the birds
-
filmde kuşların saldırma sahnelerinin hiçbirinde kahramanlarımız bağırıp çağırıp korku dolu çığlıklar atmazlar... bu sahnelerde duyduğumuz tek ses kuşların çığlıkları ve kanat sesleridir. korkan kahramanın sessiz kalması izleyiciyi daha bir gerer ve onun yerine çığlık atma isteğini izleyicide uyandırır ve adamı mahveder. nefis bir buluştur...
-
camille paglia'nın hitchcock'un filmi üzerine yazdığı kitabın yeni baskısı tükenmiş durumda. birileri duyar belki.
edit: imla -
--- spoiler ---
birçok meşhur sahnesi vardır bu filmin . misal tanrı pov uyla kasabaya genel bakış ve sağ sol yandan çığırtkan kuşların plana girmesi, veya filmin son sahnesi tüm kuşların durulduğu ve ailemizin uzaklaştığı sahne, yahut kadına yapılan ilk saldırının olduğu sahne gibi gibi bir çok sık sık referans verilen sahne sayabiliriz.
--- spoiler ---
kuşların neden saldırdığı sorusu yanıtsızdır. fakat film boyunca neden saldırdıklarını anlama umudumuzu yok etmeyen hatta ipucu verip verip geri alan bir anlatım yolu izlemiştir hitchcock. annenin oğluna aşık? olup olmadığı sorunsalı filmin sonuna kadar baki kalır. en sondaki kuşların durulduğu sahne ,annenin içindeki fırtınaların dindiğini, melanie nin oğlu ile arasına girmeyeceğinden aksine melanie nin de bir anne gibi (hatta küçükken kaçıp giden gercek annesinin yerine )kendisini seveceğini anladığını simgeler şüphesiz. bu açıdan melanie nin gelişiyle başlayan kuş saldırılarının sebebinin gelin ve kaynana arasında yaşanan ve tatlıya bağlanan zıtlaşma, gerilim olduğunu söylemek pek yanlış olmaz. tabi bunun dışında çocuklara yapılan saldırılar var .. balıkçıya ve çiftlik sahibine yapılan saldırı var .. bu saldırılar saldırıların sebeplerini çeşitlendirmemizi gerektiriyor.
mesela , şöyle bişi var; çocuklara yalnız kargalar saldırırken, kasabanın geneline balıkçıya çiftlik sahibine ve melanie ye martılar saldırır. mitch (bitch, bu adamın ismi de özenle seçilmiş sanki, adamın da zamanında ahlaksız* olduğuna bir gönderme olabilir-hani devamlı kasabaya kız atıyomuş ya-şeytan tüyü) melanie, mitch ve anne nin olduğu sahnedeyse yalnızca o sahnede görülen serceler dikkat ceker. serçelerden, zizek annenin oğluna karşı duygularının bir metaforu olarak bahseder.
şöyle bir çıkarsama yapılabilir; martılar balık yerler, şehrin atığı koya dökülür, koy kirlenir, balık azalır, martılar aç kalır, bu yüzden yetişkinlere yani çevreyi kirleten sorumsuz, öngörüsüz, "vahşi" insanlara saldırırlar. şehirleşmeye ve duyarsızlığa karşı bir duruşu vardır bu martıların . tabi yabancılaşma, samimiyetsizlik, riyakarlık gibi insan kaynaklı duygular da martı saldırılarına sebep olmaktadır.
çocuklar şımarıktır, çok ses çıkarırlar ,sinir bozarlar, kargaların da sesi kötüdür malumunuz, kargalar çocuklara saldırır, her ikisinin de sesi kötüdür, birbirlerini götürürler, çocuk sesleri azalır, sessizlik huzura dönüşür böylelik (örnek sahne, melanie nin çocukların okuluna gittiği sahne- gerci bu sahnede sessizlik yoktu, çocukların loop a aldıkları berbat şarkı vardı ve rahatsız ediciydi, sessizlik olsa huzur olurdu).
bu tip bir kategorizasyon sonucu kuşların erdemsizliklere karşı inen bir tanrı eli olarak görülmesi de mümkündür, çok genellersek eğer her şeye tanrının eli diyebilriz tabi orası ayrı.
--- spoiler ---
özellikle beğendiğim bir yer vardır mesela bu filmde , kuşlar evi çevirmiş tartaklamaktadırlar, mitch mutfağa gider ve biz kafeste muhabbet kuşlarını görürüz, kuşlar insanları insanlar kuşları tutsak tutmaktadırlar ve bu içiçe geçmiştir. dünyayı darp edenler dünya tarafından darp edilir gibi bir döngü çıkıyor tabi bahsi gecen sahneden , (kuşları dünya aldım)` :pi yi 5 aldım`
--- spoiler --- -
bir çok okumaya açık bir film. ancak orijinal senaryoda olup çekilmeyen sonu da hesaba katınca film daha çok ekolojik kıyamet filmi gibi görünüyor; hani the happening'te shyamalan'ın eline yüzüne bulaştırdığı türde ama tabi o minvalde değil. misal, ikisinde de nedensizlik ön plandadır. ayrıca hitchcock'un araba patlama sahnesinden hemen sonra tercih ettiği üst açı, açık bir şekilde tanrısal bakış açısının metaforudur. o sahnede tüm mekanı üstten görürken küçücük insanlar sağa sola kaçışırlar, ki bu tercih filmin apokaliptik tonunu destekler niteliktedir.
bir de malum okulun yanında kargaların birikme sahnesi vardır. kanımca bu sahnede hitchcock gerilimi sesle (çocukların söyledikleri şarkı) değil de daha çok muhteşem bir kurgu oyunuyla vermiştir. ses yardımcı etkendir. sahne basitçe şu şekildedir:
tippi hedren'ı ilk olarak sigarasını çıkardığı açıda arkasına konan bir kuşla görürüz, daha sonra açı değişir, kuşu göremez oluruz. sonraki kesme sadece kuşlara yapılır ve kuşlar dört tanedir, çoğalmıştır. kısa bir plandan sonra bir kuşun daha geldiğini görürüz, sonra sahne tippi hedren'a kesilir. hitchcock'un dehası bu anda ortaya çıkar; hedren uzun uzun sigarasını içer, yönetmen kuşları göstermez. seyirci arkada kuşların biriktiğini bilir ama göremez, gerilir. en son hedren bir kuşun geldiğini fark eder, gözleriyle kuşu takip eder ve bu takip son bulduğunda kamera kuşların olduğu alana döner. ve onlarca kuş görürüz. müthiştir. -
--- spoiler ---
şöminedeki odunların çöktüğü sahne zamanın ilerlediğinin çok zarif bir ifadesidir.
--- spoiler --- -
ciddi ciddi insanı geren sinire kestiren film. öyle ki karakterler bile film boyunca gergindir;
- okula kuşlar saldırdı
- sktr git o kuşlar saldırmaz gördüm ben onları.. benzeri diyaloglarla izleyiciyi de sinirden delirtir.
ayrıca bir yol sahnesinde arabanın girdiği virajla paralel olarak kafes içindeki kuşların da sağa sola eğilmeleri de komiktir.. * -
sadece mekanik kuşların yapımı için 1963'ün parasıyla tam iki yüz bin dolar harcanması ve üç yüz yetmiş adet değişik optik efekt kullanılması da hitchcockun nasıl mükemmeliyetçi bir yönetmen olduğunu anlamak için bir ipucu olabilir.
-
küçükken annemler seyrettirmişti bu filmi, ne akla hizmettir hala anlamış değilim. küçük yaşta iptal edelim de ilerde problem olmasın diye mi yaptılar acaba...
-
odak noktasını toplumsal cinsiyet kavramı temelinde kadına yönelik olumsuz cinsiyetçiliğin oluşturduğu filmdir. bu bağlamda film, süregeleni ortaya koyup toplumsal cinsiyetçiliği eleştiren bir yapıt ya da tam aksine, kadının kendisine biçilen sosyal rolün dışına çıkmaması gerektiği mesajını taşıyan cinsiyetçi (bkz: cinsiyetçilik) bir propaganda aracı olarak yorumlanabilir. ikinci yorumdan hareket edersek çekildiği dönemde hız kazanmış olan feminizme, bir başka deyişle kadının toplumun kendisine yüklediği kadın rolünün dışına çıkma mücadelesine karşıt bir yapımdır.
film, kadının özne değil nesne yani bakan değil bakılan olduğu ve bu kuralı kırmak için harekete geçmesi halinde başına hiç de iyi şeylerin gelmeyeceği üzerine kuruludur. bahsi geçen nesne olma durumunun ve kendisinden beklenen kadınlık rolünün dışında hareket eden karakter (melanie) filmde kuşların baş hedefi durumundadır. melanie'nin kadının pasif olma halini değil de toplumun erkek özelliği olarak algıladığı aktifliği temsil etmesinin temelinde dahi babasının zenginliği yatmaktadır. yani kadın aktif olsa bile bunu ancak erkeğin sahip olduğu bir güç aracılığıyla gerçekleştirebilmektedir. kısacası filmde ideal ve mutlu kadın olarak dönemin abdli ev hanımı kalıbının içerisinde yaşayan ve kendi arzularından önce erkeğin (yahut erkek bakış açısını benimsemiş toplumun) beklentileri doğrultusunda hareket eden kadın gösterilmektedir. kuşlar da sıra dışı olma çabasındaki melanie'yi pasifleştirip onu toplumun istediği klasik kadın rolüne sokmaya çalışan etkenler olarak değerlendirilebilir.
--- spoiler ---
izleyici filmi sandal sahnesine kadar melanie'nin gözünden izliyor fakat bu noktada martı melanie'ye ilk saldırısını gerçekleştirip kadına 'yeter artık sen daha fazla bakamazsın' diyor. buradan sonra izleyici sandalda elindeki kana bakan melanie'yi görüyor ve kamera artık adamın gözü oluyor. bu şekilde kadın nesne, erkek de özne olma rollerine dönüyor. aynı sahneden sonra filmin geri kalan kısmında melanie ne zaman bir şeylere bakmak istese saldırıya uğruyor. kuşların saldırısı ancak melanie'nin istenen pasifliği kabullendiği anda sona eriyor.
esas oğlanın annesi de kocasını kaybettikten sonra tutunacak tek dal olarak oğlunu gören ve hayatını ona endeksleyen bir kadın. bu kadın oğlunun her şeyine müdahale ediyor ve onun yanından ayrılmasını istemediği için kadınlarla ilişkilerine hiç sıcak bakmıyor. bu, erkeğe bağımlı yaşayan ve onsuz çok zayıf olacağını düşünen klasik kadın tiplemesi. kendi de filmin bir yerinde bu durumunu ağlayarak itiraf ediyor.
filmdeki dikkat çeken diğer kadın karakter ise esas oğlana aşık olup onun peşinden kasabaya gelen öğretmen. arzusunu takip ederek harekete geçmesiyle ortaya koyduğu aktiflik onun da başına bela oluyor. önce adamın annesinin müdahaleleri nedeniyle isteğine kavuşamıyor ve kasabaya yerleşip tekrar pasifleşiyor. bu pasif halde kalmayıp öğretmenlik yapması ve bir şekilde kendi ayakları üzerinde durmak istemesi de kuşların saldırısı sonucu ölmesiyle ebedi pasifliğe dönüşüyor. toplumun erkeğe ithaf ettiği aktiflik rolüne soyunan kadın sonuçta cezalandırılıyor yani.
--- spoiler ---
bir de özellikle deniz kenarından uzakta yetişmiş karasal bünyelerde istanbul'dan nefret etme nedenleri arasına martıları da sokma potansiyeli yüksek bir filmdir. -
gerilimin allahıymış ama bir sahne var ki "ya bırak allasen" dedim yine.
--- spoiler ---
filmin sonlarına doğru çatı katında melanie'nin saldırıya uğradığı sahne tabiy ki de. hadi girdin içeri saldırıya uğradın, iki üç gaga yedin anladık. ondan sonra yok kapının tokmağını bulamamalar, yok tokmağı tutmalar ama çevirememeler, efendime söyliyim "oh mitch" diye* götünün üstüne çökmeler falan. gören de aslan kaplan saldırıyo zannedicek. aç kapıyı çık dışarı, en fazla iki tanesi senle girer içeri onları da döversin artık. kuş bu sonuçta. fazla zorlama olmuş bu sahne.
bir de olayar bu kadar büyümeden niye ayrılamadılar kasabadan onu da anlamadım ben. kuşlar silah mı kuşanmışlardı, yol mu kesiyolardı. bin arabana git.
--- spoiler ---
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap