• hesaplarıma göre ilk izlediğimde 7 veya sekiz* yaşındaydım. filmin olayını hakkaten sağlam kavramamıştım ama tekrar izleyince hasta olmuştum.

    şimdi tekrar izleyince, 10larca farklı ayrıntı yakalıyor insan. meğer ne filmmiş. kevin costner'ın gözlüklerinin gözlerini göstermeyip whitney'in*kilerin göstermesi. kevin abinin içki içtiği zaman bile portakal suyuna sadık kalacak kadar disiplin ve düzen üstüne kurulu bir yaşamı olması. kendine ters gelen şeyleri değiştirmek yerine, benim sorumluluğumda değilse bana ne, diyip çekip gitmesi.(bunun genel olarak güzel bir özellik olmasını beklemiyorum ama bu filmde bu karaktere yakışıyo be kardeşim)

    pek iddialı olacak ama, zamanına göre biraz fazla bir filmmiş. şimdi çekilse, eminim ki o karakterleri daha iyi canlandıran tipler olabilir, daha iyi efektler, sahneler olur falan filan... fakat filmin büyüsü bu konuda kendini hissettiriyor... filmdeki kostümleri, arabaları falan bir kenara bıraksak, film hiçte eski falan durmuyor. soundtrack şarkılarının birçoğu hala efsane sayılabilir ve bana kalırsa bir çok yeni filmin soundtrackine kıyasla, filmi çok daha iyi anlatıyor ve filme daha iyi oturuyor.

    başka iddialı bir laf olacak ama, kevin costner'ın oynayıp ta hakkını verdiği ve akıllara kazılı olduğu film sayısını arttıran bir film oldu benim gözümde. (bkz: field of dreams) (bkz: robin hood) (bkz: dances with wolves) (bkz: jfk)

    çocukluktan beri akılda kalmış bir filmi, hakkını vere vere seyretmek çok farklı bir duyguymuş.(yoksa niye bu kadar entry kastırsın adama)

    ne varsa eskilerde var lafının savunucularının, deliller hanesine bir ekleme.
  • kevin costner'ın bu filmdeki "elma yerken adam dövme"sinden öylesine etkilenmişim ki bu o gün bugündür elmaları bıcakla dilimleyerek yerim.
  • hollywood'daki ışıltılı prenses ve hayranı ya da beyaz kadın ile siyahi adam klişesi aksine, siyahi kadın ve beyaz adam arasındaki aşkı işleyerek, sıradışılığın ve duygusallığın dibine vurmuş, izleyiciyi damardan yakalayabilmiş film.

    parıltılı, barbie ırkına mensup, prensesimsi kadın ve onun jön aşığını anlatan aşk hikayeleri hiçbir zaman aynı güzellikte olmuyor. yani sarışın ve özgür kadın ile siyahi bir adam arasında geçen aşk hikayesi genelde aynı derin duyguları vermiyor. çoğu zaman, siyahi bir kadın ile avrupalı adam arasındaki aşk, avrupalı bir kadın ile siyahi bir adam arasındaki aşka göre, daha duygusal, daha çarpıcı hisler uyandırıyor seyirci nazarında.

    --- spoiler ---

    filme gelirsek, kevin kostner'ın canlandırdığı frank'ın, iş ve aşk arasında kalması, aralarındaki ticari ilişkiden dolayı aşık olmaya karşı direniş geliştirmeye çalışması, bir gece önce yaptıkları nedeniyle pişman olması ve rachel'in de onun bu davranışına bir türlü anlam verememesi, aralarındaki iş ilişkisinden dolayı frank'ın ona hep mesafeli davranmaya çalışması, ama her şeyi bakışlarıyla ifade ederek rachel'i işten de öte, samimi duygularla, adeta koruyucu melek gibi takip etmesi filmin en güzel kısımlarıydı.

    kevin costner açıkçası döktürmüş bu filmde. frank bir bodyguard olduğu için, karakterin soğuk, içine nüfuz edilemez bir görüntüye sahip olması gerekiyordu. derisinin altındaki duygusallığı iletmek ancak küçük ayrıntılarla ve mimiklerle mümkündü. costner da mimikleriyle çok başarılı bir oyunculuk sergiledi. izleyici, gerçekten frank'ın yanındayken sanki gerçekten de başına hiçbir şey gelmeyecekmişçesine kendini güvende hissedebiliyor.

    rahmetli whitney houston' ı da ezelden beri beğenirdim. güzel sesi ve zarif görüntüsü bir yana, o ışıltılı hayatının içinde yaşadığı güvensizliği, sevgisizliği ve içten içe kırılgan olma durumunu başarıyla aktarmış seyirciye. hatta bu role kendinden fazlaca bir şeyler kattığını düşünüyorum.

    --- spoiler ---
  • muhtemelen ilk olarak star'ın parliment gecesi sinema kuşağında bir pazar gece yarısına kadar dayanıp küçükken izlediğim film.

    ne de çok severdim... özellikle şu katanalı bir sahne vardı hani tül katananın üzerine bırakılır ikiye ayrılıp yere düşerdi.

    her neyse bana ve birçoklarına whitney houston'ı tanıtmış filmdir hem... şimdi garip oldum.
  • kevin costner (frank farmer) ve whitney houston (rachel marron) un başrollerini paylaştığı 130 dakikalık inanılmaz film. 1992 yapımı, yönetmenliğini mick jackson yapmış. senaryo lawrence kasdan'a ait.
  • sinemada çılgınca alkışlanmış olan iki oyuncu vardır, arnold ve kevin. birincisi asta la vista baby repliğiyle, ikincisi ise söz konusu filmdeki (bodyguard yani) samuray kılıcıyla kadıköy süreyya'da yeri göğü inletmişlerdir. *
  • az önce kanaltürk'te vardı gene seyrettim. güzel filmmiş be abi...
  • gerçekten güzel film. şimdiki konusu tükenmiş yeni hollywood filmlerinin eskiden ne kadar da iyi olduğunu hatırlatıyor.
  • öyle bir şarkısı vardır ki bu filmin, 80'lerin başı - ortası gibi doğduysanız, sizi alır, ilk gençlik yıllarınıza, çok çok uzaklara götürür. geçen gün radyoda karşıma çıkmıştı şarkı, bu akşam da zap yaparken, kanalturk'de filmine denk geldik, yine soktu bünyeyi etkisi altına, olmaz bu kadar...

    (bkz: i will always love you)
  • filmin başkarakteri frank farmer* en hasından bir kütük olsa da, yojimbo'yu 60 küsür kez izlediğini itiraf ederek sinema mevzuunda zevk sahibi olduğunu kanıtlamıştır.
hesabın var mı? giriş yap