• ilk telefon külübesi bir tasarım yarışmasıyla seçilmiştir. bu yarışmayı 1924 yılında mimar giles gilbert scott kazanmıştır. bu kulübe hali hazırda londra john soane müzesinde sergilenmektedir.
  • izleyiciyle açık açık dalga geçmesi bi tarafa, hayvanlara yapılan eziyetler mi dersin, izleyicilere yapılan hakaretler mi dersin neresinden tutsan aynı mide bulandırıcılıkta olan yarışma programı. yarışma programı demek bile ayıp buna. insanlık olarak ne hallere geldigimizin bir ozeti sayılabilir.

    (bkz: insan olmaktan utanıyorum)
  • ilginç bir yarışma. bir ara tv lerde en zayıf halka diye bir program vardı. o programdan bu yana yarışmacıyı bu kadar tersleyen, bağırıp çağıran bir sunucu görmedim adamın yarışmacıdan gerçekleştirmesini istediği görevler de bir ayrı garip. bu hafta 4 metrelik yükseklikte bir ipin üzerinde cambazlık yapmak, dansözlük yapıp para kazanmak, 9 ayrı kişiden 9 ayrı renkte kumaş kesmek, göğüs kıllarına ağda yaptırmak gibi görevler vardı. allah akıl fikil versin ne diyeyim
  • paranın kadrinden ziyade akıllara bir sosyal psikoloji deneyini getiren yarışma.
    ya da en azından benim aklıma gelen ilk şey bu oldu: evet. milgram deneyinden bahsediyorum. milgram bu deneyi yaparken asıl amacı deneklerin itaatini ölçmek, otoriteye karşı verdikleri tepkileri tespit etmekti. işin ucunda yine para vardı gerçi bahsi geçen yarışmada olduğu gibi... ancak böyle değildi elbette.

    şimdi burda, bu yarışmanın katılımcı kişi/lerin itaat oranını ölçtüğünden vs. dem vurmayacağım tabi ki. bunu yapmak saçma olurdu. yarışmayı hazırlayanların böyle bir amaçları olduğunu da sanmıyorum zaten. fakat bilmeden belki de bilerek fakat amaç dışı böyle bir deneyin modernize edilmiş şekliyle karşı karşıyayayız.

    adam telefonla komut veriyor. karşıdaki kişi de emri uyguluyor. itaat ediyor. üstelik adamı her açıdan gösteren kameralar da mevcut. yani kişi, gözlem altında ve kendi isteğiyle orda. işin ahlaki bir sakıncası ya da toplumsal normları ihlal edecek herhangi bir yanı da yok izlediğim kadarıyla (bu yönüyle milgram'dan ayrılıyor). zaten civardaki insanlar da az çok ne yapıldığının farkında. -öyle ki ruj süren bir adama kendini öptürecek kadar farkında hem de-

    hasılı böyle bir cinlik geldi aklıma gece gece. ''lan yoksa?'' dedim. bunları düşünürken bir yandan bol bol gülmeyi de ihmal etmedim takdir edersiniz ki... bu geceki oğlancığa da pek bi acıdım. sakin, uyumlu, sevecen. iyi de yemek yapıyormuş. bize de gelsin. buyursun. askfhsa. gerçi şaka maka 11.000 lirayı da kaptı çakal. güle güle harcasın canım. gözümüz yok.
    -hadi hayırlı traşlar-
  • ingilterenin adeta simgesi haline gelmiş, adım başı bulunabilen oluşum. ingilizler bu olayı oldukça geliştirip coin'le çalışan "hem telefon hem bilgisayar" tadında aletleri de bu kulübelerin içine sokmuşlardır. cep telefonu görgüsüzlüğünün olmaması buna mı bağlıdır bilemem.
  • su anda bir tane hanimkizimizin alisveris merkezinin gobeginde, milletin ortasinda, 95 numara memelerini yarim yamalak orten bikinisiyle bir seyler yapmaya calistigi yarisma. vay be. garipsedim lan resmen.
  • bu modern zamanlar sanırım en büyük kazığı umumi telefonlara attı. bir zamanlar insanlar ellerinde kartlan jetonlan tanrılarına ibadet etmek üzere bekleyen mısırlı'lar gibiydi ve telefon kulübeleri de bulmaca tanrısı ra konumundaydı. hiç gitar çalmamış rock yıldızıydı onlar. derken, önce birbirinden ayrılıp sonra birbirleriyle iletişmek üzere yapılandırılmış insanlık bu iletişim mevzusunu abarttıkça abarttı. hayır önce sen kapa laubaliliğine döktüler işi. ve umumi telefonlar sik gibi kaldı ortada çok afedersiniz. çok satan albümlerden sonra herkesin sözleşmiş gibi aynı anda unuttuğu rock yıldızına benzediler. puslu sokaklarda yalnızlığa terk edildiler filan.

    bütün bu dramatik hikayeden geriye işte o telefonlar için sıraya girmiş insanlar kaldı. kulübede biriyle telefon konuşan birini, biriyle telefon konuşabilmek için beklemek. onun ağzının değdiği yere ağzını koyup, onun durduğu gibi durmak ama çok başka şeyler konuşmak. sahi o ne konuşuyordu ki acaba diye derin düşüncelere dalmaktır o telefonlarda sıra beklemek. hiç tanımadığın insanların hiç tanımayacağın insanlarla neler konuştuğunu düşünerek geçirilen anlamsız bir süre.

    ben bu döneme ucundan kulağından denk geldim. bir donanma kenti gölcük'te, anıtpark'taki telefon kulübelerinde harbiyeli askerlerin arkasında sıraya girdim. her ne kadar aynı dönem cep telefonları polifonik çalmayı başaracak kıvamda olsalar da yaygın değillerdi. üstelik ben bob dylan'ın knock knock knocking on hevans door'unu daha güzel polifonik çalıyor, söylüyordum yakınlarda duyacak kimse yoksa. umumi telefonda şarkı söylemek heyecanlı bi işti. bu gibi çeşitli sebeplerle bir harbiyelinin üniformasının bittiği yerde başlayan ens kökündeki sivilceden kiminle ne konuşacağını az çok kestirebilecek kadar uzmanlaşmıştım. gemilerde talim vardı, biliyordum.

    ben ona düzenli olarak telefon ediyordum.
  • türkiye için geçerli olarak, evsiz insanları, acil sevişmesi gereken çiftleri *, çeşitli sokak hayvanlarını,... da barındıran çok fonksiyonlu mekan.
  • phone booth isimli filmin yarışma klonu, türk versiyonu; şöyle ki:

    dışardan arayan adam :

    - bunları bunları yap, çabuk ol !

    yarışmacı ismail :

    - tamam abi.

    d.a.a. (sinirli ses tonu ile) :

    - ben senin abin değilim ismail ! ! !
  • superman'in soyunma kabini.
hesabın var mı? giriş yap