• amerikalı profesör robert lustig'ın yıllardır söylediği ama kimseye dinletemediği şeyleri güzel bir şekilde paketleyip sunan ve izlemesi oldukça eğlenceli olan avustralya yapımı belgesel. bu belgesel "super size me" ile karşılaştırılmış ama bir çok anlamda daha üstün. super size me'de karakterimiz mcdonalds'a gidip günde 5 bin kalori tüketmeye çalışıyordu ve mcdonald's buna karşıt savunma olarak "zaten günde 5 bin kaloriyi nerede yerseniz yeyin sağlığa zararlı olacağı kesin" demişti, yani belgeseldeki bazı fikirlerin çürütülmesi kolaydı. bu belgeseldeki kahramanımız bu soruna çözüm olarak eskiden ne kadar kalori alıyorsa (2300 civarı) yine o kadar kalori almaya devam ediyor ve sorunun kaloride olmadığını gösteriyor.

    california üniversitesinde profesörlük ve üniversitenin araştırma hastanesinde doktorluk yapan robert lustig'in bu konuda yazdığı bir çok makale, kitap ve yayınlanan onlarca konuşması mevcut (youtube'da bulabilirsiniz). bay lustig yıllardır aynı belgeselde anlatıldığı gibi her kalorinin eşit olmadığını, kalorinin nereden geldiğinin önemli olduğunu, insanların sağlıklı sandığı meyve sularının aslında koladan bile sağlıksız olduğunu, günümüzde ekmek ve benzeri yiyeceklerin raf ömrü uzasın diye içindeki fiberlerin (lif) çıkartıldığını ve bu yüzden şeker miktarı olarak kek veya pastadan farksız olduğunu, şekerin karaciğer tarafından aynı alkol ve yabancı maddeler gibi zehir olarak tanımlandığını ve vücuttan atılırken gerçekleşen reaksiyonların zehirle aynı olduğunu, şekerin beyinde nasıl bağımlılık yaptığını ve uyuşturucularla aynı etkiyi gösterdiğini, insanların sağlıklı zannettiği bir çok gıdanın aslında sağlığa zararlı olduğunu anlatıp duruyor. şeker lobisi adamı susturmak veya sesini bastırmak için yıllardır uğraşıyordu ve bu belgesel adamın söylediği şeylerin yayılmasına yardımcı oldu. keşke belgeselde kendisiyle de röportaj yapılsaymış.

    adam abd meclisine gidip defalarca konuşma yaptı ama yiyecek lobisi yüzünden sözleri dinlenmedi. özellikle aynı yazarın "fat chance" kitabını sonuna kadar tavsiye ederim. bu belgeselde özet geçilen konuları ayrıntılarıyla açıklıyor ve neden her kalorinin eşit olmadığını, şekerin neden daha zararlı olduğunu kimyasal formüllerle bilal'e anlatır gibi anlatıyor.

    olayın bilimsel yönünü incelemek isteyenlere robert hocamızdan birkaç video bırakayım.

    https://www.youtube.com/watch?v=dbnniua6-om

    https://www.youtube.com/watch?v=nxyxctzccse

    https://www.youtube.com/watch?v=cefyf9px20y
  • "...ama ben öğle yemeği yemedim, onun yerine ice tea içebilirim... ayni kalori" diyeti yapan ve asla kilo veremeyen mallarin mutlaka izlemesi gereken sey. o galoriylen obur galori ayni degil gulum!
  • tip 2 diyabet risk grubunda olduğum için şekeri kesmeye çalışıp bocalarken, şekeri bırakmak başlığında görüp, amazon prime'da bulup izlediğim, avustralya yapımı belgesel.

    oldukça eğlenceli olan ve müthiş bir kliple sona eren bu belgesel, avustralya'da okullarda gösteriliyor, çocukları daha bilinçli beslenmeye teşvik için kullanılıyormuş. tabii ki belgesele tepki de çok, google'dan şöyle bir arayınca, bir kişinin bir günde tüketebileceği şeker 16 çay kaşığı 40 değil, abartıyor, gerçekleri çarpıtıyor diyen de çok. buna şaşırdık mı, tabii ki de hayır.

    belgeselin ana fikri, benim de uzun zamandır şüphe ettiğim gibi, her kalori aynı değil, all calories are not equal. ayrıca, kalori sayma işi de aslında biraz boşa kürek çekmek gibi.

    belgeselden öğrendiğim bilgiler özetle şöyle:

    --- `spoiler alert - ben belgeseli izlerim öğrenirim diyenlerin duyguları incinmesin` ---

    * fruktoz vücudumuzda tamamen yağa dönüşüp depolanıyor.

    * 1 çay kaşığı 4 gr şeker. 1 elmada 4 çay kaşığı, yani 16 gr şeker var.

    * şeker, hangi adla anılırsa anılsın, kahverengi şeker, hindistan cevizi şekeri, agave, maple syrup, tatlandırıcı, high fructose corn syrup, vb. şeker yine şeker. özünde hepsi aynı. tatlandırıcılar aynı kaloriye sahip olmasa da sugar cravings'i, yani canımızın şeker istemesini tetikliyor. en güzeli hepsini kesip doğrudan kaynağına inip meyveyi tüketmek.

    * deneye başlarken damon, amerika'da oldukça önerilen ve diyetisyenler birliğinin çıkardığı my plate adlı ücretsiz uygulamayla halk arasında yaygınlaştırılmaya çalışılan, plate method, tabak yöntemi ile besleniyor. bunun anlamı da şu: her öğünde tabağının %50'si sebze, %25'i protein ve %25'i karbonhidrat.

    * damon, sağlıklı karbonhidratları tercih ediyor, hiç önünde hamur işi veya ekmek görmedim.

    * deneyden önce, deney sırasında ve deneyden sonra günlük olarak tükettiği kalori miktarı ana hatlarıyla hep aynı, 2300 kalori. deney sonunda diyetisyeni, deney sırasında, yani günde 40 şeker kaşığı şeker tüketirken, çoğu gün 2300 kalorinin de altına düştüğünü söylüyor.

    * deney sırasında cips, tatlılar, hamur işleri falan yemiyor. aldığı günlük 40 çay kaşığı şekeri organik ve sağlıklı diye satılan meyve sularından, gazlı içeceklerden, yemeklerin üzerine dökülen soslardan alıyor. gördüğüm ve yediği en sağlıksız şey subway sandwich idi.

    * araştırmaları çerçevesinde amerika'ya geldiğinde, günlük şeker tüketimini 40 çay kaşığına sınırlamakta oldukça zorlanıyor, çünkü amerika'da her şeyin içinde şeker var.

    * deney sırasında, deneyden önce yaptığı gibi spor yapmaya da devam ediyor.

    * damon, deneyin ilk 12 gününde 3,2 kg alıyor.

    * deneyin 18. gününde yapılan testlerde karaciğerde yağlanma ve dikkat dağınıklığı yaşadığı tespit ediliyor.

    * deneyin 30. gününde aldığı toplam kilo 5 kg ve beli 7 cm kalınlaşıyor.

    * deneyin sonunda tekrar testlerden geçiyor damon, sonuçlar şöyle:
    - deney sırasında en çok karaciğeri zarar görmüş ve kalp hastalığı riski belirgin şekilde artmış.
    - toplamda 8,5 kg almış. bu kiloyla birlikte vücudundaki yağ oranı %7 artmış. ayrıca beli de toplamda 10 cm kalınlaşmış.

    * deney sonunda şekeri bırakmaya başladığında, ilk hafta ciddi baş ağrısı, uyku bozukluğu ve moodiness, ruh halinin gelgitli olması, sorunları yaşıyor.

    * şekeri bıraktıktan 2-4 hafta sonra şeker tüketme isteği ortadan kalkıyor.

    * 2 ay sonra şekersiz beslenmeye tam olarak alışıyor ve aldığı 8,5 kg'nun 6 kg'sunu veriyor. karaciğer yağlanması sorunu ciddi oranda gerilemiş.

    * deney sırasında kentucky'de diş hekimine eşlik ederken tanıştığı, mountain dew bağımlısı, 18 yaşındaki larry beni çok etkiledi. 18 yaşında ve ağzında hiç dişi kalmamış, kabus gibi. tüm dişlerinin kalan kısımlarını çektirip, 18 yaşında takma diş yaptırıyor. dişleri yapıldıktan sonra da aynı şekilde mountain dew tüketmeye devam edeceğini söyledi.

    --- `spoiler alert - ben belgeseli izlerim öğrenirim diyenlerin duyguları incinmesin` ---
  • dün gece izleyip beni derin düşünceler içinde bırakan film.

    geçen sene bir hayli kilo alıp bir gün yarım kilo burma kadayıfı yedikten sonra kusunca tartılıp 83 kiloyu görüp gözümü kararttım, yemin ettim, 4 ay boyunca (28 kasım-27 mart) canan karatay hocam (bkz: kendisine buradan sevgi ve saygılarımı iletiyorum) sayesinde farketmeden bu abinin diyetinden yaptım. şekerin her türlüsü, abur cubur, cips, gazlı içecekler, meyve suları, çikolata vs. ayrıca ek olarak ekmek, poğaça, börek vs. gibi her türlü hamur işi ve makarna, pirinç pilavı gibi karbonhidratlardan uzak durdum, bir kere bile yemedim. bunların yerini çiğ fındık, çiğ badem, çiğdem (bkz: birinin izmirli olduğunu anlama yolları) (bkz: swh) ile doldurdum.

    ilk 1-2 hafta kabus gibiydi, ancak ondan sonra abartmıyorum hayatımın en mutlu aylarını geçirdim ve 71 kiloyu gördüm . 27 martta kız arkadaşımın doğum günü şerefine (bkz: swh) bir dilim pasta ile bu orucu bozdum. o günden sonra kendime haftada bir hak tanıdım ve uzun bir süre kilomu koruyarak 72-73 kilo seviyesinde böyle gitti.

    taa ki kara temmuz ayına kadar. temmuz'da 1 gün adana 6 gün niğde tatilinde tatlı, abur cubur, hamur işi vs. yi abartarak 3 kilo aldım. izmir'e döndükten sonra bu 3 kiloyu hiç almamışım gibi düzenime devam edip hemen verdim. izmir'e döndükten 10 gün sonra kız arkadaşımla istanbul'a tatile gittik ve olay burada koptu. istanbul'da tüm gezilerimizi yürüyerek yapıp bir haftada 125 km yürümemize rağmen tam 4 kilo aldım. bir haftada yediğim belli başlı baba şeyler; 4 porsiyon güllüoğlu baklava, 2 kutu pringles, 2 kavanoz nutella, 10 paket filan oreo, 3-4 porsiyon fast food, sınırsız abur cubur filan. kontrolü kaybettiğim için kilo alımım dönünce de devam etti ve bu sabah itibariyle 79,0 kiloyu gördüm.

    tesadüfen dün gece bu filmi izledim. bu abinin yaşadıklarının çoğunu ben de yaşadım, şu an göbeğim ve muffin top'larımla kendimi aşırı mutsuz hissediyorum. bu sabah itibariyle tekrar yeminime dönme kararı aldım. çünkü çikolata, dondurma vs.nin endorfin hormonu salgılatıp mutlu ettiği olayı yalan. ideal kiloda, sağlıklı bir şekilde yaşamak insanı daha çok mutlu ediyor.

    bu filmi izleyin, bu olayı siz de uygulayın, farkı görün. bir daha eliniz gitmeyecek saçmasapan şeylere.
  • izlemeye üşenenler için amme hizmeti:

    amca normalde sağlıklı - rafine şeker içermeyen ürünlerle aldığı günlük 2.300 kaloriyi beslenme alışkanlığını değiştirerek 60 gün boyunca şeker içerikli gıdalarla değiştiriyor. meyveli yoğurt, gazlı içecek, soslar vs.

    60 günün sonunda sadece fiziki olarak sağlığının bozulmasının yanında yorgun ve en önemlisi ruhen de çökmüş hissediyor. yani sadece kilo almıyor.

    rakamlarla ise:
    (önemli olan ve unutulmaması gereken bu rakamlara aynı kalori ile ulaştı yani günlük 2.300 kalori ki bu da beslenmenin önemini gösteriyor)

    8,5 kg aldı.
    vücut yağ oranı %7 arttı.
    inanılmaz ama bel ölçüsü tam 10 cm arttı yani göbekten kilo aldı.

    izleyenler eminin şeker yerken artık 2 kez düşünür.

    he ayrıca zamanında yağ - şekerin zararları kavgasını şeker lobisi kazandığından bu kadar şekerli ürüne sahibiz.
  • gözümüz gibi koruduğumuz, kendileri için canımız vereceğimiz çocuklarımıza neler yaptığımızı gözümüze sokan belgesel. canımın içine bakıyorum; onu mutlu etmek için aldığımız şekerlemeler, babasıyla beraber yediği çikolatalar geliyor gözümün önüne. el kadar bebeğin karaciğerine verdiğimiz zararın haddi hesabı yok. üstelik bunu onu en sevenler olarak bizler yapıyoruz. karar aldım, bundan sonra o çocuğa şeker ve işlenmiş gıda yedirmemek için elimden geleni yapacağım.
  • bu film avustralya yapımı. bunu aklımızda tutmakta fayda var çünkü avustralyalılar spor, sağlık ve sağlıklı beslenmeyle kafayı bozmuş durumdalar. böyle bir filmin avustralya'dan çıkması oldukça normal geliyor. hatta bana kalırsa, benim hayranlıkla ve şaşkınlıkla izlediğim bu filmi standart bir avustralyalı yeterince etkili bulmamıştır.

    filmin ana fikri farkında olmadan insanların ne kadar fazla şeker tükettiğiyle alakalı. yediğime içtiğime az da olsa dikkat eden birisi olarak salça sahil olmak üzere bilimum sosun içinde şeker olabileceği aklımın ucuna bile gelmezdi. evimdeki dolapta bulunan salçanın 100 gramında 12.5gr şeker olduğunu görünce epey şaşırdım. bu da yaklaşık 3 küp şeker ediyor. 1 kiloluk salçanın içinde 30 tane küp şeker var. oldukça etkileyici bir bilgi.

    filmde öne çıkarılan bir diğer konu da alınan kalorinin aslında pek de bir anlamı olmadığının ispatlanmaya çalışılması. filmin kahramanı sağlıklı bir diyetten aynı miktarda kalori alarak nasıl berbat bir diyete geçilebileceğini uygulamalı gösteriyor. oldukça etkileyici olmuş.

    meyve suyu konusundaki ¨meyvelerin içinde sizi doyuran(beyninize doyduğunuz sinyalini gönderen) lif var ama siz bunu posa olarak atıp meyvenin en boktan ve şekerli kısmını tüketiyorsunuz¨ açıklaması beni oldukça tatmin etti. gazlı içeceklerle aramda bir mesafe vardı ama meyve suyundan da (taze sıkılmış dahil) uzak duracağım sanırım. en iyisi meyvenin kendisini tüketmek.

    filmin super size me'ye benzediği doğrudur. farklı konu aynı deneyle anlatılmış.

    amerikadaki mısır şurubu üretimi ve şekerin sağlığa zararının olmadığı konusundaki ispat çalışmaları da yüzeysel olarak anlatılmış. bence bu konu ayrı bir belgeselin konusu bile olur (belki de olmuştur). bu yüzden bu belgeselde böyle yüzeyselce verilmesine gerek yokmuş.

    film açıktan ¨şu üründe şeker var, bunu tüketmeyin şunu tüketin¨ sığlığında da gezinmiyor. bu açıdan da sabah kuşağında yayınlanan sağlık programlarından farkı olduğunu söylemek lazım.
  • çağımızın en büyük problemi olan şeker bağımlılığı ile ilgili muhteşem bir belgesel.
    şekerin sadece göbeğimizi çıkarmakla ya da bizi şişmanlatmakla kalmayıp tüm ruhsal durumumuzu nasıl değiştirdiğini, nasıl sürekli depresyona girip çıkmamıza, çoğu zaman bir rüya üzerinde yürüyormuş gibi bulanık zihinlerle ortada dolaşmamıza neden olduğunu ve bu gerçeklerin üzerinin serbest piyasa ekonomisi ve dünyanın önde gelen şirketlerinin baskılarıyla nasıl da kapatıldığını çok güzel bir şekilde anlatmış.

    2004 yapımı super size me belgeseli ile aynı deney mantığıyla çekilmiş. ama bu filmi çekenin bütçesi müziklerine ve iç organlarımızda olanları karikatürize eden bombastik anlatımına bakılırsa diğer filminkinden daha iyiymiş.
  • izlediğimden bu yana (yaklaşık 3 hafta) ağızıma bir şeker zerresi değmedi. belim direkmen incelmeye başladı. nereye kadar sürdüreceğim bakalım. sigaradan sonra nefret ettiğim yeni bir zehir var artık; şeker!

    ara ara gelen mesajlar üzerine 2 yıl sonra ekleme: şekeri tamamen bırakmadım. çok nadiren de olsa bir pastaydı bir sütlaçtı yiyorum yani özel günlerde falan. sürekli spor yaptığım için bir zararı olmuyor bende en azından kilo olarak. bu filmin bende bir bilinç oluşturduğu %100'dür ondan şüphem yok. aburcubur ağzıma bile sürmüyorum mesela yıllardır.
  • cocuk yapmis her insanin mutlaka ama mutlaka izlemesi gereken, cocuk yapmamissa da, ileride aile kurma hevesinde olan herkesin muhakkak izleyip anlamasi gerektigini dusundugum belgeseldir.

    kendi adima sahane beslenen bir herf diilim ancak, sayet 45 de saglik anlaminda bayragi indrmek istemiyorsam, simdiden filmde izlediklerimi tatbik etmem gerektigini ciddi ciddi dusundurmustur..

    ozetle, seker ve islenmis urunlerdeki sekerin, sigara ya da diger bagimlilik yapan uyusturuculardan farki olmadigini anlatan, uzun vadede sigara veya diger benzer uyusturucular kadar yasam kalitenizi ve sagliginizi tehdit eden bir hede oldugudur..

    that sugar film imdb
hesabın var mı? giriş yap