• neredeyse bir antikahraman olarak yaratılmış olan jorg of ancrath'ın kendi gözünden anlatılan bu üçleme, klasik fantastik edebiyat kalıplarının biraz dışında bir lezzette. konu olarak dünyamızın ileriki bir tarihinde, insanoğlunun gelişmiş medeniyetinin sonrasında (taşlar ve sopalarla) geçiyor. başta jorg'un kişisel intikam ve hükümdarlık macerası olarak başlayan öykü, modern insanın gelişen teknolojisiyle birlikte gerçekliği "bozması" ile değişen kuralların bir sonucu olarak ortaya çıkan "dead king" tehdidiyle devam ediyor. aslında jorg ve seri kendini en güzel şöyle özetliyor;

    -'two dozen - and yet you killed all but one?' the provost arched a brow and set ger quill down again as if unwilling to record a falsehood
    + 'dear lady, i killed them from youngest child to oldest woman, and when i was done i blunted three axes dismembering their corpses. i am jorg of ancrath - i burned ten thousand in gelleth and didn't think it too many'
    i gave her my bow and turned to leave.
  • günümüzden çok sonra geçmekte olan fantastik bir mark lawrence serisi.

    seri oldukça akıcı yazılmış olmakla birlikte karanlık ve vahşi bir ortama sahiptir.
    özellikle ikinci kitap olan king of thorns'da jorg'un köpeği ile yaşadıkları insanın tüylerini diken diken eder.

    serinin gözümdeki tek kusuru ise koca koca birliklerin çok basit yok edilmiş olmasıdır.
  • hem zekice kurgulanmış hem de fazlasıyla fantastik bir roman serisi. son kitabından sonra ayrıca edit girilecektir.
  • “ en iyi işkenceciler ödleklerden çıkar. ödlekler korkuyu idrak etmişlerdir ve kullanmasını bilirler. kahramanlara gelince, onlar berbat işkenceci olur. normal bir insanı neyin güdümlediğini ayırt edemezler. her şeyi yanlış anlarlar. gururuna leke çalmaktan daha kötü bir şey akıllarına gelmez. öte yandan bir korkak seni bir tabureye bağlar ve altına ağır tutuşan bir ateş yakıverir. ben ne bir kahramanım ne de bir korkak ama elimdekini kullanmasını bilirim.”
hesabın var mı? giriş yap