• milattan önceden beri aynı çavuşun müdür olduğu okul. çocuğu ve aileyi güdemedikleri zaman işiniz orayla bitiyor. ayşe başçavuş hanımın krallığı orası ne öğrenci ruh hali dinler ne de veli. yaşadık biliyoruz. ilk yıllar memmunduk evet ama sonra maymun gözünü açtı.
  • babası yıllardır cezaevinde sanık sıfatıyla tutuklu olan 12 yaşındaki bir kıza yaşattıklarıyla tarihe geçmişlerdir.
  • eğer iddia edilenler doğruysa adını taşıdıkları tevfik fikret'in hayatını okumaları ve hiç değilse ondan utanmaları gereken okul.
  • bu okuldan, burada hakkında yazanların yaşlarından çok daha fazla yıl önce mezun oldum ben.

    zarif öğretmenlerim vardı. idil talu, türkan seğmen, yıldız aybars, ihsan acar, müjgan arslanpay.

    bunların ilk ikisini kaybettik. bana edebiyat zevkini aşılayan türkan öğretmeni birkaç yıl önce, tanıdığım en zarif hanımlardan biri olan sanat tarihçisi idil talu'yu da bu ayın başında.

    duyarlı, hassas, kadın haklarına saygılı bir erkeksem, bu öğretmenlerimin bunda payı büyük.

    gidenleri de kalanları da saygıyla anıyor, özlüyor ve çok seviyorum.
  • buradan mezun bir arkadaşım epey bir kötülerdi öğrenci profilini. dün liseli öğrencileriyle test ettim onayladım. rahatsız ergen güruhu bir hayli sağlam, sessiz sedasızlar da arada kaynıyor. istanbul-şikago uçağında iki dakika rahatlık vermediler.

    ayrıca not: alkol alamazsın diye azarlandıktan sonra "ben uçak kullanırken" diye cümleye başlayan asabi ergen sesli güldürdün.
  • barış sitesi'nde olan anaokulunu binayı ilkokul gibi ana binaya yapılacak ek binaya taşınacak olan okul. seneye anaokuluna başlayacak çocuklar yeni binada başlayacaklarmış. üstelik önümüzdeki seneden sonra okul sadece anaokulundan öğrenci almaya başlayacakmış.
  • ankara'daki okulu çok acayip kurumsaldır. sırf öğrencilerini mağdur etmemek için hamileliğinin 37. haftasına kadar çalışacağını beyan eden, sonrasında yönetim tarafından, "ne kadar doğum izni yapmayı planlıyorsunuz" sorusu sorulan ve "6 aylık ücretsiz izin hakkımı kullanmak istiyorum" cevabını veren bir öğretmenini, her ne hikmetse birkaç hafta geçtikten sonra 8 aylık hamile demeden, performans gerekçesi ile işten çıkartacağını tebliğ eden süper okul!

    edit: yargı sürecinin ilk adımı tamamlandı, bu sebeple şimdiye kadar olan biteni aşağıya özetliyorum.

    öncelikle belirteyim, bu haksızlığa uğramış olan kişi eşimdir. fransa'da iyi bir kolejde eğitim gördükten sonra, ilişkimiz sebebiyle yükseköğrenimini anadolu üniversitesi'nde fransızca öğretmenliği programında, üstten ders alarak 3 yılda ve onur öğrencisi olarak tamamlamıştır. henüz mezun olmamışken gördüğü ilana başvurup, aralıklarla 3 defa yazılı ve sözlü mülakatlara girerek ankara tevfik fikret okullarında işe kabul edilmiştir. ankara'da çalışma konusunda kararsız olduğu için ankara'daki dostlarımıza danıştık. okulun vereceği ücret kabul edilebilir sınırlarda hatta biraz üstünde olduğu, okulun fransızca eğitim veren kurumlar içinde seçkin bir noktada olduğu göz önünde bulundurulunca eşim son kararını, kariyerine burada çalışmaya başlamak üzere verdi. o zamanlar sevgiliydik ve işe alım sürecinde sürekli yanındaydım. amacım kurumu kötülemek değil, zira gördüğüm iyi şeyler de vardı. en azından yobaz değiller, bu kesin. başa dönecek olursak ilk sürprizle işe başladığı gün karşılaşmıştı. "fransızca öğretmeni" ilanına başvuran ve yüzlerce aday içinden işe kabul edilen eşime görüşmede, 3 ve 4 yaşındaki anaokulu çocuklarının fransızca dersine gireceği söylenmemişti. sözleşmesinde de böyle bir ibare yoktu. ilk gün duruma şaşırsa da mezun olur olmaz çalışmaya başlamış her türk genci gibi duruma ses etmedi. yaptığı işi severek yaptı. bu ve benzer şeylere ne zaman ses edecek olsa hep ben devreye girdim, "aman" dedim, "ses etme" dedim, "boşver" dedim. niye? çünkü biz ezik yetiştirilmişiz, tam işverenlerin istediği gibi. oysa fransa'da böyle bir uygulama (personelin eğilip bükülmek zorunda kalması, hakkını aramaktan imtina etmesi gerektiği algısı) görmeyen eşim buna alışmakta epey zorlandı. bunlardan birine de az sonra geleceğim.
    neyse efendim, aradan 1 yıl geçti, biz evlendik. tabi o arada bu okulla alakası olan herkes gibi ben de ayşe hanımın ismini ve soyismini ezberledim. nedendir bilmiyorum "korkulan" bir şahsiyet sanırım kendisi. evlendik, okul hemen evlilik yardımını yaptı. sanırım en önemli etiketleri maddi imkanları. belki de pek işçisever tez-koop-iş sendikası söke söke almıştır bu özlük haklarını! yanlış hatırlamıyorsan 2016 yılının kasımında ankara'da barolar birliğinde bir kokteyl vermişti okul. eşim "daha öncekilere pek katılmadım biliyorsun ama ayşe hoca çok önem verirmiş böyle şeylere, katılmayanları yazarmış hemen kafasına. hem şimdi yeni evlendik, gel katılalım hem tanışmış olursunuz" dedi ve katılmaya karar verdik. kokteyl gayet güzel geçti. gerekli kişilerle tokalaşıldı, eşin mesai arkadaşlarıyla tanışıldı ve sonlara doğru bizim gibi o yıl evlenmiş olan başka bir çiftle beraber, sn. başçavuşoğlu'nun huzuruna çıkılıp karşısında duruldu. ayşe hanım sordu, biz yanıtladık. işte ne iş yaparsınız, nasılsınız inşallah filan. sonra da o unutulmaz an yaşandı. tam metni hatırlayamamakla birlikte, ayşe hanım bizlere mealen şöyle bir şeyler söyledi; "gençler, yeni evlendiniz, gezip görün, hayatınızı yaşayın. benim tavsiyem ilk 4-5 sene çocuk yapmayın, çocuktan sonra hayat çok değişiyor, sonrasında kariyer yapmak çok zorlaşıyor." ben de tüm samimiyetim ve inancımla, "tabi efendim biz de zaten öyle düşünüyoruz" gibisinden bir şeyler söyledim. sonra arabaya giderken eşimle gülüştük filan. tabi oradaki herkes aynı şeyi düşünüyordu; bu tavsiye biraz da aba altından sopa göstermek gibi duruyordu. aradan bir ay ya da biraz daha fazla zaman geçti ve biz eşimin hamile olduğunu öğrendik. sanki inadına yapmışçasına! değil mi? hayır, her şey tamamen spontane oldu ama şimdi düşününce iyi ki olmuş diyoruz. tabi çocuk beklemeye başlayınca planlar ona göre yapılıyor. bi kere bu haber okul yönetimine verilecek ki iki taraf da izin konusunda planlama yapsın. ayşe hanımın korkusundan bunu ancak aradan 2 ay filan geçtikten sonra söyleyebildi eşim. hoş, ben de sürekli telkinde bulundum. dünyaya çocuk getireceğimiz için mahçup olacaktık neredeyse, ülkenin ekonomik ve kültürel şartları ne ezik yapmış bizi arkadaş! eşime kalsa ilk günden gidip söyleyecekti. çünkü fransa'da kimse hamileliğini açıklamak için 2 kere düşünmezdi!
    gitti, konuştu ayşe hocayla. hatta "size iyi bir haberim var" diye başlamış söze eşim. "niye öyle dedin" dedim duyunca. ezikliğe devam...
    ayşe hoca anlamış zaten durumu, "hamile misin" demiş cümlenin devamında. sonrasında da "umarım her şey güzel olur" diye bitirmiş cümlesini. o gün ofiste çalışırken, eşimden gelen mesajla ben de mutlu olmuştum. üzerinden büyük bir yük attığı için mutluydu. yanlış hatırlamıyorsam gene aynı gün, "tam sevinecekken saçma sapan bir şey yaşadım" gibi bir mesaj attı. akşamına da yaşadığını anlattı. okulda çalışan başka bir fransız öğretmenle tartışma yaşamış. tartışmanın çıkışı da kendini ifade edemeyen arkadaşları adına fransız öğretmene bir konuyu iletmesi ile başlamış. arkadaş kurbanı, klasik iş ortamı muhabbeti, birisi için bir şey yaparsın ve olan sana olur. neyse, bir şey olduğu yok esasında. tabi fransız öğretmen tartışma üzerine hemen yönetime şikayet dilekçesi yazmış, yönetim de eşimin yazılı savunmasını istedi. bildiğim kadarıyla okulun verdiği diplomanın farklı bir statüsü var, fransa hükümeti tanıyor bu diplomayı. bu statüyü koruyabilmesi için de belli şartları yerine getirmek gerekiyor tabi. bunlardan biri de belli sayıda fransız öğretim elemanı çalıştırmak. bundan dolayı da okuldaki fransız öğretmenler epey "dokunulmaz" durumdalar. yani dışarıdan bakınca öyle görünüyor.
    eşim savunmasını verdi ve sonrasında ayşe başçavuşoğlu imzalı yazılı bir uyarı aldı. aradan aylar geçti ve geldik 2017'nin nisan'ına, eşim zaten konuşmayı düşündüğü konu olan "doğum izni" ile ilgili anaokulu müdürünün sorusuna "yasal olarak hakkım olan en uzun olan süreyi kullanmak istiyorum" dedi. aradan birkaç hafta daha geçti ve ayşe hanım eşimi odasına çağırarak, kendisine 04.05.2017 tarihli ve kendi imzasını taşıyan bir belge verdi. belgede şu yazıyordu:
    sayı: xxx
    konu: iş sözleşmenizin yenilenmeyeceği
    performans düşüklüğünüz sebebiyle iş akdinizin 4857 sayılı kanunun 18. maddesi uyarınca feshine karar verilmiş olup , iş akdinizin feshinden doğan kıdem tazminatı ve sair haklarınız hesaplanarak tarafınıza ödenecektir.
    göreviniz 31.08.2017 tarihinde sona erecektir. bundan sonraki yaşamınızda sağlık, mutluluk ve başarılar dilerim.
    saygılarımla.
    ayşe başçavuşoğlu.

    haberi aldığında 8 aylık hamile olan eşim ağlayarak beni aradı. tabi ben de aynı üzüntüyü yaşadım. o sırada fransa'dan eşimi ziyarete gelmiş olan babası ve abisine durumu çaktırmamak için 2 gün rol yaptık. onları uğurladıktan sonra ne yapacağımızı düşünmeye koyulduk. "performans gerekçeli" fesih eşime halen şaka gibi geliyordu. ankara'ya onun tevfik fikret'teki işi sebebiyle gelmiştik ve karnı burnundayken ne yapacağımızı bilmez halde kalakalmıştık. 30 günlük hak düşürücü süre geçmeden işe iade davası açtık. sonuçta yargıtay'ın bu konuda onlarca içtihadı vardı, hatta yerleşik içtihadı, kökleşmiş ve kararlılık gösteren uygulamaları vardı! iş güvencesi hükümlerinden yararlanan (asgari 6 ay kıdem ve işyerinde en az 30 çalışan) bir işçinin iş akdi feshedilecekse "geçerli bir sebep" bildirilmek zorundaydı. bu sebeple ilgili işçinin daha önceden savunması alınmış olmalıydı. fesih son çare olmalıydı. hele ki sebep "performans" ise, performans ve verimlilik sonuçlarına dayalı geçerli bir nedenin varlığı için süreklilik gösteren düşük veya düşme eğilimli sonuçların olması gerekliydi, performans ve verimlilik standartlarının gerçekçi ve makul olması gerekliydi, işçinin performans ve verimlilik sonuçlarının geçerli bir nedene dayanak olabilmesi için, objektif ölçütlerin belirlenmesi zorunluydu, performans ve verimlilik standartlarının işyerine özgü olması gerekirdi, objektiflik ölçütünün o işyerinde aynı işi yapanların aynı kurallara bağlı olması şeklinde uygulanması gerekirdi, performans değerlendirilmesinde objektif olabilmek ve geçerli nedeni kabul edebilmek için, performans değerlendirme kriterlerinin önceden saptanmasının, işçiye tebliğ edilmesinin, işin gerektirdiği bilgi, beceri, deneyim gibi yetkinliklerin işyerine uygun davranışlar ve çalışandan gerçekleştirmesi beklenen iş ve kişisel gelişim hedeflerinde bu kriterlerin esas alınması gerekirdi... yani anlayacağınız gerekirdi de gerekirdi. 4857 sayılı iş kanununa göre öyle "hadi tazminatını verdim işte, seninle çalışmak istemiyorum" demek kolay değildi. iş yasası işçiye "iş güvencesi" veriyordu. patron bir sebep bildirmek zorundaydı. sebep de "geçerli" olacaktı. ama öyle olmadı, işveren de göğsünü gere gere 4857 sayılı iş kanunundan bahsedip işçiyi işten çıkartacağını gayet rahat tebliğ etti. hem gerekçesi de vardı, "performans düşüklüğü".
    işte fesih bildirimi ertesinde yaşadıklarımız bazı şeyler düşündürdü bana. bence "yeryüzüdür vatanım, insanlıktır milletim" diyebilmiş o aydınlık insanın ismini kullanmak bu kadar kolay olmamalı. eğer bir kurum böylesine bir insanın ismini kullanıyorsa atacağı her adımda iki defa düşünmeli, yapacağı işlemlerde kanunların yanında ahlaki değerleri de sonuna kadar gözetmeli.
    ne oldu? biz davayı açtıktan sonra ankara'dan taşındık. sadece benim çalışmam ile geçinmemiz mümkün görünmüyordu. bize yapılan fesih bildirimi "işverenin haklı sebep bildirmeden iş akdini sonlandırması" kapsamında olduğu için okulun mali müşavirini arayıp özellikle belirttim. 2,5 ay sonra sgk çıkış bildirgesini verirken çıkış koduna dikkat edin ki işsizlik ödeneği konusunda sıkıntı yaşamayalım, dedim. "bu konuda mağdur etmeyiz" cevabını aldım. hoş, bunu hatırlatmama bile gerek yoktu, seçilmesi gereken kod belliydi ancak o 6 aylık işsizlik ödeneğine ihtiyacımız olduğu için bilhassa bunu belirtmiştim. sonrasında ne mi oldu? işkur'a başvurmak üzere işten çıkış bildirgesini mail olarak istediğimde çıkış kodunun, işsizlik ödeneği alamayacağı şekilde ve yapılan fesihle alakasız bir biçimde "işçinin ahlak ve iyiniyet kurallarına aykırı davranışı sebebiyle işverence fesih" seçildiğini gördüm. okulun mali müşavirini telefonla arayıp durumu sordum, "okulu dava ettiğiniz için avukatımız bu kodu seçmemizi söyledi" cevabını aldım. öfke ile "kaç yıllık mali müşavirsiniz, ben stajyerken bile bunu biliyorum, siz mi bilmiyorsunuz" dedim, karşı taraf durumu umarsamadı ve avukatın numarasını verdi. sıra geldi avukat beyle görüşmeye. bu kısım daha da komik. avukat beye, "beyfendi, kurumunuzca tebliğ ettiğiniz fesih bildiriminden de anlaşılacağı üzere, geçerli sebeple fesih yapmışsınız ve kıdem tazminatını ödemeyi taahhüt etmişsiniz. ortada haklı sebeple fesih yokken niçin bu kodu (haklı sebeple fesih yapıldığında seçilecek olan çıkış kodunu kastederek) seçtirdiniz?" diye sordum. cevap: "okulu dava etmişsiniz, hem 4+4 işe başlatmama tazminatı ve boşta geçen süre tazminatı istiyorsunuz hem de işkur'dan işsizlik ödeneği mi almayı düşünüyorsunuz?"
    yani kurumun avukatı, bir çocuğun kin güdmesi gibi, işten çıkardıkları işçinin işsizlik ödeneği almasının önüne geçmek için, bilinçli olarak farklı çıkış kodu seçtiğini ikrar ediyor! işte ben buna "ahlak ve iyiniyet kurallarına aykırı davranış" derim! işkur'la defalarca yazıştık ancak işkur da fesih bildirimine ve tazminat ödeme dekontuna rağmen inatla ödeneği vermiyor. "işveren kodu değiştirmiyorsa dava sonucunu bekleyeceksiniz" diyor.
    ankara'da görülmekte olan dava 23.11.2017 tarihinde sonuçlandı. emsallerinin %99'unda işçi lehine karar çıkan "performans gerekçeli fesihle ilgili işe iade davası"nın kazananı bu sefer işveren oldu! işverenlere emsal karar müjdesi!
    dava sürecinde davalı kurum tanığının duruşmadaki kıvranmalarına, "bunların performansla ilgisi yok, performansla ilgili örnek verin" diyen iş mahkemesi hakimi 3. duruşmada karar verecekken, kararı son duruşmaya bıraktı ve 4. duruşmada davayı reddettiğini açıkladı. gerekçeli kararda da eşimin yalnızca 1 defa ve performansla alakasız bir konuda savunması alınmasına karşın, işyeri sicil dosyasında kendisinin defalarca uyarıldığını ve savunmasının alındığını gördüğünü belirtmiş. hatta "işyerinin performanstan kastı, öğretmenin öğrencilerle iletişimi ve iş arkadaşlarıyla ilişkileri" diyerekten işyerinin yapamadığı savunmayı da yapmış. şoke edici bu karardan ve gerekçesini okuduktan sonra aklıma okulun bağlı olduğu vakfın başkanının ünlü ve etkili bir hukuk profesörü olduğu gelmedi değil! böyle şeyleri ülkemiz adalet sistemine konduramasam(!) da nedensa "olmaz" da diyemiyorum. bu arada, işverenin feshini öğrendikten sonra eşime gelip öfkeyle, "ne demekmiş performans düşüklüğü, senden ben sorumluyum ve performans ile ilgili bir sorun yok ortada, bana sormaları gerekirdi" diyen, fransız vatandaşı koordinatörü şahit gösterdik ancak duruşmaya gelip susmayı tercih etti, artık konuşsa da sonuç değişmeyecekti diye düşünüyorum açıkçası. bahsettiğim kişiyi şahit göstermemizin sebebi de yabancı oluşuydu, çünkü onlar okula değil okul onlara muhtaç gibi görünüyor. bir de daha dürüst davranacaklarını düşündük. yoksa bizzat memnuniyetini dile getiren veliler, "senin yetiştirip üst sınıfa gönderdiğin öğrencilerden çok memnunum" diyen iş arkadaşını şahit göstermek de aklımıza geldi ancak kimsenin şahitlik yapmak istemeyeceğini de biliyorduk. zira bizde mahkeme deyince herkes bi durup düşünür malum.
    her neyse, şimdi sırada usulünce temyize gitmek var, sonrası ne olur bilmiyorum. bir üst kanun yolu, sonra anayasa mahkemesi o da olmazsa aihm. bu editi yapmak için tüm yargı sürecinin sonlanmasını bekleyecektim ancak bugün itibariyle kararımı değiştirdim. yerel mahkemede görülen davanın sonucundan sonra, yazdıklarımdan dolayı okulun "ticari itibar" gerekçesi ile bir şeyler yapabileceğini de düşündüm ancak, başlıktaki diğer entryler de ortada!

    edit: dosyamız istinaftan da red yedi. bu sefer de gerekçe yargıtay 22. hukuk dairesinin kararlarını emsal göstermesi, referans alınması oldu. (özel okul öğretmenleri belirli süreli iş sözleşme ile çalıştıkları için işe iade davası açamaz)
    tam o arada da yargıtay büyük genel kurulu bu konuyla ilgili içtihadı birleştirme kararı aldı. böylelikle özel okul öğretmenlerinin iş güvencesi tamamen ellerinden alınmış oldu. şen ola işverenler!

    tabi bizim mücadelemiz bitemedi maalesef. işe iade davası açtığımız için, aslında bu biçimde bir çıkış yapmamaları gerekirken, işveren haksız bir biçimde sgk çıkış kodunu 4 (işverenin haklı bir sebep bildirmeden feshi) yerine 29 (işçinin ahlak ve iyi niyet kurallarına aykırı davranışı) seçtiği için işkur'dan işsizlik maaşını zamanında alamadığımız gibi dava sonuçlarını sunduğumuzda da işkur ısrarla işverenin teyidini istedi. burada da memleketimize özgü bir garabetle tanıştık. işkur'a "feshin işverence performans düşüklüğü ileri sürülerek yapıldığına" dair işverence imzalı fesih bildiriminden, mahkeme kararlarına kadar her şeyi sunmamıza karşın işkur işverene sormadan toplu işsizlik ödeneğini vermedi. öncelikle okulun mali müşaviri aziz beyle telefonla görüştüm ve kendisi her zamanki yaklaşımını sergileyip "okulu dava etmeseydiniz" gibi söylemlerde bulunup, işkur'un talebine cevap verebilmesi için avukattan görüş alması gerektiğini belirterek topu okulun hukuk müşavirine atıp konuyu kestirdi attı. sonrasında sağ olsun okulun avukatı kürşad bey yardımcı oldu da işkur, fesihten 2 yıl sonra işsizlik ödeneğini verdi.
    bu arada sgk çıkış kodu 29 olarak kaldı, onun da değiştirilmesi için maalesef gene işverenin devreye girmesi gerektiği için biz de artık canımızdan bezdiğimiz için o orada öylece kaldı maalesef.

    şimdi olayın üzerinden 3.5 sene geçti, oğlumuz da 3 yaşını devirdi. o anki öfkem genel itibariyle okulu kötüleyici şeyler yazdırtmış olabilir. aslında okulu kötülemekten ziyade uğradığımız haksızlığı anlatmaktı amacım. eşim ve benim için büyük bir travma yaratmış olsa da tevfik fikret lisesi kendine özgü eğitim geleneği ile frankofon emsalleri içinde iyi bir yere sahiptir.
  • koskoca beş yılımı geçirdigim,dgiştirmek zorunda kaldıgım bana cok sey veren ama benden bir cok seyi de alıp götüren eski okulum.bir tikky yuvası oldugu dogrudur,egitim kalitesi de son on onbeş yıldır düşmekte.toparlanmaya çalışıyorlar ama pek umut yok gibi.
    tuhaf bir okuldur.bazen tıfıllı olmakla gurur duyarsın bazen utanç.bazen de nefret.şu da unutulmamalıdır ki mezun ettigi ogrenciler eger okula ogretmen olarak geri dondulerse (bkz: tarık hoca), (bkz: sitare hoca) pek acımasız olurlar.
    tıfıldan ayrıldıysan maddi acıdan hayırlı manevi acıdan daha az hayırlı (ama hayırlı) bir iş yapmışsın demektir...
  • 10 eylül 2007'de acilmis olan okul, (bir hafta önce)

    bir tane fransiz var diye fransizca konusan müdürlere sahip lise

    o bir tane fransizin da gelip türkce konusup ayar verdigi lise

    tevhid-i tedrisat?
  • bu okulun birincil gailesi adamı yaşama hazırlamaktır.
    bir örnek:
    bu okulda gök mavisi yerine çivit mavisi gömlek giyerseniz kapıdan içeri alınmazsınız; doğrudur.
    ancaak hangi kapıdan alınmazsınız? ön kapıdan! eğer gereken kişilerle dostluk kurmayı -rüşvet falan demiyorum- başarabilen bir kişilikseniz, spor ayakkabıyla da girersiniz; çivit mavisi gömlekle de...
    sigara da içersiniz, içki olayının bokunu da çıkarırsınız. ancak dediğim gibi, bunları başarabilmek için önemli nokta iyi ve yararlı ilişkiler kurmaktır.
    yine de neresinden baksanız hiçbir şekilde kırmızı gömlekle giremezsiniz. -çok dikkat çekiyor artık-

    yahut, tamamen kurallara uyan, kafayı sallayıp, maaşı alıp, yöneticilere arkalarından küfür eden adamlar olarak çıkarsınız.
    her iki durumda da, hayat yolları sizin için, okula başladığınız güne doğru çok düzleşmiştir mezun olduğunuzda..
    okurken her sabah ana avrat küfrederek gider, mezun olduktan sonra ballandıra ballandıra bitiremezsiniz.

    edit: elbet bunlar iyi yönleri... idare tarafından adamına göre muamele sıktır. "veleybol" şampiyonu olan takıma afiş yaptıran okul, vaktiyle kendilerine başka bir dalda sittin tane madalya kazandırdığım -türkiye şampiyonluğu buna dahildir- ve birçok başka arkadaşımız değişik branşlarda alemi hallaç pamuğu gibi atıp okulu madalya ve şilte boğduğu halde, bizim girdiğimiz ve şampiyon olduğumuz yarışmaların ikincileri -paralı bir okulda okuyorlarsa- en azından bir yıllık burs ya da -parasız okullarda okuyorlarsa, imkana göre- 24 ayar altın kolye vs ile ödüllendirilirken,
    bize yıllar boyunca "aferin oğlum. okulumuzu başarıyla temsil ettin" türünden kuru teşekkürler edilmiştir.
    bu da biline.
hesabın var mı? giriş yap