• d w griffithin 1915 tarihli filmi. 3 saatlik suresine ragmen zamani icin asmis bir sinema dili sergileyen filmin, irkci olmak ve zencileri asagilamak gibi 'ufak' bir kusuru vardir maalesef. ayrica gunumuz paarasina vuruldugunda olmadik meblaglara gelen bir hasilat yapmistir bu film.
  • 1915 yapimi, 190 dakikalik sessiz film. izliyo olmam gereken 3 saat 10 dakikayi perdeye bos bos bakarak neden izlemem gerekiyo oldugunu sorgulayarak gecirdigim icin hakkindaki odevi hazirlayamamakta oldugum, bana "hersey zamaninda guzel" diye dusunduren ama 100 yilin en iyi 100 filmi arasina girmis oldugu icin dusuncemden utandiran film. elestirmenler amerikan film tarihinin en onemli filmi oldugunda hemfikirlermis. ayriyeten o zamana kadar cekilen en uzun filmmis ve de 200 yilin en karli filmi olmus (1937deki snow white and the seven dwarfs'a kadar) (bkz: ben ogrendim herkes ogrensin)
  • david w griffith'in filmi, ku klux klan ovgusu ve verdigi irkcilik lehindeki mesajlar yuzunden, hala tartisilan bir film..
  • san francisco'da duzenlenen other minds film festival kapsaminda, dj spooky tarafindan "remiks"lenmis meshur irkci film.. orada burada, video klip olarak bulunabiliyor bu remiks..
  • bitmek bilmeyen bir filmdir bu (uyumadan sonuna gelemedim daha). ayrıca at üstünde koşuşturan ku-klux-klan üyelerinden birini ünlü yönetmen (o zaman çömez daha) john ford'un oynadığı acımasızca rivayet edilir.
  • sinema sanatinda editingin olaganüstü öneminin ilk kez fark edildigi ve ilk kez bu kadar basarili uygulandigi film olarak kabul edilen d.w griffith 'in 1915 yapimi filmidir. bundan önceki dönemde yönetmenler cutter (montaj yapan kisi) denilen emektarlarla calismaktaydi hangi sahnelerin film icinde yer alacaginin belirlenmesi icin. zamanla edit islemi basit bir sahne kes ekleden öte teknikleri icermeye basladikca cutter lar edit islemini gelistirdiler. iste tüm bu hikayelerin baslangici olarak griffith'in bu filmi isaret edilmektedir.
  • kötüyü savunuyor olması, filmin kötü olması demek değildir diyor ebert:

    to understand "the birth of a nation" we must first understand the difference between what we bring to the film, and what the film brings to us. all serious moviegoers must sooner or later arrive at a point where they see a film for what it is, and not simply for what they feel about it. "the birth of a nation" is not a bad film because it argues for evil. like riefenstahl’s “the triumph of the will*,” it is a great film that argues for evil. to understand how it does so is to learn a great deal about film, and even something about evil.

    http://rogerebert.suntimes.com/…ws08/303300301/1023
  • üç saat sürüyor,mücbir sebeplerden ötürü son on beş-yirmi dakikasını izleyemediğimi başından belirteyim,tam bitirilmemiş bir film hakkında yazmak nisbi olarak tehlikeli olabilirse de gördüğüm kadarı üzerinden kanaatlerimi aktarmak istiyorum.

    film iki kısım olarak düşünülmüş ve griffith ilk kısımda amerikan iç savaşının başlamasından abraham lincoln suikastine kadar olan tarihsel süreci "kardeşin kardeşi vurduğu anlamsız savaş" düşüncesiyle anlatma gayretinde.bu arada kurgu olduğu ve çekildiği zamanı da göz önüne alarak düşünecek olursak savaş sahneleri zamanının ötesinde denebilir,gerçi ben sessiz sinema döneminde çekilmiş filmlerin kalitesini tartışacak sinema kültürüne haiz olmadığımdan bu yorumu kaale alıp almamak hususunu takdirinize bırakıyorum.hikayenin merkezinde güneyli cameron ailesi var.var ama malum sessiz sinema,arada giren yazıların çoğu belki de gayet normal olarak diyaloglar yerine iç savaşı tarih dersi gibi "şu tarihte federasyon savaş açtı,falanca tarihte general lee'nin dötü kesildi" şeklinde anlattığından cameron ailesi iç savaş anlatımının içinde bir dekor olmaktan daha derin bir anlam ifade etmiyor.bu üslubu eleştirmiyorum zira sırıtmıyor,gayet rahat izliyoruz.

    yeniden yapılanıp "bir millet olarak doğma" süreci ise filmin ikinci "savaş sonrası dönem "kısmını oluşturuyor,çok dikkat edilmesi gereken noktalar var,

    spoiler içerebilirse de izleyecekseniz emin olun filmin tadını kaçırmaz,burasını okuyun lütfen;

    1)tam olarak "bu zenciler komple alayı şerefsiz" gibi bir söylem söz konusu değil.

    evlerinde aslında oğluna ait ku klux klan kıyafeti bulunan dr cameron bir zenciyi öldürmek suçundan yargılamaya götürülürken ortamda bazı zenci olduklarını tahmin ettiğimiz komürlen boyanmış erol taşlar zevkten kahkahalar atıyor,lakin evin sadık hizmetkarları olan başka siyahlar dr cameron götürülürken onu kurtarmak için askerlerle kavga ediyor.d.w. griffith diyor ki hepiniz ibne değilsiniz,efendilerine iyi hizmet eden siyahların hakkını da teslim ederiz evelallah..

    2) bu ikinci kısımda şöyle tarihsel iddialarla karşılaşıyoruz;

    iç savaş sonrası zenciler beyazlarla eşit haklara kavuşmakla kalmamıştır,bilhassa güney eyaletlerinde beyazlardan bile daha fazla hak ve statü elde etmişlerdir.mesela güneyli beyazlardan pek çok ileri gelen bile oy kullanma hakkına sahip değilken (ki sanıyorum iç savaş sorumlusu olmaları gerekçesiyle,aklıma başka makul bir neden gelmiyor), zencilere bu hak tanınmıştır.zenciler eyalet senatolarında yirmi beş kadar beyaza karşı yüz kişiyle temsil edilebilmiş,bu eyaletlerde beyazlar kendi topraklarında azınlık statüsüne düşmüştür ve zenci zulmü altında inim inim inlemişlerdir(şu son cümlem istihza falan değil,film açık açık bunu iddia ediyor).

    yeni birleşik devletler yönetimi zencileri neden güneylilerin üzerinde tutsun,kollasın,kara kaşı,kara gözü,kol gibi şeysinin hatrına mı?film buraya makul bir yanıt vermekten uzak..tamam peki..

    3)işte ku klux klan ezilen bu beyaz güney insanının bağrından kopup geliyor.mesela ne yapıyor ku klux klan götünü parmaklamaktan sıkılmış beyazlarca eğlence olsun diye mi ortaya çıkıyor ?bittabi hayır...mesela beyaz insanların mahsülatına zarar verip evlerini yakan bir zencinin evini basıyorlar,biz zencinin gerçekten ev yakıp yıktığını görmüyoruz ama d.w. griffith abi öyle iddia ediyor,yazı olarak geçiyor bunu,hımm diyoruz o zaman verin küsküğü şerefsize...bir kıza tecavüze yeltenip kızın intiharına vesile olmuş adaletten de götü kurtarmış kara deriliye ne etmeli ?öldürülüyor bittabi..

    filmin ikinci kısmındaki tarihsel argümanlar bana alenen kolpa kokuyor.şahsen amerikada zamanın herhangi bir anında siyahların beyazlar üzerinde en ufak bir yörede görece dahi olsa üstün tutulabildiğini, beyazların azınlık konumuna düşmesi gerçekliğini mantıkla bağdaştıramıyorum,ellilerde bile beyazlarla yanyana otobüste yolculuk edemiyordu bu adamlar.ilk kısımdaki tarihsel-bilimsel bilgi güvenilirliğinden referans alan seyircinin ikinci kısımda anlatılanları lan?fakat?acaba? diye sormayacağı umut ediliyor sanırım ve feci halde duvara toslanıyor.

    neyse son 15 dakika daha ne enteresanlıklara gebeydi sanırım da izleyemedik,izleyebilirsek editleriz entriyi.

    bu film yaklaşık bir asır sonra,aslında üretilme amacından tamamen saparak çok farklı nedenlerle izlenmesi gereken bir mahiyet arz ediyor.ne gibi?

    hiç yaşadığınız şu alemde farklı görüşten olduğu için,saçı uzun kulağı küpeli olduğu için vb sebeplerle adam tartaklayıp "kız arkadaşıma laf attı" diyen adamlar gördünüz mü?

    kendi deyimiyle "kırk kaat"lık jipleriyle mafyatik abilerine televolelerde selam gönderen ve adam öldürenlere şarkı türkü attırıp üzerine yargıya sevk edilince "düşünce savaşçısı- mağdur adam" tribine girenlere aşina mısınız?

    kamuya açık mecrada veya homojen olunmayan ortamlarda ben "öteki"nin şöyle böyle olanını severim (tipik örnek:alevilik hz ali'yi sevmekse ben de aleviyim) deyip üç beş lahasümüt arkadaşıyla başbaşa kalınca "topunu sikeceksin" edebiyatı yapan insanlar biliyor musunuz?

    sadece sinemanın gelişim sürecini merak edenler için değil,ırkçı-aşırı milliyetçi kişi veya kuruluşların hangi argümanı neden ve nasıl gerekçelerle ürettiklerine dair önemli dersler çıkarılabilecek bir film olduğunu rahatlıkla söyleyebilir ve herkese şiddetle tavsiye ederim.
  • d w griffith kişisi bu filme gelen tepkilerden öyle bir gaz almıştır ki sinema tarihinin ilk dev bütçeli olmakla yetinmeyip bir çok 'ilk'e daha sahip yapımı olan intolerance'ı yapmıştır.
hesabın var mı? giriş yap