• çok fena spoiler

    bilerek mi yapıyorlar bilmem, film yahudileri önemsiz gösteriyor.bir gaz odası dolusu yahudiyi değilde bizim brunoya üzülüyoruz.bruno şurdan bir yerden kaçsa, babası geç kalmasa falan diye düşünüyoruz.babası brunoyu bulunca vicdana insafa gelip o yahudileri salıverecek değil ya.

    çok fena spoiler
  • sekiz yaşındaki bir çocuğun masmavi gözlerinden anlam veremediği bir kavga... cam gibi gözlerinde yansıyan dikenli tellerin arkasında bir çocuk. pasaklı, çizgili pijamalarının üzerinde numaralar olan, her gün bir moloz yığınının arkasına sinip tüm bu olanların bitmesini bekleyen bir çocuk. mavi gözlü kaşif ne kadar meraklıysa o da tam tersi bıkmış artık öğrenemediği şeyleri merak etmekten. merak edilecek kadar güzel şeyler değillermiş çünkü. her gün düdük sesini duyana kadar sürüyor arkadaşlıkları, sonra pijamalı çocuk bir el arabasını iterek koşuyor...

    ikinci dünya savaşı konulu filmlerden o kadar çok izledik ki, filmin başları bu yüzden biraz ağır ve kasvetli gelebiliyor ama tam zamanında film size kapılarını açıyor ve bittiğinde ne zaman sizi içeri aldığını bile hatırlamıyorsunuz.

    oyunculuklardan yeterince bahsedilmiş, ama şahsen ben bruno'yu oynayan asa butterfield'den çok shmuel'i oynayan jack scanlon'ın oyunculuğuna öldüm bittim. o kadar ki rol yapmıyordu sanki, sanki o sırada ikinci dünya savaşı oluyor, eline kamerayı alan biri de onları çekiyordu habersiz. onlar nasıl kaçamak bakışlardı öyle, başını kaldıramayacak kadar bir yük taşıyormuş gibi hep yere bakan gözler...

    keşke kitabı filminden önce çıksaydı karşıma, yada yok yok ekran kararırken o kapı bu kadar etkilemezdi beni o zaman.

    --- spoiler ---

    shmuel bardakları temizlemeye geldiğinde bruno ona pasta çörek verdikten sonra odaya ss subayının gelişi (sanırım subaydı) ve sonrasında yaşananlar filmin en etkileyici sahnelerinden biriydi belki... iki küçük çocuğun birbirlerine ihanet etmek zorunda bırakılışları bütün o savaş yüzünden yaşanmak zorunda kalınan şeylerin yanında bambaşka bir zorundalıktı. bu sefer savaşın yarattığı yıkımın büyüklüğünü insanların "çöp" olarak tanımlanıp yakılmasının yanında henüz daha iki küçük çocuk olan bu iki arkadaşın belkide hayatlarında ilk defa masumiyetlerini kaybetmeleriyle de gördük. biri bedelini sağ gözünün üstüne yediği yumrukla öderken diğeri de vicdanıyla ödedi.

    --- spoiler ---

    izledik etkilendik, insanlık öğrendik... şimdi o tellerin bir tarafında yahudi çocuk var diğerinde ise filistinli, yıllar sonra rollerin başka ırklarla değişmeyeceğini ise kimse garanti edemez.
  • mutlaka izlenilmesi gereken bir film. kitabı filme uyarlayan ve yoneten mark herman gercekten basaralı bir iş cıkarmıs. bir bucuk saatin nasıl aktıgını anlamıyorsunuz bile tabi bunda bruno'yu oynayan asa butterfield ve shmuel'i oynayan jack scanlon'un etkisi buyuk. yalnız filmdeki en buyuk eksi ingilizce cekilmiş olması hem de ingiliz aksanı ile. bu tur filmler mutlaka almanca cekilmeli der bunun en guzel ornegine bakınız verir giderim..

    (bkz: der untergang)
  • --- spoiler ---

    son sahnede onca insan o odadayken acaba bruno’ya yetişebilecekler mi diye endişelendiğimi fark ettiğim anda kendimden utandığım filmdir.

    --- spoiler ---
  • almanların ingilizce konuşmasından başka eleştirilecek yanının bulunmadığını düşündüğüm izlenesi film.

    ateşli silahların olmadığı, ama kendinizi savaşın ortasında hissettiren bu filmde, çocuk oyuncuların performansını hayretlerler içersinde bırakıyor.
  • kasim 2008 de gösterime girecek olan bir 2. dünya filmi. bir cocugun gözlerinden 2. dünya savasi... merak uyandirici. yalniz traileri izlerken dusunmeden edemedim. millet sadeece bir olaydan(2. dunya savasi) yuzlerce film yapti. biz dunyanin medeniyetler besiginin uzerinde oturuyoruz ama adam gibi hikayelerimiz yok :(
  • soykırıma farklı bir gözle bakmamızı sağlamış film.

    --- spoiler ---

    örnek vermek gerekirse ben bütün almanların yahudilerden nefret ettiğini düşünürdüm ki bu film bana istisnalar olabileceğini göstermiştir.hatta bruno'nun sekiz yaşında olmasına rağmen savaşa anlam verememesi ve shmuel isimli kampta esir olmuş bir çoçukla arkadaşlık etmesi ekrana güzel yansıtılmış.filmin sonunda "keşke bruno tellerden içeri girmeseydi ve shmuel dışarı çıksaydı" demeyen olmamıştır heralde..

    --- spoiler ---
  • 2. dünya savaşının yaşanmışlık ihtimali olan bir diğer kesiti. schindler's list, the pianist falan, tadı o ayar ama insanın ciğerini o kadar delmeden benzer hissi veren bir film. la vita e bella'ya ise daha uzak bir tatta..

    o acıların 3-5 kişilik şahitliği, çocuk gözünden verildiğinden, film kendini uslu bir hüzünle seyrettiriyor. uslu ve masum bir hüzün. en önemli farkı bu sanırım.

    klişe var mı, pek tabii ki. hem de sürüsüne bereket. yine de hikayenin aktarılmasında kullanılan ama 2. dünya savaşına, hele de toplama kamplarına dair hangi film olursa olsun, klişe içerecektir herhalde. bizim ekran karşısında götümüzü yaya yaya "bunu da bi sefer kullanmayın be kardeşim" diyeceğimiz her bir şey, o zamanlarda boku çıkarılana kadar, hatta içindeki insanlık sonsuz eğrisinde seyreltilerek yapılmıştır ne de olsa. bir film misyon taşısın demiyorum ama "toplama kampı acılarını, insanlık acılarını çok gördük, hadi bırakın bunları, şimdi de 2 nazi subayının mutlu sona eremeyen aşkının hikayesi çekilsin" diyen adamdan duş jeli yapıp watsons'a ucuza bırakasım gelebilir. gelir evet.

    ha ne diyodum, pardon. güzel, izlenesi, insanlık dersi çıkarılası; hatta insanlık parantezinde statü, çocukluk ve büyümek(!) üzerine, bilinçli ve saptırılmış tarih oluşturulmasına dair düşünülecek küçük ama ağır çapalar atıyor insanın beynine.

    --- spoiler ---

    bruno, çalışma kampına giden ormanlık yolda hep elinde bir oyuncakla koşarak shmuel'a gider. o yolda oynadığı son oyuncağı da, tel örgünün altından geçebilmek için yanında taşıdığı kürektir. kamera koşan oğlana sabit, iki yanından ağaçlar akarken, o küreği tahta uçağı gibi havaya kaldırarak, oynayarak taşıması, kalp atışlarını hızlandırır.

    bir de shmuel'i zaman makinesiyle bir çalışma kampına gidip, oradan öylece alıp filme koyduklarını düşünüyorum.

    --- spoiler ---
  • uykum gelsin diye öylesine izlemek maksadıyla açıp, gece 2'de insanin gozunden yaşlar getirten bir film. çok etkileyici bir final. muhakkak izlenilmeli.

    film'e getirilebilecek tek olumsuz eleştiri ise; nazi almanya'sını canlandıran oyuncularin kulak tırmalayan ingiliz aksanları olabilir.

    --- spoiler ---

    - clothes off!!
    - no, it's just a shower

    b- a shower?

    --- spoiler ---
  • sinema endüstrisinin "işlemek" noktasından "sömürmek" noktasına vardığı bir konu olan 2. dünya savaşını, silahların ve bombaların fondaki müzikle uygun adım giden patlama seslerini ve kanla çamurun birbirine karıştığı kamuflajları arka plana koymadan anlatabilmiş bir film.

    öncelikle john boyne’u takdir etmek gerek yazımı için, fakat elbette uyarlayan ve yöneten mark herman’ın filme verdiği renk de bir o kadar önemli. "lost innocence" - "found humanity" anabaşlıkları ile yola çıkıp da duygulara hitap etmeyecek bir eser yok gibi düşünülse de, konu sadeleştikçe ve tarih eskitildikçe anlatım diline ne çok iş düştüğü gözden kaçırılmamalı. wehrmacht ve ss karışımı bir birlik resmedilmesi de kanımca anlatımı daha kuvvetli kılmak içindi, hoş, değilse bile, tıpkı alman karakterlerin ingilizce konuşturulması gibi, bir ayrıntı olmaktan öteye geçmez. zira "acı" gerçeklerden yola çıkılarak çekilmiş bir filmde estetize edilme payına ne kadar risk unsuru katacağı yönetmene kalmıştır, benim gözüme batmadı mesela.

    nihayetinde güzel bir film, asa butterfield* ve jack scanlon* kozlarıyla akıllarda biraz daha uzun süre yer edecektir.

    --- spoiler ---

    bruno’nun ufak bir yanlış anlaması gibi gözüken ve "the jew"e ithafen sorulmuş izlenimi veren sorunun hitler’e göz kırpıp kaçması da şık olmuş:

    bruno: i don't understand. one man caused all this trouble?

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap