• yalnız başına kamp yapmak. kamp atmak diye de bir terim var onu bilmiyorum. henüz hiç kamp yapmamış biri olan beni misal, çok korkutan ama bir o kadar da heyecanlandıran fikirdir. deneyimlemiş olanların deneyimlerini paylaşmaları çok mutlu edecektir.
  • bir sene önce polonya'nın zakopane şehrindeki dağda yaptığım eylemdir. o kemikleri donduran soğuğu yetmezmiş gibi bir de yalnızdım. tek başıma ateş yakıyor gecenin sessizliğinde uzun uzun hayallere dalıyordum. bu eylemden sonra hayatım adeta ray değiştirdi. imkanı olan herkesin yapması gerek dostlar. kendinizi sorgulamak için mükemmel bir fırsat.
  • bir kamp alanını mı tercih edeceksin yoksa ıssız bir yer mi?

    kamp alanı tercih ediyorsan çekinecek bir durum yok, kalabalık içinde yalnızlığını yaşayabileceğin gibi kalabalığa dahil olup farklı insanlarla da tanışabilirsin.

    kamp alanı dışında/ıssız bir yer insanı ister istemez tedirgin ediyor, özellikle ilk gün uykusuz kalman kaçınılmaz.
  • insanın doğası gereği doğa da olmak hatta ateşle berabar olmak içinize huzur verir.
    evlerde kullanılan sarı renkli ampulün, insana huzur ve rahatlama verdiği deneylerle kanıtlanmış olup, ateşin sıcaklık ve güven hissi vermesi dna ve genetiklerimizde varmış.(bkz: ateşin bulunması)
    be sebeple gidin, deneyin. insanın bedeninin er türlü ortam ve şarta nasıl uyum gösterdiğini gözlemleyin.
    bu konu için kaz dağları veya bozcaada tavsiye edilir. acemi olanlar pek ıssız yerlere gitmeyin. en azından yemek ihtiyacınızı karşılayacak yakın bir yerler olsun.
  • bir kac gun once yaptigim hede. tek basima degildim ama maceranin dibini gordum. ilk gun cok ruzgarli bir yerde sahilde cadir kurmaya calistik. ama beceremedik. ben boyle bir ruzgar gormedim icinde oldugumuz cadiri ucuruyordu resmen. sahildeki sahipsiz kopeklerin cadirimizi ziyaretleri, ruzgar ugultusu ve soguk tahammul edilemez boyuta gelince arabaya gectim. sabah gunesin dogusunu izlemek durgun bir sahilde cok hostu.

    ikinci gun daha guzel bir koyda denize sifir kamp merkezinde sessiz sakin ve ruzgarsiz huzur buldum diyebilirim. sahilde dalga sesleri icinde uykuya dalmak efsaneydi. doganin icinde ama guvenli bir kamp sanirim benim tercihim.

    yinede seneye daha uzun ve tam doganin icinde insandan uzak bir kamp yapabilirim.
  • tek başına huzurlu olabilir ama sıkıcı olacağı kesin. aylarca youtube üzerinden motor-bisiklet-kamp videoları izliyordum. arkadaşlarıma resmen yalvardım, sadece 1 geceliğine gidelim, çadır kuralım, ateş yakalım, keşif yapalım, denize girelim, içelim, muhabbetin dibine vuralım. yok ulan, 1 kişi bile razı olmadı gelmeye, anca evde oturun çay için amk.
  • "özgürlük, mutluluk, acı ve dünya üzerindeki herhangi bir duygu sadece paylaşıldığında gerçektir." (bkz: christopher mccandless) *

    tanım: her ne kadar özgürlük, çılgınlık, kafa dinleme, doğa ile bütünleşme gibi kavramlarla bağdaştırılsa da gerçekte kocaman bir yalnızlıktır.
  • zaman zaman gerçekleştirdiğim bir eylem. hem de adana'da. şimdi show tv haberlerine aldanıp "iyi cesaret" valla demeyin. küçük bir anekdot bırakayım:

    henüz 5-6 yaşlarındayken köye gider, babaannemin yanında kalırdım. biz beton şehrin bebeleri tabi azıcık ot, çiçek görünce baharda çayıra salınmış kuzu heyecanıyla coşardık. çiçek topla, dereye attığın çubuğu kovala derken akşam olmuş. ben köyün 2-3 km dışındayım. gündüz evler görünüyor, yolu biliyorum ama daha dönüş yolunu yarılamadan karanlık çökmüş. evlerin ışıkları görünüyor ama bir yandan da köpekler havlıyor, baykuşlar ötüyor, kurbağa sesleri derken bir adım bile atamıyorum, korkudan zır zır ağlıyorum. ben gecikince ihtiyar kadın beni almaya gelmiş, niye gelmedin oğlum, seni bekliyoruz dedi. korkutuğumu söyledim. neden korktuğumu sordu. ben de hayalgücüm ne kadarına yetiyorsa yardırdım. sesler, karanlık filan da benden yana tabi. işte o bilge kadın dönüş yolunda hayatım boyunca unutmayacağım bir şey öğretti bana: "insanın olmadığı yerde korkma oğlum, asıl insandan kork. yuvasını bozmadıkça arı sokmaz, aç kalmadıkça aslan yemez, üzerine basmadıkça yılan sokmaz, yuvasına girmezsen hınzır(domuz) tepmez ama insan öyle değil. yabancısın diye seni kendinden bilmez döver, senin pabucun onunkinden güzelse çalar. adem aleyhiselamın oğlu kabil; babası habil gardaşını kendinden çok seviyor diye öz gardaşını öldürmüş"

    o yüzden kamp yaptığınız alan ıssız bir yerse, yani pek insan gelip geçmiyorsa korkacak çok bir şey yoktur. aslında şehirlerde daha fazla tehlike altındasınız. ha yanınızda kokulu yiyecekler götürüyor, sonra hani bir şey olmazdı çadıra kurt geliyor, çakal saldırıyor, arı, böcek doluyor diye sızlananlar kusura bakmasın. canlılar aç, tabi ki gelecek. mesela ramazan yaklaşıyor. ramazanda insanlar açken aynı şeyi deneyin bi. işlek bir yerde mangalı kurup, sucukları çevirin bakalım. ya da hiç tanımadığınız birinin evine, izinsiz habersiz girin. bakın bakalım ne oluyor. her seferinde, aynı şartlar altında kendi türünüzün daha tehlikeli olduğunu göreceksiniz.

    bunun dışında da tek başına kampa gitmek, algılarınızın tümüyle doğaya yönelmesine, ondan daha fazla keyif alabilmenize, onu daha iyi anlayabilmenize yardımcı oluyor. doğayla birlikte, bir parçası olduğunuz kendinizi de daha iyi tanıyorsunuz. herhangi bir şeyi, yalnızca kendisi için yapıyor olmanın tadını çıkarıyor insan. kendini daha özgür hissediyor.

    gündüz topladığınız çalı çırpıyı yine kendinizi ısıtmak için topluyorsunuz, keşif yürüyüşleriniz sizin istediğiniz yerde başlayıp, bitiyor. ben yoruldum geri dönelim diyen biri yok.

    belki de okulu bitirmek, para kazanmak, evine ekmek götürmek, birinin övünebileceği bir evlat olmak, övünülebilecek evlatlar yetiştirmek, iş yerini ayakta tutmak, patronlarının verdiği işi bitirmek zorunda olan bizlerin ihtiyacı olan tek şey biraz özgürlük. sadece bir şeyi kendisi için yapıyor olabilme özgürlüğü.
  • korkmuyorsan, dünyanın en huzurlu tatili. bir ben lazım bana benden içeri..
hesabın var mı? giriş yap