• 81-et-tekvîr

    mekke'de inmiştir, 29 (yirmidokuz) âyettir. sûrenin başında güneşin dürülmesinden söz edilmiş ve adını da buradan almıştır. sûrenin söz dizisinde, ihtiva ettiği konuya ilişkin anlamları yankılandıran ve güçlendiren mükemmel bir musikî taklit edilemez bir âhenk vardır.

    rahmân ve rahîm (olan) allah'ın adıyla.

    1. güneş katlanıp dürüldüğünde,

    2. yıldızlar (kararıp) döküldüğünde,

    3. dağlar (sallanıp) yürütüldüğünde,

    4. gebe develer salıverildiğinde,

    5. vahşî hayvanlar toplanıp bir araya getirildiğinde,

    6. denizler kaynatıldığında,

    7. ruhlar (bedenlerle) birleştirildiğinde,

    8. diri diri toprağa gömülen kıza, sorulduğunda,

    9. "hangi günah sebebiyle öldürüldü?diye.

    10. (amellerin yazılı olduğu) defterler açıldığında,

    11. gökyüzü sıyrılıp alındığında,

    12. cehennem tutuşturulduğunda,

    13. ve cennet yaklaştırıldığında,

    14. kişi neler getirdiğini öğrenmiş olacaktır.

    15. şimdi yemin ederim o sinenlere ,

    16. o akıp akıp yuvasına gidenlere,

    17. kararmaya yüz tuttuğunda geceye andolsun,

    18. ağarmaya başladığında sabaha andolsun ki,

    19. o (kur'an), şüphesiz değerli,bir elçinin (cebrail'in) getirdiği sözdür.

    20. o elçi güçlü, arş'ın sahibi (allah'ın) katında çok itibarlıdır.

    21. o orada sayılan, güvenilen (bir elçi) dir.

    22. arkadaşınız (muhammed) de mecnun değildir.

    23. andolsun ki, onu (cebrail'i) apaçık ufukta görmüştür.

    24. o, gaybın bilgilerini (sizden) esirgemez.

    25. o lânetlenmiş şeytanın sözü de değildir.

    26. hal böyle iken nereye gidiyorsunuz?

    27. o, herkes için, bir öğüttür,

    28. sizden doğru yolda gitmek isteyenler için de.

    29. alemlerin rabbi allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz.
  • 'alemlerin rabbi allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz' diye bitişiyle noktaya ihtiyaç duymayan bir suredir.
  • kuran-ı kerimin 81.suresi. sure ismini birinci ayet-i kerimede geçen ve güneşin dürülüp, ziyasının (ışığının) gitmesi manasına gelen tekvir kelimesinden alır.

    1- güneş katlanıp dürüldüğünde,

    2- yıldızlar bulandığında,

    3- dağlar yürütüldüğünde,

    4- kıyılmaz mallar bırakıldığında,

    5- vahşi hayvanlar bir araya toplandığında,

    6- denizler ateşlendiğinde (suları çekilip, volkanlar halinde ateş püskürdüğünde),

    7- nefisler eşleştirildiğinde (iyiler iyilerle, kötüler kötülerle bir araya toplandığında),

    8- diri diri toprağa gömülen kıza sorulduğunda,

    9- "hangi günahtan dolayı öldürüldü?" diye.

    10- amel defterleri açıldığında,

    11- gök sıyrılıp açıldığında,

    12- cehennem kızıştırıldığında,

    13- ve cennet yaklaştırıldığında,

    14- herkes ne getirmiş olduğunu anlar.

    15- şimdi yemin ederim o sinenlere (gündüzleri gözden kaybolan yıldızlara),

    16- o akıp akıp yuvasına gidenlere,

    17- yöneldiği an geceye,

    18- nefeslendiği (ağardığı) an sabaha ki,

    19- kuşkusuz o kur'an, değerli bir elçinin sözüdür.

    20- o elçi güçlüdür, arş'ın sahibinin yanında çok itibarlıdır.

    21- orada ona itaat edilir, güvenilir.

    22- arkadaşınızı cin çarpmış değildir.

    23- andolsun o, cebrail'i açık ufukta gördü.

    24- o, gayb hakkında cimri de değildir.

    25- o, kovulmuş bir şeytanın sözü değildir.

    26- hâl böyle iken, siz nereye gidiyorsunuz?

    27- o, âlemler için öğütten başka bir şey değildir,

    28- içinizden doğru gitmek isteyenler için.

    29- âlemlerin rabbi olan allah dilemeyince, siz dileyemezsiniz.
  • hakkındaki çıkarımlarımı paylaşmak istediğim sure. akıcılığı, ses ve kafiye düzeni enfestir. şayet anlamayı da başarabilirseniz, ufuk açıcı, inananların imanını arttırıcı ayetlerle bezenmiştir.

    1) tekvir suresi'nin büyük bölümünde kıyamet sahneleri aktarılmaktadır. allah, muhatapların dikkatini öncelikle güneş'e çevirmekte, ayete böyle başlamaktadır. buna göre, kıyamet sırasında güneş, ışığını kaybedecek, adeta bükülüp dürülecektir. güneş, erişilmez şiddette bir ısı ve ışık kaynağıdır. güneş'e hükmetmek, ona yaklaşmak imkansız mesabesindedir. allah, öncelikle, gezegenler ve galaksi var edildi edileli ısı ve ışık yayan bu korkunç kuvvetin gücünün alınacağını, ışığının söndürüleceğini, dürülüp katlanacağını ifade ederek, kendi kudretinin düşünülüp, anlaşılmasını da murat etmektedir. çünkü hiçbir güç, güneş'i dürüp katlamaya muktedir değildir. ancak allah bu kudrettedir ve nasıl ilk kez yarattıysa, onu dürüp ışığını kaybettirecek, daha sonra yeniden bir yapılanmaya tabi tutacaktır.

    sadece yuvarlak şeyler için geçerli olmak üzere, küvvirat

    dürülmek, katlanmak, ışığının söndürülmesi anlamlarının hepsi, bu alemin sonu, öte alemin başını konu almaktadır. artık imtihan bitmiş,bu alem sona erdirilmiş, güneş'e da bu anlamda ihtiyaç kalmamıştır. kelimesi,bir taraftan eksilirken, bir taraftan artma anlamını da içermektedir. zatenzümer suresi 5.ayet buna iyi bir delildir.

    2- allah son saat ile ilgili şimdi de dikkatleri yıldızlara çekmekte ve '' yıldızların ışığını kaybedip sönmesine, dökülmelerine ve işlevlerini kaybedeceklerine'' bahsi getirmektedir. yıldızlar, vahyin indirildiği ilk dönem için de, bugün için de, değerini hiç yitirmemiş, ilgi konusu olagelmiş ve insanın kuvvet kudret yetiremeyerek, bir benzerini yaratmak şöyle dursun, mevcut olanlarını görüp inceleyebilmesi bile yüzyıllar almıştır. allah, yine gücüne atfen, '' yıldızların ışığını söndürebilecek, onları işlevsiz hale getirebilecek, onları dönüşüme tabi tutarak dökecek olan kudretin, yalnızca kendinde olduğunu'' bize bildirmektedir.

    fakat esas anlatılmak istenen şey, insanoğlunun kudret yetiremediği güneş ve yıldızlara, allah'ın böylesine hükmetmesi çıkarımından hareketle, o gün yaşanacak şeylerin ne kadar güç manzaralar olduğunu ortaya koymaktır. ayrıca inkederat kelimesi, '' hızlı hareket etmek'' manasına da geldiğinden, bu dönüşümün büyük bir hızla yaşanacağını söylemek yanlış olmasa gerektir.

    3- allah bu kez misali gökyüzünden alıp, yeryüzüne çekmekte ve dağları örnek göstermektedir. dağlar, tıpkı gökteki yıldızlar ve güneş gibi, yerinden oynatılamayan, kökü çok sağlam, ancak dinamit vb.yardımıyla bir kısmı patlatılıp, hükmedilmeye çalışılan bir kara kütlesidir. allah, gücüne atfı dağlar üzerinden vermiştir, çünkü insanoğlu varolageldiğinden beri, dağlara da ilgi duymuş, üstünde düşünmüş, araştırmalar yapmış, anlamaya çalışmıştır. bu dev kara kütleleri, gelen şeyin şiddetinden yürütülecek, diğer surelere baktığımızda, '' yün gibi savrulacak, serap olacak, serpilecek, bulutlar gibi hareket edeceklerdir''. müzzemmil suresi 14.ayet bu konuyu daha önce anlatmış ve insanları bilgilendirmiş idi. '' dağların şiddetle sallanacağı ve dağılmış kum yığınlarına dönüşeceği'' bu ayette insanlığa vahyedilmiştir.

    verilmek istenen mesaj, güneş'in, yıldızların, dağların bile savrulduğu, yok olduğu, güçlerini yitirdikleri o günü düşünüp, kendini, allah'ın vahyine göre programlamaktır. yoksa, gelmesi kaçınılmaz olan o günde, insanlar, bu kudret yetişmez gök cisimleri ve kara kütlelerinin bile dağılıp gittiği o günü nasıl atlatacaktır?

    4- o gün o kadar şiddetli olacaktır ki, insanlar, kendileri için en değerli varlıkları bile bırakacaklar ve can derdine düşeceklerdir. '' el- ışar'' kelimesi, '' 10 aylık gebe deve'' demektir ki, araplar bu hayvanları çok kıymetli kabul ederlerdi. o günün şiddetinden ötürü, gözleri bunları bile görmeyecek, ortalığa salıvereceklerdir. el ışar kelimesini bugün ''en değerli mallar'' olarak algılamamız gerekmektedir. burada anlatılmak istenen şey, '' insanların değerli mallarını bile o günün korkusundan bırakacaklarıdır''. o anın azameti, insanlara hiçbirşey düşündürmeyecektir.

    el ışar kelimesi, '' yağmur yüklü bulutlar'' anlamına da gelmektedir. bu durumda anlam; '' bulutların, suyunu tamamen çekmesi veya kesmesi'' şeklinde olacaktır ki, hacc suresi 45.ayette zikredilen '' kuyu suyunun kuruması, kullanılmaz olması'', aynı kökten gelen mu'attala kalıbıyla getirilmektedir. zaten tekvir suresi 6.ayet ile 4.ayetin bu olası anlamı, birebir örtüşür gözükmekte, bu kudret ile gönderilmiş denmektedir.

    5- kıyametin yaratacağı sahnelerden biri de, vahşi hayvanların da kıyametten etkilenip ortalıkta dolaşmaları, insanlardan kaçmamaları vaziyetidir. bir olası anlam da, 10 aylık gebe develerin, bu hayvanlardan korunmamasını içerir ki, yine, kıyametin dehşetinden, insanlar bu hayvanların da farkında olmaz, olsa da ilgilenecek durumda değildirler. en kıymet verdikleri mallarını bile boşvermiş durumdadırlar.

    önceki ayette bahsedildiği gibi, '' bulutların yağmur yağdırmaması'' anlamı ele alınırsa, vahşi hayvanların da susuzluk nedeniyle ortalığa çıkacakları yorumu da isabetli olacaktır. kıyamet anı öyle sersemletici olacaktır ki, normal zamanda görülmesi imkansız olaylar, bu sersemlikle yaşanacaktır. insanlar ve vahşi hayvanlar, normal zamanda bir araya gelmezler. yabani bir kuş insandan nasıl kaçarsa, bir insan da bir aslandan o derece kaçmaktadır. fakat kıyamet anı, dengeleri bozacağı, yeni bir dengeye gidileceği, yeni bir sistem inşa edileceği için, bu tip manzaralar da yaşanacak olaylar arasındadır.

    6- denizlerin tutuşması, kıyamet sahnelerinin sonuncusu olarak tekvir 6'da zikredilmektedir. denizler kaynatılırsa eğer, 4. ayetteki yorumların gerçekliği de ortaya çıkacaktır. çünkü denizlerin çekilmesi nasıl insan hayatı için bir son demekse, su döngüsü içinde birbiri ardınca gelen mevsimlerin oluşamaması da, insan için böyle bir yıkımdır. eğer anlam ; '' sular kaynatılıp, her yeri yutacak'' manası verilirse, bu kez de kıyamet sahnelerinin sonunda, suyun insanı da yutması anlamı ortaya çıkar ki, bu da en az, verilen birinci anlam kadar isabet sağlayacaktır. her halükarda insan hayatı tehlikededir ve zaten kıyamet sahneleri oluşmaya başladığında, ahiret hayatına doğru bir gidiş başlamış demektir.

    7- artık anlatılanlar, mahşerde olacakları kapsamaktadır. nefsler eşleştirilecek ve bir araya getirilecektir. insan burada bedeni ve ruhu ile her ne yapmışsa, iyi veya kötü, orada muhasebesi yapılacak ve hakkında bir karara varılacaktır. herhangi bir karışıklığa, ihmale asla yer verilmeyecek, bu dünyadaki beden ve ruh yeniden eşleştirilecek, bir araya getirilecek ve yargılama öyle yapılacaktır. müddessir suresi 38.ayet '' her nefsin, kazandığına karşın bir rehin'' olduğu vahyedilmişti. bundan muaf olanlar ise, ilgili surenin 39.ayetinde anlatılmış, allah bunlara '' sağın adamları/ amel defterini sağdan alanlar'' şeklinde sıfatlandırma yapmıştı. bu insanlar cennet ehlinden idiler.

    buna göre, işin bu sonuç kısmına varmak için, önce diriltilme gerçekleşmeli, sonra yargılanma aşamasına geçilmelidir ki, kim cennetlik veya cehennemlik oraya çıksın. diriltilme gerçekleştikten sonra, allah, bu dünyada bir beden içine koyduğu ruhları yeniden bir araya getirecektir. yargılama bundan sonradır.

    8-9- allah, mahşer ile ilgili, önce diriltilip, ruhlarla bedenleri eşleştirme safhasından sonra, şimdi de mahşerin yeni bir aşaması olan, yargılanma/ sorgulanma aşamasını vahyetmektedir. aslında bu surenin 10.ayeti bu safhayı daha detaylı olarak ortaya koymakta ise de, '' diri diri toprağa gömülen kız çocuğuna'' yapılan vahşeti, allah öne alarak anlatmış, konunun önemine dikkat çekmiştir. burada doğru olacak bir diğer yorum da, edilgen kalıpta gelen bu ayete verilebilecek ; '' diri diri toprağa gömülen kız çocuğu, '' hangi günahtan ötürü öldürüldüm!'' diye sorduğunda yorumudur.

    yöre halkının yaptığı bu vahşet, buna benzeyen, bugün bile insanların geçim kaygısı, kimsesizlik, yahut bahane ederek çocuklarını katletmeleri olayı, allah'ın mahşer yargılamasında konu edeceği konulardan elbette birisidir. küçük büyük ne olmuşsa, hesabı orada verilecektir. fakat allah bu konuyu öne alarak, bu konuya ne kadar önem verdiğini insanlara böylece aktarmış, şu veya bu sebepten öldürülen çocukların o gün şikayetçi olacağı, hakkını isteyeceği, allah'ın, '' bu çocuklara yapılan zulmün hesabını muhakkak soracağını'' ayetler açık ve net bir şekilde ortaya koymaktadır.

    bugün, bir anlık zevkin mahsulu olarak rahme düşen çocukları hunharca aldıran, hiçbir sağlık problemi doğmadığı halde, sırf bu çocuktan kurtulmak için kürtaj olan, çocuk doğsa bile, kız olduğu için ayrımcılığa tabi tutulan çocukların hakkını, muhakkak ki allah mahşerde muhataplardan alacaktır. çünkü onlar kendilerini savunamayan, muhtaç olanlardır ki, onları öldürmek, haklarını gasp etmek, ayrımcılığa tabi tutmak, allah'ın kınadığı ve belli ki gazabını çekecek şeylerdendir. tekvir suresi 8 ve9.ayetler, bunu insanlığa sunmaktadır.

    ayrıca da, henüz geçtiğimiz günlerde, israil'in işlediği bu vahşet de elbet sorulacaktır. ahiret, sırf şu sebepten ötürü bile gereklidir ve, canı hunharca alınan bu bebek, ahirette hakkını sonuna kadar alacaktır.

    10- mahşerde yaşanacak sahnelerden birisi de, amel defterlerinin açılması, sahiplerine gösterilmesi safhasıdır. amel defterleri, iyilik ve kötülükleri, hayat her salisesinde, her ne yapılmışsa, onun kaydedildiği kayıtlardır ve insan önden ne gönderirse, karşılığında onu bulacaktır. müzzemmil suresi 20.ayet bunu insanlığa tebliğ etmiştir. insanlar, bu dünyada iyi veya kötü ne yapmışlarsa onu bulacak, işlemedikleri bir günahtan ötürü haksızlığa uğramayacaklardır. ahiretin bir safhası da budur.

    eğer allah'ın huzurunda ve tüm insanların önünde küçük düşmemek, kendini cehennem'e bilet kesenlerden olmamak istiyorsak, amel defterlerinin açılacağı o güne, iyi ameller hazırlamamız gerekmektedir.

    11- yaşanacak bir diğer manzara ise, uzayın, semanın, bütün haşmetiyle duran semanın, sıyrılıp alınacağı hadisesidir. bu durum, göğün, uzayın, geçireceği dönüşümden sonrasını ifade etmektedir. allah, bütün herşeyi özüne döndürecek, daha sonra farklı bir dizayn ile yeniden yaratacaktır. gök, sema da bundan nasibini elbette alacak ve ve dönüşümünü tamamlayacaktır.

    bu aye, '' gerçeklerin ortaya tamamen, tüm çıplaklığı ile dökülmesi, yüce mahkemenin kurulması'' anlamlarına da gelmektedir. fakat ilk akla gelen yine, allah'ın kudretine olan atıftır. sema, tıpkı surenin ilk 3 ayetinde olduğu gibi, kudret yetişmez bir yerde ve büyüklüktedir. bu güce hakim olabilecek yegane güç allah'tır. insanoğlunun takat yetiremediği bir büyüklük bir kudrette olan semaya da hakim olan allah, amel defterlerini açmaya ve '' diri diri gömülen kız çocuğunun/ çocukların'' haklarını almaya muktedir değil midir? elbette muktedirdir. o halde, göğü bile emri altına almış olan allah'ın huzurunda, amel defterlerimiz açıldığında, yüz kızartıcı cürümlerle gitmememiz gerekmektedir.

    12- mahşer manzaralarından bir diğeri, cehennem ateşinin tutuşturulması hadisesidir. amel defterleri açılmış - tekvir suresi 10.ayet- ve artık kim ne işlediğini, ne yaptığını hatırlamış olacak, cehennem, cehennemlikler için tutuşturulacaktır.

    burada nacizane kendi yorumumu da aktarmak istiyorum, fakat bu tamamen şahsi yorumum olup, herhangi bir alimin görüşü değildir. doğruluğu, isabeti yahut da yanlışlığı tamamen benimdir. amel defterleri açılıp, herkes ne yapığını görüp, hatırladıktan sonra, cehennem tutuşturulduğu zaman, cehennemlik olduğunu görüp anlayan bir kişinin yürek yangını da, tıpkı cehennem gibi tutuşmaya müsait olacaktır. buradaki tutuşturulan cehennem'in, kendi anlamının doğruluğu yanında, cehennem'in, kişinin yüreğine verdiği sıkıntıyı da bu kapsamda, kendi fikrim olarak değerlendiriyorum. zira cehennem'i anlatan bazı ayetlerde, ''yüreklere işleyen sıkıntıdan, azaptan, ateşten'' bahsedilir. tekrar etmekte fayda görüyorum ki, şahsi yorumumdur, olası bir yanlış saptamada, hata tamamen bana aittir.

    13- nasıl ki cehennem, cehennemlikler için tutuşturulduysa, onların barınağı orası olacaksa, cennet'de, cennetliklere yaklaştırılacaktır. hatta öyle ki, şu'ara suresi 90.ayet ve kaaf suresi 31.ayet gereği, '' cennetliklerin, cennet'e gitmek için bile yorulmayacakları, cennet'in kendi ayaklarına getirileceği'', allah tarafından vahyedilmiştir'. tıpkı yukardaki ayette olduğu gibi, yine nacizane çıkarımımdır ki, nasıl ki cehennemlikler içlerinde o yangını ve dehşeti hissettilerse, cennet ehli kimseler de, cennet'i görüp, yahut cennetlik olduklarını hissettiklerinde, içlerindeki o huzurdan ötürü, cennet'i çok yakın hissedeceklerdir. içleri huzur ve mutlulukla dolacak, endişe , korku gibi hiçbir hisse kapılmayacaklardır.

    14- bütün bunlar olduğu vakit, yani, bu ayete gelene kadarki süreçte, ilk önce ilk 6 ayet gereği kıyamet sahneleri yaşanacak, 7-13. ayetler arası, mahşer manzaraları yaşanacak, bütün bunlar olup bittikten sonra, kişi, dünyadan ahirete neler getirdiğini bilmiş olacaktır.

    bu demektir ki, bilgilendirme olmaksızın, kimse cennetlik yahut cehennemlik ilan edilmeyecek, adil bir sorguya tâbi tutulacaktır. yapıp ettikleri, amel defterleri açıldıktan sonra ortaya apaçık dökülecek, kişi, bu dünyada yapmış olduğu, fakat unuttuğu en ufak şeyleri bile, yapılacak bu bilgilendirme aşamasından sonra bilip hatırlayacak ve kendisine haksızlık edilmediğini, kendi yapıp ettikleri yüzünden cehennemlik, yahut cennetlik olduğunu bilecektir.

    allah, insanlara burada çok önemli evrensel bir mesajı da bildirmiş olmaktadır ki, yargısız infaz yapılamayacağı gerçeğidir! bilgilendirme olmadan, bütün gerçekler ortaya dökülmeden, kimse yargılanamaz, yargılanıp, hüküm giydirilemez yahut beraat ettirilemez. beraat yahut ceza için, önce tüm yapıp edilenlerin, kişiye sunulması, bilgilendirilmesi gerekmektedir.

    15- 16- allah, ilgili iki ayette, öyle bilimsel bir hakikati ortaya koymaktadır ki, öylesine müthiş kelimeler seçilmiş ve kur'an'a konulmuştur ki, din ile bilimi çatıştırmak isteyenlere, tokat gibi çarpacak niteliktedir. kur'an ile birazcık bile alakası olan herkes, hunnes ve kunnes yasalarını bilirler. hunnes ve kunnes yasaları diye bildiğimiz şey, aslında '' `çekim kuvveti ve bu çekimden kurtulmayı sağlayan hareket unsurunun`ta kendisidir.

    15 ve 16.ayetlere bakıldığı zaman, hunnes kelimesinin, '' merkeze doğru çekilme, sinme, büzülme'' anlamlarıyla karşılaşılır. kur'an'ın indirildiği yüzyılda çekim kuvveti ve bu çekim kuvvetinden kurtulmayı anlatan kim olursa olsun, kendisine deli denirdi. bu yüzden, kur'an, her yüzyılın, her anın ve her saniyenin kitabı olduğu için, modern bilim ile, bugün ayetlerde geçen kelimelerin olası manalarını yeniden yorumlayabiliyor ve allah'ın kelamının kudretine şahit olabiliyoruz.

    bilindiği gibi, yer çekimi denen şey; gerek atomun çekirdeği, gerek gezegenlerin ortasındaki güneş, sinmiş, büzülmüş bir halde bulunmakta, atomdaki çekirdek, elektronları, güneş ise gezegenleri kendisine doğru çekerek, onları da sindirip, büzdürmeye çalışmasından ortaya çıkmaktadır. bu merkeze doğru olan çekim kuvvetine yer çekimi denmektedir. hunnes kelimesi ile anlatılmak istenen, bu merkezdeki gücün yekiç kuvvetine yapılan atıftır.

    peki kunnes kelimesi ile anlatılmak istenen nedir? atomun çekirdeğinin çekim kuvvetine rağmen, elektronlar merkeze, yani çekirdeğe yapışmazlar. güneş'in, korkunç çekim kuvvetine rağmen, gezegenler de güneş'e yapışmamaktadır. onları merkezdeki kuvvete yapışmaktan kurtaran şey, elektron ve gezegenlerin hareketleridir. 16.ayette geçen el cevâril kelimesi, bir hareketi anlatmaktadır. '' akıp gitmek'' manası vardır. akıp gitmek dendiğinde, akla hemen bir hareket gelmektedir. işte, akıp giden, hareket eden bu kuvvet, çekimden kurtulmak için uygulanan hareket unsurudur. bilim buna merkezkaç kuvveti demektedir.

    eğer, hunnes'e, yani çekim kuvvetine kapılıp da, elektronlar çekirdeğe, gezegenler güneş'e kapılıp gitselerdi, evren'de ne bir gezegen, ne bir canlılık, ne dünya, ne güneş sistemi oluşabilirdi. ve yine, el cevâril kunnes'' ifadesi gereği, bu merkezden gelen çekim kuvvetinden tamamen kurtulup, bir dağılma gerçekleşseydi, yine ne galaksiler, ne hayvanlar, ne renkler vs. hiçbirşey oluşmayacaktı. bu iki ayrı oluşum sayesinde, eletronlar kendi yuvalarında, yörüngelerinde, gezegenler de kendi yuvalarında ve yörüngelerinde hareket edebilmektedirler. kunnes, yuvasına giren şey, hunnes, devamlı dönen şey gibi manalar barındırarak, allah'ın inanılmaz kudretine ve bilginin sahibi oluşuna, dehşet verici bir atıfta bulunmaktadır.

    işte, 15 ve 16.ayetler, böylesine inanılmaz bir bilimsel hakikati ortaya koymaktadır. muhtemel ki dönemin şartlarında müslümanlar ve muhataplar, '' devamlı dönen ve hareket edip gizlenenler'' ifadesinden, görebildikleri gök cisimlerini anlamışlardır. bu görüş doğrudur, isabetlidir. fakat aynı kelimeler, bilimsel metodlar takip edildiğinde, bilim ve dinin çatışmazlığını, içiçe oluşunu bizlere anlatmakta, çekirdeğin çekim kuvvetini ve onun yörüngesinde olup da çekilenlerin de bir hareket gösterdiklerini, bütün bunların savrulmadan, bir ahenk içinde devamedegeldiğini ortaya koymaktadır. uyduruk sayfalardan öğrendiğini satmaya kalkan, bilimi ayrı dini ayrı gösteren herkes, konuşmadan önce, bu ayetleri ve ayetin işaret ettiklerini anlamak zorundadırlar.

    burada kendi kanaatimi, bir fikir olması açısından paylaşmak istemekteyim. allah, bu hakikati vahyetmiş olmakla, belki de, surenin başında beri süregelen ayetlerde anlattığı gibi, güç takat yetmez şeylere nasıl kolayca hükmedebildiğini düşünmemizi istemiş olabilir. buradan yine bir diğer çıkarımım, kıyametten sonra evrenin dönüşüm geçireceği, kur'an'ın semtinden geçmiş herkesin malumudur. acaba kıyamet, yukarda bahsettiğim ahengin, allah'ın emri ile bozulması ile mi gerçekleşecektir? yani, çekirdek, yani merkezdeki güç, çevresinde, yörüngesinde dönüp duranlara hakimiyet kurarak, onların hareketlerini bertaraf ederek, kendisine çekip, evrenin sonsuzluğuna, allah'ın emri ile bir son verecek midir?

    bütün bu ihtimaller, küçük bir atomun çekirdeği, örneğin protonların elektronlara uyguladığı çekim gücü özelinde anlatılarak, parçayı anarak bütünü kastetme metodu gereği, bir parça anlatıp, bunu daha geniş ve büyük düşünmemize olanak sağlamamakta mıdır?

    yine alimlerin br kısmının ittifakla kabul ettiği bir ihtimal daha vardır. o da, 15.ayetten başlayarak devam eden sürecin, 19 ve 20.ayette bağlandığından hareketle, vahye atıf yapılma ihtimalidir. buna göre ; ''yemin ederi, gönüllere gizlenerek onları harekete geçiren vahye, o vahyin yörüngesinde kâh gizli, kâh aleni, atağa kalkan müminlere'' şeklinde bir anlam da verilmiş bulunmakta ve ufuk açmaya devam etmektedir.

    17- bu ayette geçen as'as(e) kelimesi, çift anlamlı bir kelimedir. gecenin gelmesini ifade edebileceği gibi, gitmesini de ifade edebilmektedir.

    '' gecenin gelmesi'' anlamı tercih edildiğinde, bu surenin ilk 6 ayeti dikkate alınarak ve 15/16.ayetlerin de muhtemel anlamları dikkate alındığında, '' kainatın sonu'' yorumu yapılmıştır. bu sistemin bitişinin ifade edilmiş olabileceği ihtimali, alimler tarafından bahsolunmuştur.

    '' gecenin gitmesi'' anlamı tercih edilirse, tıpkı müddessir suresi 33.ayet gereği, vahyin yürekleri aydınlattığı anlamı, kendiliğinden ortaya çıkmakta, gece ile, küfür karanlıkları ifade edilip, sembolize edilmiş olmaktadır. müddessir 33'te geçen '' edbera'' yani '' dönüp gitmek'' manası ile, buhari'nin bir rivayetine göre '' as'ase'' kelimesi da bu manaya gelmektedir.

    her halükarda allah, kendi gücüne atıf yapmakta, insanların ve diğer tüm canlıların da kudretlerinin erişemeyeceği şeylerin kontrolünün yalnızca allah'ta olduğu, insanın her gücü kontrol edemediği anlamları ortaya çıkmaktadır. insanların bunu akıllarında tutarak hareket etmeleri istenmiştir, çünkü bu surenin 10.ayeti gereği, '' herşey birbir sayılıp dökülecektir''. ve yine bu surenin 14.ayeti gereği, '' kişi neler getirdiğini, eksiksiz bir şekilde öğrenecek, kendisine bildirilecektir''. allah belki de '' bu güce bile nasıl kolayca malik olduğunu'' bizlere anlatmakta, '' bu güce malik olanın, amel defterlerini mi insanlara veremeyeceği? veya bu güce malik olanın, insanlara yapıp ettiklerini, eksiksiz bildiremeyeceğini mi'' düşünmemiz istenmektedir.

    burada devreye, müzzemmil suresi'nde geçen '' gece inşasını'' sokmak istemekteyim. eğer bir müslüman kur'an ile inşa olursa, yani, en basitinden, tekvir suresi'ni kıraat ve tertil eder ise, mükemmel bir inşa ile inşa olacak ve her an allah'ı hatırlayarak hareket ettiğinden, bu eşsiz kudretin gazabını çekecek her işten kaçınmayı bilecektir. bu dipnottan sonra devam edebiliriz.

    18- allah, tıpkı müddessir suresi 34.ayette olduğu gibi, yine '' ağaran sabaha yemin etmektedir''. bundan murat, eski sistemin dönüşümünün tamamlanmasından sonra, yeni bir alemin şekillendirilmesi olabilecektir. yani '' mahşer oluşturulmuş, dünya karanlığı sona ermiş, ahiret aydınlığı, nefeslenmesi başlamış'' denebilecektir.

    yok eğer, vahiy ile bu ayeti ilişkilendirirsek, tıpkı müddessir 34'teki gibi, küfrün, şerin, nifakın, vahiy ile silinip atılacağı, gönle giren vahyin, ne pislik varsa temizleyeceği, adeta yüreğin, ağarmaya yüz tutmuş sabah gibi tertemiz olacağı'' ifade edilmiş olabilir. yine her halükarda, allah'ın yemin ettiği her varlık ve herşey, bize şahittirler.

    aslında 18.ayette geçen teneffese kelimesinin '' soluklanma, nefes alma'' anlamları gereği bir çıkarıma sahibim lakin, şu an zikredip, kafa karıştırmak istemediğim için, kendimde mahfuz tutmaktayım.

    19- bu ayet ile, 15, 16, 17 ve 18.ayetlerde edilen yeminler, bağlanmış olmaktadır. yani allah ; ''çekim kuvvetine atıf yapıp, merkezkaç kuvveine atıf yapıp, geceye ve sabaha'' yemin ederek, '' kur'an'ın çok değerli bir elçinin getirdiği söz'' olduğunu vurgulamaktadır.

    yeminler, muhatapların dikkatini celbetmeye yaramaktadır. allah, ilgili ayetlerde, öyle noktalara temas etmektedir ki, gece ve gündüz, tamamen insanın kontrolü dışında gelişen, üstelik, hiçbir karmaşa içinde olmadan devam eden bir yapıya sahiptir. bütün insanlık bir araya gelse, gecenin gündüze, gündüzün geceye evrimine karşı koyamayacak, engelleyemeyecektir. çekim kuvveti ve merkezkaç kuvveti de, allah'ın bu dünya için yarattığı matematiksel değerlerdir. allah, bu kadar fevkaladelik taşıyan, güç erişmez şeylere yemin ederek, '' kur'an'ın, değerli bir elçinin getirdiği söz'' olduğunu vahyetmekte, muhataplardan bunu düşünmelerini istemektedir.

    20-21 peki bu vahiy meleği, kerimin rasul olan bu melek, yani cebrail, nasıl sıfatlara haizdir? özellikleri nelerdir? işte 20. ve 21.ayetler, tam da bu soruyu yanıtlamaktadır. cebrail aleyhisselam değerlidir, güçlüdür, itibarlıdır, güvenilirdirkendisine itaat edilir. burada sormamız gereken bir soru daha, '' cebrail'in özelliklerinin, verilme nedeni ne olabilir? olması gerekli değil midir?

    a) vahiy meleği anlatılarak, müslümanların merakları giderilmek isteniyor olabilir.
    b) inkarcılara karşı bir gözdağı verilmek isteniyor olabilir.
    c) islam inancını tebliğ edecek kimselerde bulunması gereken özellikler, insanlara öğretiliyor olabilir.

    22- mekkeli müşrikler, peygamber a.s'ı, daha önce defalarca cinli olmakla, mecnun olmakla, deli olmakla suçlayagelmişlerdi. allah bu ayette '' sohbetinde bulunduğunuz, sohbet edip durduğunuz, tanıdığınız arkadaşınız mecnun değildir'' buyurmakta, peygamberine sahip çıkmaktadır. mekkeli müşriklerin, abdulah'ın oğlu muhammed ile bir dertleri yoktu ki, kendisine değerli eşyalarını emanet ederler, mekke'de bir konseyde o'nun da sözüne itibar ederlerdi. ne zaman ki abdullah'ın oğlu muhammed, hz.muhammed olup rasulullah oldu, müşrikler, o'nu '' deli, mecnun, cinlenmiş'' olmakla itham etmeye başladılar. demek ki asıl dertleri allah ve vahiydi. zaten kalem suresi 2.ayet bu konuya temas etmişti.

    allah, peygamberinin mecnun olmadığını hatırlatırken, müşriklere '' daha önce onun sohbetini biliyordunuz, sohbet ediyordunuz, arkadaştınız'' manalarına gelen sahıbukum kelimesini kullanmakta, ne ikiyüzlülüklerini suratlarına vurmaktadır. burada çok çok önemli bir diğer nokta da, peygamberin bir beşer olduğu vurgusudur. sahıbukum kelimesi, arkadaş anlamına da gelir. peygamber, kafirlerin dostu arkadaşı değildir. müslümanların dostu ve arkadaşıdır. demek ki, peygamberi ilahlık derecesine yücelten, o'nu övmek için, olmayacak şeyler üreten, türeten, sanki '' allah'ın peygamberi olması'' yeterince şan ve şerefli değilmiş gibi -haşa- o'na başka başka özellikler yüklemeye çalışanlar, bilmelidirler ki, peygamberimiz bir beşer idi. arkadaş idi o dönem yaşayanlarla, onların dostu idi. uçmuyordu kaçmıyordu. yemek yiyor, uyuyor, sohbet ediyor, üzülüyor, seviniyordu. allah, bu vurguyu çok kesin ve keskin bir biçimde, hatırlatmış olmaktadır.

    23- peygamberimize, bellidir ki delilik, mecnunluk isnad edenler, vahye sırt çeviren, gönlüne sokmak istemeyen, söyleyip aktardıkları kafalarına yatmadığı için, böyle bir davranışta bulunuyorlar, haddi aşıyorlardı. peygamberin vahiy alışı, vahyin güvenilirliği, onlar için soru işaretleriyle doluydu ve peygamber'e mecnunluk iddiası güdüyorlardı. allah, 22.ayette bu konuya cevap vermeye başlamış, 23.ayete '' ve lekad'' şeklinde başlamıştır. ve lekad, şiddetli bir inkara karşı, aynı şiddette cevap vermeyi ifade eder. muhakkaklık ifade eder.

    o zaman, müşrik ve kafirlerin tüm şedid inkarına karşı allah '' muhakkak ki, şüphesiz ki, aksini düşünmek akla ziyandır ki, o'nu, apaçık ufukta görmüştür'' buyurmuştur. peygamber a.s, cebrail'i ufukta apaçık görmüştür. muhtemel ki peygamber a.s bunu anlattığı zaman, melek görmesi mümkün olmayan kimseler, peygamber'i mecnunlukla suçlamışlardır. allah, bu duruma çok kesin olarak bir açıklık getirmekte ve sistemini ortaya koymaktadır. cebrail, peygamberimize görünmüş, peygamberimiz de böylesi bir varlığı ilk kez görmesine rağmen, bu sınavı başarıyla atlatmış, ilk karşılaşmaları böyle olmuştur.

    24- yine bellidir ki, hazret-i muhammed'in (s.a.v) peygamberliğini kabul etmeyen, o'nun, cebrail'i gördüğüne inanmayan kimseler, peygamber'i yepyeni bir şeyle suçlamışlardır ki, allah, bunlara tokat gibi bir yanıt vermiştir ; '' o (peygamber), gaybın bilgilerini saklayan, bunları paylaşmakta cimrilik eden değildir''. peygamber a.s, kendisine her ne vahyedilirse vahyedilsin, allah'tan aldığını, hemen insanlara tebliğ etmiştir. saklamamış, keyfi davranmamıştır, çünkü kendisi peygamberdir. bazı bilgileri saklaması, kimisini paylaşması söz konusu değildir. bu iftirayı atanlar, burada tekzip edilmekte, kendisine vahyedilen herşeyi, eksiksiz olarak insanlara tebliğ ettiği, allah tarafından vahyedilmektedir.

    aslında durum, müddessir suresi 30.ayette geçen '' 19 görevli melek'' gibidir. inananlar, bu konuda allah ile çekişmezler. hem de bilgileri olmadığı halde. allah'tan geleni başgöz etmişler, iman etmişlerdir. durum yine aynıdır, peygamber'in gördüğü meleği görmeleri söz konusu olamayacak iken, o'nunla çekişmişlerdir. oysa allah inananların yüreğini ferahlatır biçimde, '' peygamber a.s'ın cebrail'i, apaçık ufukta gördüğünü'' ifade etmektedir. iman eden kimseler, yine bu konuda ekstra bir bilgiye sahip olmadıklarından, allah'ın bu buyruğuna boyun eğip, allah ile çekişmeyeceklerdir. nasıl ki müddessir 31'de yüreğinde hastalık olanlar ile kafirler için, sekar üzerindeki 19 melek sayısı nasıl inkarın artışına sebep oluyorsa, bu durum da kafirlerin inkarlarının artışına neden olacaktır.

    25- bu ayetin başındaki hüve zamiri, eğer kur'an'a giderse, durum '' kur'an, kovulmuş şeytan'ın sözü değildir'' şeklini almaktadır. yok, hüve zamiri peygamber'e giderse, '' peygamber hiçbir şekilde, şeytan kaynaklı bir söz ile ilgilenmez'' halini alır. aslında her iki durum da tek bir yere çıkmaktadır, kur'an, peygamber ve kafada beliren tüm doğru şeyler ile, şeytan ve şeytan'ın kafada canlandırdığı tüm pis şeyler, bir arada olamayacak kadar birbirlerine zıtlardır. bu nedenle, '' kur'an'ın şeytan sözü olduğunu'' savunanlar, açık bir sapıklık içinde görünmektedirler. allah bunları böyle uyarmakta, gerçeği insanlara vahyetmektedir.

    26- allah vahyini ve peygamberini sahiplendikten sonra, inkarcı kimselere şu soruyu sormaktadır ; '' o halde nereye gidiyorsunuz''? yani, güvenilir, '' allah katında değerli, güçlü bir elçinin getirdiği, hiçbir şekilde delilik ve mecnunluk kendisinde bulunmayan peygamberin de, zerre noksanlık kalmayacak şekilde kendilerine vahyi aktardığı vaziyetine rağmen, üstelik, şeytan'ın sözü olmayacak kadar değerli bir sözün varlığı burada iken, neden başka yollar tutuyorsunuz'' sorusu sorulmuş olmaktadır. allah, nereye gidiyorsunuz'' buyurarak, belki de '' doğru yol burası, cennet'e giden yol budur, siz bu yoldan başka yolları mı tuttunuz''? buyurmaktadır. her halukarda allah, muhatapları uyarmakta, düşünmelerini, sorgulamalarını, gerçekleri bulmalarını istemektedir.

    27-28-29 '' kur'an alemler için bir öğüttür''. kur'an, içinde sadece ve sadece hakikatleri barındırmakta, boş söze, lakırdıya yer bırakmamaktadır. insanlar seçimler yaparlar, ya iman ederler, ya reddederler. allah, doğru yolda gitmek isteyenler için, kur'an'ı yollamıştır. tekrar tekrar bakılacak, öğüt alınacak, düşünülecek, kalbe indirilecek ve nihayetinde doğru yola erişilecektir. doğru yolda gitmek için, kur'an rehberliği olmazsa olmazdır. fakat insan iradesine burada bir atıf vardır. '' doğru yolda gitmek isteyenler için'' ifadesi, iradeye bir göndermedir ve insanın tercihini, bu yönde yapılması, allah tarafından istenmektedir. zaten irade ile insan kur'an'ı benimser, kur'an yolunu tutarsa, doğru yola erişir ki, allah'ın dilemiş olduğu da budur.

    ''allah dilemeden siz dileyemesiniz'' tercümesi hatalıdır. elbette bu mümkün olabilirdi, fakat eğer imtihan olmamış olsa idi. bu çeviriye göre, allah bir adamın müslüman olmasını istememiş olur ki, kafirlerin başına neler geleceği, kur'an'da yer almaktadır. o halde bu adamın suçu nedir? sorusu, hemen zihinlere hücum eder. öyle ya, '' allah dilemedi, ben de müslüman olmadım'' derdi adam. oysa tercüme '' böylece, zaten alemlerin rabbi olan allah'ın dilediğini dilemiş olursunuz'' şeklinde olmalıdır. allah'ın anlattığıi vahyettiği tam da budur. doğru yolu takip etmek için kur'an esas alınacak, rehberliği esas alınacak, böylece doğru bir yol tutulacak, bu da, tam olarak allah'ın insanlar için istediği şey olacaktır.

    sadakallahülaziym.
  • kıyamet ve vahiy - peygamberlik gerçegini ele alan suredir.
    gariptir ki ve bir o kadar etkileyicidir ki bol bütçeli hollywood filmlerine kaynak olabilecek kıyamet betimlemelerine sahiptir.
    kelime anlamı olarak tekvir yuvarlak sekle sokmak demektir ki güneşin dürülmesinden söz edilerek ismini buradan almıştır.
  • kur'anın allah kelamı olduğunu gösteren en güzel surelerden.

    kudret, estetik, hakimiyet ve edebiyatın her ayetine sinen sure.

    "kim kıyâmet gününe, sanki gözleriyle görüyormuş gibi bakmak isterse, tekvîr, infitâr ve inşikâk sûrelerini okusun." (hadîs-i şerîf-nesâî)
  • polis filminde haluk bilginer'in intiharın eşiğinde olduğu sahne esnasında okunan sure.
  • bir kız çocuğu babası olarak, çocuklara yapılan zulüm, cinsel istismar ve tecavüz sonrası ölümleri düşünürken, "diri diri gömülen kız çocuğuna neden öldürüldüğü sorulduğunda" ayeti ile gözlerimi doldurup, içime su serpen suredir.

    "alemlerin rabbi allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz"
  • yukarıdaki entrylerde müslümanı olsun ateisti olsun ne kadar etkileyici olduğunu belirtmiş zaten. benim de ilk 14 ayetinde (özellikle de "diri diri gömülen kız çocuğuna sorulduğu zaman, 'hangi suçtan öldürüldü?' diye" anlamına gelen 8. ve 9. ayetlerde) içimin ürperdiği suredir. bahse konu ilk 13 ayette kıyamet tasvir edilir ve 14. ayette de "herkes önceden hazırlayıp getirdiği şeyleri bilecektir" diyerek noktayı koyar. yani o vakit geldiğinde herkesin yapıp ettiklerinin hesabı ortaya dökülecektir. o müthiş 14 ayetin okunuşu ve anlamı aşağıda. dinlemek ve anlamıyla okumak içinse şuraya

    izeşşemsu kuvvirat ........................ güneş, dürüldüğü zaman
    ve izennucumunkederat ............... yıldızlar, bulanıp söndüğü zaman
    ve izelcibalu suyyirat ..................... dağlar, yürütüldüğü zaman
    ve izel'işaru 'uttılet ........................ gebe develer salıverildiği zaman
    ve izelvuhuşu huşirat ..................... vahşi hayvanlar toplanıp bir araya getirildiği zaman
    ve izelbiharu succirat ...................... denizler kaynatıldığı zaman
    ve izennufusu zuvvicet .................... ruhlar (bedenlerle) birleştirildiği zaman
    ve izelmev'udetu suilet ................... diri diri gömülen kız çocuğuna sorulduğu zaman
    bieyyi zenbin kutilet ......................... "hangi suçtan öldürüldü?" diye
    ve izessuhufu nuşirat ........................ amel defterleri açıldığı zaman
    ve izessema'u kuşitat ....................... gökyüzü (yerinden) sıyrılıp döküldüğü zaman
    ve izelcahıymu su''ırat ...................... cehennem alevlendirildiği zaman
    ve izelcennetu uzlifet ........................ cennet yaklaştırıldığı zaman
    'alimet nefsun ma ahdarat ............... herkes önceden hazırlayıp getirdiği şeyleri bilecektir
  • ister arapça ister türkçe meali okunsun her türlü içimi ürperten ve en etkilendiğim suredir.etkilenmeyecek bir insan var mıdır onu da bilemiyorum bu ayetler karşısında.
    çağrı* filminde okunduğu an da çok güzeldir.

    https://www.youtube.com/watch?v=nimotnd1vtq
hesabın var mı? giriş yap