• bize gelen yaşlı bir temizlikçi varmış bir gün, annem de "dolapta köfte var hazır pişmiş ısıtır yersin ben şimdi çıkıyorum sonra geleceğim" demiş. geldiğinde eve mutfağa girmiş daha sonra gözüne bir peçete tomarı ilişmiş. gitmiş bakmış tomara, temizlikçi kadının yemesi için ayırdığı köftelerin sarıldığını görmüş. sonra sormuş "neden yemediniz bunları? neden sardınız?" diye. kadın da çocuklarına götürmek için sardığını söylemiş. ekmek peynir yemiş kendisi. 1980 sonlarıydı yıllardan.
    sonra bizim bakıcımız olmuştu kadın. en çok sevdiğim insandı annemden babamdan sonra, halamdan teyzemden daha yakındır.
  • döne bacı'nın maket uçakların tozunu alırken f-4e phantom modelinin arka yatay stabilize/elevatör kanatçıklarını kırması. sonra kabahatinin farkına varıp bunları geri takmak istemesi ama bu iki deltoid cismin uçağın neresinden koptuğunu anlayamaması.

    bilahare temizliğini bitirip eve giderken kopuk kuyruklu uçağı masanın üstüne, kopan kanatçıkları da hava giriş alıklarının yanlarına iliştirip öyle bırakması. yani kanatçıkları canard haline getirip uçak mühendisliğine de göz kırpması. "şöyle koyayım da bu uçağın kanat yükü azalsın, hem daha yüksek hücum açılarında stalla yardımcı olur" falan demiş gibi olması.

    ondan sonra o yıllarda dünyada hakkaten bir eurofighter, jas gripen, rafale gibi canard sahibi uçak dizayn furyasının esmesi. ilkokul 3 terk döne bacı'nın o milyar dolarlık dizaynların az basitini 20 saniyede çat çut yapıp gitmesi.

    kimsin seen?
  • evde sağdan soldan hediye gelmiş değişik ebatlarda üç adet sema dönen mevlevi derviş biblosu var. böyle bir elleri havaya bir elleri yere bakanlardan. bizim yardımcı hanım kitaplıkta duran bu bibloları her toz alışta büyükten küçüğe el ele tutuşmuş şekilde diziyor. oluyorlar sana halay çeken semazenler. söylesem manyağın takıldığı şeye bak der mi acaba bilemiyorum.
  • temizlikçi kadın ismini verdiğimiz kişilere niye "salaklık yaptı" diyemeyeceğimizi anlamıyorum.

    insanlar gerek kişisel yetersizliklerinden, gerek beceri yetersizliklerinden, gerek vakit yetersizliklerinden dolayı kimi işlerini kendileri yapmazlar, yapamazlar, ya da yapmayı tercih etmezler. bu durumda ne yaparlar? profesyonel kişilerden yardım alırlar. yani işi bir başkasına yaptırırlar, karşılığında da para öderler. bu karşılıklı bir anlaşmadır, işi yapan da isteyerek (istemeyerek de olsa en azından para kazanmak için) yapar, işi yaptıran da isteyerek para öder.

    pantolonunuz mu söküldü? elinizden dikiş işi gelmiyorsa götürüp terziye verirsiniz. terzilerin varoluş amacı budur. para karşılığı dikiş dikmek. "vay götünün dikişini bile dikemiyor" diyemez kimse. yapamıyorsanız profesyonel bir kişiye verir yaptırırsınız, karşılığında da para ödersiniz.

    tuvaletiniz mi tıkandı? elinizi boka sürmek istemiyor olabilirsiniz, sürmek isteseniz bile beceremeyebilirsiniz. ararsınız kanalcıyı, gelir tuvaletinizi açar, parasını alır gider. bokla uğraşmaya bayıldığını sanmıyorum ama para kazanmak için elinden gelen bu işi seçmiş ve yapıyordur. "vay efendim sıçtığınız boku temizleyemediniz, garibana temizlettiniz" diyemez kimse. onun işi budur, belki sevmiyordur işini ama para kazanmak için yapıyordur. tuvaletin tıkanıklığını açar, karşılığında parasını alır. iki taraf da bu alışverişe razıdır.

    ya da karnınız mı acıktı? yemek yapmayı bilmiyorsunuz veya yemek yapmaya vaktiniz yok. ararsınız pizzacıyı, adam sizin yerinize yemek yapar, ayağınıza getirir, parasını alır gider. pizzacının varoluş amacı budur. "vay yemeğini bile ayağına kadar getirtiyor ipne" diyemez kimse. pizzacı size yemek hazırlar, ayağınıza kadar getirir, karşılığında parasını alır. iki taraf da bu alışverişe razıdır.

    hah olay burada kopuyor işte. iki taraf da bu alışverişlere razıdır, lakin hizmet bekleyen taraf, verdiği para karşılığında karşı taraftan minimum bir hizmet bekler. profesyonel olan, para karşılığı iş yapmaya hazır olan kişi, o işi profesyonel olarak yapıp para kazanmayı amaçlıyorsa, para verecek olan hizmet alıcısına minimum kalitede hizmeti sunmak zorundadır. yaptığı işi sevmese de, karşılığında para alacağı iş için en azından minimum kalitede hizmet vermeye mecburdur.

    terziye paçasını kısaltsın diye verdiğim pantolon alınan ölçüye rağmen bir paçası kısa, bir paçası uzun düdük gibi geri gelirse, tuvaletimi açsın diye çağırdığım adam tuvaleti açarken demir çomakla dürte dürte alt katın borularını patlatıp alt kattaki daireyi boklu su bastırdıysa, pizzacı adam pizzanın içine kıllarını sümüklerini döktüyse, ya da özellikle sebzeli vejeteryan pizzası istediğim halde sucuklu pizza gelmişse ben bunlara salak derim arkadaş. terziden aldığı ölçüyü doğru uygulamasını ve eğri büğrü olmayacak şekilde en azından düzgün bir şekilde dikmesini, kanalcıdan ortalığı su bastırtmadan tuvaleti açmasını ve pizzacıdan istediğim yemeği temiz bir biçimde getirmesini talep etmeye minimum hakkım vardır. aslında fazlasını da isteyebilirim. ama bu fazlasını yapmamış olması (örneğin terzinin işini bitirince pantolona bir ütü vurmaması, kanalcının işi bittikten sonra ortalığı temizlemeden bırakması, pizzacının pizzanın yanında ketçap mayonez getirmemesi) salaklık değildir. çünkü bunlar yapması gereken minimum hizmetten fazlasıdır. ekstradır. yapar veya yapmaz. yaparsa "güzellik" olur, ama yapmaması salaklık değildir.

    temizlikçi kadın lcd ekranı neyle sileceğini bilmeyebilir. ama ısrarla "x teyze şuna dokunma bak hassas bu" dediğim halde lcd ekranı, laptopu sabunlu sulu süngerle foşur foşur yıkarsa ben ona da salak derim. niye, çünkü beni dinlemesi, vereceğim bilgileri ve talimatları alması yapacağı işin bir numaralı gereğidir. dokunma dediğim şeye dokunmaması, "şurayı sil" dediğim yeri silmesi, "aman silme sakın" dediğim yeri de silmemesi gereklidir. bu ondan beklediğim minimum hizmettir. pizzacıya "ben vejeteryanım, sebzeli pizza getir" dediğim halde sucuklu pizza getiriyorsa ve ben o pizzacıya "salak herif siparişi yanlış almış" diyorsam, temizlikçi kadına da aynı şeyi derim. "silme dedi ama silmezsem ayıp olur yine de sileyim" davranışını kabul etmediğim gibi "aman bu adam sırf sebzeyle doymaz, ben bu pizzaya salam sucuk da katayım" davranışını da aynı şekilde kabul etmem. bu "kıyak" değil, bariz "salaklık"tır. benim almak istediğimin dışına çıkmaktır. ayrıca profesyonel olarak temizlikçilik yapan, yani yaptığı iş karşılığında para alan bir kişinin gariban da olsa, mesleği ile ilgili minimum temizlik kurallarını, asgari ev kadını özellikleri taşıyan bir kişinin bilmesi gereken en basit şeyleri bilmesini, bilmiyorsa da (olur ya yeni başlamıştır, daha ilk tecrübesidir) tez zamanda öğrenmesini beklerim. kırmızı kumaşın 90 derecede renk bırakacağını, beyaz çamaşırlarla yıkanmaması gerektiğini bilmesini beklerim. kağıt, karton, ahşap gibi şeylerin suyu sünger gibi emip yamulacağını bilmesini beklerim. taşa dökünce fıhhşşş diye ses çıkararak köpüren asitin* halıya dökünce o halıya neler edebileceğini düşünebilmesini isterim. parkenin üstünde duran sivri ayaklı sehpayı zaart çekince parkeyi çizeceğini düşünebilmesini beklerim. bütün bunları ilk tecrübesinde bilmiyorsa bile en azından 1-2 ay içinde öğrenmesini beklerim. yani para karşılığı hizmet talep ettiğim her meslekte olduğu gibi temzilikçi kadından da minimum bir beklenti içinde olmaya hakkım vardır. sadece temizlikçi kadınlara değil, para karşılığı hizmet talep edilen her meslekte, bu minimum beklentiyi bile gerçekleştiremeyenlere, bilmesi gerekenleri seneler boyu öğrenmeyenlere çok rahat şekilde salak denilebilir.

    fakirmiş. laptopu, bilgisayarı yokmuş. lcd televizyonu nereden bilsinmiş. lcd'yi bilmesin güzel kardeşim. bu kadının evinde televizyonu yok mu? işini yaparken bir yandan aşk-ı memnu kritiği yaptığına göre var. lcd'si plazması olmasına gerek yok. 37 ekran tüplü vestel televizyonu olsun. hah eğer bu kadın bilgisayar dediğin şeyin, laptop dediğin şeyin o televizyona benzer bir elektronik cihaz olduğunu ilk gördüğünde anlayamıyorsa o kadın bariz salaktır arkadaş. daha önceden görmüş olmasına da gerek yok. ekranlı mekranlı televizyon türevi bir şey. hayatında daha önce hiç öyle bir alet görmemişsen bile belli ulan işte, senin televizyonun gibi bir alet. illa işlemcisini, ekran kartını, aletin ne iş yaptığını bilmesine gerek yok. sen evde kendi televizyonuna dantel örtüp baş köşede tutuyorsan, bir damla su sıçrasa "amanin patlayacak" diye yaygara yapıp özen gösteriyorsan, iş yaptığın evde de kendi televizyonuna benzeyen bir başka elektronik alete de aynı özeni göstermeni, su sıçrayınca onun da bozulabileceğini bilmeni beklerim. şakır şakır ıslak süngerle silmemeni beklerim. sen evde kendi televizyonunu ıslak süngerle siliyor musun? haşa silmiyorsun. peki niye gelip benim bilgisayarımı siliyorsun? ha sen aradaki bağlantıyı kuramayacak bir zekaya sahipsen açıkça söylüyorum salaksındır. ortalama altı zeka ve eğitim seviyesine sahip herhangi bir kişi aradaki bağlantıyı kurup "aynı cins" bir alet olduğunu, aynı şekilde davranılması gerektiğini anlar çünkü.

    hem fakirlikle ne alakası var? fakirlik de öğrenmeye engel değildir. zira öğreneceği şeyin parayla pulla ilgisi yoktur (kursa gitmek, kitap satın almak vs. gerekmez). ayrıca temizlikçi kadınların bir aylık kazancı; benim mali müşavirlikten bir ayda kazandığım paradan, eşimin öğretmenlikten bir ayda kazandığı paradan fazladır.

    parası var diye kendini efendi zannetmekle falan alakası yoktur bunun. bir allah'ın kulu da yoktur ki her işi kendisi yapsın da bir tane bile para karşılığı iş yaptırmasın. evin elektrik tesisatı bozulunca, elektrikçi çağırdığınızda (paran var di mi senin, o gariban elektrikçinin efendisi oldun di mi, temizlikçiye gelince "bokunu temizleyemeyip parasıyla elin gariban kadınına iş yaptırıyor" dersin, elektrikçi olunca demezsin. ne farkı var?), o elektrikçi elektrikleri tamir ederken kısa devre yaptırıp buzdolabının motorunu yaktığında ona da salak deme de göreyim seni.

    garibanmış. garibanlık da öğrenmeye engel değildir. öğrenmeye engel tek şey salaklıktır. nice gariban vardır, yaptığı işi kısa zamanda öğrenir ve mükemmel bir şekilde yapar.

    edit: okuduğunu, kendi anlamak istediği gibi anlayanlar. "minimum kalitede hizmet" diyorum, "bulunması gereken minimum özellikler" diyorum, hala puzzle diyorsunuz yahu. pazılı mazılı geç güzel kardeşim, dön tekrar oku, puzzle'ı bozdu diye bir şey demedik. temizlikçi olarak bilmesi gereken minimum şeyleri bile bilmeyenden bahsediyoruz. elitlerin puzzle'larını bilmeyenlerden değil. yukarıda yazdım açık açık ama işinize gelmediği için oraları atlayarak okudunuz galiba.
  • onceki aksam kendisine telefon edip "x hanim, bu hafta odemelerde bi problem var, cebimde param yok" dediginizde paranizin olmamasini ve sakir sakir yagan yagmuru takmayip gelmek. paraniz yok diye onceki gunku isten aldigi parayi dolabin ustune birakmak.
  • apartmandaki hali hazırda yaklaşık 3-4 daireyede temizliğe gelen ablaya. abla bizide gel zaten bekar evi çok bi beklentimiz yok seni de yormaz işte dedim tamam ablacım dedi günü belirledik geldi. hoop bir telefon ablam evde erkek var diyor. abla ev arkadaşım işte dedim. bu şekilde çalışamam çıksın dedi. aradım kanka çık rahat çalışamıyormuş dedim çıktı. ikinci hafta hoop bir telefon daha şimdi ablacım siz iki kişisiniz ya dedi hee abla dedim. şimdi ben diğerlerine 750 liraya gidiyorum ama siz 1000 verin dedi. niye ablacım dedim. iki kişisiniz çünkü diyor. ne alakası var abla diyorum. şimdi diğerleri evli ortak keseleri var sizin ayrı 500-500 size koymaz diyor. ablacım en üst katta iki kız var onlardan niye 750 alıyorsun diyorum.onlar öğrenci diyor. hadi ona da tamam dedik. bir sonraki hafta hoop bir telefon daha dedim yine ne oldu. neymiş efendim kedi çok hareketliymiş tüy döküyormuş bunlarla uğraşmak istemiyormuş. dedim ki ablacım telefonu kapatıyorum anahtarı doğalgazın üstüne koy siktir git evden. şuan apartmanda dinsiz, saygısız, terbiyesiz, ahlaksız olarak tanınıyorum.
  • temizlikçi kadın bilgisayardan anlamayabilir. hatta iyi niyetle temizlemek isterken onu bozabilir. hoş bir durum olmasa da yine de anlaşılır birşey. temizlikçi kanının işi ortalığı temizlemektir. kendi evi olmadığı için de neyin nerde olduğunu bilmez, abuk sabuk yerlere tıkıştırır eline geçeni. bu da makuldür. hatta ve hatta bazı şeyleri kırıp dökebilir. insanlık hali buna da razıyım ama bir temizlikçi kadın temizlik işinde saçmalıyorsa o zaman işler değişir. şöyle ki ...
    bundan 4 sene önce boyu yaklaşık 150 cm olan bir temizlikçi kadın vardı. allah için boyunun yettiği yerleri gayet iyi temizlerdi ama saten boya olan duvarları silmeye kalktığında işler değişirdi. bir sandalyenin üzerine çıkmayı akıl edemediğinden (üşendiğinden değil ama asla. aklımın ucuna gelmeyen yerleri özenle temizlediğini bilirim) boyunun yettiği yere kadar silerdi. işin en komik tarafı yukarılarda bir yerde gözüne bir leke kestirip zıplamasıydı. birkaç kez gördüm, bana yetti. duvarların üst kısmı artık iyice kararmaya başladığında daha uzun boylu bir temizlikçiye ihtiyaç duydum.

    kapıcımın karısı 1.70 e yakın boyuyla benim için idealdi. toza alerjim olduğu için temizlik sırasında pek evde durmam gerekli malzemeleri bırakır giderim. temizlik malzemelerinden de pek anladığım söylenemez doğrusu. yine de benden istediği 4 şişe tuz ruhundan şüphelenmeliydim. ev çok kirlendi dezenfekte edecek herhalde bir şekilde diyip saf saf 4 şişeyi bu kadına emanet edip evden ayrıldım. geri döndüğümde apartmandan girer girmez beni karşılayan kesif bir koku oldu. evin hali beterdi ama temizlikçi kadının hali içler acısıydı. bir elinde bez bir elinde tuz ruhu şişesi evin içinde yalpalaya yalpalaya dolaşıyordu. ayağındaki naylon çoraplar erimişti. dehşet içinde sorduğum "ya senin ellerin falan yanmıyo mu" soruma tam kafa bir dünya sözüyle tarif edebileceğimiz bir halde ama kocaman bir gülümsemeyle "yanıyooooğ ehehe" deyişi var dı ki görmeliydiniz. derhal kendisini balkona çıkardım ve kapıcıyı çağırdım. "ya ahmet efendi senin hanıma bi haller oldu gel bi bak" dememe kalmadı kapıcım "yine mi" diyerek fırladı yerinden. döndüğümüzde kadını balkondaki sandalyede kaykılmış sağa sola gülümserken bulduk. aldık hastaneye götürdük. kadıncağız kurtuldu bir şekilde ama ben kış günü tüm camlar açık yatmama karşın 15 gün o kokuyu çıkaramadım evimden. 3 ay grip gezdim. bu arada tuz ruhu olayını evde denemeyin dostlar. hastaneden aldığım bilgiye göre ciğerleri delebilme gibi bir özelliği varmış.

    yeni temizlikçi kadınım tosun gibi tuttuğunu koparan cinsten bir et obur. işini gayet iyi yapıyor. bilgisayardan gayet iyi anlıyor (hiç dokunmaması gerektiğini biliyor) iki küçük kusuru var o da kadı kızında bile olur. öncelikle tvnin tozunu aldıktan sonra yakıp bi sigara 45 dakika test ediyor. iyi temizlenmiş mi rahat izlenebiliyor mu diye kontrolden geçiriyor. ikincisi de dediğim gibi et obur. iki kez dolapta her türlü yiyecek olmasına karşın buzluktaki kıymayı çözüp yediğine şahit oldum. her halde et seviyor diyip her seferinde kebap ısmarlıyorum ama nafile kıyma gidiyor bi şekilde. belki evine çocuklarına falan götürüyordur diye teselli buluyorum . canı sağolsun.
  • -shiraaaa shiraaa hadi kak bak kak bi bak
    -noehhrueh ohe e
    -bak annen bi not bırakmış ne yazıyo burda benimyakın gözlüüm yok
    -fatma teyse bi git başımdan
    -bi okuyuver bak
    -tamam ver

    not:

    "fatma hanım shirakahn evde uyuyor rahatsız etmeyesin"
  • "yoksulluk halleri" isimli kitapta necmi erdoğan'ın, 40 yıl boyunca gündelikçilik yapmış erzurumlu bir nine ile yaptığı bir görüşmenin de kayıtları yer almaktadır.

    söyleşinin takriben ilk yarısında ninemiz lütuflarından dolayı önce allah'a ve sonra işverenlere şükreder durur. fakat ne olursa necmi hoca'nın bir sorusunun akabinde ağlamaya ve yaşadığı acı tecrübeleri, bardaktan boşalırcasına, bir bir anlatmaya başlar. kendisi çok küçük bir yaşta iken yaşı epeyce geçkin bir adamla evlendirilir ve adam bir müddet sonra ölür. öz oğlu torununa, yani kendi kızına tecavüz etmiştir (ensest). gittiği evlerde türlü horlamalara, aşağılanmalara, azarlamalara, kimi zaman dayağa maruz kalmıştır. evin hanımı ve beyiyle hiçbir zaman yemek yememiş, hatta eğer kendisi için dışarıya yemek çıkarmamışlarsa bütün gün tek lokma bile yemeden çalışmıştır. gittiği evlerin hiçbirisinde koltuğa oturmamıştır (bu yüzden kendisini sevdiklerini söylemektedir). ve işittiği hiçbir azara vs. cevap vermemiştir. çünkü eğer cevap verirse "kovulacağını" bilmektedir ve en büyük korkusu "kovulmaktır" (parasını alamayacağı için). oturduğu gecekondu yıkılacaktır ve şu anda hiçbir geliri yoktur. benzer bir şekilde hiçbir tasarrufu da yoktur..

    söyleşinin bir yerinde "nedir senin hayalin?" diye sorulur nineye. ninenin hayali şudur.. keşke otuz, kırk sene evveli gibi olsadır hayat. çünkü o vakitler eli ayağı tutabiliyordur. hiç değilse boğazından bir lokma olsun geçiyordur. çay alabiliyordur mesela. o çayı üç gün boyunca ısıtmak suretiyle günlerce içebiliyordur...

    sanırım söyleşinin en dikkat çekici kısmı bu (ensest vakası bile değil bence). kadıncağızın kurabildiği hayal bu kadardır. keşke eli ayağı tutabilse de, hiç değilse, yıllar evvelinde olduğu gibi, gene gündeliğe gidebilse..

    salaklık/tuhaflık mı demiştiniz? garibanizm, falan. küçük ertuğrul özköklerim benim. aferin size.

    not: erzurumlu bu ninemiz istisnai değildir. gündelikçi kadınlar üzerine yazılmış pek çok makale ve kitap; gündelikçi kadınlarla yapılmış pek çok görüşme bulunmaktadır.
  • tumu olmamakla beraber cogunlukla kendi dusuncesizliklerini, temizlikcilerin uzerine yigan insanlarin evinde, heryeri temizleyimde bana kimse laf etmesin dusuncesiyle calismak..

    neden boyle olmak?

    bir temizlikci bilgisayarin ne oldugunu bilmek zorunda degildir, ama evin annesi niye bu klavye(onun icin masada duran her hangi bir item) toz icinde diye haykirabilir temizlikciye korkusuyla onu siliyor olabilir, sizde bilgisayari rendera, kablo modeminizle divx indirmeye birakmis olabilirsiniz, mazallah random tuslarla format bile yiyebilirsiniz, demekki neymis? temizlikci geldiinde aletin fisleri cikarilacakmis, eger makinenin acik kalmasi gerekiyorsa temizlikcinin gelisi ertelenecek, veya bu odayi temizlememesi (zira kabloda cikabilir elektrikli supurgeyle, kendiniz bir elektirkli supurgeyle temizlik yapmayi deneyin, kablolarin ne kadar engel oldugunu, veya farketmeden nasil koparilabilecegini test edersiniz) suphesizki temizlikci bilgisayarin ne oldugunu bilse, disketi bardak altligi sanmasa, elektronikten radyoda super fm bulmaktan ziyade anlamasa, en azindan sekreterlik yaparak gecinirdi

    yine suphesiz ki temizlikci kadinlar grunge kulturden bi haber, surekli eski pusku seyler giymek zorunda olan butceleri nedeniyle evlerine geldikleri iyi gelirli ailelerin yakasi gevsemis tisortu giymek gibi birsey yapmayacaklarini dusunmesi, windows 98'in mavi ekran vermesi kadar dogal birseydir, banyoya birakilmis yer bezi - cam bezi oldugunda da sanmiyorum ki gidip dolaptan eski birsey karistirsinlar

    onlar ki, bizim yazdigimiz bir yazinin taslak mi, yoksa oraya oylesine atilmis onemsiz bir kagit parcasi mi oldugunu bilemezler, onlar gelmeden once onemli dokumanlari biyere kaldirmak 10 dakkamizi alacaktir ve bizi bu tur sakatliklardan koruyacaktir ki, masanin uzerine oylece biraktigimiz odevimizin uzerine kendimiz bizzat nescafe dokup harcayabiliriz, kaldirmak iyidir, hostur.

    bittecrube sabit ki, evi tek basimiza temizlemeye kalktigimizda, bizde birseyler kirip dokebilir, ve bunlari kirip doktugumuzde uzulur ama bi yerde canimiz sagolsun deriz, kendi kendimize yaptigimiz tesellilere salaklik demiyor isek onlarinkine de dememeliyiz.

    elbette ki aralarinda dusuncesiz olanlar, isini iyi yapmayanlar, savsaklayanlar mevcuttur her iste oldugu gibi.. onlar ki toz aldigi bezle mutfak fayanslarini da silenlerdir, onlar ki televizyonunuzun kanallarini kendi keyfince degistirerek kaydedenlerdir onlari temizlikci kadin diyaloglari ile afise etmek caizdir.
hesabın var mı? giriş yap