• serdar turgutun gündeme getirdiği ararejim hödösü..
  • ülke meselelerini ideolojik düzlemden ziyade teknik düzlemde ele alan; partizan değil, mühendis kafalı; apolitik kimlikli şahıs. az laf, çok iş üretirler, ya da öyle olmaları beklenir.
  • her milletvekili siyasi yapı içerisinde bir teknokrat kimliği taşımalıdır. teknotrat diye bir kavram yoktu eskiden. çünkü yöneticiler zaten bu sıfata sahip kişiler olmalıdır. yurdun geneline bakıldığında çözüm üreten insan özelliğinden uzak kişilerin yönetici olduğunu görüyoruz. bu da elbette oldukça can sıkıcı. çünkü sefil kafalar siyasi kavga vermekten memleketin sorunlarına çözüm bulamıyorlar. işte teknokrat kimlik yukarıda da okunduğu üzere yeni çağda kafaları değiştirmemiş ülkelerin siyasi olmayan yönetim bilincine doğru ilerlemesinin bir göstergesidir.
    ancak takdir etmesem de doğru bulduğum bir şey var ki teknokrasi , monarşik bir yapının uzantısıdır. makyavel 'in prens i , demokraside çokoprense dönüşebilir. ancak ve ancak siyasi oluşum içinde partiler üstü bir demokrasi anlayışı kabul gördüğü takdirde anlamlı olur.
    prens siyasete karşı değil halka karşı sorumludur. ama kimse prense oy veremiyorsa demokrasiden sözedilemez. halk desteği olmayan teknokrat yönetimler düşünülemez.
  • "bütün mimarlar yüksek, mühendisler de
    bir sen alçak kaldın ey sinan usta!"

    der cemal süreya "teknokratlar" isimli şiirinde...
  • insan etkenine yeterince önem vermeden ekonomik alanda kurumsal incelemelere dayanan devlet adamı...kemal derviş iyi bir örnektir
  • 90'lı yılların ortalarında, daha sonraları mizan dergisini de çıkaran itü (özellikle fizik mühendisliğinden) öğrencilerinin çıkardığı bir fanzinin adıdır. birkaç yıl sonra ömer tacir ve yeni öğrencileri* tarafından oğuz atay özel sayısı olarak ikinci sayısı çıkmıştır. sonrasını bilemiyorum.

    ayrıca alternatif bir yönetim şeklidir. uydurma değildir.
  • politik karışıklıkların arttığı dönemlerde, "sadece işini yapsın başka birşeye karışmasın" mantığıyla göreve getirilen,

    daha sonra ya kendisi de düzene ayak uydurup bir politikacıya dönüşen, ya da uyum sağlayamayıp bir kenara çekilen insanlardır.

    hatırlayabildiğim kadarıyla bu furya atilla karaosmanoğlu ile başlamış -ki nihat erimdir bu teknokratlar hükümetini kuran-, ama arkası hiç kesilmemiştir. hatta turgut özal da bunlardan biridir; dünya bankasından çağırılıp 24 ocak kararlarını hazırlayan ekibin başına geçirilmiş, 12 eylül'den sonra ise politikanın kurdu nasıl olurmuş dünya aleme göstermiştir.

    daha sonraları ahmet necdet sezer adlı hukuk kökenli bir teknokrat aynı mantıkla cumhurbaşkanı yapılmıştır, sonra ecevit'e pabucunu ters giydirmiştir.

    kemal derviş de dünya bankası'ndan "aman hoca kurtar bizi fillerden" denip alınıp getirilen teknokratlardandır.

    yönetime teknokrat getirmenin avantajları ve tabii ki dejavantajları vardır:

    avantajlar:
    - henüz siyasetle malul olmamıştır.
    - olaylara uzmanı olduğu teknik konu açısından bakabilme yeteneği vardır.
    - genellikle sorunlara pratik sonuçlar önerme yetisi vardır.

    dezavantajlar:
    - yönetim bir bilim değil sanat olduğundan, sorunlara bunlar tarafından kağıt üzerinde bulunabilecek yanıtlar her zaman beklenilen sonuçları doğurmayabilir.
    - uzmanlığın bir dezavantajı olarak bir konuyu derinlemesine bilmelerine rağmen, genelde diğer noktaları gözden kaçırırlar.
    - köksüzdürler, ya gelenler giderken onları da beraberinde götürür, ya da gidenlerle gitmemek için popülizmin kralını yaparlar.

    edit: koftiden teknokrat tansu çiller'i unutmak, sehiv değil olsa olsa sevaptır.
  • teknokrasiden yana olan; teknokrasi içerisinde yer alan, yönetici konumundaki mühendis, mimar, teknisyen, iktisatçı vb. elemanların ortak adı; ekonomik mekanizmaların teorik incelenmesine dayanan ancak insan etkenini her zaman yeterince göz önünde bulundurmayan devlet adamı veya memur..*
  • tekme tokat.

    böyle vahyetti semantik.
hesabın var mı? giriş yap