazen de farklı isimler altında tekbaşlarına çalışmalar yaptılar. [ model 500 (atkins), reese, kreem, santonio, ınter city, keynotes, e-dancer (saunderson), mayday, r-tyme, rhytim is rhytim (may) ]

    cybotron’un ilk plağı “alleys of your mind” yerel olarak piyasaya sürüldü ve 15,000 sattı. cybortron sadece bir müzik grubu değil, çok yönlü, fütürist bir projeydi. fütüroloji araştırmaları yapan alvin toffler’ın düşünceleri, kabbala, bilgisayar oyunları gibi oldukça farklı kaynaklardan beslenen cybotron, bir techno sözlüğü, yeni bir techno dili gibi projeleri kapsıyordu. "clear" ve "r-9" gibi ısınma çalışmalarından sonra cybotron, 1985’te fritz lang’ın “metropolis” filminden esinlenilerek ismi koyulan “techno city”i yayınladı. böylece bu yeni müziğin adı da koyulmuş oldu.

    aynı yıl atkins model 500 adı altında çalışmaya başladı. metro-plex adlı kendi label’ından “no ufos”u yayınladı. bu dönemde detroit üçlüsünden herbirinin kendine ait bir label’ı oldu. metroplex’in sublabel’ı olan transmat derrick may’e aitti. saunderson’ın label’ı da kendi adını taşıyordu; kms (kevin maurice saunderson). aralarında "strings of life", "rock to the beat", "when he used to play" gibi parçaların yeraldığı sayısız plak çıkardılar.

    detroit üçlüsü kendilerini, makineleri üreten sisteme, makinelerle karşı koyan bir güç olarak görüyordu. teknolojiyi kucaklayan, bir yanıyla da karanlık ve duygusal bir tavırları vardı. 120 bpm civarındaki, tuhaf, yabancı seslerden oluşan bu müzik, güçlü bir duygusal yoğunluğa sahipti ve yeni jenerasyonun ruh halini tam olarak yansıtıyordu. bu, arzu ve endişenin birleşip tek bir duyguya dönüştüğü, paranoyanın mutluluğun bir parçası haline geldiği, ünlemle soru işaretinin birleştiği bir noktaydı. derrick may’in o sıralarda yaptığı bir parça bu duygunun adını koydu; “ıs ıt what ıt ıs?”

    bir sanayiden diğerine...

    techno, chicago’da gelişen acid house’la aynı dönemde ortaya çıkmasına rağmen uzun süre detroit sınırlarını aşamadı. amerika’da kabul görmeyen techno, 90’larda avrupa’ya sıçradı ve özellikle ingiltere’de büyük yankı uyandırdı.detroit’teki gelişmeleri takip eden neil rushton transmat’la bağlantıya geçti ve detroit üçlüsünün 12 parçasından oluşan “techno! the new dance school of detroit” adlı toplama bir albüm hazırlayıp ingiltere’de satışa çıkardı. bu albümle techno ingiltere’de patladı ve avrupa’ya yayıldı. bu dönemde elektronik ve bilgisayar teknolojisinde yaşanan gelişmelerle dijital müzik üretimi teknik olarak kolaylaştı ve ev stüdyolarında rahatlıkla gerçekleştirilebilir hale geldi. böylece techno, detroit’li ustalardan esinlenen avrupalı gençlerin eline geçti . techno ingiltere’de londra, manchester gibi parti şehirlerinde değil, yine bir endüstri şehri olan sheffield’de gelişti. 808 state ve a guy called gerald gibi müzisyenler de manchester’da kendilerine özgü bir techno sound’u oluşturdular.

    ikinci detroit harekatı...

    90’ların başında detroit’in en önemli techno kulübü olan the music ınstitute kapandı, detroit üçlüsü farklı yönlere dağıldı. onların ardından ikinci bir detroit techno hareketi yaşandı. bu hareketin öncüleri +8, underground ressistance, jeff mills, mike banks gibi label ve producer’lar oldu. electro, synth pop, belçika kökenli ebm (electronic body music) ve daha birçok endüstriyel etki altında gelişen bu yeni akım oldukça sert, öfkeli ve endüstriyel bir sound’un ortaya çıkmasına sebep oldu. underground resistance birbiri ardına “sonic”, “waveform”, gibi sert ve iddialı ep’ler yayınladı. aynı ölçüde sert ve hızlı prodüksiyonlar çıkaran +8 ise richie hawtin ve john acquaviva’ya aitti. hawtin ayrıca f.u.s.e. (futuristic underground subsonic experiments) adı altında tek kişilik çalışmalar da yapıyordu.

    bu dönemde iyiden iyiye ticari ve uyuşturucuya endeksli hale gelen rave’ler hawtin gibi müzisyenlerin kabusu haline gelmişti. birçok dj ardarda çaldığı için setlerin süresi kısalmıştı, dj’ler insanları uzun ve konsantre bir yolculuğa çıkaramıyorlardı. uyarıcıdan gözü dönmüş bir kitle ne dinlediğinin farkında bile değildi. 180 bpm’e alışan hardcore zombileri hawtin’e yaklaşıp biraz daha hızlı çalmasını istiyorlardı. daha hızlı, daha sert, daha daha daha derken müzikal anlamda birşeyler gerçekleştirmek isteyen dj’lerin sinirini bozmaya başlamışlardı. durumdan rahatsız olan insanlar gitgide korkunçlaşan rave ortamından kaçıp kulüplere sığındılar. +8 de sert ve hızlı takıntısından uzaklaşıp daha nitelikli arayışlara yöneldi. hawtin, chicago acid sound’u ve detroit techno’yu sentezlediği ve “kompleks minimalizm” adını verdiği bir alanda çalışmalar yapmaya başladı ve bunları plastikman adı altında yayınladı.

    detroit’ten berlin’e...

    bu sırada speedy j gibi müzisyenlerle beraber almanya’da da benzer yönelimler ortaya çıktı. 90’ların ortasında detroit’li producer’lar berlin’i mekan tuttular. underground resistance, alman label’ı tresor üzerinden albümler yayınlamaya başladı. tresor berlin’deki aynı adlı kulübe bağlıydı. juan atkins, eddie flasinfowlkes gibi isimler de tresor’la çalışmaya başladılar. tresor’dan çıkan toplama bir albümün adı bu ilginç ortaklığı yansıtıyordu: “berlin-detroit: a techno alliance”. underground resistance’ın sert tavrı da frankfurt’taki force ınc. ve pcp gibi label’larla avrupa’daki karşılığını buldu.

    90’lı yıllar boyunca techno’dan türeyen hardore, gabber, ambient gibi sayısız müzik türleri ortaya çıktı. richie hawtin başta olmak üzere joey beltran, jeff mills, robert hood, stacey pullen, kenny larkin, alan oldham, dan curtin, claude young, marc kinchen, blake baxter gibi müzisyenler minimalist detroit geleneğini sürdürdüler. +8 (kanada), djax-up (hollanda), tresor, labworks (almanya) gibi label’larla techno pürist ve avant-guarde bir yönde ilerledi. ingiltere’deyse soma, ferox, ıfach, peacefrog gibi label’lar ve aralarında dave angel, funk d’void, russ gabriel, luke slater, ıan o’brien’ın bulunduğu producer’lar detroit etkisinde farklı techno soundları oluşturdular.

    arzu ve endişe...

    house ve türevleri süslü melodiler, eğlenceli sound’larla insanları tavlarken, techno son derece basit, keskin ve bir o kadar da soyut bir anlatım biçimiyle hareket ediyor, dolambaçlı yollar izlemek yerine direk sinyaller gönderiyor. üretim süreci açısından tekolojinin sınırlarını zorluyor, postmodern kolaj anlayışını en tuhaf şekliyle gerçekleştiriyor. techno’nun minimalist, sabırlı, ağırdan alan tavrıyla yaratılan etki, müziğin basit olduğu ölçüde yoğun ve duygusal açıdan karmaşık bir hal alıyor. üstelik bu etki, teknoloji toplumları için evrensel bir anlatım gücüne sahip. techno teknolojide duygunun, hızda tükenişin, ilerlemede yıkımın varlığının bir göstergesi oldu. teknolojiyle içiçe yaşanan bir dönemin başlangıcında henüz adı koyulmamış kavram ve duygular bu müzikle ifade edildi. arzu ve endişeyle...

    kaynak: (bkz: sona ertekin)

    bahsi geçen derleme ve parçalardan bazıları

    cybotron - techno city
    model 500 - no ufo's
    rhythim ıs rhythim - ıt ıs what ıt ıs
    cybotron - clear
    cybotron - r9
    cybotron alleys of your mind
    techno! the new dance sound of detroit
  • şu sıralar türkiyede altın çağlarını yaşayan müzik türü.

    bir kaç sene öncesine kadar taksimde belli başlı gece klüplerinde en iyi ihtimalle 400-500kişilik eventlere sıkışmış ve edm'in epey gerisinde kalmış bir haldeyken önce kilyosta suma ve kafes'in açılmasıyla kendine has bir kitleyici çekmeye başladı. daha sonra zorlu psm ve studio işbirliği ile
    neredeyse her hafta ayrı bir event düzenlenmekte ve git gide katılanların sayısı artıyor.

    geçen hafta high-tec minimal efsanesi boris brejcha konseri zorlu psm ana sahnede bir hafta önceden sold-out oldu. biletler karaborsaya düştü.
    dün charlotte de witte biletleri bir ay kalmasına rağmen tükendi. hatta kendisi bile instagram stroysinden seviçle karışık hayret etti*

    kasımda düzenlenecek deborah de luca ve aralıkta düzenlenecej enrico sangiuliano eventlerinin biletleri de büyük hızla satılmakta muhtemelen onlarda sold-out verecekler.

    tabi burda label project'e ayrı bir parantez açmak lazım. 2-3 sene öncesine kadar türkiyede büyük sahnelerde dinlemeyi hayal bile edemeyeceğimiz isimleri getirerek ,tekno müziğin sevilmesine büyük katkı sağlamaktalar.

    ama bir yandan da bu ilgi korkutmuyor değil. tekno özü gereği underground kalması gereken bir türdür. git gide dünyada da mainstream haline gelmeye başlaması (tomorrowlandte main stage çıkan tekno djleri ,exit festivalin yıllar içinde neredeysetekno festivali halini alması vs vs) acaba yıllar içinde bu müzik türünü nasıl evirecek onu da merak ediyorum.

    çünkü hem türkiyede hem dünyada çok büyük bir dip dalgası geliyor.
  • insani hiperaktiviteye surukleyen ve libidosunu kirbacladigi bilimsel arastirmalarla kanitlanmis musiki turu
hesabın var mı? giriş yap