• birinci ciltte okurken kahkaha attığım bir kısım var. mustafa kemal çanakkale cephesindeki başarılarından sonra paşalığa terfi beklemektedir. ama enver paşa, bir türlü mustafa kemal'in rütbesini yükseltmez araya talat paşa , dr. nazım girer.

    enver paşa talat paşa'ya cevaben " mustafa kemal'in mirlivalığa (tümgeneral) terfi iradesi cebimdedir. ama siz onu bilmezsiniz. o hiçbir şeyle memnun olmaz. general olur, korgenerallik ister.korgeneral olur, orgenerallik ister. orgeneral olur, müşirlik ister. müşir yaparsınız bununla da yetinmez, padişahlık ister!"

    mustafa kemal'e enver paşa'nın bu sözleri naklettikleri zaman cevabı şu: " ben enver'in bu kadar zeki ve ileri görüşlü olduğunu bilmezdim.."
  • birinci cildin ortalarına doğru mustafa kemal'in arkadaşı, ikinci ciltte mustafa kemal paşa'nın yanındaki komutan, üçüncü ciltte ise mustafa kemal atatürk'ün yaveri gibi hissetmenize sebep olan kitap.
  • 14 yaşında yaz tatilinde, üç cildini bitirdiğim, şevket süreyya aydemir'in belgerle ördüğü, mustafa kemal'in hikayesini anlatan roman.
    19 mayıs sonrasında, saray tarafından tutuklanması emredilen mustafa kemal'i, tutuklamak için gelen, osmanlının doğu orduları kumandanı kazım karabekir'in, emredin paşam demesiyle, o çocuk halimle saatlerce ağlamıştım.
  • mustafa kemal atatürk'ün hayatını anlatan biyografi türündeki 3 ciltlik eser.

    atatürk'ün hayatını merak edenlerin ve sabırlı okuyucuların okumasını tavsiye ederim. sabır gerekiyor çünkü çok ayrıntılı. mustafa kemal'in doğduğu evin mahallesinin sosyolojik yapısına kadar anlatılmış.

    atatürk'ün babası ali rıza efendinin gümrük memuru olduğu,
    işyeri selanike uzak olduğu için istifa edip odun ticareti isine girdiği, bu işin raconu olan eşkıyalara rüşvet vermeyi kabul etmediği için işinden olduğu,
    daha sonra hiçbir iş bulamayıp bunalıma girdiği,son dönemlerinde maalesef kendini alkole verdiği,
    zübeyde hanım evlendiğinde 20 yaşında, ali rıza efendinin 40 yaşında olduğu,
    ali riza efendinin zubeyde hanımı rüyasında görüp buldurduğu,
    atatürk'ün 3 büyük kardeşi olduğu lakin bebekken vefat ettikleri,
    zübeyde hanımin kinci kez evlendiği, küçük mustafanın eve gelip bu durumu gördüğünde içine sindiremediği ve evi o gün terk ettiği,
    kurmay okulundan mezun olduktan sonra kurdukları cemiyetin icine sizdirilmiş fethi ismindeki arkadaslari yuzunden yakalandıkları, taşkışla hücrelerine kapatılıp ordan abdulhamitin sarayında sorguları yapıldığı, askerlikten men edilmesinin önüne harp okulu komutanı rıza paşanın geçtiği ve sürgün kararıyla kurtuldukları,
    ilk görev yeri sam beşinci ordunun aslında mustafa kemal ve cemiyet arkadaşı müfit özdeş icin bir sürgün yeri olduğu,
    orada komutanları tarafından kendilerine görev verilmeyip, bunlara rağmen askerleri ve üstleri tarafından hemen sevilmiş ve idealist tavırlarıyla öne çıktığı,
    samda esnaf dr mustafa efendi ile tanışıp, mustafa kemal, dr mustafa ve müfit ihtilalci vatan ve hürriyet cemiyetini kurdukları bilgilerini barındırır.

    ilk sayfalarında bu ve bunun gibi hatırlayamadığım güzel ayrıntıları öğrenmek için kitabı mutlaka okumalısınız.

    müslüm filminden sonra vay be neler yaşamış diyenler atatürk'ün hayatını da nereden gelip neler başardığını da öğrensinler.
  • insan kendini yapma kudretinin bir hammaddesidir.

    tek adam, bu hammaddeyi yoğurarak hem kendini yaratan, hem zuhuru, milletinin, kavminin, çağının tarihinde bir dönüm noktası olan adam'dır.

    mustafa kemal, tek adam'dı. çünkü şartlar, olaylar ve yaşadığı atmosfer içinde kendi hammaddesini yoğurarak kendi kendini yarattı. mücadelesi milletinin kaderine damgasını vurdu ve hayatı, çağımızın yön tayin edici hadiselerinden biri oldu.

    şevket süreyya aydemir
    (kitabın girişinden alıntı)
  • mustafa kemal ataturk un aile gecmişiyle,aile yaşamiyla ,dostlariyla ,karşitlariyla, düşmanlariyla olan ilişkilerini,catişmalarini ,iç ve diş dinamiklerini ince ayrintilariyla işlemiş, kurtuluş mücadelesinin öncesini ve sonrasini titizlikle araştirip her ataturk gencinin okumasi icin sunulmuş şevket süreyya aydemir yapiti kitap. belki de ulu önderin atlattiği badireleri en iyi anlamamiza yardımcı olan kitaplardan biri. şevket süreyya'nin insani anlatirkenki uslubu bazen sıkıcı gelse de,devrim hareketinin en ince köklerine inme ustaliğina eriştiği gercegi yadsinamaz.
    kaldı ki,bagimsizlik mücadelesinin ne kadar zor şartlar altinda filizlendiğini acikça ortaya koyuyor.
    buna ilaveten,atatürk'un ve diger etkin kişilerin hatiralarina da referans gösterip ışık tutuyor.
  • 1925 senesinin önemli olayları arasında hiç şüphesiz şeyh sait isyanı başta gelir. isyan bastırılır. şeyh sait ve avanesi yargılanır. ama terakkiperver cumhuriyet fırkası bu isyanla ilgili görüş bildirmemesi ve fırka umdeleri arasında “islam dinine saygılıdır.” ibaresi bulunması sebebiyle kapatılır. şeyh sait isyanının motifleri etnik değil dinidir. hilafetin kaldırılması bahane edilmekteydi. 1925 bir bakıma muhalefetin susturulması senesi olmuştur.
    terakkiperver cumhuriyet fırkası’nın yayın organı olan tanin gazetesi başyazarı hüseyin cahit müebbet sürgüne mahkûm edilir. marksist eğilimli aydınlık dergisi yazarları da aynı şekilde yargılanırlar. şeyh sait isyanı sonucu diyarbakır’da kurulan istiklal mahkemesinde 389 kişi yargılanır, 29 idam cezası verilir. tekke ve zaviyeler kapatılır. şapka kanunu çıkartılır.
    1926 senesi kanuni olarak batıya yöneliş senesi olmuştur. gazi kanunların garbi olmasını istemekteydi. isviçre medeni kanunu tercümesi aynen kabul edilir.
    gazi bu sene bir gezisi sırasında izmir’e geçecekken vali’den kendisine karşı bir suikast tertibini haber alır. tertipçi ziya hurşit’tir. fakat istanbul ve ankara ile bağlantıları ortaya çıkar.
    istanbul ve ankara’da tevkifler başlar. izmit mebusu şükrü beyle sarı efe istanbul’da yakalanıp izmir’e getirilirler. istiklal savaşı muhariplerinden ve gazi’nin yakınlarından olan albay arif beyle bazı yakınları da ankara’da tevkif edilirler. istanbul ve ankara’da eski terakkiperver cumhuriyet fırkası kurucuları ve öncüleriyle eski ittihat ve terakkinin önde gelen mensupları(kazım karabekir paşa, ali fuat paşa, refet paşa, cafer tayyar paşa, cavit bey, canbolat bey, dr. nazım bey ve diğerleri) yakalanırlar.
    gazi bu olaylar üzerine verdiği beyanatında “benim naçiz vücudum bir gün elbette toprak olacaktır. fakat türkiye cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.” sözünü söylemiştir.
    izmit mebusu şükrü, saruhan mebusu halis turgut, istanbul mebusu ismail canbolat, erzurum mebusu general rüştü, eski lazistan mebusu ziya hurşit ve eski trabzon mebusu hafız mehmet, sarı efe namıyla maruf edip, mebus albay arif, mülazımlıktan emekli çopur hilmi, baytar albaylığından emekli rasim, laz ismail, gürcü yusuf, eski ankara valisi abdulkadir ve iaşeci kara kemal ölüm cezasına çarptırılmışlardır.
    kazım karabekir, ali fuat paşalar ve diğerleri beraat ederler.
    temmuz 1927’de gazi uzun bir aradan sonra (8 sene) istanbul’a gider
    dolmabahçe sarayı’na gider ve ordaki törende kendisinin sarayların rahatına alışıp milletten kopmasını bekleyen insanlara cevabı verir. bu sarayın milletin olduğunu ve kendisinin bu milletin bir ferdi olarak orada bulunduğunu söyler.
    ikinci büyük millet meclisi 1927 temmuz’unda sona erer. yeni meclise chp 316 mebusla yine tek parti olarak girer, bu sefer ittihatçı artıkları da temizlenmiştir. gazi’nin mutlak söz sahibi olduğu bir yönetim şekli doğmaktadır. her ne kadar :
    “biz fevkaladeden alınan, kanuni olan tedbirleri, hiçbir vakit ve hiçbir suretle, kanunun üstüne çıkmak için vasıta olarak kullanmadık.”dese de bazıları tarafından diktatör olarak nitelendirilir. kendisine bu yakıştırmayı yapanlara gazi:
    “benimle beraber yola çıkanlar, kendi görüş ufuklarının sonuna erince birer birer beni bıraktılar.” şeklinde bir niteleme yapmıştır.
    yine 1927 yılında samsun’a çıkışından itibaren verdiği siyasi mücadeleyi etraflıca anlattığı büyük nutku’nu okumuştur. 1928 yılında halk fırkası programı yapılır. programa cumhuriyetçilik, milliyetçilik, halkçılık, laiklik, devletçilik, inkılapçılık ilkeleri alınır.
    burada 1922 yılında gazi’nin adnan adıvar’a söylediği bir söz mühimdir.
    “sen tıbbiye ile ordu nun en önce garplılaşmasından dolayı ilerlediğini söylerdin. şimdi biz bütün memleketi garplılaştıracağız.”
    mayıs 1928 de latin (arap) rakamları türk rakamı olarak kabul edilir. haziran sonunda ise harflerin latinleştirilmesi için bir ilim kurulu meydana getirilir: “dil encümeni” kasım ayında ise latin harfleri türk harfleri olarak kabul edilir.
    1929 yılında abd borsalarından başlayıp dünyayı saran ekonomik buhran türkiye’yi de etkilemiştir. türkiye ekonomik anlamda liberal politikadan vazgeçmiş ve devletçi politikalar gütmek zorunda kalmıştır.
    “fakat halk homurdanıyordu. iktisadi buhran vilayetlerde çaresizlik havası yaratmıştı. işte o sıralarda gazi havayı dalgalandırmanın artık vakti geldiğine inanmış olacaktı ki yeni bir teşebbüsü ele aldı. işte serbest fırka bu hava içinde doğdu.”
    gazi bu iş için fethi bey’i görevlendirir. bir fırka kurulmuş olur. ama bu fırkanın homurdanmakta olan halkta uyandırdığı akis beklenilmeyen ölçüde fevkalade olmuştur.
    (s.373, bir kurban)
    serbest fırkanın durumu halk fırkası için tehlike arz etmeye başlamıştır. fethi bey izmir’de bir kurtarıcı gibi karşılanmış, halk fırkasını halk nezdinde aziz ve muteber olduğunu düşünen gazi ise sükut-u hayale uğramıştır.
    nitekim serbest fırka’nın ömrü kısa oldu. ve daha üç aylıkken kapatılır.
    1930 yılı bu olaylarla geçer. aralık ayında menemen’de kanlı bir olay geçmiştir. derviş mehmet adında bir meczup halkı ayaklanmaya çağırır. bu kanunsuzluğa karşı çıkan yedek subay olarak görev yapan genç öğretmen mustafa fehmi kubilay şehit edilir. kafası kesilerek bir mızrağın ucuna takılır.
    ayaklanma yetişen askerler tarafından bastırılır. kurulan harp divanında ise işin ucunun istanbul’daki nakşibendi tarikatı şeyhine ve oğluna dayandığı anlaşılır. dar ağaçları kurulur suçlular cezalandırılır.

    gazi 1930’dan sonra hükümet işlerini ismet paşa’ya bırakarak kendi köşesinde dil ve tarih çalışmalarıyla ilgilenmeye başlar. köklü bir tarih ve dil reformu gerekmektedir. bu sebeple geceli gündüzlü çalışmalar yapar. dil yabancı kelimelerden arındırılmalıdır. ve milletin köklü tarihi gün yüzüne çıkarılmalıdır.
    (gazi’nin evliliği s.459)
    falih rıfkı’ya göre atatürk sağlam bir kimse değildir. kılıç ali, salih bozok gibi yakınlarına göreyse gayet sıhhatli bir insandır.
    atatürk daha binbaşı mustafa kemal iken trablusgarpta göz ve böbrek rahatsızlıkları çekmiştir. viyana’da tedavi görmüştür. birinci cihan harbi’nin sonlarında karlsbat’a gönderilmiş ve orada uzunca bir zaman tedavi görmüştür.
    1925 ve 1927’de enfarktüs krizleri geçirmiştir. kendisi ile ilgilenmiş olan dr. asım akar:
    “atatürk, sıhhat mefhumu ile katiyen alakadar olmadığı gibi, en basit bir insan kadar kendi vücudu ile ilgili meselelerle alakadar olmaz sıhhatine dikkat etmezdi.” der.
    1936 kasım’ında bir zatürree başlangıcı atlatır. anlaşıldığına göre 1936 sonlarında halinde bir başkalık olduğunu kabul etmemeye olanak yoktur.
    bir karaciğer hastalığının ilk belirtileri 1937 yılında kendini göstermeye başlar. önce aralıklarla sonra sıklaşmaya başlayan burun kanamaları ve vücudun çeşitli yerlerinde kaşıntılar kendini gösterir.
    “bu delil ve emareleri bir karaciğer yetersizliğine bağlamak kimsenin aklına gelmemiş ve bu suretle sevgili atatürk kendisini bekleyen akıbetine doğru sürüklenip gitmiştir.
    f.r. atay şöyle yazar:
    “bilhassa 1937’den sonra, asabı muvazenesinin gitgide bozulduğunu görüyorduk. pek alıngan olmuştu. devamlı bir boşanma ihtiyacı içinde kıvranan sinirlerini güç tuttuğunu hissederdik.”
    kendisine teşhisi 1938 ocak ayında dr. nihat reşat belger koymuştur: siroz. karaciğer hastasıdır.
    hükümet harekete gelir ve mart 1938’de fransa’dan dr. fissenger’yi davet eder. teşhis hiç şüphe yok ki doğrudur.
    atatürk bu sıralar savarona’da yatmaktadır oradan dolmabahçe sarayı’na nakledilir.
    15 eylül’de vasiyetnamesini yazar, eylül ayının onun için tek teselli edici yanı hatay’dan gelen haberdir. hatay millet meclisi kurulmuştur.
    ekim ayında hastalığı iyice ilerler. fakat kafası durmadan işler.
    ikinci cihan harbi’nin çıkacağına emindir:
    “bu harp neticesinde dünyanın vaziyeti ve muvazene baştan başa değişecektir. işte bu devre esnasında doğru hareket etmesini bilmeyip en küçük bir hata yapmamız halinde, başımıza mütareke senelerinden daha çok felaketler gelmesi mümkündür.”
    bu sözleri ziyaretine gelen ali fuat paşa’ya söylemiştir. bu, en eski arkadaşının onu son görüşüdür ve ali fuat paşa’ya göre atatürk o sırada ruhen çok yalnızdır.
    artık herşey bitmiş gibidir. bütün umutlar kesilmiştir. atatürk ise ankara’ya dönmek istemektedir.
    9 kasım’da tekrar komaya girer. artık uyanmayacaktır. tam 36 saat sürer. nihayet 10 kasım perşembe günü 9.05 te derin bir dalgınlık içinde hayata gözlerini yumar.
    atatürk ölmüştür...
    cenazesi ankara’ya getirilir. etnoğrafya müzesindeki geçici kabrine konulur. daha sonra yapılacak olan anıtkabir’e nakledilecektir.
    işte uzun yolculuğun, kısa hikayesi budur.
  • ilber ortaylı'nın gençlerin başucu kitabı olması gerektiğini söylediği seri. ikinci adam ve suyu arayan adam hakkında da aynı şeyi söyledi kendisi.
  • şevket süreyya aydemir'in mustafa kemal atatürk'ün hayatını anlatan üç ciltlik eseri.

    birinci cildi doğumundan 1919'a kadar olan, ikinci cildi kurtuluş savaşı dönemini, üçüncü cilt ise kurtuluş savaşı sonrası dönemi aktarır.

    ikinci cilt daha çok dönemin iç-dış politik durumunu yansıtır. daha çok bir tarih dersi kitabı kıvamındadır.

    üçüncü cilde yeni başladığım için çok birşey söyleyemem ama inkilapların nasıl olgunlaştığını anlatıyor.

    benim en önemsediğim ve sevdiğim ilk cilt ise genel olarak kronolojik bir akışla, mustafa kemal'in iç dünyasını yansıtıyor. çocukluğu, ergenliği, istekleri, çaresizlikleri, acıları, başarıları... ilk cildin sonuna doğru gerçekten kaybedecek bir şeyi kalmamış biri var karşınızda. eşi-çocuğu yok, paşası olduğu devlet ellerinin arasından kayıp gidiyor, doğduğu büyüdüğü topraklar sınır dışında kalmış artık, itirazlarını dinleyen yok, parası da yok... zaten bu yaşanmışlıkları bilmeden 1919-1938 arasında olan biten hiç bir şeye anlam getiremeyiz. bu adamın anlaşılmazlığı da 1919 öncesi yaşadıklarının anlatılmayışından geliyor gibi.
  • herkesin okuması gereken devasa üçleme.
hesabın var mı? giriş yap